GENEL - 10 Ağustos 2019 Cumartesi 15:20

Bayram öncesi şehitler unutulmadı

A
A
A
Bayram öncesi şehitler unutulmadı

Türkiye Gaziler ve Şehit Aileler Vakfı Genel Başkanı Lokman Aylar, “Bu vatana bedel ödeyen şehit ailelerimiz ve şehit babalarımızın yüzlerine dahi bakmaya kıyamadığımız evlatlarımızın yanlarında olmak adına buradayız.

Türkiye Gaziler ve Şehit Aileler Vakfı Genel Başkanı Lokman Aylar, “Bu vatana bedel ödeyen şehit ailelerimiz ve şehit babalarımızın yüzlerine dahi bakmaya kıyamadığımız evlatlarımızın yanlarında olmak adına buradayız. Tüm şehit annelerimizin ve babalarımızın bayramlarını kutluyoruz” dedi.


Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Vakfı (TÜGŞAV), Kurban Bayramı öncesi şehitleri ve şehit ailelerini unutmayarak Cebeci Askeri Mezarlığına ziyarette bulundu. TÜGŞAV Başkanı Lokman Aylar ve beraberindeki heyet, şehit mezarlığında okunan Kur’an-ı Kerim’in ardından şehit yakınlarıyla tek tek ilgilendi.


Kurban Bayramı arifesinde şehit mezarlığını ziyaret eden ve ailelerin ihtiyaçlarıyla bizzat ilgilenen Aylar, “Kurban Bayramı arifesindeyiz. Diğer önemli günlerimizde olduğumuz gibi bugün de birlik ve beraberliğimiz için önemli bir gündeyiz. Şehit ve Gazi ailelerimizi böyle önemli günlerde anmak bütün milletimizin boynunun borcudur. Biz de bu vesileyle bugün burada terörle mücadele gazileri ve diğer gazilerimiz olarak; bu vatana bedel ödeyen tüm kahramanlarımız olarak buraya geldik. Bu vatana bedel ödeyen şehit ailelerimiz ve şehit babalarımızın yüzlerine dahi bakmaya kıyamadığımız evlatlarımızın yanlarında olmak adına buradayız. Tüm şehit annelerimizin ve babalarımızın bayramlarını kutluyoruz” ifadelerini kullandı.


Birlik ve beraberlik adına çağrıda bulunan Aylar, “Biz milletimize şu çağrıda bulunuyoruz; Bizlerin şehit ve gazi ailesi olarak hiç kimseden ve hiçbir makamdan bir beklentimiz yok. Tek isteğimiz var; sadece önemli günlerde, şehitlerimizin emaneti olan anne, babalarımızı ve yavrularımızı unutmayalım, onlarla beraber olalım istiyoruz. Biz uğruna bedel ödediğimiz topraklar üzerinde yaşıyoruz. Biz bu bedelleri millet olarak ödedik. Biz; devletimize, milletimize, bayrağımıza şehit ve gazi olmaktan onur ve şeref duyduk. Gelin, arife günlerinde, anneler gününde tüm millet olarak şehitlerimize selam verelim” diye konuştu.


2016 yılında hendek operasyonları sırasında devleti katil olmakla suçlayan ve bildiri yayınlayan akademisyenlerle ilgili Anayasa Mahkemesinin verdiği kararı eleştiren Aylar, “Biliyorsunuz terör ve terörle ilgili anlamında çok ciddi mücadeleler vermekteyiz. Bundan gazi olarak çok memnunuz ama bugünden çok kısa bir süre önce Anayasa Mahkemesi bir karar aldı. Biz de şehit ve gaziler olarak bu kararı protesto ettik. O kararının altına imza atan Anayasa Mahkemesi üyelerine, ‘Aldığınız bu kararı gelin şehitlikte, şehitlerin anneleri ve evlatlarına anlatın’ diye bir çağrıda bulunduk. Şu anda da görüyoruz ki hiçbiri gelemedi. Neden gelemedi, çünkü aldıkları kararı anlatacak yüzleri yoktu. Yani o kararla terörü destekleyenlere destek verdiler, terörün önünü açmaya çalıştılar ama bu millet bu kararı hiçbir zaman unutmayacak” dedi.


TÜGŞAV Genel Başkanı Lokman Aylar konuşmasına şu şekilde devam etti:


“Anayasa Mahkemesinde kararı alan Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri gelip bu aldıkları kararı Selçuk Paker’in annesine anlatabilirler mi? Kararın ne olduğunu anlatamazlar. Çünkü Selçuk Paker’in annesi yiğidini bu vatan, bu toprak için şehit verdi. Hiç kimseye bu kararı anlatamazlar. Biz diyoruz ki; ‘Teröre destek veren, terörü öven herkes bize kurşun sıkmakla aynıdır. Yani kurşun sıkmakta bir ihanettir, terörü desteklemek, onların önünü açmak, onları övenlere haklısınız demek de bir ihanettir. Bugün biz şehitlikteyiz ama Anayasa Mahkemesinin verdiği karara imza atanlar burada yoklar. Çünkü yüzleri yok. Burada vatan evlatları yatıyor. Biz rahat yaşıyorsak bu vatan evlatlarının yüzü suyu hürmetine yaşıyoruz.”



“Hayır, asker sivil halkı öldürmedi”


Cebeci Askeri Mezarlığı’nda oğlunu ziyaret eden Selçuk Paker’in annesi Sevgi Daşdemir, “Hendek operasyonlarında benim oğlum şehit oldu. Bir laf çıkardılar, bazı konuşmalar yaptılar; ‘Asker sivil halkı öldürdü’ diye. Hayır, asker sivil halkı öldürmedi. Benim oğlum Diyarbakır Sur’a gittiğinde özerkliklerini ilan etmişlerdi. Bizim kendi devletimizin aracıyla, gereciyle hendekler kazılmıştı. Benim çocuğum oraya gittiğinde 105 kiloydu, Diyarbakır Sur’da 85 kiloya düştü. Aç, susuz. O binalara girdiklerinde, o binaları temizlediklerinde 3-5 tane adamı çocuğuyla birlikte bir odaya kilitlediklerinde bizim çocuklarımız kendi yemeklerini verdiler sivil halka. Bunu bizim askerimiz, polisimiz yaptı. Aç, susuz günlerce savaştılar. O karara imza atanları ben Allah’a havale ediyorum. Allah’ımın adaleti çok büyük” şeklinde konuştu.



“Bizimle el ele versinler ve teröre ‘Dur’ desinler”


Tabuta sığmayan şehit Selçuk Paker’in annesi Daşdemir, Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Cumhuriyetçi Hareket Partisi’ne (CHP) seslendi. Daşdemir, “Ben buradan HDP ve CHP’ye de seslenmek istiyorum. Ben bir şehit annesiyim. 2 metre 4 santim evladımı toprağa verdim. Artık lütfen, terörle aralarına bir set kursunlar. Eğer ki; bizim şehitlerimiz sayesinde nefes alıyorlar, yaşıyorlarsa bu şehitlerimizin sayesindedir. Ben bile bir şehit annesi olarak, şehitlerimiz sayesinde nefes alıyorum. Artık bir şeylere dur, yok desinler. Önemli olan o koltuklarda oturmak değil, oralarda konuşmak değil. Gelsinler, bizim acımızı paylaşsınlar, bizimle el ele versinler ve artık teröre ‘Dur’ desinler. Onlarla el ele vermesinler. Acımız çok büyük. Biz evlatlarımızı; Bayrak için, vatan için, ezan için, toprak için. Söylemek istediğim çok şey var ama bugün mübarek gün” ifadelerini kullandı.



“İslamiyet biterse şehitlerimize kim dua edecek”


Şehit Üst Teğmen Fatih Köybaşı’nın annesi Hatice Köybaşı, “Şehit ailelerinin yaşadığını Allah kimseye yaşatmasın. Bize de çok çok sabır versin. Bütün Muhammed ümmetine, kalan gençlerimize, ordumuza, yurdumuza, milletimize sağlık sıhhat versin. Bizimkiler gitti sizler gitmeyin. Çok üzülüyorum. 1992’den beri getiremiyoruz, gitti. Hiç kimsenin o günü yaşamasını istemem. Allah’ıma hep dua ediyorum; Gavur kullarına da evlat acısı vermesin. Dua etmekten başka yapacak bir şeyimiz yok. Ağlamaya ne gözyaşı kaldı ne ömür kaldı. Ecel gelmeyince ölünmüyor. Hemen öleceğiz sandık ama ölünmüyor. Ben Tokat Erbaa’lıyım. Orada da evim var. Oraya gidince oğlum burada beni bekliyor sanıyorum. Buraya gelince de oradakiler kalıyor. Geziyorum öyle. Acıyı buraya gelince diniyor sanıyoruz, kapıya gitmeden yine başlıyor. Allah, kandım diyene kadar rahmet etsin tüm şehitlere, ölülerimizin hepsine. Allah’ım şu an cephede savaşan askerlerimize, din kardeşlerimize güç kuvvet versin. Onların annelerine babalarına da bol bol sabır versin. Annelik o kadar zor bir şey ki. Bunun bir ölçüsü yok. Allah, vatanımıza, milletimize, İslamiyete kötülük düşünenleri kahrı perişan eylesin. Kim dua edecek İslamiyet biterse şehitlerimize” ifadelerini kullandı.



“Vatandır, millettir ama acıdır”


Şehit babası Zafer Kırcan, “Şehidin babasıyım. Erzurumluyum, dadaşım. Oğlumuzu askere gönderdik vazifesini yapsın diye. Böyle bir şey geldi başımıza. Gelmesek içimiz rahat etmiyor. Her bayram, her Cuma mutlaka buradayız. Benim gibi nice arkadaşlar geliyorlar. Bir nebze kendilerini rahatlatmak, sakinleştirmek için. Biz de buraya gelerek, öperek, sarılarak, dokunarak kendimizi rahatlatıyoruz. Bu bir defa kader. Cenabı Allah kimseye nasip etmesin. Vatandır, millettir ama acıdır” şeklinde konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Gaziantep Otizm spektrum bozukluğunda dünden bugüne etkinliği HKÜ’de gerçekleştirildi Hasan Kalyoncu Üniversitesi (HKÜ) Eğitim Fakültesi, Özel Eğitim Bölümü, Özel Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi (ÖZEUAM), Engelsiz Öğrenci Birimi ve Özel Eğitim Öğrenci Topluluğu iş birliği ile Otizm Farkındalık Ayı’na yönelik olarak, “Otizm Spektrum Bozukluğunda Dünden Bugüne Etkinliği” gerçekleştirdi. HKÜ Hukuk Amfi’de düzenlenen ve moderatörlüğünü Özel Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Latife Özaydın’ın yaptığı ve Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Özel Eğitim Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ümit Şahbaz, HKÜ Özel Eğitim Bölümü Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Emine Erden ve HKÜ Özel Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Merih Toker’in konuşmacı olarak katıldığı programa; HKÜ Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şener Büyüköztürk, öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı. Otizmli çocuklara yönelik davranış değiştirme süreçlerinden, zihin kuramı ve dil gelişimi üzerine çalışmalara kadar geniş bir yelpazede bilgi sunulan etkinlikte; Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Özel Eğitim Bölümü Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ümit Şahbaz “Otizm Spektrumu Bozukluğu Olan Çocuklarda Davranış Değiştirme Süreci”, HKÜ Özel Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Merih Toker “Otizm Spektrum Bozukluğu Olan Çocuklarda Zihin Kuramı, Yürütücü İşlevler ve Dil” ve HKÜ Özel Eğitim Bölümü Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Emine Erden ise “Otizmli Küçük Çocuklarda Ebeveyn Aracılı Müdahaleler” konulu sunumlarını gerçekleştirdiler. Programın sonunda; Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Özel Eğitim Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ümit Şahbaz’a hediyesini HKÜ Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şener Büyüköztürk takdim etti.
İstanbul Hemofilide gen tedavisi Türkiye Hemofili Derneği Başkanı Prof. Dr. Bülent Zülfikar, hemofili de güncel tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi. Zülfikar, ‘‘Hemofilide teşhis ne kadar erken koyulursa tedavi o kadar erken başlar. Gen tedavisi 2010 yılından beri başarılı sonuçlar elde edilen bir tedavi yöntemi. Türkiye’de klinik çalışmalar kapsamında gen tedavisi uygulananların sayısı 40 civarındadır” dedi. 17 Nisan Dünya Hemofili Günü nedeniyle hemofili hastalığı hakkında kamuoyunda farkındalık oluşturmak amacıyla başlayan etkinlikler sürüyor. Yine bu kapsamda alanında uzman hekimler de farkındalık çalışmalarını destekleyen, hastalığı gündeme taşıyan açıklamalarda bulunuyor. Halk arasında kanın pıhtılaşmaması olarak bilinen hemofili, hastaların yaşam kalitesini olumsuz olarak etkiliyor. Genetik geçişli kalıtsal kanama bozukluğu olan hemofili için güncel tedavi yöntemler arasına giren gen tedavisi hastalara umut oluyor. Bu kapsamda güncel tedavi yöntemleriyle ilgili açıklamalarda bulunan Türkiye Hemofili Derneği Başkanı Prof. Dr. Bülent Zülfikar, gen tedavisiyle ilgili çalışmaların uzun süredir yapıldığını, 2010 yılında beri de başarılı sonuçlar elde edildiğini, ülkemizde de farklı merkezlerde klinik çalışmalar kapsamında 40 kadar hastanın bu tedaviden faydalandığını söyledi. Hemofilinin genetik bir hastalık olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Zülfikar, “Hemofili ve benzeri genetik hastalıklarda şifaya ulaşmayı sağlayacak olan tedavilerden biri olan gen tedavisi eksik olan geni aracı bir virüs kullanarak vücuda vermek ile başlamaktadır. Virüsün karaciğere yerleşerek buradaki hücrelerde sürekli olarak vücutta eksik olan faktörü (protein tabiatında madde) kodlamasıyla plazmada sürekli olarak yeterli düzeyde faktör bulunabilmektedir. Öte yandan tüm kalıtsal kanama bozukluklarında teşhis ne kadar erken koyulursa tedavi o kadar erken başlar ve hastalar hastalığın verebileceği hasarlardan korunmuş olurlar. Bunu sağlamak için de yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi için büyük çabalar var” dedi. Prof. Dr. Zülfikar, sözlerine şöyle devam etti: ‘‘Vücudumuzda kanamayı önleyen sistemlerimiz vardır. Kanda pıhtılaşmayı sağlayan maddelerden birinin eksikliği sonucu kanamaların tekrarlaması sorunlarından biri de Hemofili hastalığıdır. Olguların yaklaşık üçte birinde (1/3) anne karnındaki bebekte mutasyon olmasıyla da kalıtsal pıhtılaşma bozukluğu görülebiliyor. Hastalık genetik olarak geçtiği için şikayetler doğuştan itibaren başlıyor. Nitekim doğum sonrası kesilen göbek bağındaki kanamanın durmaması, tarama testleri için bebeklerden kan alınan yerlerde kanamanın devam etmesi, kol ve bacaklarda görülen morluklar gibi belirtiler hemofili habercisidir.” “Hemofili hastalığı da taşıyıcılığı da ömür boyunca varlığını korumaktadır” Hemofilinin çok yaygın bir hastalık olmadığını aktaran Prof. Dr. Zülfikar, “Hemofili ve tüm kalıtsal kanama bozukluklarını nadir hastalık olarak tanımlıyoruz. Türkiye’de taşıyıcılar ile birlikte toplam sayı 80 bin civarındadır. Kayıtlı Hemofili A ve Hemofili B hastası 10 bin kişi kadardır. Maalesef başta hafif tipler olmak üzere henüz tanısı koyulmamış olanlar da vardır. Bunları kliniklere getirmemiz, sağlık ve sosyo-psikolojik sorunlarını çözmemiz lazımdır. Bunun içinde 17 Nisan Dünya Hemofili Günü gibi farkındalık çalışmaları çok önemlidir. Bu çabalar sadece tanı koyulmayan hastaların kliniklere getirilmesine öncülük etmekle kalmaz, bilinen hastalarında daha iyi tedavi olanaklarına ulaşmasını sağlayabilir” şeklinde konuştu. “Hastalığı iyi tanımak üstesinden gelmek için avantaj sağlar” Hemofilinin sosyal ve psikolojik olarak da yaşam kalitesini olumsuz etkilediğini belirten Prof. Dr. Zülfikar, “Bu kişilerde ömür boyunca kanama korkusu olmakta, bu da onların hayat kalitelerini düşürmektedir. Çok şükür tedavi için kullanılacak ilaçlar var. Yüksek teknoloji ürünü olan bu ilaçların maliyeti yüksekçedir. Kişinin, ailesinin hastalıkla uğraşırken bu maliyetleri karşılayamama durumu olabilir ve bunun psikolojik etkisi hastaya ciddi rahatsızlıklar verebilmektedir. Kanamalar esnasında hayati riskin yanı sıra yaşanan ağrılar da yaşam kalitesini olumsuz olarak etkileyebilir. Şüphesiz hastalığı iyi tanımak, üstesinden gelmek için avantaj sağlar” diye konuştu. Prof. Dr. Zülfikar sözlerini şöyle sonlandırdı: “Hastalığın tedavisi ülkemizde ve dünyanın büyük çoğunluğunda damardan eksik olan maddenin hastaya verilmesiyle yapılıyor. Kanama olduğunda en az 2-3 gün 8-12 saat arayla sürekli damardan iğne tedavisi ile mevcut ilaçların yapılması gerekiyor. Arzu edilen ve doğru olan bu kişilerde hiç kanama olmamasıdır. Bunun içinde koruma amaçlı haftada 2 kere iğne yapılaması gerekir. Senede 104 kere iğneyi yapabilmek, hele damarları belirgin olmayan çocuklara bunu yapabilmek hiç de kolay değil. Nitekim bu sorunları aşmak için yeni geliştirilen ve daha uzun aralıklarla derialtına uygulanan tedavilerin (ilaçların) sosyal güvenlik şemsiyesi altında hızla kullanıma girmesi, gen tedavi olanaklarına kavuşulması yıllardır hastalarımızla beraber yaşayan Türkiye Hemofili Derneğinin de öncelikle hedeflerindendir.”