POLİTİKA - 13 Ekim 2017 Cuma 13:23

Doç. Dr. Bolat: “Çatışmasızlık bölgesi iki kutuplu dünyaya dönüş mücadelesidir”

A
A
A
Doç. Dr. Bolat: “Çatışmasızlık bölgesi iki kutuplu dünyaya dönüş mücadelesidir”

Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç.

Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gökhan Bolat, İdlib’deki sürecin, Rusya için, dünya siyasetinde aktif rol oynamak olmak istediği, iki kutuplu dünyaya dönüş mücadelesi olduğunu söyledi.


Bugün İdlib’in de içinde yer aldığı ve ‘Çatışmasızlık Bölgesi’ adı verilen koridorun açılmasına yol açan nedenlerin, 2010 yılında Tunus’ta başlayan ve Arap Baharı olarak adlandırılan döneme kadar uzandığını belirten Doç. Dr. Gökhan Bolat, “Arap Baharının ardından devam eden gelişmeler sonrasında Suriye’de iki unsur oluştu; Esad rejimi, bir diğeri de buna karşı olan unsurlar. Bu süreç ABD ve Rusya açısından farklı gelişmeleri ortaya çıkarıyordu. Amerika Esad ile çok sıkı ilişkileri olmamasına rağmen kontrollü izleme politikası izlemiştir ve olaylara çok fazla müdahil olmamıştır. Fakat daha sonra Suriye içerisindeki muhalefetin hem çeşitlenmesi hem de ülkenin çeşitli yerlerinde kontrolü ele almaya başlaması, daha önemlisi Rusya’nın da Esad’ın yanında tavır almasıyla ABD burada Esad’ı devirmeyen, onun bir şekilde varlığını kabul eden ama kendi çıkarlarının da gözetildiği yeni bir politika izledi. Bu politika da, Suriye’nin Kuzeyini Irak’ın Kuzeyi ile birleştirerek, buradan Akdeniz’e ulaştırılacak bir koridor açmak ve bir şekilde Türkiye’nin bölgedeki jeopolitik konumunu önemsizleştirmekti” diye konuştu.



“Ayn-El Arap/Kobani olayları da süreci tetikledi”


2014 yılında meydana gelen Ayn-El Arap /Kobani olaylarının da, sürecin bugünkü hale gelmesinde önemli olduğuna işaret eden Doç. Dr. Gökhan Bolat, sözlerini şöyle sürdürdü:


“Amerika, uluslararası kamuoyunda bölgede sözde İslamcı ve radikal grupların var olduğu ve bunun önlenmesi gerektiğine dair bir imaj oluşturdu. Böylelikle Suriye’deki olayların başlangıcında Esad ve muhalifleri şeklinde olan iki gruplu yapı çeşitlenmeye başladı. Suriye’de DEAŞ ve El-Nusra gibi örgütlere karşı, PYD/YPG gibi PKK kökenli unsurlar ön plana çıkarıldı. Sonuç olarak Suriye çeşitli açılardan parçalanmış oldu. Özellikle medyada oluşturulan sözde İslami terörizm tehlikesine karşı yeni bir müttefik bulma ihtiyacı ortaya çıkarıldı. Bu açılardan 2014 yılında DAEŞ’in Kobani’ye saldırması ve sonrasında Amerika’nın ve Barzani’nin desteği ile buradaki DEAŞ unsurlarının püskürtülmesi önemli bir aşamadır bu süreçte. Amerika burada bir taş ile iki kuş vurmuştur. Birincisi, DAEŞ’i ve İslami terörizm olgusunu ortaya çıkarmıştır, ikincisi Kobani’de özellikle kendi desteği ile DAEŞ’e karşı başarı kazanan PYD ve YPG’yi uluslararası camiada meşrulaştırmış ve bu örgütü DAEŞ gibi İslami teröristlere karşı kullanabilecekleri algısını oluşturmuştur. Böylece bu örgüt aracılığıyla Kuzey Irak’tan başlayıp Akdeniz’e kadar ulaşacak olan o ’Kürt koridoru’nun oluşturulması politikasını uygulamaya koymuştur.”



“Türkiye’nin İdlib’de bulunması gerekliliktir”


Türkiye’nin Güneyi’nde böyle bir koridorun varlığının her şeyden önce Türkiye açısından güvensiz bir ortam oluşturacağının altını çizen Doç. Dr. Gökhan Bolat, Türkiye’nin İdlib operasyonunda yer almasının, jeopolitik konumunun korunması ve sonraki süreçte bölgenin geleceğinde söz sahibi olması adına önemli olduğunu vurguladı. Doç. Dr. Gökhan Bolat, “Çünkü Türkiye’nin yıllardan beri savaştığı PKK’nın Suriye kolu PYD bu koridorda etkili olacak. Bir diğeri de enerji hatlarının güzergahının değişmesi ile Türkiye jeopolitik açıdan önem kaybetmiş olacak. Ayrıca Türkiye’nin Arap/İslam dünyası ile olan coğrafi bağlantısı da ortadan kalkmış olacaktı” dedi.



Uzun yıllardır dış politikada, iç nedenlerden dolayı pasif davranan Türkiye’nin bu nedenlerle Suriye’deki gelişmelere daha aktif bir şekilde katılma kararı verdiğine işaret eden Doç. Dr. Gökhan Bolat, koridorun başarısızlığa uğraması ile Afrin’deki PYD-YPG varlığının etkisiz hale getirileceğini ve Güney sınırlarındaki güvensiz ortamın sona erdirileceğini söyledi.



İki kutuplu dünyaya dönüş mü var?


Süreci, Amerika ve Rusya merkezli çıkar çatışması olarak tanımlayan Doç. Dr. Gökhan Bolat, dağılan SSCB ile dünya siyasetindeki etkin rolünden uzaklaşan Rusya’nın, tekrar etkin olmak istediğine değindi. Doç. Dr. Gökhan Bolat, ABD ve Rusya açısından ise durumu şöyle değerlendirdi:


“Burada Amerika ve Rusya bir güç mücadelesi var. Bu mücadelede ABD’nin PYD koridoru oluşturma politikası Türkiye’yi Rusya’ya yaklaştırmış ve bu durum birkaç gün önce ortaya çıkan vize krizi gibi bir takım krizlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Suriye meselesi de dahil olmak üzere son dönemlerde Türkiye ve Amerika arasında ciddi bir kriz var. Türkiye’nin Rusya’ya yakınlaşması bir şekilde bölgesel dengelerde Amerika aleyhine Rusya lehine bir takım gelişmeler ortaya çıkartmıştır. Uzun vadeli olarak baktığımızda, Rusya’nın askeri üslerinin muhazafa edilmesi ve Suriye’nin geleceğinde etkin bir rol almak istemesi, ek olarak Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılmasından sonra dünyanın tek kutba dönüşmesinden sonra Rusların, eski iki kutuplu dünyayı oluşturmak ve Amerika’ya bundan sonra ki küresel politikalarda tek başına karar veremeyeceği mesajını vermektir. Bu süreç, Rusya’nın dünya siyasetinde ABD’ye yeniden alternatif bir güç olma mücadelesinin bir aşamasıdır” ifadelerini kullandı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa YÖK Başkanı Erol Özvar: "Türkiye’deki üniversitelerin yüzde 99.8’i dolu" Yükseköğretim Kurulu Başkanı Erol Özvar, Bursa Teknik Üniversitesi’nin düzenlemiş olduğu ‘Arama Konferansı’ programına katılmak için Bursa’ya geldi. Bursa Teknik Üniversitesi’nin düzenlemiş olduğu konferans, saygı duruşu sonrası İstiklal Marşı’nın okunmasıyla beraber BTÜ Rektörü Profesör Doktor Naci Çağlar’ın konuşmasıyla başladı. Çağlar, YÖK Başkanı Erol Özvar’ı ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti belirterek, "Bugün burada üniversitemizin ‘Arama Konferansı’ için toplandık. Üniversitemizin mevcut durumunu, şehrimizin ve bölgemizin potansiyelini, ülkemizin yeni yüzyıldaki yerini ve dünyadaki trendleri dikkate alarak bu arama konferansında ‘2030 yılı ve sonrasında üniversitemizi nerede görmek istiyoruz’ sorusuna cevap arayacağız. Hepinize, katılımınızdan dolayı teşekkür ederim" dedi. “Üniversitelerimizde 4 milyonu örgün olmak üzere toplam 7 milyon öğrencimiz var” Bursa Teknik Üniversitesi’nin düzenlemiş olduğu konferansta konuşan YÖK Başkanı Erol Özvar, "Yükseköğretim Kurulu olarak, mümkün olan her fırsatta Yükseköğretim Sistemi’nin paydaşlarıyla bir araya gelmeye ve fikir alışverişinde bulunmaya büyük bir gayret verdiğimi söyleyebilirim. Başlıca hedefimiz olan Türk yükseköğretiminin dünya üzerinde rekabetçi, yenilikçi, sürdürülebilir ve nitelikli bir yapıya sahip olması için ortaya koyulan her türlü görüş ve önerinin çalışmalara katkı sağlayacağına yürekten inanıyorum. Burada da fevkalade neticeler alacağımızın kanaatindeyim. Bugün ülkemiz 208 üniversitesi yaklaşık 185 bin akademisyeni ve 4 milyonu örgün eğitim olmak üzere 7 milyona ulaşan öğrencisi ile son derece büyük bir kapasiteye ulaşmıştır. Bu kapasite ile Avrupa üniversiteler alanının en önemli paydaşlarından bir tanesidir. Bu kapasiteye ulaşılmasında başta sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde son 20 yılda Yükseköğretim Sistemi’ne yapılan yatırımların katkısı müstesnadır. Ülkemizde yükseköğretime erişim talebi güçlü bir şekilde devam etmektedir. 2023 yılında 3 buçuk milyondan fazla öğrencimiz üniversite sınavlarına başvurmuş, üniversite kontenjanlarının doluluk oranı yüzde 99.8 gibi son derece yüksek bir seviyeye ulaşmıştır. Bu yoğun ve güçlü talebe, doğru politikalar ile cevap vermek Yükseköğretim Kurulu’nun en temel hedeflerinden biridir. YÖK olarak bir taraftan ülkemizin yükseköğretimde sahip olduğu kapasitenin ve gücün önemini vurgularken, diğer yandan yükseköğretimimizin kalitesini daha da yükseltme irademizi her platformda ifade etmeye devam ediyorum. Üniversitelerimizin uluslararası alandaki saygınlıklarını ve görünürlüklerini yükseltmek, akademisyenlerimizin projelerini artırmak AR-GE faaliyetlerini teşvik etmek ve nihayetinde ülkemizin her alanda ihtiyaç duyduğu nitelikli beşeri sermayeyi artırmak başta olmak üzere kaliteyi önceleyen bir anlayış ile YÖK olarak hareket ettiğimizi buradan paylaşmak isterim. Üniversitelerimizdeki kalite süreçlerini yakından takip etmemiz, bu süreçlerde üniversiteleri her şekilde desteklememiz bu anlayışımızın bir tezahür olarak görülmelidir" ifadelerine yer verdi. "Yükseköğretim Kurulu, üniversiteler için vardır" Türk yüksek eğitiminde misyon farklılaşması ve ihtisaslaşma konularında son yıllarda çok önemli mesafeler katedildiğini belirten Özvar, "2016 yılında YÖK tarafından bölgesel kalkınma odaklı misyon farklılaşması programı hayata geçirilmiştir. Bu program sayesinde 25 devlet üniversitesinin genel ve geleneksel çalışmaları dışında bulundukları bölgelerin dinamiklerini esas alarak projeler hazırlamaları ve bölgesel kalkınma odaklı misyonlar edinmeleri sağlanmıştır. Bu bakımdan, son yıllarda Anadolu’nun dört bir yanında bu misyon ile hareket eden üniversitelerimizde önemli gelişmeler kaydedildiğini, bölgesel kalkınma üniversitelerimizin çokça görünür katkılar sağladığını görmekten sadece YÖK değil, bölge insanlarımızın da memnuniyet ile ifade etmiş olması bu alanda yapmış olduğumuz çalışmaların ne kadar isabet kaydettiğini göstermektedir. YÖK’ün gelecek vizyonunda önemli yer tutan bir diğer husus ise ‘İstihdam’ konusudur. Çeşitli vesileler ile ifade ettiğimiz üzere piyasayla, istihdamla, kültür-sanat ve edebiyatla bağı azalmış programları kademeli olarak dönüştürmeye devam ediyoruz. Bu vesile ile toplantının hazırlanmasında ve organizasyonunda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum" diye konuştu.
Sivas Maraş ve Tokat depremlerini önceden bildirmişti, İstanbul için rahatlatan tahmin Kahramanmaraş depreminin uyarısını 2 hafta öncesinden yaparak gündem olan Deprem Uzmanı ve Maden Teknolojisi ve Yer Bilimi Uzmanı Serkan İçelli, geçtiğimiz gün gerçekleşen Tokat depremini de 3 saat öncesinden haber vererek yeniden gündem oldu. İçelli’den bu kez İstanbul’u azda olsa rahatlatacak bir açıklama geldi. Deprem Uzmanı ve Maden Teknolojisi ve Yer Bilimi Uzmanı Serkan İçelli, 7 büyüklüğün üstünde beklenen İstanbul depremiyle ilgili yaptığı açıklamada kendi çalışmalarına göre beklenen depremin en fazla 6 ila 6.5 büyüklüğünde olabileceğini söyledi. İcelli, “İstanbul’da büyük bir deprem beklentim yok. Orada bulunan fay 180-190 kilometre uzunluğunda. Bu fay 123 yıl içerisinde 3 kez kırıldı. 2 kez 7 üzeri bir kez de 6 büyüklüğünde. 1912’de Mürefte depremi, 1999 Gölcük depremi zaten burayı rahatlatmıştı, 1963’te de 6.3’lük bir depremle Çınarcık fayı yırtılmıştı ve neticesinde Marmara genel olarak rahatladı. Burada yırtılmayan sadece 30-35 kilo metrelik bir kırığımız kaldı. Buda 6-6,5 büyüklükte deprem oluşturabilecek bir potansiyele sahip. Sismik kesitlere baktığımızda, 12 kilo metrenin altında bir sürünme olduğu zaten bariz olarak bellidir. Deprem silsilesine baktığımızda da bunu teyit edebiliyoruz” dedi. “Sulusaray depremi Kuzey Anadolu zonunu tetiklemez” Tokat’ın Sulusaray ilçesinde yaşanan depremlerin yine Tokat sınırları içerisinden geçen Kuzey Anadolu fay zonunu tetiklemeyeceğini belirten İçelli, “Tokat’ın Sulusaray ilçesinde meydana gelen depremlerin Kuzey Anadolu fayını tetikleme gibi bir durum yok. Çünkü depremi oluşturan küçük bir fay. Böyle küçük depremler büyük fayları tetikleyemez. 7 büyüklüğün üzerinde bir deprem olsaydı bunu düşünebilirdik. Özellikle depremlerin odak mekanizma çözümlerini çok iyi incelememiz gerekiyor. İki gündür biz bunu inceliyoruz. Özelikle Buğdaylı fayının üzerinde, 23 kilo metrelik bu fayın sağına ve soluna her hangi bir baskı uygulamadığını düşünüyoruz“ diye konuştu. “Beklenen büyük Tokat depremi en fazla 6.2 büyüklükte olabilir” Tokat’tan geçen Kuzey Anadolu Fayında beklenen depremle ilgili değerlendirmede bulunan İçelli, “Bölgemizde bir çok kırığımız var. Özellikle Merzifon Esençay fayı 6.5 büyüklükte deprem üretebilecek potansiyele sahip. Faylar tesadüfen depremler üretmiyor. Belli bir deformasyon enerjisini biriktirip, kinetik enerjiye çevirmesi gerekiyor. 1939 yılındaki Erzincan depremi vardır. 42-43 depremleri o bölgeyi zaten rahatlatmıştı. Yıllık 2.5 santimetrelik yamulma hızını hesap ettiğimizde şuanda odada ki potansiyel enerji 6-6.2 büyüklükte deprem üretebilecek potansiyeldedir” ifadelerini kullandı. “Sulusaray’da 5 büyüklükte yeni depremler beklenebilir” İçelli 2 gündür depremlerle sallanan Tokat’ın Sulusaray ilçesindeki fayda 5 büyüklükte yeni depremler beklenebileceğinin altını çizerek şunları söyledi. “Tokat Sulusaray’da halen 5 büyüklüğünde depremler bekliyoruz. Panik yapmaya gerek yok. Özellikle Tokat buradaki depremleri çok fazla hissediyor. 5.6’lık depremlerde 4.5’lik artçılar gelmeni normaldir. 5 büyüklükte depremlerde oluşabilir ama daha büyük bir deprem beklemiyoruz.”
Yozgat Yozgat’ta depremin izleri gün ışıyınca ortaya çıktı Tokat’ın Sulusaray ilçesinde dün meydana gelen 5,6 büyüklüğündeki depremin ardından Yozgat’ta sabahın erken saatlerinde hasar tespit çalışmaları yapıldı. Yozgat Valisi Mehmet Ali Özkan, depremde 147 ev, 14 ahır ve 8 camide hasar oluştuğunu söyledi. Tokat’ın Sulusaray ilçesinde dün saat 18.11’de meydana gelen 5,6 büyüklüğündeki deprem, Yozgat merkez ve ilçelerinde de hissedildi. Özellikle Kadışehri ilçesinde ve köylerinde hissedilen deprem nedeniyle vatandaşlar büyük panik yaşarken, depremin izleri gün ışıyınca ortaya çıktı. Bölgede çok sayıda yapı hasar görürken, cami minarelerinin yıkıldığı ve ahırlarda hasar oluştuğu görüldü. Ekipler Kadışehri, Aydıncık ve Çekerek ilçelerinde hasar tespit çalışmalarına hızla devam ederken, bölgelere yardım ulaştırılması için koordinasyon sağlanıyor. Yozgat’ın Kadışehri ilçesi Yelten köyünde kimi vatandaşlar AFAD tarafından verilen çadırlarda kalırken, kimi vatandaşlar da traktör römorklarını çadıra dönüştürerek geceyi geçirdi. Yozgat Valiliği öncülüğünde depremden etkilenenlere 200 çadır ve bin battaniye dağıtılarak, vatandaşların yemek ihtiyacı karşılandı. “200 çadır, bin battaniye dağıttık” Depremde herhangi bir can kaybı ve yaralanmanın yaşanmadığını söyleyen Yozgat Valisi Mehmet Ali Özkan, şu ana kadar 147 ev, 8 cami ve 14 ahırda zarar oluştuğu yönünde ihbar geldiğini belirtti. Vali Özkan, “Arkadaşlarımız sahada günün ışımasıyla birlikte tekrardan görev aldılar ve hasar tespit çalışmaları bir yandan binalarda, bir yandan tarımsal hasar tespit çalışmaları, bir yandan da bina içlerindeki mal zararına dönük hasar tespit çalışmalarımız devam ediyor. Çok şükür çok ciddi denilebilecek bir sorunumuz, bir problemimiz yok. Gerek evinde oluşan hasardan gerekse endişeden dolayı evine giremeyen insanlarımız vardı. Bu surette de derhal çadır dağıtımını AFAD ve Kızılay üzerinden gerçekleştirdik. Gece sabaha kadar kurulumların çoğunu bitirdik. Bunların yanı sıra battaniye dağıtımlarımızı yaptık. Şu ana kadar 140 çadırın kurulumunu yaptık. Tabii sabah gidince orta çadırlar da isteyen oldu. Onlarla beraber 200’e yaklaştı çadır sayımız. Bine yakın da battaniye dağıtımımız oldu. Gelen talepleri de karşılıyoruz. Hiçbir problemimiz yok” dedi. Depremden etkilenen Yelten köyü sakinlerinden Bekir Taşkın, “Evimizin arka tarafı komple çökmüş, eşyaları annem ve babam dışarı çıkarmış. O eşyaları başka yere taşıyacağız” dedi. “Evden çıkmakta zorlandım” İzzet Balta ise hasarın çok olduğunu, evden çıkmakta zorlandığını söyleyerek, “Evimizin duvarları komple döküldü, ahırımız zarar gördü. Geceyi çadırda geçirdik. Rabbim devletimizin yokluğunu vermesin” şeklinde konuştu. “Rabbim kimseye bu durumu yaşatmasın” Sefer Sağlamer ise, “Rabbim kimsenin başına vermesin bu durumu, çok kötü sallandık. Ben Ankara’dan buraya misafirliğe gelmiştim, şiddetli deprem oldu. Köylerde hasar çok oldu. İki gündür geceyi dışarıda çadırlarda geçiriyoruz. Rabbim devletimizden razı olsun” ifadelerini kullandı.