SAĞLIK - 16 Nisan 2019 Salı 11:15

Tuzu azaltarak kalbi korumanın 10 pratik yolu

A
A
A
Tuzu azaltarak kalbi korumanın 10 pratik yolu

Diyetisyen Merve Sehlikoğlu, vücuttaki tuz eksiliğinin pek çok soruna neden olabildiğini söyledi.

Diyetisyen Merve Sehlikoğlu, vücuttaki tuz eksiliğinin pek çok soruna neden olabildiğini söyledi.


Medline Adana Hastanesinden Diyetisyen Merve Sehlikoğlu, vücuttaki tuz eksikliğinin sinir sisteminin çalışmaması, kas hareketleri yapamaz hale getirdiğini hatta depresyonu bile tetikleyebildiğini ifade etti. Sehlikoğlu, vücudun günde 2 bin 400 mg sodyuma ihtiyaç duyduğunu bu miktarın sadece 1 tatlı kaşığı tuz ile rahatça karşılanabildiğini ancak tuzun fazlasının da zarar olduğunu kaydetti.


Aşırı sodyum tüketiminin hipertansiyon ve beraberinde kalp-damar problemine neden olduğunu belirten diyetisyen Sehlikoğlu, “Tuzu kısıtlamak, kan basıncını düşürmeye yardımcı olarak kalp sağlığını koruyor. Hipertansiyonun yanı sıra, böbrek fonksiyon bozukluğu, mide kanseri, obezite ve gastrik ülser gibi pek çok ciddi hastalığa yol açabilen fazla tuz tüketiminin önüne basit önlemler alarak geçmek mümkün” dedi.


Diyetisyen Merve Sehlikoğlu, tuz tüketiminin azaltılmasına yönelik şu 10 öneride bulundu:


1- Sofradan tuzluğu kaldırın: Kimimiz bazen daha yemeğin tadına bile bakmadan tuz atabiliyoruz. Bu nedenle alışkanlıklarımızı tekrar gözden geçirmek ve işe sofradan tuzluğu kaldırmakla başlamak gerekiyor.


2- Az tuzlu peynirleri seçin: Peynir alırken dil ya da lor peyniri gibi sodyum oranı nispeten düşük olan peynirleri seçmeye özen gösterin. Tuzlu peynirleri ise bir süre ılık suda bekleterek tuz miktarını düşürebilirsiniz.


3- Zeytini suda bekletin: Kahvaltı sofralarının vazgeçilmezi zeytin, tuz oranı yüksek yiyeceklerin başında yer alıyor. Bu sebeple tuz miktarını azaltmak için tüketmeden 1 gece önceden zeytini suda ıslatıp bekletin.


4- Salça yerine domates rendesi: Salçada yüksek oranda tuz bulunduğunu unutmayın. Bu nedenle yemeklerinizde salça yerine taze domates rendesi kullanın. Salça koymak durumunda kalırsanız da yemeklerinize fazladan tuz eklemeyin.


5- Konserve tüketiminden kaçının: Konserve yiyeceklerin içeriğinde yüksek miktarda tuz bulunduğundan mümkün olduğu kadar konserve ürünleri tercih etmemeye çalışın.


6- Paketlenmiş et ürünleri tuz içerir: Paketlenmiş et ürünlerini tüketmekten kaçının. Çünkü et, tavuk, hindi ve balık doğal olarak sodyum içerirler. Ancak fabrikada paketleme sırasında raf ömrünü uzatmak için ekstra tuz eklemesi de yapılabildiğini unutmayın.


7- Tuz yerine baharatla tatlandırın: Pişirdiğiniz tencere yemeklerinizi tuz yerine kimyon, zencefil, karabiber, kırmızı biber, biberiye veya kekik gibi aroma verici baharatlar ile lezzetlendirin.


8- Soslarınızı kendiniz hazırlayın: Cips ve salatalar dahil olmak üzere birçok yiyeceğe soframıza geldiğinde sos döküyoruz. Ancak sosların çoğu yüksek oranda tuz içerirler. Bu nedenle hazır sosları kullanmak yerine kendi hazırlayacağınız limon ve baharat karışımlarını deneyin.


9- Turşuyu yıkamadan yemeyin: Turşunuzu himalaya tuzu ile yapın ve tüketiminizi en aza indirin. Ayrıca yemeden önce bol su ile yıkamayı da ihmal etmeyin.


10- Atıştırmalık için ev yapımı cips: Cips ve çerez gibi tuzlu atıştırmalıklar yerine yağlı tohumlar (fındık, yer fıstığı, çiğ badem, ceviz vb) tüketebilirsiniz. Hazır, tuzlu cipslerin yerine evde patatesi baharatlayıp fırınlayarak kendinize lezzetli cipsler yapabilirsiniz.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Eskişehir Enflasyonda düşüşe ’yeşillik’ desteği Eskişehir’de yeşillik üretimi yapan çiftçiler, 9 günlük Ramazan Bayramı tatilinden dolayı semt pazarlarının kurulamadığını ve buna bağlı olarak yarı yarıya ürünlerinin fiyatlarının düştüğünü belirtti. Geçtiğimiz pazar günü biten 9 günlük Ramazan Bayramı tatili insanların dinlenmesi, sevdikleri ile hasret gidermesi ve tatil için güzel bir fırsat olarak değerlendirildi. Tatil genel manada insanları mutlu ederken bazı üreticilerin ise işleri sekteye uğradı. Pazarlara yeşillik satışı yapan Eskişehirli çiftçilerin ürünleri kurulmayan semt pazarlarından dolayı ellerinde kaldı. Haftanın neredeyse kenttin çeşitli yerlerindeki pazarlara yeşillik sevk eden çiftçiler, 9 günlük süreçte zorluk çekti. Arz talep mantığı ile belirlenen ve çiftçinin de elinde yüklü miktarda mal kalmasına bağlı olarak da fiyatlar yarı yarıya düştü. Durum çiftçilerde mağduriyete sebep oldu. “Malın kalması demek veya yetişkin bir ürünün tarladaki heba olması demek” 9 günlük tatilin çiftçi için çok uzun olduğunu belirten Yeşil Sakarya Üreticiler Başkanı Süleyman Buluşan, “9 günlük bayram tatili. Ülkemizin tarımsal olarak belki bize çok büyük zararı var. Ama bu sadece hani turizme, faydası olan bir konu. Örneğin şimdi bugün bayram öncesi biliyorsunuz Ramazan ayı dolayısıyla veya söylentilere göre marul mesela pazarlarda 30 liraya kadar çıktı. Ama bunun arz ve talep meselesi olduğunu hepimiz unutuyoruz. Çünkü bizim malımız hiçbir zaman için rayiç fiyatı kendi kendine yükseltemez. Burada her şeyden önce planlı üretim ve bunlar akabinde de gelen 9 günlük bayram tatili sürecinde, tabii tatile gidenler için belki çok hoş bir seda ama biz üreticiler için çok büyük sıkıntı. Çünkü neden? Günde mesela şu araç her gün çıkması gerekiyor. Her gün giden bir araç bir anda 9 gün kımıldamıyor. Bu tarlada malın kalması demek veya yetişkin bir ürünün tarladaki heba olması demek. Kaldı ki ekonomisinde de çok büyük etki yapıyor. Neden? Biz mesela şu anda en büyük sıkıntımız tarladaki işçi. Tarladaki işçiye hemen dönüş yapabilmesi için parasını ödeyebilinmesi için ekonomi dokuz gündür durdu. Ama işçi ne yapıyor burada, devam ediyor. Mevcut olarak bütün ürünlerde yarı yarıya bir fiyat farkı var. Bunun işte sebebi bir kere bir anda malın depoda stokta durup dururken hepsi birden çıkması. 15-20 gün önce, 30 lira civarlarında olan bir marul, şu anda 20 ile 15 liraya düştü. Bu tarlada 10 lirayken 5 liraya düştü” dedi. “Pazarlar kapalı, üretici, ürettiği ürünü satamadı” Çiftçi Kadir Yavaş ise üreticilerin ürünlerini satmamasından dolayı fiyatların düştüğünü belirtirken şöyle konuştu; “9 günlük tatil süresince bu havaların da sıcak gitmesiyle Türkiye genelinde olan yeşil grupların hepsi yetiştiği için bir de millet tatilden yeni çıktı. Arz talep meselesi de azaldı. Bu yüzden yani istekler azaldı biraz. Bunlarda fiyatlarda düşüşe neden oldu. Bayramdan önce yani maksimum yüksek satışlarda şu an yarı yarıya gerileme var. Bu havaların ısınmasıyla birlikte olan bir şey. Bir de 9 günlük bayram süreci olunca sevkiyat olmadığı için bütün mallar birbirini sıkıştırdı Türkiye genelinde. Pazarlar kapalı, üretici, ürettiği ürünü satamadı, pazarlayamadı. Ya elinde varsa dışarıya attı ve de bekletti, bir şeyler yaptı, bir şekilde. Herkesin ürünü yetiştiği için mecbur sıkıntılı bir dönem oldu.” (BT-
Bursa Öğretim Üyesi Dr. Furkan Polat: "İsrail’in ABD’siz İran’a savaş açması mümkün değil" İran ve İsrail krizinin daha da tırmanarak bir savaş çıkmasının kısa vadede mümkün olmadığını belirten Bursa Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Furkan Polat, "İsrail’in ABD’siz İran’a savaş açması mümkün değil. İsrail, Amerika’nın bölgeye dahil olarak İran’a yönelik bir operasyon yapılma taraftarı. İran tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında ise net bir biçimde İsrail’e doğrudan savaşmak gibi bir niyeti yok. Bu aşamada her iki devletin de karşılık geri adım atarak krizi sonlandırmasını bekliyoruz" dedi. Orta Doğu’da yaşananları değerlendiren Bursa Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Furkan Polat, "Orta Doğu son dönemlerde yine ciddi krizlerle karşı karşıya gelmiş durumda. Özellikle İran ile İsrail arasındaki kriz, kronikleşmiş bir hal almaya başladı. Bu tür rekabetlerde aktörlerin karşısına üç farklı seçenek çıkar. Birincisi aktörlerden biri karşı tarafa blöf yapar, karşı taraf ise geri adım atarak bir saygınlık veya stratejik kayıp yaşamakla birlikte krizin son bulmasına imkan tanır. İkinci seçenekte ise, aktörler karşılıklı olarak bir geri adım atma durumu tercih ederler, bu durumda da kriz kendiliğinden son bulur. Son olarak üçüncüsünde ise, aktörler mevcut pozisyonlarından taviz vermezler. Daha sert adımlar atmaya başlarlar. Bu da kaçınılmaz olarak aktörler arasında bir savaşa yola açarlar" dedi. "İran ve İsrail krizi, daha da tırmanarak bir savaşa yol açması kısa vadede mümkün değil" Bu 3 senaryo üzerinden İran-İsrail ilişkisini değerlendiren Öğretim Üyesi Dr. Furkan Polat, "İran ve İsrail arasındaki ilişkilerde ilk senaryonun gerçekleşmeyeceğini çok net bir şekilde söyleyebiliriz. Her iki tarafta geri adım atma niyetinde değil. Bunu hem İsrail’in Şam’daki büyükelçilik saldırısında gördük. Hem de İran’ın İsrail’e misilleme olarak insansız hava araçları ve balistik füzelerini kullanarak yaptığı saldırıda net bir biçimde gördük. Dolayısıyla iki tarafta geri adım atma niyetinde değil. İkinci seçeneği bir tarafa bırakacak olursak, üçüncü seçenekteki gibi tarafların krizi daha da tırmandırarak bir savaşa yol açması ise kısa vadede mümkün olmayacak gibi görünüyor" ifadelerine yer verdi. "İsrail’in ABD’siz İran’a savaş açması mümkün değil" İran tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında İran’ın net bir biçimde İsrail’e doğrudan savaşmak gibi bir niyetinin olmadığını belirten Polat, "Diğer taraftan İsrail ise İran ile savaşma konusunda o kadar isteksiz değil. Ancak bunun da bazı şartları var. İsrail, Amerika’nın bölgeye dahil olarak İran’a yönelik bir operasyon yapılma taraftarıdır. Ancak ABD cephesine bakıldığında ise hem bu yıl içerisinde yapılması planlanan seçimlerin başkan üzerindeki baskısı, hem de Amerika’nın uzun yıllardır yaklaşık 15 yıldır Orta Doğu’ya doğrudan angaje olmamak gibi bir stratejik yaklaşımı söz konusudur. Bu opsiyonu da kısa vadede pek mümkün kılmıyor. Dolayısıyla önümüzde tek bir seçenek kalıyor. Bu aşamada aktörlerin krizi yavaş yavaş iki tarafın da geri adım atarak sonlandırmasını bekliyoruz. Mevcut durumda bu senaryonun gerçekleşme ihtimalini yüksek görüyorum. Özellikle İran ile İsrail arasındaki kriz kronikleşmeye başladı diyebiliriz" dedi. "Türkiye, Orta Doğu’da mümkün mertebe krizlerin barışçıl bir biçimde çözümlenmesini arzuluyor" Türkiye’nin, 7 Ekim’den beri bölgesel krizlerin artık bir noktada durması gerektiği yönünde bir politika benimsemiş durumda olduğunu ifade eden Polat, "Malum, son 15 yıldır Orta Doğu’da yoğun bir rekabet söz konusu bölgesel aktörler arasında. Buna bir de devlet dışı silahlı aktörler ve başarısız devletler eklenmiş durumdadır. Dolayısıyla Orta Doğu, 2000 yıllarının başından 2010 yıllarına kadar olan kısmen istikrarlı dönemini özlemiş durumdadır. Dolayısıyla Türkiye, ne İran-İsrail arasında, ne de İsrail-Hamas arasında böyle bir çatışmanın devamlılığı yönünde bir politika arzulamıyor. Türkiye, Orta Doğu’da mümkün mertebe krizlerin barışçıl bir biçimde çözümlenmesini arzuluyor. Bu çerçevede de girişimlerini sürdürüyor. Türkiye’nin kendi çıkarları açısından da bu oldukça önemli. Aksi takdirde, çeşitli insani krizler, terör örgütlerinin yeniden palazlanması gibi veya başarısız devletlerin ortaya çıkması gibi Türkiye’nin güvenliğini yanından ilgilendiren başka kriz alanları ortaya çıkıyor. Dolayısıyla Türkiye, bu tür krizlerin daha barışçıl yollarla çözümü için mücadele ediyor" şeklinde konuştu.