GENEL - 12 Şubat 2020 Çarşamba 10:22

Türkiye’de konutların sadece yüzde 53’ünde DASK var

A
A
A
Türkiye’de konutların sadece yüzde 53’ünde DASK var

Elazığ depremiyle önemi bir kez daha ortaya çıkan Doğal Afet Sigortası DASK’a tabi olan konutların yalnızca yüzde 53’ünün poliçe yaptırdığını belirten Afyonkarahisar Sigorta Acenteleri Derneği Başkanı Bekir Özerdem, insanların doğal afet karşısına çıkmadan sigortanın önemini anlamadığını kaydetti.

Elazığ depremiyle önemi bir kez daha ortaya çıkan Doğal Afet Sigortası DASK’a tabi olan konutların yalnızca yüzde 53’ünün poliçe yaptırdığını belirten Afyonkarahisar Sigorta Acenteleri Derneği Başkanı Bekir Özerdem, insanların doğal afet karşısına çıkmadan sigortanın önemini anlamadığını kaydetti.


Afyonkarahisar Sigorta Acenteleri Derneği Başkanı Bekir Özerdem, DASK’ın 1999 yılında zorunlu hale geldiğini, ancak zorunlu olduğu halede sigortalılık oranının yüzde 53 olduğunu söyledi. Özerdem, “Deprem oldu DASK’ın önemi bir kez daha ortaya çıktı. Dolayısıyla afetler yaşanmadan önce zorunlu deprem sigortası DASK’la olan kısmının ne denli önemli olduğu halk tarafından bilinçsiz. İnsanların başına depremle belirli felaketler geldi, ölümler oldu, maddi kayıplar söz konusu oldu bütün herkes sigorta poliçelerinin varlığını, onların var olduğu halde içeriklerine kilitlenmiş durumda. Şu gerçek 1999 yılında zorunlu hale gelen Doğal Afet Sigorta Kurumu’nun poliçesi DASK’a tabi olan yaklaşık 20 milyon konutun yüzde 53’ünün sigortalı olma gerçeğini yansıttı. Yani ülkede DASK’a tabi olan konutların yarısı sigortasız. Buda insanların başına bir şey geldiği zaman devletin eline bakılmasını işaret ediyor” diye konuştu.


“DASK zorunlu olduğu halde yaptırmıyorlar”


DASK zorunlu olduğu halde sigorta yaptırmayanların başlarına bir şey geldiğinde devletten bir şey beklememesi gerektiğini ifade eden Özerdem, “DASK poliçesinde zorunlu olduğu halde poliçeyi yaptırmayanlar kırsal kesimi ayrı tutuyoruz zaten kırsal kesimde DASK zorunluluğu yok, herhangi bir şey geldiği zaman sakın devletten bir şey beklemesinler. DASK poliçesi zorunlu olduğu halde DASK poliçesi yaptırmayanlara devletimiz yardım da etmesin. Sigortalılık oranı yüzde 53. Dolayısıyla devletin bu anlamda ciddi maddi kaygısı olacaktır. Bunun için DASK poliçesi olmayan konutlara devletin biz yardım etmesini uygun görmüyoruz. Devlet büyüktür, babadır mutlaka bir şekilde uzanacaktır, zorunlu DASK poliçesinden zorunlu ismini lütfen kaldırsınlar. Ya böyle bir yaptırım uygulansın zorunlu oldu olduğu halde sigorta yaptırmayanlar afete tabi tutulduğu zaman yardım edilmesin veya zorunlu siminin kaldırılmasını öneriyoruz şiddetle” dedi.


“İnsanların başına bir şey gelmeden sigortanın önemini anlamıyor”


Ülkenin deprem kuşağında olmasına rağmen sigortanın önemeni sadece doğal afet zamanlarında hatırladıklarını kaydeden Özerdem şu ifadelere yer verdi:


“Ülke olarak kaderci bir yapıya sahibiz. Bize bir şey olmaz. Annelerimizin, babalarımızın dualarıyla günümüz geçiyor. Deprem kuşağında olduğumuz halde de bu kaderci zihniyet maalesef devam ediyor. Doğal afetler yaşanmadan, insanların başlarına herhangi bir kaza bela gelmeden sigortanın önemi maalesef karşımıza çıkmıyor. Gelişmiş ülkelerde baktığımız zaman sigorta bilinirliği bir hayli fazla, ülkemiz gelişmiş olduğunu düşünüyoruz fakat sigorta bilinirliği zorunlu poliçelerde bile yok. Tabi buda düşündürücü bir hadise. Sigorta bilinirliğinin ekonomiyle alakalı olduğundan da sakın kimse bahsetmesin bunu da kabul etmiyoruz. Çünkü DASK poliçesi bugün 100 metrekare bir bina 150 lira pirime isabet ediyor. Bu 150 lirayı da insanlar 3 taksitte ödeme imkânına sahip. Konutun olduğu halde sen 150 lirayı 3 taksitte ödeyemiyorsan ve başına bir şey geldiği zamanda devletten ‘nerde bu devlet. Niye bana yardım etmiyor’ diye bekliyorsan bekleme kardeşim.”


Depremden evi yıkılanlara TOKİ olarak ev yapıldığından DASK sigortası olanların poliçeden yararlanıp yararlanmayacağı hususuna da açıklık getiren Özerdem, TOKİ’nin ayrı DSAK’ın ayrı olduğunu belirterek, TOKİ ev yapsa dahi DASK’ın depremden zarar görenlere ödeme yapacağını bildirdi. Özerdem, “Depremde yıkılan binaların DASK Poliçesi olanlarda DASK kurumu ilgili hasar sahiplerine binanın mal oluş bedeli civarında bir para ödemesi yapacaktır. 100 metrekarelik bir bina mevkiiye göre 250-300 bin lira bandında alınıp satılıyor. Ama DASK poliçesi olduğu anda, bina yıkıldığında 250-300 bin lira ödeme beklentisi kesinlikle DASK poliçe sahiplerinde olmasın. Nihayetinde deprem sonucunda yıkılan bina bittikten sonra toprak yerinde kalacak. DASK kurumu da o binanın maal oluş parasını ödeyecek. 150-200 bin lira değerinde olan bir binanın maliyeti tahmin ediyorum 80-90 bin bandındadır. DASK kurumunun depremden mağdur olanlara ödeyeceği parada bu anlamdadır. DASK poliçesine sahipsen ve deprem olduktan sonra evin depremden zarar gördüyse, poliçene karşılık bedeli alacaksın. TOKİ’de devlet büyüklük gösterip ilk önce konutları depremden zarar gören insanlara verme önceliği gösterecektir. TOKİ depremden zarar görenlere öncelik tanıyıp, DASK kurumu vermemezlik eder mi? yok öyle bir şey; DASK ayrı parasını öder TOKİ devlet imkânlarıyla ihtiyaç sahiplerine bir şekilde ev sahibi etmek için bir şekilde gerekli olan gayreti gösterecektir” diye konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir İzmir’de sağlık çalışanlarına şiddette meslektaşlarından tepki İzmir Şehir Hastanesi’nde dün yaşanan şiddet girişiminin ardından, sağlık çalışanlarından şiddete karşı tepki açıklaması geldi. İzmir Tabip Odası Başkanı Süleyman Kaynak, “Dün bir katliam olmaması bütünüyle tesadüfidir. Sağlıkta şiddet varsa hizmet yok” dedi. Sağlık çalışanları, dün bir kişinin İzmir Şehir Hastanesi’ne pompalı tüfekle gelerek sağlık çalışanlarını tehdit etmesi ve ‘katliam’ yapacağını söylemesi olayının ardından sağlıkta şiddete tepki gösterdi. İzmir Şehir Hastanesi Poliklinikler-3 önünde toplanan ve Hekimsen ile birlikte birçok sendikanın da aralarında bulunduğu sağlık çalışanları şiddetin son bulması adına pankartlar eşliğinde sloganlar attı. Sağlık çalışanları adına açıklama yapan İzmir Tabip Odası Başkanı Süleyman Kaynak, “Saldırgan sabah saatlerinde bir pompalı tüfekle ve bir yığın mermiyle hastaneye gelmiş, bir aile bireyinin ihbarı sayesinde güvenlik ve kolluk kuvvetleri şahsa müdahale edebilmiştir. Ancak silahı alınıp serbest bırakılan şahıs, akşam saatlerinde tekrar elini kolunu sallayarak 9. kata kadar çıkarak servise girmiş. Saldırgan klinikte görevli hekimlere yönelik şiddet uyguladı. Asistan hekim arkadaşlarımız kendilerini odaya kilitleyerek saatlerce beklemiş, ancak saldırgan etkisiz hale getirildiğinde odadan çıkabilmişlerdir. Daha bir hafta önce 17 Nisan’da sağlık terörüne kurban verdiğimiz Dr. Ersin Arslan’ı anarken yetkilileri, şiddete karşı önlem alınması için göreve çağırmıştık. Yıllardır dillendirdiğimiz bu çağrılar yine duyulmadı. İdareciler tarafından adeta görünmez olduk” ifadelerine yer verdi. “Sağlık çalışanlarının endişeleri sürmektedir” Dün bir katliamın olmamasının, tesadüf olduğunun altını çizen Kaynak, “Ancak hekimlerin ve sağlık çalışanlarının endişeleri, kaygıları sürmektedir. ülkemizdeki her sağlık çalışanını tehdit eden, sağlıkta şiddet karşısında kamu yöneticileri olaya seyirci olmaktan öteye gitmemektedir. Çünkü sağlıkta şiddet, tıkanmış olan sağlık sisteminin siyasetçiler ve kamu yöneticilerinin tepkiyi kendilerinden uzak tutmak için yararlandıkları bir enstrümandır. Çünkü yeterli ve iyi hizmet alamayan hastalarla, hasta yakınlarıyla sağlık çalışanlarını karşı karşıya bırakmış, bilerek ve isteyerek sağlıkta şiddete zemin hazırlamıştır. Bu ülkede her gün en az 80 beyaz kod verilen, son 10 yılda bildirilen 110 bin sağlıkta şiddet olayı rastlantı değildir, asla maruz görülemez, asla hiçbir bahanenin arkasına gizlenemez” diye konuştu. Sağlık kurumlarında, sıradan bir alışveriş merkezlerindeki gibi güvenlik önlemlerinin dahi alınmadığını vurgulayan Kaynak, “Başka ülkelerde sağlık çalışanlarına yönelik şiddet uygulayanlara çok ağır yaptırımlar uygulanırken ülkemizde mümkün olduğu kadar hafifletici sebepler gerekçesiyle neredeyse saldırganların arkası sıvazlanarak çoğu serbest bırakılmaktadır. Dün İzmir Bayraklı Şehir Hastanesi’ne silahla gelen şahısın silahına el konulup serbest bırakılmış olması durumun vahametini gözler önüne sermektedir. Kurumlara girişte denetleme yapılmadan gerçek anlamda çalışan güvenliği sağlanabilir mi? Yetersiz ve yetkisiz güvenlik elemanları ile bu işin çözülemeyeceği ortadadır. Hastane polislerinin ve güvenlik görevlilerinin sayısı ve yetkileri mutlaka arttırılmalıdır. İşe yaramayan göstermelik X-ışın cihazları yerine her giriş noktasında denetimli geçiş kontrolü sağlayan aktif güvenlik elemanları görevlendirilmelidir. Acilen bu konuda ağır yaptırımlar içeren yasal düzenlemeler yapılmalıdır” cümlelerini aktardı. “Sağlıkta şiddet varsa hizmet yok” Sağlık kurumlarında, çok ciddi koruyucu ve şiddeti engelleyici insan gücü, sağlık polisi, emniyet güçleri, elektronik ve görsel kontrol mekanizmaları oluşturulması gerektiğinin altını çizen Kaynak, şunları kaydetti: “Adil bir hukuk sistemi çerçevesinde Sağlıkta şiddeti önleyecek yasal düzenlemeler geciktirilmeden yaşama geçirilmelidir. Artık bir gün bile beklemeyeceğiz. Sağlıkta şiddet için önlem alınmadıkça, sağlık çalışanlarına insani çalışma şartları sağlanmadıkça, sağlık hizmeti verilemez, verilmesi beklenemez. Sağlıkta şiddet varsa, hizmet yok.”
Erzurum Aras EDAŞ’tan Kars’taki gençlere istihdam imkânı Sorumluluk bölgesinde verdiği elektrik dağıtım hizmetinin yanı sıra bölgedeki istihdama katkı sağlayan Aras Elektrik ve Serhat Kalkınma Ajansı (SERKA)’nın iş birliğinde Kars’ta istihdam garantili eğitim programı düzenledi. Aras Akademi kapsamında iş birliği protokollerine bir yenisini daha ekleyen Aras Elektrik, bölge istihdamına katkı sağlamaya devam ediyor. Bölgedeki kurum/kuruluşlarla protokol imzalayan Şirket, gençlere iş imkânı sağlıyor. Bu iş birliği ile Serhat Kalkınma Ajansı’nın 2024 yılı Çalışma Programı’nda yer alan faaliyetlerinden birisi olan “Kadınlar ve Gençler İçin Eğitim Modülleri” kapsamında Kars’ta “Elektrik Dağıtım Şebekesi İşletme Bakım ve Şebeke Varlıkları Eğitimi” Elektrik Dağıtım Hizmetleri Derneği (Elder) uzmanları tarafından verildi. Aras Elektrik Genel Müdürü Fikret Akbaş: “Amacımız sektörün ihtiyaç duyduğu nitelikli eleman gücünün bölgede istihdam edilmesine katkı sağlamak. Bunu da sorumluluk alanımızdaki kurum/kuruluşlarla yaptığımız protokoller sayesinde gerçekleştiriyoruz. Enerji sektörü olarak, teknik liseler ve mezun öğrenciler arasında oluşan bu köprü ile bölge istihdamına katkı sağlayarak sektör için nitelikli ve başarılı gençler yetiştirmeyi hedefliyoruz.” derken Kars İl Koordinatörü Zafer Demir ise projenin katkılarını “Aras EDAŞ olarak müşterilerimize kesintisiz ve kaliteli hizmet sunma misyonumuzun yanı sıra tüm bölgemizin refah seviyesini artırmayı ve hayat boyu öğrenmeyi desteklemeyi amaçlıyoruz. Bu kapsamda SERKA ile görüşmelerimiz sürekli devam ediyor. Bu proje de lise mezunu öğrencilerimizin sektöre kazandırılması için büyük bir imkan sağladı. Farklı projelerde SERKA ile çalışmaya devam etmeyi planlıyoruz.” ifadeleri ile kullandı. Kars’ta Elder tarafından genç adaylara verilen eğitimleri ve projeye katılımını değerlendiren Aras Elektrik’ten Eğitim Müdürü Murat Caf: “Mesleki ve teknik lise öğrencilerine, mezun öğrencilere kariyer fırsatı sunduğumuz projenin her adımını hızlı bir şekilde gerçekleştiriyoruz. İlk adımında, eğitim programına katılacak olan adayları belirlediğimiz projenin, sonraki adımında da bu adaylara Elder tarafından teknik eğitimler vererek devam ettik. Geçen yıl hayata geçirdiğimiz iş birliği protokolü kapsamında Kars’ta eğitimler vermiştik. Bu yıl da iş birlikçimiz olan SERKA ve eğitim boyunca desteğini sürdüren Elder ile nisan ayında tekrar Kars’ta yaşayan yaklaşık 30 kişiye teknik eğitim verildi. Bu eğitimden Kars ili Haydar Aliyev Mesleki ve Teknik Eğitim Anadolu Lisesi ve Gazi Ahmet Muhtar Paşa Lisesi başta olmak üzere ildeki diğer bazı mesleki eğitim veren liselerden ve yüksekokullardan mezun gençler faydalandı. Bölge istihdamında sürdürülebilirliği sağlamak adına iş birliği içerisinde olduğumuz SERKA ve desteklerini sürdüren Elektrik Dağıtım Hizmetleri Derneği - Elder’e çok teşekkür ediyorum.” Eğitimler sonunda, teknik açıdan gerekli ve yeterli becerilerle donanmış ve Aras Elektrik tarafından yapılan sınavda başarılı olan gençler, Aras Elektrik tarafından TRA2 Bölgesi illerinde (Ağrı, Ardahan, Iğdır ve Kars illeri) ve ilçelerinde istihdam edilecek.”
Muş Muşlu annelerin evlat nöbeti devam ediyor Muş’ta çocuklarını terör örgütü PKK’nın pençesinden kurtarmak isteyen ailelerin DEM Parti il binası önündeki eylemi devam ediyor. Muş’ta çocukları terör örgütü PKK tarafından kaçırılan aileler, DEM Parti il binası önündeki oturma eylemini sürdürüyor. Aileler, çocuklarının en kısa sürede güvenli bir şekilde evlerine dönmesini beklerken, toplumun da bu konuda destek olmasını istedi. Çocuklarına kavuşma ümidiyle her hafta çarşamba günü DEM Parti il binası önünde bir araya gelen aileler, "Anneler direniyor" ve "Yeter artık evlatlarımızı bırakın" pankartları açtı. Anne ve babalar, yıllardır hasretle bekledikleri çocuklarına teslim olmaları için çağrıda bulundu. Baba Şemsettin Özcan, 7 yıl önce HDP’nin çocuğunu kaçırıp PKK’ya verdiğini belirterek, "Çocuklarımızı vermeyene kadar sizin yakanızı bırakmıyoruz. Çocuğumdan 7 yıldır hiç haber alamadım. Bir gün çocuğunuz eve gelmese ne yaparsınız? Bizim çocukları vermeyene kadar burayı terk etmeyeceğiz" dedi. Anne Gülbahar Teker de, 20 yıl da olsa burada eylemlerini sürdüreceklerini belirterek, "Çocuğum gelse veya gelmese ben yine de eyleme devam edeceğim. Biz PKK ve HDP’den korkmuyoruz. Bizim çocukları getirip bize versin. Yeter artık bu anneler ve babaların ağladığı. Niye getirip bize vermiyorsunuz? Kürt hakkı böyle değil. Biz de Kürt’üz. Onların çocukları nerede bizim çocuklar nerede? Çocuklarımız yaşıyor, yaşamıyor bilmiyoruz. Bizim çocukları bize versinler. Bir kişi dağda kalana kadar eyleme devam edeceğim. Lanet olsun HDP ve PKK’ya" şeklinde konuştu.
Muş Muşlu annelerin evlat nöbeti devam ediyor Muş’ta çocuklarını terör örgütü PKK’nın pençesinden kurtarmak isteyen ailelerin DEM Parti il binası önündeki eylemi devam ediyor. Muş’ta çocukları terör örgütü PKK tarafından kaçırılan aileler, DEM Parti il binası önündeki oturma eylemini sürdürüyor. Aileler, çocuklarının en kısa sürede güvenli bir şekilde evlerine dönmesini beklerken, toplumun da bu konuda destek olmasını istedi. Çocuklarına kavuşma ümidiyle her hafta çarşamba günü DEM Parti il binası önünde bir araya gelen aileler, "Anneler direniyor" ve "Yeter artık evlatlarımızı bırakın" pankartları açtı. Anne ve babalar, yıllardır hasretle bekledikleri çocuklarına teslim olmaları için çağrıda bulundu. Baba Şemsettin Özcan, 7 yıl önce HDP’nin çocuğunu kaçırıp PKK’ya verdiğini belirterek, "Çocuklarımızı vermeyene kadar sizin yakanızı bırakmıyoruz. Çocuğumdan 7 yıldır hiç haber alamadım. Bir gün çocuğunuz eve gelmese ne yaparsınız? Bizim çocukları vermeyene kadar burayı terk etmeyeceğiz" dedi. Anne Gülbahar Teker de, 20 yıl da olsa burada eylemlerini sürdüreceklerini belirterek, "Çocuğum gelse veya gelmese ben yine de eyleme devam edeceğim. Biz PKK ve HDP’den korkmuyoruz. Bizim çocukları getirip bize versin. Yeter artık bu anneler ve babaların ağladığı. Niye getirip bize vermiyorsunuz? Kürt hakkı böyle değil. Biz de Kürt’üz. Onların çocukları nerede bizim çocuklar nerede? Çocuklarımız yaşıyor, yaşamıyor bilmiyoruz. Bizim çocukları bize versinler. Bir kişi dağda kalana kadar eyleme devam edeceğim. Lanet olsun HDP ve PKK’ya" şeklinde konuştu.