YEREL HABERLER - 05 Nisan 2014 Cumartesi 12:52

Prof Dr Aydın’dan Türkiye'nin Medeniyet Meselesine Derin Bakış

A
A
A
Prof Dr Aydın’dan Türkiye'nin Medeniyet Meselesine Derin Bakış

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi’nce düzenlenen Akademik Düşünce Konferansları kapsamında, ilim adamı Prof. Dr. Mehmet Aydın, 'Türkiye'nin Medeniyet Meselesi' başlıklı bir konferans verdi.
Konferansa İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Galip Akhan, İzmir Milletvekili Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Tancan Uysal, Prof. Dr. İbrahim Attila Acar ve Prof. Dr. İbrahim Kocabaş, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Recep Yaparel, Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turan Gökçe, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Ali Malas, İslami İlimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Saffet Köse, Rektör Danışmanları Prof. Dr. Mustafa Demirci, Prof. Dr. Lütfullah Gündüz ve Doç.Dr.Murat Soydan, Genel Sekreter Gülten Gültekin, Genel Sekreter Yardımcısı Nihat Sabuncular, Daire Başkanları, akademik ve idari personelle çok sayıda öğrenci katıldı.
Kültür kavramına çok yönlü bakılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Aydın, Türkiye’de kültürel bir mesele olduğunu ve bunun da doğru olarak yönetilmediğini söyledi. “Dünyanın bir köşesinde bir medeniyet inşa edecekseniz orada kültürel çeşitliliğe ihtiyaç vardır” diyen Prof. Dr. Aydın, “Ama bu kültürel çeşitliliğin nasıl yönetileceği ciddi bir meseledir” dedi.
“OY VERMEKLE BİTMİYOR”
Yazma aşamasında olduğu kitapta, kültürel çeşitliliğin demokratik yönetişimine değindiğini belirten Prof.Dr. Aydın, demokrasi kültüründe kültürel çeşitliliğin de yer aldığını belirtti. Prof. Dr. Aydın, “Oy veriyorsunuz, bitmiyor. Demokraside yönetim süreklidir. Organize olmuş sivil toplum sizin nerede doğru, nerede yanlış veya eksik yaptığınızı hatırlatır, hatırlatmak da zorundadır. Örgütlü toplumla yöneticilerin diyaloğu meselesinin adı yönetişimdir. Demokratik yönetişim insan haklarına bağlı yönetişimdir. Bunlara bağlı olarak kültürel çeşitliliği ele almak zorundayız” diye konuştu.
Farklı kültürdeki değerlerin alınıp başka bir kültüre empoze edilemeyeceğini söyleyen Prof. Dr. Aydın, “Siz başka ülkelerdeki uygulamayı düşünceler topluluğunu Türkiye’ye getirirseniz bu size yarar yerine zarar getirir. Bazen televizyonlarda kültürle ilgili konuşmaları izlerken hayret ediyorum. Kendimi Londra’da hissediyorum. Bir sürü kültürel farklılığımız elbette ki var ama bu Londra’daki kültürel farklılık gibi değil. Türkiye’de eğer kültürel farklılıklardan bahsedeceksek Londra’daki bir İngiliz, bir Hindistanlı ya da Pakistan kökenli arasındaki farklılıktan bahsedersek yanlış olur” dedi.
“AYRI GAYRIMIZ YOK”
“Bir yerde dil varsa kültür de vardır” diye konuşan Prof. Dr. Aydın şöyle devam etti:
“Kürt kültürünü ele alalım. Türk kültürü ile Kürt kültürü arasındaki farklılık Londra’daki farklılık gibi değildir. Elbette kültürel haklar konusunda sonuna kadar demokrat olmak zorundayız. Elbette herkes kültürünü doya doya kullanmak durumundadır. Bilimsel açıdan baktığınızda Urfa’ya gidecekseniz, Diyarbakır’a gidecekseniz ben size 2-3 makale bir kitap okumayı tavsiye etmem. Okuyun yoksa pot kırarsınız demem. Çünkü pot kırmazsınız. Ama Çin’e gidiyorsanız Japonya’ya gidiyorsanız tavsiye ederim. Bir ailede kalacaksanız bir evi ziyarete gidecekseniz mutlaka okumanız lazım. 'Nasıl oturulur, nasıl yemek yenir, çay nasıl içilir'e kadar bilgi edinilebilir. Aşina olmakta yarar var. Bizim memleketimizde böyle bir şeye ihtiyaç yoktur ki. Türkiye’de de bir ölçüde farklılık yok değil ama Çerkez kültürü, Türk kültürü, Kürt kültüründe temel değerlerde birlik beraberlik var. Ayrılık diyecekseniz başka mazeretler bulalım.”
“Doğumdan ölüme kadar Çin’de dahi olsa ilim öğrenmek emrediliyorsa o inancın ve onun yarattığı kültürün ilimle medeniyetle, teknolojiyle hiçbir problemi olmaz” diye konuşan Prof. Dr. Aydın, “Onun için İslam tarihinde inancın en güçlü olduğu dönem medeniyetin en güçlü olduğu dönemdir. O dönemin şartları içinde söylüyorum, İslam medeniyeti insanlık tarihinin yarattığı en büyük medeniyettir çünkü her şeyin hakkını vermeye çalışmıştır. Felsefe, bilim, tıp, tefsir, sanat her alanda bu karşımıza çıkıyor. Hepsi de zirvededir. Medeniyet zaten budur” ifadelerini kullandı.
“OKULLARDA OSMANLICA ZORUNLU BİR DİL OLMALIYDI”
Türkiye tarihinde hürriyetlerin en geniş olduğu dönemin İttihat Terakki’nin kurulduğu döneme kadarki dönem olduğunu kaydeden Prof. Dr. Aydın, sonraki dönemlerde dönemin şartlarından dolayı bu özgürlüklerin görülmediğini ifade etti. Prof. Dr. Aydın, “Siz kalkıp da, 'Bu devrim yerine oturmadı' diyemezsiniz, zaten kanun müsait değil Ama ben olsaydım o dönemde Latin harflerini kabul ederdim. Çünkü Osmanlıca çok zor bir dil ama, 'Her okulda her Türk evladı Osmanlıcayı da öğrenmek zorundadır' derdim. Bin senelik tarihi Osmanlıca bilmeden nasıl inceleyeceksiniz? Yabancı dil öğrenir gibi şimdi Osmanlıca-Türkçe öğreniliyor. Yani sizin 600 yıllık tarihiniz dilini öğrenmek için uzmanlık alanı oldu” şeklinde konuştu.
Osmanlı- Selçuklu medeniyetinin olmadığı bir yerde Türk zihni inşa edilemeyeceğini belirten Prof.Dr.Aydın, “Sanatta, edebiyatta genel olarak hayatımızın manevi dokusunda Selçuklu kültürü, Mevlana kültürü, Yunus Emre kültürü çok rafine bir kültürdür. Bugün insanlık bile bu kültürlere muhtaçtır” dedi.
MUHTEŞEM YÜZYIL'A BAKIŞ
Popüler kültürde tarihi canlandıran dizilerle ilgili de konuşan Prof. Dr. Aydın, tarihin dizilerde yansıtıldığı kadar şiddetin olmadığını düşündüğünü ancak tarihsel süreçte masumun cezalandırılması konusunu da kişisel olarak eleştirdiğini ifade etti. Prof. Dr. Aydın, “Televizyonda bir tek dizi izliyorum. O da Muhteşem Yüzyıl’dır. O onun kellesini istiyor, o onun kellesini istiyor. Neredeyse 12 yaşındaki çocuk bile, 'Kelleni kendi elimle alırım' diyor. O kadar olduğunu zannetmiyorum ancak kim beni dinen eleştirirse eleştirsin, o uygulamaya da rızam yoktur. Dikkat ederseniz ölenlerin üçü de mazlum. Masuma siyasi gerekçeniz ne olursa olsun dokunamazsınız. Hiç kimse ileride tehlikeli olur diye öldürülemez. Ben bunun dinen caiz olduğuna inanmıyorum. Masumu korumak zorundasınız. İslam’da cezanın suça tekabül etmesi lazım. Kundaktaki çocuğun hiçbir suçu yoktur ki. Osmanlı'ya çok romantik bakana karşı geliyorum. Osmanlı'da her şey kötü de değil, iyi de değil. Örneğin eğitim modelleri bizimkinden daha iyi. Hiç değilse mütehassıs yetiştiriyor. Sorgulama olmadığı için mütefekkir yetişmiyor” şeklinde konuştu.
Konuşmaların ardından Prof.Dr. Aydın’a, Rektör Prof.Dr. Akhan tarafından Kâtip Çelebi’nin 400. doğum yılı anısına bastırılan hatıra parası takdim edildi.
Ayrıca İzmir Milletvekili, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu ile Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Turan Gökçe, katılımları nedeniyle Prof. Dr. Aydın’a teşekkür plaketi sundu.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Çanakkale Çanakkale Kara Savaşları’nda broşürle propaganda savaşı Çanakkale Kara Savaşları’nda çetin mücadeleler yaşanırken, her iki taraf bir yandan da broşürlerle propaganda savaşı verdi. Öğretim Üyesi Dr. Mithat Atabay, "Savaş sırasında özellikle İngilizlerin Osmanlı askerlerine din vurgusu yaparak asıl Müslümanlığı kendilerinin koruduğunu, kendilerinin Müslümanlığın gelişmesi için çaba sarf ettiklerini belirten broşürler attıkları görülmektedir. Özellikle Osmanlı askerlerine eğer teslim olurlarsa çok iyi bir şekilde yaşayacakları, iyi beslenecekleri konusunda propagandalar yapıldığı görülmektedir. Hatta uçaktan atılan propaganda metinlerinde şişman bir İngiliz askeri ile zayıf Osmanlı askerini çizilmiş şekilde gösteren broşürlerle karşı karşıya kalıyoruz" dedi. 109 yıl önce dünya harp tarihine ‘son centilmenler savaşı’ olarak geçen Çanakkale Kara Savaşları’nda Türk ve İngiliz askerleri silahlı mücadelenin yanında propaganda savaşıyla da karşı karşıya kaldı. Savaş sırasında her iki tarafta da sayısız propaganda broşürleri ve yöntemleri kullanıldı. Gelibolu Yarımadası’ndaki şiddetli Çanakkale Kara Savaşları sırasında Türkçe ve İngilizce metinlerin yer aldığı propaganda broşürleri siperlere hem uçaklardan hem de gönüllü askerler tarafından atıldı. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) İnsani ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Mithat Atabay, Çanakkale Kara Savaşları’nda propaganda savaşının askerlere etkilerini anlattı. Çanakkale’de Kara Savaşları’nın 25 Nisan 1915 tarihinde başladığını belirten Öğretim Üyesi Dr. Mithat Atabay, "Burada özellikle Anzakların buraya gelmesi ile ilgili olarak daha hemen savaş başlar başlamaz İngiltere Krallığı, Avustralya ve Yeni Zelanda’dan asker almaya karar verdi. Oraya gönderdiği emirnameler çerçevesinde oradaki gençleri askere çağırdı. Bu askere çağırma sırasında özellikle o gençlerin Avrupa’ya gidecekleri ve Avrupa’yı görecekleri, orada yaşayacaklarına da dem vuruldu. Pek çok insan oralar ıssız olduğu için ve oradaki yaşamdan kurtulmak için savaşa gönüllü olarak yazıldılar ve hatta orada tarımsal alanda çalışacak insan konusunda büyük zafiyet çekildi. Anzaklar Mısır’a geldiler, orada eğitim yapmaya başladılar. Bu eğitim sırasında özellikle Doğu’nun ve Osmanlı Cihan Devleti’nin elinde bulunan Şam, Bağdat, Kudüs, İstanbul gibi şehirlerin Doğu’nun gizemli şehirleri olduğu, oradaki yaşam biçimlerinin çok farklı olduğuna vurgu yapılarak, onları cezbedecek şekilde propaganda yapıldığı görülmektedir. 25 Nisan tarihinde Kara Savaşları’nın başlaması ile birlikte Anzak askerleri özellikle ilk önce Mondros‘a geldiler, oradan da Gelibolu Yarımadası‘na sevk edildi. İşte o zaman savaşın gerçek yüzüyle tanışmış oldular. 25 Nisan tarihinde savaşın birinci günü Anzak askerleri çetin bir direnişle karşı karşıya kaldılar. Ve savaş sırasında özellikle propaganda çok dikkat çekici oldu. Bu propaganda içerisinde özellikle cepheye gönderilen dergiler, mecmualar, gazeteler propagandada bir araç olarak kullanılmıştır. Ayrıca savaş sırasında özellikle İngilizlerin Osmanlı askerlerine din vurgusu yaparak asıl Müslümanlığı kendilerinin koruduğunu, kendilerinin Müslümanlığın gelişmesi için çaba sarf ettiklerini belirten broşürler attıkları görülmektedir. Özellikle Osmanlı askerlerine eğer teslim olurlarsa çok iyi bir şekilde yaşayacakları, iyi beslenecekleri konusunda propagandalar yapıldığı görülmektedir. Hatta uçaktan atılan propaganda metinlerinde şişman bir İngiliz askeri ile zayıf Osmanlı askerini çizilmiş şekilde gösteren broşürlerle karşı karşıya kalıyoruz. Türk askerlerinin mesela 2 Mayıs tarihinde yaptıkları taarruz sırasında ceplerinde fındık, fıstık, kuru üzüm gibi kendilerinin aç kalmadığını, hatta bu kadar güzel yiyecekler yediklerini gösteren gıdaları da ceplerine sokarak taarruz yaptıkları görülmektedir” dedi. Çanakkale Savaşları’nda özellikle siper savaşları olduğu dönemde başka askerlerin Türk dilini kullandığını ifade eden Atabay, şöyle devam etti: “Özellikle Ermeni askerlerinden yararlanıldığı görülmektedir. Türkçe’yi kullanarak Türklere seslendikleri, hatta ezan okudukları ve ezan okunuyor diyerek ortaya çıkan Türk askerini özellikle şehit ettikleri görülmektedir. Buna karşılık da Türk askerleri çeşitli hücumlar yaparak özellikle bu propagandayı ortadan kaldırmaya çaba sarf ettiler. Ayrıca o dönemde çıkan çeşitli gazeteler ve broşürler vasıtasıyla da bu propagandaya büyük önem verildiği ve resmi tebliğler yayınlayarak savaş meydanındaki gerçek olayla halkın bilgilendirmesi konusundaki metinler arasında büyük farklılıklar görüldüğü anlaşılmaktadır. Bu metinler içerisinde Sarıkamış yenilgisi sonrasında ve Erzurum’un düşman işgaline geçmesi konusunda yayınlanan bir tebliğde, Enver Paşa Osmanlı askerinin Erzurum’un doğusundan Erzurum’un batısına geçtiğini belirterek, yeni bir savunma kurulduğunu ifade etmektedir. Halbuki bunun Türkçe karşılığı Erzurum düştü demektir. O yüzden halkı yanıltıcı bilgilerin de yer aldığı bu propaganda sırasında görülmektedir.”
İstanbul Panasonic Electric Works Türkiye’den Japonya’ya üst düzey atama Panasonic Electric Works Türkiye’de uzun yıllardır önemli çalışmalar gerçekleştiren Mali İşler Genel Müdürü Erkut Açıl, önümüzdeki dönemde Japonya’da görev yapmak üzere Panasonic Genel Merkezi’ne atandı. Dünyanın önde gelen elektrik/elektronik üreticilerinden Panasonic’te, Türkiye’den üst düzey bir atama gerçekleştirildi. Uzun yıllardır Panasonic Electric Works Türkiye’de Mali İşlerden sorumlu Genel Müdürlük görevini yürüten Erkut Açıl, Panasonic’in Japonya’daki genel merkezine atandı. Yapılan açıklamaya göre Erkut Açıl, üniversite eğitimini tamamladıktan sonra Borusan ve Yıldız Holding’de çalıştı. 13 yıldır Panasonic Electric Works Türkiye’de çalışma hayatına devam eden Açıl, son 6 yıldır mevcut görevini sürdürmekteydi. Dünyanın en değerli markaları arasında yer alan Panasonic Grubu’nun Türkiye’den 70’in üzerinde ülkeye ihracat yapan, sektöründe dünyanın en iyileri arasında gösterilen endüstriyel tesislerinde şirketin gelecek vizyonu doğrultusunda ekibiyle beraber başarılı ve sürdürülebilir finansal sonuçlar için çalışan Erkut Açıl, son yıllarda özellikle dijital dönüşüm ve yenilikçi nakit yönetimi projelerine odaklanmıştı. Nakit akış geliştirmeleri, robotik otomasyon ve dijital dönüşüm alanında ekibiyle beraber Panasonic Global’den çok defa ödüle layık görülen Açıl, yeni dönemde başta Türkiye ve Hindistan olmak üzere birçok ülkenin sürdürülebilir finansal gelişiminden sorumlu Genel Müdürlük görevini yürütecek.
Adana Demirçalı: “Biran evvel ‘kentsel dönüşüm, yerinde dönüşüm’ çalışmalarına başlamak istiyoruz” Yüreğir Belediye Başkanı Ali Demirçalı, göreve gelmesinin ardından belediye olarak başta imar olmak üzere biran evvel kentsel dönüşüm, yerinde dönüşüm çalışmalarına başlamak istediklerini söyledi. Doğu Akdeniz İnşaat Müteahhit Birlikleri Federasyonu (DAİMFED) Genel Başkan Mustafa Karslıoğlu ve yönetim kurulu üyeleriyle birlikte Yüreğir Belediye Başkanı Ali Demirçalı ile imar konusu ve sektör yatırımlarını masaya yatırılarak önemli kararların alındığı istişare toplantısında bir araya geldiler. “Yüreğir’in çok önemli bir cazibe merkezi olacağına inancımız tamdır” DAİMFED Genel Başkanı Mustafa Karslıoğlu toplantı sonrasında yaptığı açıklamada, “DAİMFED ailemizin genel başkan vekili olan Ali Demirçalı’nın Yüreğir’e Başkan seçilmesinin onur ve gururunu hep birlikte yaşıyoruz. Yüreğir Belediye Başkanımız Ali Demirçalı ile sürekli istişare içerisinde olup DAİMFED olarak gerekli tüm desteği vereceğiz. Bu doğrultuda yapılan çalışmalar sonucunda kazanan Yüreğir ve Yüreğir halkımız olacaktır. Ayrıca belirtmek isteriz ki başkanımızın bilgi, birikim ve tecrübesiyle Yüreğir’in çok önemli bir cazibe merkezi olacağına inancımız tamdır. Başkanımızı tebrik ediyor çalışmalarında başarılar diliyoruz” dedi. Yüreğir Belediye Başkanı Ali Demirçalı da ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirerek, “Üyesi ve yetkilisi olduğum DAİMFED’in desteğini seçim sürecinde hep arkamda hissettim. Bu anlamda başta DAİMFED Genel Başkanı Mustafa Karslıoğlu ve tüm DAİMFED ailesine destekleri için teşekkür ediyorum. Ayrıca önümüzdeki çalışma sürecinde sektörün tüm temsilcilerinin bir çatı altında toplandığı DAİMFED’in Yüreğir ilçemizde yatırım ve kalkınma olarak katkılarını göreceğimize inanıyorum. Belediye olarak başta imar olmak üzere biran evvel kentsel dönüşüm, yerinde dönüşüm çalışmalarına başlamak istiyoruz. Bu doğrultuda yakın zamanda çalışmalarımız meyvelerini vermeye başlayacaktır” diye konuştu.