YEREL HABERLER - 02 Şubat 2014 Pazar 12:56

Yazar Ahmet Ümit "cinayet Kişiliğin Ortaya Çıktığı Anlardan Biridir"

A
A
A
Yazar Ahmet Ümit "cinayet Kişiliğin Ortaya Çıktığı Anlardan Biridir"

Yazdığı cinayet romanlarıyla bilinan ve son dönem Türk edebiyatının en önemli kalemlerinden Ahmet Ümit, cinayetin, kişiliğin ortaya çıktığı anlardan biri olduğunu söyledi. Ümit, eserlerinin sinema ve tiyatroya uyarlanması konusunda olumsuz şeyler düşünmediğini belirterek, "Sanatın farklı dallarına katkıda bulunmaktan dolayı mutlu oluyorum" dedi.
Polisiye romanlarıyla tanınan ancak masal ve şiirler de yazan Ümit, hiç adam öldürmemiş birinin cinayeti de çok başarılı anlatabiliyor olmasını şu sözlerle değerlendirdi: "Bunun açıklaması empati. Hepimizin içinde aslında -kadın erkek, genç yaşlı fark etmez- insanlığın bütün halleri vardır. Hepimizin içinde bir katil de vardır, bir melek de. Başkaları için karşılıksız iyilikler yapan da bizleriz, nedensiz yere kötülükler yapan da. Ben şiir yazdım, masal yazdım, hatta destan da yazdım ama cinayet romanları da yazdım. Cinayet romanları yazmayı tercih etmem, cinayet işlenmesi hoşuma gittiği, insanların acı çekmesinden hoşlandığım için değil tabii ki. Bunun iki nedeni var. Bunlardan birincisi, henüz 14 yaşımdayken politik bir ortama girmiş olmam. 1974 yılıydı. Yani Türkiye 12 Mart darbesinden çıkmıştı. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi isimler ölmüştü ve sola doğru bir eğim başlamıştı. Tüm bunların yanı sıra, benim çevremdeki insanlar da solcuydu ve neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt edebilecek bilgi birikimine sahip olmayan 14 yaşında bir çocuk olarak ben de solcuydum. 14 yaşından 29 yaşına kadar 15 yıl, yaşananlar doğrultusunda sürekli olarak kavga dövüş içerisindeydim ki bu zaman dilimi insanın hayatındaki en önemli zaman dilimidir. Çünkü o yaşlarda yaşadığınız şeyler, sizi şekillendirir. Hayatımda kavga dövüşün yanı sıra polisten kaçma da vardı ve yanımda arkadaşlarım öldürüldü. Dolayısıyla böyle bir hayat sürdüğüm için yazmaya başlayınca da ortaya polisiye ve gerilim çıktı.
İkinci neden ise benim anlayışıma göre edebiyatın yeryüzünü daha güzel bir yer yapması, insanı daha iyi biri haline getirmesi lazım. Ama polisiyeyi bu yüzden beğenmiyordum ve araştırmaya başladım. Aradığımı ise iki büyük yazarda buldum. Bunlardan biri Shakespeare. Oyunlarında bir cinayetten yola çıkarak insan ruhunu anlatmaya çalışır. Aradığımı bulmama yardımcı olan ikinci yazar ise Dostoyevski’dir. Hikayelerinin ekseninde yine cinayet vardır. ‘Neden bu büyük yazarlar cinayeti yazdılar?’ sorusunu sordum kendime. Sorunun yanıtını bulduğumda cinayeti yazmaya karar verdim. Sorunun yanıtı şuydu: Hepimizin yüzlerinde maskeler ve sosyal yaşamda türlü türlü rollerimiz var. Tüm bu rollerin arkasında da gerçek kişiliğimiz var. Kişilik sürekli hareket halindedir; sabit ve değişmez olan huydan farklı olarak. Ayrıca insanların kişilikleri değişken olduğu gibi, istendiğinde karşı tarafa olmadığı şekilde de yansıtılabilir; bilemezsiniz. Ve işte gerçek kişiliğin tüm çıplaklığıyla ortaya çıktığı anlardan biri de cinayet anlarıdır. Shakespeare ve Dostoyevski de insan kişiliğini tam manasıyla, tüm kuytularıyla ortaya çıkartan cinayet anlarını yazmışlar. Ben de bunu gördüğümde cinayeti yazmaya karar verdim. Edebiyatın bir misyonu varsa eğer, o misyon bana göre insan ruhunu açıklamaya çalışmaktır".
Ahmet Ümit, 'Eserleriniz doğrultusunda televizyon diziler çekildi, sinema filmleri de yapıldı. Eserlerinizin başka sanat dallarında uyarlamalarının yapılmasına nasıl bakıyor sunuz?' sorusuna, "Ben eserlerimin sinema ve tiyatroya uyarlanması konusunda olumsuz şeyler düşünmüyorum. Sanatın farklı dallarına katkıda bulunmaktan dolayı mutlu oluyorum."Aşk Köpekliktir" kitabım da tiyatroya ve müzikallere uyarlandı. "Sis ve Gece" ve "Bir Ses Böler Geceyi" sinemaya uyarlanmış kitaplarım ve bir romanımın daha sinemaya uyarlanmasını bekliyoruz. ‘Komiser Nevzat’ın ise radyo tiyatroları yapıldı ki hâlâ da devam ediyor. Ayrıca ‘Komiser Nevzat’ın çizgi romanları da var. Kategorize edilince benim eserlerim edebi eserler. Eserler sinemaya da başka bir sanat dalına uyarlandığında genelde şikayetler ortaya çıkar. Okur, 'kitaptaki tadı, filmden ya da tiyatro oyunundan alamadım' der. Ancak okur, o eser kendisine hangi sanat dalıyla sunulduysa o sanat dalının çerçeveleri içerisinde değerlendirmelidir. "Karanlıkta Koşanlar", "Başkomiser Nevzat" ve "Şeytan Ayrıntıda Gizlidir" isimli eserlerim diziye de uyarlandı elbet ama eserlerimin diziye uyarlanması konusunda daha hassas davranma yanlısıyım. Çünkü dizi diğer dallardan farklı olarak daha ticari bir alan. Dizilerin kaderini diziyi izleyenlerin beğenisi belirliyor. Ticari kaygılar doğrultusunda anlatılan konu anlaşılamadığı, beğenilemediği taktirde anlatılan hikayenin yönü çok alakasızca değişebildiği gibi özden de uzaklaşılabiliyor. Bu yüzden eserlerimin diziye uyarlanması için özel koşullarım var" cevabını verdi.
YENİ KİTAP YOLDA
Yeni bir kitabınızın daha okuruyla buluşmak üzere yolda olduğunu belirten Ümit, "Kitapta İttihat ve Terakki Partisi ve Melek isimli bir başsavcı var. Yeni roman bugünde yaşanan olayları anlatacak ancak bugünde yaşan olayların temelleriyse geçmişte saklı olacak. Hatta batılılaşma sürecini de içinde barındıracak. Batılılaşma süreci, II. Mahmut döneminde başlamış ve bence hâlâ kendini bir türlü tamamlayamamış. Bu süreci daha iyi anlayabilmemiz için de Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılma sürecine bakmamız gerekiyor. O dönemin ayyuka çıkmış isimlerinden biri ise İttihat ve Terakki’dir. Ben bugünle bağlantılı olarak tam da o dönemi anlatmak istiyorum. Benim kitaplarıma baktığınızda bu toprakların tarihini görebilirsiniz. Çünkü bu toprakların olağanüstü bir tarihi var ve yeryüzünde hiçbir ülkenin böylesine köklü bir tarihi bence yok. Hititler, Romalılar, Doğu Romalılar ve Osmanlı'yla birlikte bu toprakların 200.000 yıllık bir tarihi var. Bu yüzden bu topraklara 'uygarlığın beşiği' de diyebiliriz. Bir yazar olarak ben de bugünü anlatırken geri planda bu tarihi yansıtmak istiyorum" dedi.
Üzeyir Garih cinayeti aydınlatılmaya çalışılırken olayla ilgilenen gazetecilerin fikirlerine başvurduğunu kaydeden Ümit, "Ayrıca basın mensubu arkadaşlar, başka ilginç cinayet vakalarında da fikrimi sordular" dedi.
PERA PALAS'TAKİ AHMET ÜMİT
Ümit, otel odasına isminin verilmesi konusunda ise şunları söyledi: "Odalarından birine ismimin verildiği otel, Pera Palas Oteli. Bir gün otel müdüresi beni aradı ve odalardan birine benim ismimi vermek istediklerini söyledi. Daha önce otelin odalarına hep yabancı yazarların isimleri verilmiş. Ve artık odalarından birine bir Türk yazarın ismini vermek istediklerini söyledi. Ben de bu durumdan çok mutlu olacağımı söyledim. Bu benim için bir onurdur çünkü Pera Palas Oteli, Beyoğlu’nun anıt binalarından biri. Bunun yanı sıra sanata verilen değer açısından da bu olay beni mutlu etti. Maalesef ülkemizde sanatçıların isimlerini binalara, caddelere ya da sokaklara verme konusunda cimriyiz. İnsanları sanata teşvik ederken izlenebilecek yollardan biri de sanatçıların değerli insanlar olduğunu topluma göstermektir. Sanatçıya gösterilen teveccüh, aslında sanata gösterilen teveccühtür. Bu teveccühü de sadece kendi adıma değil, Türkiye’de yaşayan tüm sanatçılar adına aldım, kabul ettim".
"TARLABAŞI, ŞEHRİN ORTASINDA BİR GETTOYU TEMSİL EDİYOR"
Ümit, ‘Beyoğlu’nun En Güzel Abisi’ isimli son romanı hakkında ise şunları kaydetti: "Beyoğlu’nun En Güzel Abisi"nde olayların geçtiği yer İstanbul, Tarlabaşı. Olumlu örnekler ele alınamıyor bu kitapta çünkü bence Tarlabaşı’nda olumlu bir şey yok. Bir zamanlar orada Rumlar yaşıyormuş ve zamanında o insanlar ‘burası daha iyi olsun’ düşüncesiyle evlerinden kovulmuş. O insanlar acı çekerken, kültürümüz daha saf ve daha homojen olacak umutlarını beslemişiz. Ama işler böyle olmamış. Bizim gibi olmayanları ötekileştirmişiz. Oysa bu topraklarda her türden insan var. Yapmamız gereken şey, birbirimize saygı göstererek olduğumuz gibi ve birlikte yaşamak. Bunu yaptığımız zaman bu ülke, ülke olacak ama eğer bunu yapmazsak Tarlabaşı olacak… Bugün baktığımızda Tarlabaşı bir harabeliğe dönüşmüş durumda. Şehrin ortasında bir gettoyu temsil ediyor Tarlabaşı. Şimdilerde orada sağlıksız koşullarda yaşam savaşı veren insanlar var. Dolayısıyla burada birçok suç unsuru da doğuyor. Doğan bu suç unsurlarından hareketle de o olay örgüsünü anlatıyor roman".
TERZİ BİR ANNENİN İLHAM VERDİĞİ MASAL KİTAPLARI
'Sizi bizler bir polisiye roman yazarı olarak tanıdık ama siz aslında çocuklar için de yazdınız ve masal kitaplarınız da var. Masal yazmaya nasıl karar verdiniz?' sorusu üzerine Ümit, " 'Masal Masal İçinde' ve 'Olmayan Ülke' isimli iki masal kitabım var. Bu masalları derleyip yazmak isterken annemden yola çıktım. Çünkü bu masaları zamanında annemden dinlemiştim. Hatta benim yazarlığımda annemin büyük katkısı vardır. Annem bir terziydi, kız çocukları da bize çırak olarak gelirdi. Annem de onlar sıkılmasınlar diye masallar anlatırdı, ben de dinlerdim. Daha sonra ben bu masalları yıllar geçti ve unuttum. Yıllar sonra bir gün Gaziantep’e gittiğimde annemin kızıma bu masalları anlattığını gördüm ve o günden sonra bu masalları da yazmaya karar verdim. Şu anda bu masallar bazı okullarda ders kitabı olarak okutulduğu gibi Korece’ye de çevrildi ve orada da okullarda ders kitabı olarak okutuluyor. Masalın çok önemli olduğunu düşünüyorum çünkü biz romanı Batı'dan, şiiri İran’dan aldık ama destan ve masal Türk geleneklerinden gelmedir. Bunlar, bizim kültürümüzden gelen edebi türler. Bu kültürün kaybolmasını istemiyorum. Bu nedenle annemin masalı değil ama önümüzdeki zaman içerisinde bir masal kitabı daha yazacağım" dedi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Çekmeköy Belediyesi’nden 23 Nisan çocuk şenliği sürprizi Çekmeköy Belediye 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı Şehit Üsteğmen Arif Kalafat Doğa Parkı’nda düzenleyeceği 23 Nisan Çocuk Şenliğiyle kutlayacak. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı tüm yurtta olduğu gibi Çekmeköy’de de büyük bir coşku ve heyecanla kutlanacak. İlçe kaymakamlığı koordinasyonunda düzenlenecek resmi törenlerin ardından 13.00-18.00 saatleri arasında Şehit Üsteğmen Arif Kalafat Doğa Parkı’nda düzenlenecek 23 Nisan Çocuk Şenliği, 7’den 70’e binlerce Çekmeköylünün katılımıyla tam bir bayram havasında geçecek. Eğlenceli aktiviteler, animasyon gösterileri, atölye alanları, dj performans, ikramlar, karikatür çizimi Atölyesi ve oyun alanları ile dolu dolu geçecek şenlikte final MASALbozanLAR konseriyle yapılacak. Muhtemel bir karışıklığın önüne geçilebilmesi ve tüm çocukların etkinliklerden faydalanabilmesi için şenlik alanında yer alacak atölyelerden faydalanmak isteyen vatandaşların aynı gün etkinlik alanında kayıt yaptırmaları gerekiyor. Çocuk şenliğine katılmak isteyen vatandaşlar için tüm muhtarlıklardan 23 Nisan Salı Günü saat 11.00’dan itibaren servisler kaldırılacak. Çekmeköy’de bayram coşkusunu tüm komşularımızla birlikte yaşayacağız diyen Başkan Orhan Çerkez, “Çekmeköy’de 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı büyük bir coşku ve heyecanla tam bir bayram havasında kutlayacağız. Yavrularımızın yüzleri gülecek doyasıya eğlenecekler. Ailelerimiz de oluşturduğumuz bu sosyal ortamda bir nebze olsun nefes alacak ve rahatlayacaklar. Günün sonunda genç, yaşlı ve çocuk tüm yüzler gülecek. Bu gülümsemeler bizim çalışma şevkimizi artıracak, motivasyon kaynağımız olacak. İnanıyorum ki herkes doyasıya eğlenecek. Tüm komşularımı bu önemli şenlikte aramızda görmek dileğindeyim“ dedi.
Van Yağış sonrası Van Gölü’nün su seviyesi yükselmeye başladı Van’da şubat ve mart aylarında yoğun kar yağışının, nisan ayında ise yağmurun etkili olması dünyanın sodalı en büyük gölü olan Van Gölü’nün su seviyesinde iyileşmeye neden oldu. Dünyanın sodalı en büyük gölü olan Van Gölü, 2019-2023 yılları arasında küresel iklim değişikliğinin etkisiyle büyük ölçüde su kaybı yaşadı. Bu yılın ilk 4 ayında yağışların yoğun miktarda düşmesi ise Van Gölü’nün seviye kaybı için umut oldu. Son 30 yılın en bereketli yılını yaşayan havza, ihtiyaç duyduğu suya kavuşmuş oldu. Nisan ayıyla birlikte dağlardaki karın eriyerek akarsularla buluşması ve yağışların yağmur şeklinde düşmeye devam etmesi Van Gölü’nün su seviyesinin yükselmeye başlamasını sağladı. “İhtiyaç duyduğu yağışın önemli bir kısmını kazanmış oldu” İHA muhabirine konuşan Van YYÜ Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Alaeddinoğlu, Van Gölü ‘nün 90’lı yıllarda düşen yağışlarla ciddi bir iyileşmeye gittiğini, 2000’li yıllarda da seviyenin yavaş yavaş düştüğünü ve son 5 yılda da önemli ölçüde alan kaybettiğini hatırlattı. Ancak 2024 yılı ile birlikte şubat ve nisan aylarında yağışların zirve yapmasının havzaya pozitif bir katkı sunduğunu ifade eden Prof. Dr. Alaeddinoğlu, “Düşen yağışların önemli bir kısmı özellikle mart ayında kar şeklinde gerçekleşti. Nisanda ise bu yağışlar yağmur şeklinde gerçekleşti. Dolayısıyla havza 2024 yılı için ihtiyaç duyduğu yağışın önemli bir kısmını kazanmış oldu. Bu bize şunu gösteriyor; düşen yağışlar özellikle Van Gölü’nde bir iyileşmeye neden olacak. Bu iyileşme de Haziran ve Temmuz aylarına kadar da devam edecek” dedi. “Havzada bir su yönetimine ihtiyaç var” Bu yıl yağış miktarı açısından iyi olduğunu ancak bir sonraki yılların kurak geçme ihtimaline karşı havza için bir su yönetimine ihtiyaç olduğunun altını çizen Alaeddinoğlu, “Yani bu yağışlar bundan sonraki süreçte de devam edecek anlamına gelmiyor. Evet, bu yağışlar pozitif anlamda bir katkı sunabilir. Ancak geleceğe ilişkin iklim değişikliğinde herhangi bir değişiklik yok. Dünya her geçen yıl ve her geçen ay daha fazla ısınıyor. Havza bundan nasibini alacak. 2024-2025 yılı için öngörülerimiz pozitif anlamda havzanın lehine gerçekleşebilir. Ancak 2026-2028 yılları belki yaz ayları boyunca yaşanacak bir sıcaklıktaki artış ve şiddetli buharlaşma bu düşen yağışların belli ölçüde kaybolmasına neden olabilir. Dolayısıyla biz Van Gölü Havzası’ndaki bütün taraflar olarak havzanın suyunu yönetmek zorundayız” diye konuştu. “Devam edecek yağışlar sel ve taşkınlara neden olabilir” İleri dönemlerde yaşanması muhtemel sel ve taşkın konusunda da uyarıda bulunan Alaeddinoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Havzaya düşen yağışlar hakikaten son yıllarda kaydedilmiş son 30 yılın en yüksek değerleridir. Tabii diğer taraftan yüksek dağlık kesimlere düşen karların erimesiyle birlikte önümüzdeki günlerde muhtemel sağanak yağışların aslında başka türlü sonuçlar doğurması mümkün olabilir. Özellikle bu geçiş mevsiminde havaların ısınmasıyla birlikte atmosferin daha fazla su tutma kapasitesine sahip olduğunu düşünürsek, sellerin ve taşkınların ortaya çıkacağı bir tablo da ortaya koyabilir. Dolayısıyla sadece havzaya düşen yağışın içme, kullanma ve sulama suyu açısından düşünmemek lazım. Muhtemel yüksek düzeyde gerçekleşecek olan yağışların da bir şekilde yönetilmesi, yani o yağışların muhtemelen etkileyeceği alanların doğru tespit edilmesi ve önceden o alanların bilgilendirilmesi ya da gerekiyorsa birtakım adımların atılması gerekiyor.”
Van Yağış sonrası Van Gölü’nün su seviyesi yükselmeye başladı Van’da şubat ve mart aylarında yoğun kar yağışının, nisan ayında ise yağmurun etkili olması dünyanın en büyük sodalı gölü olan Van Gölü’nün su seviyesinde iyileşmeye neden oldu. Dünyanın en büyük sodalı gölü olan Van Gölü, 2019-2023 yılları arasında küresel iklim değişikliğinin etkisiyle büyük ölçüde su kaybı yaşadı. Bu yılın ilk 4 ayında yağışların yoğun miktarda düşmesi ise Van Gölü’nün seviye kaybı için umut oldu. Son 30 yılın en bereketli yılını yaşayan havza, ihtiyaç duyduğu suya kavuşmuş oldu. Nisan ayıyla birlikte dağlardaki karın eriyerek akarsularla buluşması ve yağışların yağmur şeklinde düşmeye devam etmesi Van Gölü’nün su seviyesinin yükselmeye başlamasını sağladı. “İhtiyaç duyduğu yağışın önemli bir kısmını kazanmış oldu” İHA muhabirine konuşan Van YYÜ Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Alaeddinoğlu, Van Gölü ‘nün 90’lı yıllarda düşen yağışlarla ciddi bir iyileşmeye gittiğini, 2000’li yıllarda da seviyenin yavaş yavaş düştüğünü ve son 5 yılda da önemli ölçüde alan kaybettiğini hatırlattı. Ancak 2024 yılı ile birlikte şubat ve nisan aylarında yağışların zirve yapmasının havzaya pozitif bir katkı sunduğunu ifade eden Prof. Dr. Alaeddinoğlu, “Düşen yağışların önemli bir kısmı özellikle mart ayında kar şeklinde gerçekleşti. Nisanda ise bu yağışlar yağmur şeklinde gerçekleşti. Dolayısıyla havza 2024 yılı için ihtiyaç duyduğu yağışın önemli bir kısmını kazanmış oldu. Bu bize şunu gösteriyor; düşen yağışlar özellikle Van Gölü’nde bir iyileşmeye neden olacak. Bu iyileşme de Haziran ve Temmuz aylarına kadar da devam edecek” dedi. “Havzada bir su yönetimine ihtiyaç var” Bu yıl yağış miktarı açısından iyi olduğunu ancak bir sonraki yılların kurak geçme ihtimaline karşı havza için bir su yönetimine ihtiyaç olduğunun altını çizen Alaeddinoğlu, “Yani bu yağışlar bundan sonraki süreçte de devam edecek anlamına gelmiyor. Evet, bu yağışlar pozitif anlamda bir katkı sunabilir. Ancak geleceğe ilişkin iklim değişikliğinde herhangi bir değişiklik yok. Dünya her geçen yıl ve her geçen ay daha fazla ısınıyor. Havza bundan nasibini alacak. 2024-2025 yılı için öngörülerimiz pozitif anlamda havzanın lehine gerçekleşebilir. Ancak 2026-2028 yılları belki yaz ayları boyunca yaşanacak bir sıcaklıktaki artış ve şiddetli buharlaşma bu düşen yağışların belli ölçüde kaybolmasına neden olabilir. Dolayısıyla biz Van Gölü Havzası’ndaki bütün taraflar olarak havzanın suyunu yönetmek zorundayız” diye konuştu. “Devam edecek yağışlar sel ve taşkınlara neden olabilir” İleri dönemlerde yaşanması muhtemel sel ve taşkın konusunda da uyarıda bulunan Alaeddinoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Havzaya düşen yağışlar hakikaten son yıllarda kaydedilmiş son 30 yılın en yüksek değerleridir. Tabii diğer taraftan yüksek dağlık kesimlere düşen yağışların erimesiyle birlikte önümüzdeki günlerde muhtemel sağanak yağışların aslında başka türlü sonuçlar doğurması mümkün olabilir. Özellikle bu geçiş mevsiminde havaların ısınmasıyla birlikte atmosferin daha fazla su tutma kapasitesine sahip olduğunu düşünürsek, sellerin ve taşkınların ortaya çıkacağı bir tablo da ortaya koyabilir. Dolayısıyla sadece havzaya düşen yağışın içme, kullanma ve sulama suyu açısından düşünmemek lazım. Muhtemel yüksek düzeyde gerçekleşecek olan yağışların da bir şekilde yönetilmesi, yani o yağışların muhtemelen etkileyeceği alanların doğru tespit edilmesi ve önceden o alanların bilgilendirilmesi ya da gerekiyorsa birtakım adımların atılması gerekiyor.”
Aydın Didim’de kıyı temizliği çalışması gerçekleştirildi Aydın’ın Didim ilçesinde belediye ekipleri, bir gönüllü grubunun üyelerinin de desteğiyle birlikte kıyı temizliği çalışması gerçekleştirerek, çevre kirliliğine dikkat çekti. Türkiye’nin önemli turizm kentleri arasında yer alan ve uzun bir sahil şeridine sahip olan Didim’de, insanların ve deniz canlılarının sağlığını korumak ve farkındalık oluşturmak amacıyla kıyı temizliği çalışması gerçekleştirildi. Çevre ve sahil temizliğine dikkat çekmek isteyen yabancı uyruklu vatandaşlardan oluşan bir gönüllü grubunun üyeleri ve Didim Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü’ne bağlı ekipler tarafından Manastır Koyu’nda yapılan kıyı temizliği çalışmasına Didim Belediye Başkanı Hatice Gençay, Belediye Başkan Yardımcısı Aydan Aşık Turgut ve Belediye Meclis Üyeleri de katıldı. Farkındalık çalışmasında, sahilde toplanan çöpler, geri dönüşüm malzemeleri ve izmarit atıkları belediye personelleri ve gönüllüler tarafından toplanarak ortadan kaldırılırken, etkinlik ile ilgili açıklamalarda bulunan Didim Belediye Başkanı Hatice Gençay; "Nadide güzellikteki koylarından biri olan Manastır Koyu’nda, Temizlik İşleri Müdürlüğü’nde görevli olan çalışma arkadaşlarımla ve gönüllü yabancılarımızla birlikte kıyı temizleme çalışması yaptık. Bu duyarlılığın ve farkındalığın artması ve gelişmesinin hepimizin sorumluluğu olduğunu unutmayalım" ifadelerine yer verdi.