YEREL HABERLER - 09 Kasım 2013 Cumartesi 15:30

"başka Yolu Yok Mu Doktor?"

A
A
A
"başka Yolu Yok Mu Doktor?"

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Üroonkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Çağ Çal ise, cinsel hayatın yüzde yüz biteceği şeklinde bir düşüncenin yanlış olduğunu, prostat tedavisinin yan etkisini olarak bu tehlikenin her zaman var olduğunu ama ışın tedavileri ve yapılacak ameliyatlarla bu yan etkinin çözümünün de ellerinde bulunduğunu ifade etti. Prof. Dr. Çal, "Hastanın hekimiyle uyumlu olması gerekiyor. Yardımcı ilaçlar, belki ameliyatlarla cinsel yaşamı sürdürmesi mümkün. 'Prostat kanserim var. Cinsel hayatım da ölüyor, kendim de ölüyorum' diye bir şey yok. Bir iyileşme dönemi var, arkasından bunu çözecek şeyler de var" diye konuştu.
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Üroonkoloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Talha Müezzinoğlu da bunun için önce kişiye göre değişen yaşam kalitesinin tanımının yapılması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Müezzinoğlu, "Bunu ne yakını ne hekimi bilir. Herkesin yaşam kalitesi kendiyle ilgilidir. Prostat tedavisinde hastanın yaşam kalitesinin etkilenmesi, cinsel hayatın kendisi için ne kadar önemli olduğuna bağlıdır. 70 yaşında prostat kanseri tedavisi gören biri için cinsel hayat ilk sırada gelmeyecektir" dedi.
Üroonkoloji Derneği tarafından Antalya'da bu yıl 11'incisi düzenlenen Üroonkoloji Kongresi'ne Türkiye’den 75, Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa’dan 15’e yakın davetli yabancı konuşmacı yeni gelişmeleri katılımcılarla paylaşıyor. 21 oturum, 2 kurs ve 6 uydu sempozyumunun yapıldığı kongrede; 204 poster, 52 sözel ve 28 video bildiri sunumu yer alıyor. Yoğun geçen bilimsel programda; "Global Kanser Kontrolü", "Prostat Kanserinde Karşıtlık Oturumları", "Videolarla Adım Adım Üroonkolojik Cerrahi", "Lokalize Prostat Kanseri: Orta - Yüksek Risk Kategorisi", "Testiküler Kanser Kılavuzlarında Güncelleme" gibi önemli konu başlıklarında oturumlar düzenleniyor.
Kongreyle ilgili düzenlenen basın toplantısında gazeteciler ile bir araya gelen konularının uzmanı hekimler, ürookolojik rahatsızlıkların teşhisi ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.
TESTİS KANSERİ GENÇ ERKEKLERİN KORKULU RÜYASI
Genç erkeklerin korkulu rüyası olan testis kanserinin erken teşhis ile tedavisinin yüzde 98 oranına kadar yükseldiğini ancak kapalı toplum alışkanlığı sebebiyle erken teşhis edilemediği bildirildi. İstanbul Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği'nden Dr. Gökhan Toktaş, testis kanseri konusunda toplumda farkındalık olmadığını söyledi. Belki de tıbbın yüz güldüren tedavilerinden biri olan testis kanserinin erken teşhiste yüzde 98 başarı sağlandığını ifade eden Dr. Gökhan Toktaş, "Bu yüzde oranı basit hastalıklar için bile verilememektedir. Toplumda kapalı bir toplum olduğumuzdan farkındalık yok. Ürolojik organlar içinde muayenesi dışarıdan yapılabilen tek organ. Çoğu testis kanseri hastası genelde kendi teşhisini koyar. Genelde ağrısız sertlik ve şişme şeklinde kendini belli eder ama bizim toplumumuzda kapalı düşüncelerden dolayı kendi kendi muayene etme alışkanılığı yoktur. Çok basit bir şekilde banyo yaparken, kendi testislerini muayene ederek şişliğin farkına varabilirler. İki türü var. Biri 20’li yaşlardan 40’lı yaşlara kadar olan, bu çok tehlikeli olan, 40 yaş sonrası daha az tehlikeli" şeklinde konuştu.
Testis kanserinde şişliğin farkına varıldığında doktor tarafından testisin küçük bir cerrahi sistemle çıkartılması şeklinde olduğunu ancak bunun da üreme organının birini genç yaşta kaybetmesi sebebiyle psikolojik olarak rahatsızlığı sebep olduğunu söyleyen Dr. Gökhan Toktaş, "Hastalığın ilerleyip ilerlememesine göre hastanın sadece takibi veya iki kür ilaç ya da dört kür ilaç tedavisi ve takibi yapılarak tedavi edilebiliyor. Sonuç olarak hastanın kendini muayene alışkanlığı oluşturabilmesi durumunda, çok rahat teşhis edilen ve diğer kanser tedavi türlerinden tedavisinde çok daha başarılı olunan bir hastalık. 16 yaşından itibaren her erkek banyo yaptığı sırada kendini muayene ederse bu hastalığın erken tanısını koyabilecektir" diye konuştu.
BÖBREK KANSERİNİN SEBEPLERİ
Böbrek kanserlerinin çoğunluğunun kalıtsal sebeplerden değil, kansere neden olan kimyasalların ya da dış etkenlerin etkisi ile meydana geldiği ifade edildi. Üroonkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Çağ Çal, bu etkenler arasında ilk sırada tütün ve tütün ürünlerinin kullanımının yer aldığını ve sigara kullanımı böbrek kanseri riskini yüzde 40 oranında arttırdığına dikkat çekti. Prof.Dr. Çal, "Tütün ürünlerinin dışında çalıştıkları ortamda asbestoz, kadmiyum, benzen, kurşun ve trikloroetilen gibi çözücülere maruz kalan kişilerde de böbrek kanseri gelişimi riski artmaktadır. Sigara dumanındaki kansere neden olan kimyasallar solunum sonrası kan dolaşımına geçmekte ve böbreklerde filtre edilmektedir. Böbreklerdeki filtrasyon sırasında bu kimyasalların böbrek hücresi DNA’sında hasara neden olduğu ve tümör oluşumuna yol açtığı düşünülmektedir. Sigara kullanımının bırakılması sonrasında böbrekler bu kimyasallara maruz kalmamaktadır ve risk düşse de hiç sigara içmemiş bir kişinin risk düzeyine inmesi yıllar almaktadır. Son dönemlerde batı ülkelerinde yapılan çalışmalar; aşırı vücut ağırlığının, yüksek tansiyon hastalığının ve sedanter hayat tarzının böbrek kanseri gelişimi için risk faktörleri olduğunu göstermiştir. Bazı ağrı kesicilerin gereksiz olarak uzun süreli ve fazla miktarda kullanımları da böbrek kanseri gelişim riskini arttırmaktadır. Kalıtsal olarak ise Von Hippel-Lindau hastalığı, tuberoz skleroz hastalığı ve polikistik böbrek hastalığı olan kişilerde böbrek kanseri gelişim riski artmıştır. Ancak sebebi ne olursa olsun böbrek kanseri eğer erken evrede saptanırsa cerrahi olarak tedavi edilebilmektedir. Tümör yayılmış ise tedavi şansı düşmekle beraber son yıllarda geliştirilen yeni ilaçlar sayesinde hastaların yaşama umudu artmıştır" dedi.
BÖBREK KANSERİNE AİT ŞİKAYETLER
Böbrek kanserinin erken evrelerde nadiren şikayetlere neden olduğunu, böbrek kanserlerinin çoğunluğu başka nedenlerle yapılan rutin değerlendirmeler sırasında tesadüfen teşhis edildiğinin altını da çizen Prof.Dr. Çağ Çal, böbrek kanseri varlığında ortaya çıkabilecek şikayetleri ise idrarda kan görülmesi, tek taraflı yan ağrısı, karın bölgesinde hissedilen kitle, yorgunluk, açıklanamayan kilo kaybı, açıklanamayan ateş, ayaklarda ve ayak bileklerinde şişme olarak açıkladı. Bu şikayetlerin çoğunlukla kanser anlamına gelmediğinin altını çizen Prof. Dr. Çal, "Böbreğe ve idrar yollarına ait başka selim hastalıklarda da bu şikayetler ortaya çıkmaktadır ancak bu şikayetlerin varlığında bir doktora görünmek gereklidir çünkü bu bulgular böbrekte bir kansere bağlı ise böbrek kanserleri erken yakalanıp tedavi edildiğinde sonuçlar yüz güldürücü olmaktadır. İdrarınızda kan görürseniz ya da karın bölgenizde ağrı ya da kitle hissederseniz bir doktora başvurmanız gerekmektedir" dedi. Prof. Dr. Çağ Çal, böbrek kanserinin tedavisinin, tümörün böbreğe sınırlı olması ya da çevreye yayılımının olmasına göre değiştiğini, hastanın genel sağlık durumu da tedavi seçiminde rol oynadığını da sözlerine ekledi.
PROSTAT HASTALIKLARINDA CİNSEL YAŞAM KORKUSU
Erkeklerde bulunan bir organ olan prostat bezinin cinsel yaşamla ilgili olduğunu, yaklaşık 20 gram ağrılığında ve erişkinde bir kestane büyüklüğünde olan prostat bezi mesanenin (idrar torbası) çıkışında yerleşerek idrarın dışa atılmasını sağlayan kanalı çepeçevre sardığını söyleyen Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Sözen ise, prostat bezinin kas ve bez dokularından oluştuğunu ifade etti. Prostat bezi salgısının sperm içeren meni sıvısını da oluşturduğunu söyleyen Prof. Dr. Sözen, "Prostat bezinin iyi ve kötü huylu hastalıkları bulunmaktadır. İyi huylu prostat hastalıkları bezin iltihaplanması (enfeksiyon). Prostat bezindeki bu hastalıklar göreceli olarak sık gelişir ve hemen her yaşta görülebilirler. Prostat bezindeki iltihaplanma 'prostatit' olarak tanımlanmaktadır. Prostatit hastaları sıklıkla alt karın bölgesinde ağrı, rahatsızlık, sık idrar yapma, idrarın atılması sırasında yanmadan yakınırlar. En sık olarak genç-orta yaş grubu erkeklerde ortaya çıkar. Genelde uzun süreli, ataklarla devam eden ‘kronik’ formunun görülmesine karşın bazen yüksek ateş ile gözlenen ‘akut’ formuyla da karşılaşılabilir. Bezin iyi huylu büyümesi en fazla görülen prostat hastalığıdır. Hastalardaki öncelikli yakınmalar; idrar akış hızında (debi) ve kalınlığında azalma olması, gündüz ve gece sık tuvalete gitme gereksinimi idrar atım zorluklarıdır. Bazı hastalarda idrar atımındaki bu zorluklara ek olarak idrar tutma ve cinsel yaşamla ilgili sorunlar da görülebilir" dedi.
"AKDENİZ BÖLGESİ AVRUPA ÜLKELERİNE ÇOK YAKIN DÜZEYDE"
Prostat kanserinin görülme sıklığı giderek artan bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Sözen, "Sağlık Bakanlığının izni ile Üroonkoloji Derneği tarafından Türkiye genelinde gerçekleştirilen ve 6693 kişinin incelendiği saha çalışmasından elde edilen verilere göre ülkemizde prostat kanseri 35/100.000 oranında görülmektedir. Bu değer özellikle Akdeniz bölgesi Avrupa ülkelerine çok yakın bir düzeydedir. Amerika Birleşik Devletlerinde prostat kanserinin erkekler arasında en sık görülen kötü huylu hastalık olduğu, 2010 yılında 217.000 erkekte prostat kanseri saptandığı ve oranın da 155.5/100.000 bilgisi dikkate alındığında Türkiye’deki tablo da daha rahat anlaşılacaktır. Birinci derece akrabalarında prostat kanseri teşhis edilen erkeklerin bu hastalığa yakalanma olasılıklarında artış söz konusu olduğu için muayene ve kan PSA değerlerinin takibi daha büyük önem taşımaktadır. Parmakla prostat muayenesinde sertlik saptanan ya da kan PSA değerinde artış belirlenen erkeklere biyopsi yapılması gerekir. Prostat biyopsisi, makatta kalın barsağın son bölümüne yerleştirilen bir ultrasonografi cihazı (transrektal ultrasonografi) ile gerçekleştirilir" dedi.
MESANE KANSERİ
Amerika Birleşik Devletlerinde tüm kanserler içinde erkeklerde dördüncü, kadınlarda sekizinci sıklıkta olan mesane kanserinin Türkiye’ye ait verilerde ise erkeklerde prostat kanserinden sonra en sık karşılaşılan tümör tiplerinden biri olduğu bildirildi.
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Talha Müezzinoğlu ise mesane kanserinin bilinen en önemli risk faktörünün sigara olduğunu söyledi. Kaba bir hesaplamayla mesane kanserlerinin erkeklerde yüzde 50’sinin, kadınlarda yüzde 23’ünün sigaradan kaynaklandığını kaydeden Prof. Dr. Müezzinoğlu mesane kanserlerinin yaklaşık yüzde 20'sinin ise mesleki karsinojenlere maruz kalma sonucu oluştuğuna dikkat çekti. Prof.Dr. Müezzinoğlu şöyle devam etti:
"Mesane tümörleri, yüzde 90’dan fazla oranda değişici epitelyum hücreli karsinomdur ve olguların yaklaşık yüzde 60’ı tümörlerdir. Transüretral(Kapalı endoskopik cerrahi) olarak rezeke edilen tümörlerin önemli bir bölümü zaman içerisinde tekrarlama eğilimindedir. Bununla beraber, kasa invaze olmayan tümör tanısı alan hastaların yüzde 10 kadar küçük bir bölümünde kanser, invazif veya metastatik yapı kazanarak ilerleyebilmektedir. Mesane kanserleri, erken tanı konduğunda nispeten invazif olmayan yöntemler ile çok başarılı olarak tedavi edilebilmektedir. Bu nedenle erken tanı için hastalığın ve tanı yollarının çok iyi bilinerek uygulanması gereklidir. Makroskopik hematüri (İdrardan kan gelmesi) hastaların yüzde 85’inde görülmekte ve hastanın hekime hemen başvurmasını sağlamaktadır. Hematüri sürekli olmayıp aralıklı olabilir, bu nedenle hematüriyi takiben görülen normal idrar tetkiki; tanıda altın standart olan sistoskopiyi hemen ekarte ettirmemelidir. Sistoskopi (mesanenin endoskopik olarak muayenesi) sadece tanıda değil; 2/3 oranında rekürrens riski olduğu için hastalığın izleminde de sık olarak uygulanmaktadır. Erken tanı için toplum taramaları ve riskli grupların taramaların yapılıp yapılmaması ve yapılacak ise hangi yöntemin tercih edilmesi konusunda, ileri çalışmalara gerek vardır. İyi ve etkin bir tedavi için tanıda gösterilen dikkatli çalışma, hastalığın evrelendirilmesi konusunda da gösterilmelidir" diye konuştu.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara 20 ilde FETÖ’ye yönelik olarak son bir hafta içinde düzenlenen “Kıskaç-11” operasyonlarında 70 şüpheli yakalandı İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, 20 ilde FETÖ’ye yönelik olarak son bir hafta içinde düzenlenen “Kıskaç-11” operasyonlarında 70 şüphelinin yakalandığını açıkladı. Bakan Yerlikaya sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, 20 ilde FETÖ’ye yönelik olarak son bir hafta içinde düzenlenen “Kıskaç-11” operasyonlarında 70 şüphelinin yakalandığını belirterek,"FETÖ’cülere göz açtırmayacağız. Aziz milletimizin huzuru, birlik ve beraberliği için güvenlik güçlerimizin üstün gayretleriyle operasyonlarımız kararlılıkla devam edecek" ifadesini kullandı. Yerlikaya operasyonlarla ilgili şunları kaydetti: "Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Başkanlığı, TEM Daire Başkanlığı, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Başkanlığı koordinesinde; İl Emniyet Müdürlükleri, TEM ve KOM Şube Müdürlüklerince yapılan çalışmalar sonucu; Aksaray, Bolu, Gaziantep, Sakarya, Muğla, Mersin, Manisa, İstanbul, Kayseri, Kars, Erzurum, İzmir, Elazığ, Adana, Uşak, Denizli, Sivas, Mardin, Edirne ve Bursa’da FETÖ’ye yönelik eş zamanlı olarak düzenlenen ’Kıskaç-11’ operasyonlarında şüphelilerin: Örgütün sözde ’Emniyet Mahrem Yapılanması’ içerisinde faaliyette bulundukları, örgütün kripto haberleşme programı “ByLock” kullanıcısı oldukları, ankesörlü telefonlarla iletişim kurdukları, örgütün ’Gaybubet Evi’ olarak adlandırdıkları hücre evlerinde barındıkları, ifade ve teşhislerde adlarının geçtiği, FETÖ soruşturmaları kapsamında haklarında kesinleşmiş hapis cezası ile aranma kaydı bulunduğu tespit edildi. Operasyonlar sonucu, çok sayıda dijital materyale el konuldu. Operasyonları gerçekleştiren Kahraman Polislerimizi tebrik ediyorum. Allah ayağınıza taş değdirmesin. Milletimizin duası sizinle."