YEREL HABERLER - 14 Nisan 2014 Pazartesi 12:14

Eskişehir’de “kutlu Doğum Haftası” Açılış Programı

A
A
A
Eskişehir’de “kutlu Doğum Haftası” Açılış Programı

Yunus Emre Kültür Merkezi’nde düzenlenen programa, Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna, AK Parti Eskişehir Milletvekili Salih Koca, Eskişehir İl Müftüsü Niyazi Ersoy, Eskişehir İl Emniyet Müdürü Mustafa Şahin, Rektörü Prof. Dr. Hasan Gönen, kurum amirleri, din adamları ve diğer ilgililer katıldı.
Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlayan program günün anlam ve önemini ifade eden sinevizyon gösterisi ile devam etti. Daha sonra günün anlam ve önemine ilişkin konuşma yapan Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna, Hz. Muhammed’in (S.A.V.) insanların en hayırlısı, en aydınlık düşüncelisi, Allah’ın son elçisi, hakikatin sadık emanetçisi, sözüne ve yaptığına herkesin güvendiği Muhammedü’l Emin olduğunu kaydetti. Tuna, “Sevgili Peygamberimiz birlikte yaşamanın vazgeçilmez unsurları olan barışı, hoşgörüyü, affı, merhameti, şefkati kuru bir iddia olmaktan çıkarıp yaşanılan bir gerçeğe dönüştürmüştür. Türk Dünyası Kültür Başkentliği vesilesiyle her dem baharı koklayarak o eşsiz güle bülbül olmak gayesiyle güzellikler ürettik, ortak kültür mirasımızı geleceğe taşımak için önemli bir mesafe kat ettik. Ve bir kez daha idrak ettik ki değerler dünyamıza şekil ve yön veren bütün şahsiyetler bizleri hep aynı yola, tek bir yola davet etmişlerdir” dedi.
Vali Tuna, İslamiyet’in samimiyet üzerine kurulduğunu da aktararak, şöyle devam etti:
“Ortak değerler dünyamız İslami değerlerin; İslamiyet ise samimiyetin üzerine kurulmuştur. Peygamber Efendimizin “Din samimi olmaktır” hadis-i şerifi bunu en veciz şekilde dile getirmektedir. Hayatımızın her alanında önemli bir yere sahip olan samimiyet, inanç ve ibadetlerimizde olduğu kadar, insanlarla olan ilişkilerimizde de önemli ölçüde belirleyicidir. Birbirine karşı samimi, içten ve gönülden davranan, birbirinin hakkında en ufak bir fenalık yahut suizanda bulunmaktan imtina eden fertlerden oluşan bir toplum, huzurun ve güvenin hayat bulduğu bir toplumdur.”
“İHLAS VE SAMİMİYET DİNİN ÖZÜ, DİNDARLIĞIN HULASASIDIR”
İl Müftüsü Niyazi Ersoy ise, önemli bir dini, sosyal ve kültürel gelenek haline gelmiş olan ve kamuoyu tarafından üst düzel ilgi gösterilen Kutlu Doğum Haftası’nın 2014 yılı temasının “Hz. Peygamber, din ve samimiyet” olarak belirlendiğini söyledi.
Samimiyetin önemine vurgu yapan Müftü Ersoy, şöyle konuştu:
“Hayatımızın her alanında önemli bir yeri olan samimiyetin, bizim anlam dünyamızda ihlas, doğruluk, dürüstlük, güven ve sadakat gibi kavramlarla çok yakın bir bağlantısı vardır. İnancın, itaatin ve kulluğun sadece Allah’a özgü kılınması, bütün ibadetlerin riya, gösteriş ve çıkardan uzak olarak, sadece Allah rızası için yapılması anlamına gelen ihlas ve samimiyet dinin özü, dindarlığın hulasasıdır. Samimiyetin olmadığı yerde dinden ve dindarlıktan bahsedilemez. Bu gerçeği; Yüce Allah, kendine ihlas ve samimiyetle kulluk etmeyi emreden ayet-i kerimesiyle beyan buyururken, Peygamber Efendimiz (S.A.V.) “Din samimi olmaktır.” Hadisi şerifiyle de gayet veciz bir şekilde ortaya koymaktadır.”
Konuşmaların ardından Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle kentteki okullar arasında düzenlenen çeşitli yarışmalarda derece giren öğrencilere protokol erkanı tarafından hediyeleri takdim edildi.
Buradaki program, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün tarafından "Hz. Peygamber, din ve samimiyet" konulu konferansın verilmesiyle son buldu.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Eskişehir Sahnede o acıları adeta yaşadıklarını anlattılar Eskişehir’de, 18 Mayıs 1944 yılında Kırım-Tatarlı ailelerin ülkelerinden sürgününü ve çektiği zorlukları anlatan ‘Hasret’ isimli tiyatro oyununu sahneleyen oyuncular, yaşanan acıları adeta yaşadıklarını anlattılar. Odunpazarı Belediyesi Tiyatro Ekibi tarafından hazırlanan oyun, Hasan Polatkan Kültür Merkezi’nde sanatseverlerle buluştu. ‘Hasret’, Kırım - Tatar ailelerinin 18 Mayıs 1944 yılında yurtlarından alınıp başka ülkelere zorla sürgün edilmesini anlatan bir tiyatro oyunu. Senaristliğini Derya Dobrişan’ın üstlendiği oyun, Elçin Karaahmet ve Süleyman Karaahmet tarafından yönetildi. Ceren Tüysüz, Ferhat Karataş, Hüseyin Demir, İpek Uzkalan ve Tuğçe Güney’in rol aldığı ve 4’üncü defa sahnelenen oyunun, daha önce günümüzde yaşamakta olan Kırım Tatarlı ailelere yönelik oynanmıştı. Son oyunun seyirciler üzerinden duygusal anlar yaşattığı gözlemlendi. Beş kişilik oyuncu kadrosu ile sanatseverler karşısına çıkan ekip, kendileri için çok büyük bir tecrübe olduğunu ve unutulmaz bir anı olarak kaldığını söyledi. ‘Hasret’ oyununu 4’üncü kez sergileyen oyuncu kadrosu yaşadıkları heyecanı, tecrübeyi ve başka insanların acılarını benimseyişlerini dile getirdi. “Kırım-Tatar sürgününü anlatan bir oyun olmadığını duyunca bilekleri sıvadık” Tiyatro oyuncusu Ceren Tüysüz, Yönetmen Elçin Karahmet’in daha önce hiçbir ekibin Kırım-Tatar Türklerinin bu sürgününü tiyatro olarak oynamadığını söylediğini ve bunu duyunca çok heyecanlandıklarını dile getirdi. Tüysüz, nasıl bir süreçten geçtiklerini şöyle anlattı: “Yönetmenimiz bize ‘Bu projeyi yapalım mı?’ diye sordu ve bir fikir ortaya çıktı. Daha sonra hep birlikte araştırmasını yaptık. Projeyi bir taslak halinde hazırladık. Sonra arkadaşımız Derya Dobrişan yazıya döktü ve bu proje ortaya çıktı. Aslında Kırım-Tatar sürgününe dair bir oyun olmadığını duyunca bilekleri sıvadık. Bunu da duyduktan sonra çok heyecanlandık ve araştırma sürecimiz daha da hızlı gerçekleşti. Çünkü belgeseller var, kısa filmler var, şarkılar var. Ama gerçekten Kırım-Tatar sürgününü anlatan bir tiyatro yoktu. Bunun üzerine de biz hemen harekete geçmiş olduk.” “Bu sürgün tiyatroya yansıtılacağı için Kırım Tatarlı aileler de bizim kadar heyecanlıydı” Oyunun senaryosunun yazılma aşamasında en büyük rolü oynayan Kırım Tatarlı ailelerden senaryoyu oluşturabilmek adına yardım aldıklarını ve bu süreçte ailelerin, sürgünün tiyatro sahneline taşınasını duyduklarında çok heyecanlandıklarını dile getiren Ceren Tüysüz, “Rüstem Bey ile görüştük, birebir yaşayanlarla ya da daha üst jenerasyonda yaşayanlar, tanık olanlar var Hasan Bey gibi. Onlarla konuşmuştuk biz. Rüstem Bey vagonla Kırım’dan gittiğinde 2 yaşındaydı. O görüşme de bizim için çok duygusaldı. Onlar için de öyleydi. Tiyatroya yansıtılacağı için bence onlar da çok heyecanlıydı ve bize bir an önce o bilgileri aktarmaya çalıştılar. Değerli bir süreç geçirdik onlarla ve çok duygusaldı. Bize yardım edebilmek için gerçekten belediye başkanımızdan tutun da Kırım-Tatar Müzesi, Kırım-Tatar Derneği herkes seferber oldu” şeklinde konuştu. “Duygusal anlamda ağır bir süreçten geçtik” Oyunun yazılma ve çıkarılma aşamasında derin bir araştırma yaptıklarını dile getiren oyuncu Çiğdem Öztürk ise, “Yaşanan olaylar çok acı olduğu için aslında, yani okuduğumuz, izlediğimiz her şey bize çok acı verdi ve bir oyuncu olarak empati kurmak, nasıl yansıtacağımızı düşünebilmek çok acılı bir süreçti. Ama bunları bilmeyen insanlara aktaracağımız için de heyecanlıydık. Biz de birçok şey öğrendik aslında projede. Bence Eskişehir’de bile birçok kişi bilmiyor Kırım-Tatar ailelerinin hikâyesini. Bu anlamda seyirciye de ulaşmak çok değerli. Biz bile projeyi araştırırken aa bunlar mı olmuş diye çok içine aldı bizi proje. Öte yandan bu acı olayları, Tatar sürgününü araştırırken, aynı zamanda Kırım-Tatar sürgününü de araştırmak gerekti. Bizim için zor olmadı ama duygusal anlamda ağır bir süreçten geçtik” ifadelerine yer verdi. “Yaşadıkları acılardan bahsetmektense kültürlerinden bahsetmeyi daha çok seviyorlar” Hüseyin Demir de, Kırım-Tatar Türklerinin memleketlerinden sürgün edilmesini konu edinen tiyatro oyunun dekor ve kostüm anlamında nasıl bir yol izlediklerini ve Kırım Tatar ailelerinin kültürlerine ne kadar düşkün olduklarını belirtti. Odunpazarı Belediyesi tiyatro oyuncusu Demir, “Kırım-Tatar müziklerini araştırdık, enstrümanları araştırdık ve bu araştırma sonucunda da o enstrümanlardan oyunun orijinal müziklerini ortaya çıkarmaya çalıştık ve onların türkülerinden de, tarih boyunca gelmiş müziklerinden de faydalandık. Dekoru da Çiğdem arkadaşımız yaptı. Kostümlerimizi ve dekorlarımızı da yönetmenimizle birlikte yaptı. Mesela bu olayları yaşayan insanlarda genel olarak şöyle bir durum var; yaşadıkları acılardan bahsetmektense, kültürlerinden bahsetmeyi daha çok seviyorlar. Zamanında çok ağlamışlar zaten, artık ağlamak yerine ayakta durmak varlıklarını tekrardan ortaya çıkarmak, kültürünün varlığını sürdürmek adına bir durum içerisindeler. Onlar da sağ olsunlar hem dekorumuzda hem kostümümüzde bize çok fazla materyal verdiler” dedi. “Oyundan ağlayarak çıkıyorlar” Bir diğer oyunca, Ferhat Karataş, oyunda Kırım - Tatar ailelerinin yaşamış oldukları zorlukları ve nasıl mücadele ettikleri anlatılırken, içerisinde sürgünü bizzat yaşamış olan insanların da olduğu salonda duygusal anlara şahitlik ettiğini belirterek, “Kırım -Tatar aileleri geldiğinde bunlar hâlâ içlerinde bir yara olduğu için oyundan çok etkileniyorlar. Oyundan ağlayarak çıkıyorlar. Yorum yazmışlar, Kırım Tatar aileleri dışında Hatay depreminden göç eden insanlar da gelmiş geçen oyunda ve ortak bir acı var. İnsanlar, bugün olmasa bile o aileden ayrı kalmanın acısını alıyorlar. O acıyı bizimle birlikte hissedebilmeleri çok kıymetli. O yüzden acıyı yansıtabilmişiz ne mutlu bize” dedi.
Muğla Çöl tozu Muğla’ya ulaştı Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan uyarı sonrası Afrika üzerinden gelen çöl tozu bulutu, Muğla kıyılarına ulaştı. Akdeniz’den giriş yapan çöl tozu bulutu Antalya, Muğla, Isparta ve Burdur illerini etkisi altına aldıktan sonra Marmara ve Karadeniz üzerinden ülkeyi terk edecek. Muğla’da öğle saatlerinde etkisini arttıran Afrika çöl tozu, hava yağışlı olmamasına rağmen araçların üzerinde çamur zerrecikleri oluşturdu. Güneş ışınlarını örten toz bulutu, küçük yağmur tanecikleri halinde uzun süredir park halindeki araçların üzerini kapladı. Çöl tozu nedeniyle, özellikle kronik sağlık ve solunum problemi bulunan, kalp hastaları, çocuklar ve 65 yaş üstü kişiler gibi yüksek risk grubundaki kişilerin her türlü fiziksel egzersizden ve açık hava aktivitelerinden kaçınması önerildi. Milyonlarca metreküp toz minerali Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Su Kaynakları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ceyhun Özçelik, şiddetli kum fırtınaları sonucu her yıl Sahra Çölü’nden atmosfere irili ufaklı milyonlarca metreküp toz minerali yükseldiğini belirterek, “Şiddetli kum fırtınaları sonucu her yıl Sahra Çölü’nden atmosfere yüz milyonlarca metreküplük toz mineralleri yükselmektedir. Toz minerallerinin büyüklüğüne bağlı olarak büyük çaplı mineraller daha yakın mesafede, kısa çaplı mineraller ise çok daha uzun ve kilometrelerce uzağa hareket edebilmektedir. Geçtiğimiz haftalarda bir benzerini yaşadığımız olayı bugün tekrar yaşıyoruz. Önümüzdeki birkaç gün beklediğimiz bu kum hareketi boyunca Kuzey Afrika’dan yüzlerce kilometre uzunluğunda gelen bir kum örtüsü Akdeniz ve ülkemizi geçerek Karadeniz’e kadar uzanmaktadır. Güneşin yeryüzüne erişmesini engellemesi nedeniyle yerküre içeresindeki sıcaklığı mevsim normallerinin altında tuttuğunu söyleyebiliriz. Gökyüzüne baktığımız zaman güneşi göremiyoruz ve gökyüzünün turuncu renk aldığını görüyoruz. Düşen yağışlar ve azalan rüzgar hareketlerine bağlı olarak yerküre üzerinde çamurlu bir durum ile karşı karşıya kalabiliyoruz” dedi. Yaşlılar, çocuklar ve kronik hastalara uyarı Doç. Özçelik, çöl tozlarının sağlık açısından da değerlendirilmesi gerektiğini ifade ederek, “Metreküpte 50 mikrogramın üzerinde bir toz solunumunun insan sağlığı için zararlı olduğu ifade edilmektedir. Özellikle açık havada çalışan astım hastası insanlar için risk teşkil etmekte, çocuklarda ve dezavantajlı gruplar içeresinde gerekli önlemlerin alınması, maske kullanılması ve toz hareketlerinin yoğunluğunun takip edilmesi uygun olacaktır” dedi.