POLİTİKA - 18 Mayıs 2022 Çarşamba 14:47

Cumhurbaşkanı Erdoğan: "NATO’yu güvenlikten yoksun hale getirmeye evet diyemeyiz"

A
A
A
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "NATO’yu güvenlikten yoksun hale getirmeye evet diyemeyiz"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO’ya başvuran Finlandiya ve İsveç’i teröre verdikleri destek üzerinden eleştirerek, "NATO’yu güvenlikten yoksun hale getirmeye evet diyemeyiz" dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, NATO’ya başvuran Finlandiya ve İsveç’i teröre verdikleri destek üzerinden eleştirerek, "NATO’yu güvenlikten yoksun hale getirmeye evet diyemeyiz" dedi. Atatürk Havalimanı tartışmasına ilişkin de Erdoğan, "29 Mayıs’ı da istersen sen de gel Bay Kemal, Atatürk Havalimanı’nda kutlayacağız. Biz orada 29 Mayıs İstanbul’un fethini kutlayacağız. O gün ağacı dikeceğiz ve bahçenin temelini atacağız" ifadelerini kullandı.


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında konuştu. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak eser ve hizmet siyasetiyle yollarına kararlılıkla devam ederek Türkiye’yi hedeflerine ulaştıracaklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde hizmete alınan dev projelere değindi. Erdoğan, "Dünyada deniz üzerinde beş tane havalimanı var, ikisi bizim ülkemizde. Her ne kadar bazı gafiller bu havalimanına bile kulp takmaya kalktıysa da biz açılış töreninde milletimizin heyecanını, mutluğunu, şükran duygularını gördük. O gün 70 bin kişinin katıldığı böyle bir açılış hamdolsun bizler için ayrıca gurur verici oldu. Ülkemizin Karadeniz kıyısındaki son şehirleri olan Rize ve Artvin’in ekonomik ve sosyal potansiyelini en üst seviyede kullanmasına imkan sağlayacak bu havalimanının hayırlı olmasını diliyorum. Geçtiğimiz 20 yılda ülkemize kazandırdığımız demokrasi kalkınma atılımlarının gayesi 2023‘ü Cumhuriyet’in zirvesi değil, daha büyük atılımlar için yeni bir başlangıç haline dönüştürmektir. Ülkemiz için, milletimiz için, bizim için 2023 bir final değil, büyük ve güçlü Türkiye hedefi için yeni milat, yeni bir başlangıç olacaktır" dedi.


2023 seçimlerinin önemli bir dönüm noktası olduğunu ifade eden Erdoğan şunları kaydetti:


"Esasen AK Parti’nin kazandığı her seçim böyle bir başlangıçtır. İktidara geldiğimiz 2022 Kasım seçimleri istikrar ve güven arayan Türkiye’nin ilk ayak sesiydi. Türkiye’yi yeniden istikrarsızlık batağına sürükleme çabalarını 2015 Kasım seçimleriyle sandığa gömdük. Milletimizin desteği ile 2023 seçimleri de büyük ve güçlü Türkiye hedefimizin kilit taşı olacaktır. Bu tablo bizim kadar ülkemiz ve bölgemiz üzerine hesapları olanların dikkatini çekmektedir. Her dönem olduğu gibi bu güçler içeride kendi senaryolarına uygun rollere talipli siyasetçi, iş insanı, medya mensubu kılıklı aktörler bulabilmektedir. Bir süre önce bölgemizde en çok sorun yaşadığımız devletlerden birinin başkanı Türkiye’de iktidarı değiştirmek için çalıştıkları çevreler olduğunu söylemişti. Eskiden ülkemizde başka çevrelerle de çalışıyordu. Biz bunların çalıştığı vesayet güçlerinin, darbecilerin, terör örgütlerinin, beşinci kol faaliyeti yürüten sinsi tiplerin tepesine binip hareket alanını kısıtlayınca alternatifleri azaldı. Kala kala hırsları boylarını aşan bir avuç kıyafetsize, ancak ilkokul müsameresi seviyesinde iş çıkaran oyunculara kaldılar. Kumpasla geldikleri koltuklarını herkese duymak istediklerini söyleyen, yalanı, iftirayı, yüzsüzlüğü siyaset diye pazarlayan, ülke ve milletin hayrına söyledikleri tek söz, yaptıkları tek iş olmayan karikatür tiplerinin cesaretlerinin giderek arttığını görüyoruz."



"2023’te bunların yüzlerindeki maskeleri düşürerek hepsini de siyaset arşivinin tozlu raflarına havale edeceğiz"


"Bunlar milletin irfanını, inancını, ferasetini kimi zaman tek parti zulmü ile kimi zaman dipçik zoruyla, kimi zaman algı operasyonlarıyla yenebileceklerini sanan zavallılardır" diyen Erdoğan, "Milletimiz, Demokrat Parti’den beri bunlara şamar üstüne şamar indirmesine rağmen bu habis zihniyetin tarihten ders çıkarmadan hala aynı şımarıklıkla yoluna devam etmesini ibretle izliyoruz. 2023’te bunların yüzlerindeki maskeleri düşürerek defterlerini dürecek ve hepsini de siyaset arşivinin tozlu raflarına havale edeceğiz. Teşkilatlarımıza, milletvekillerimize, belediye başkanlarımıza her fırsatta sürekli sahada olmalarını, milletimizin gönlünü kazanmak için daha çok çalışmalarını tavsiye etmemin sebebi budur. Bizim kalbimiz Rabbimizden, gözümüz milletten başka yere dönük olmamıştır, olmayacaktır. Eser ve hizmet siyasetimizden, istiklal ve istikbal davamızdan, demokrasi ve kalkınma programlarımızdan taviz vermeden samimiyetle çalışıp çabalayacağız" ifadelerini kullandı.


Dünyayı etkileyen küresel sorunların bir engel olmadığını ifade eden Erdoğan, "Dünya ile birlikte bizi de etkileyen sınamalar karşısında bu duruşumuzu bozmayacağız. Bunları yaptığımız sürece milletimizin desteği hep yanımızda olmayı sürdürecektir. CHP ve şürekası sürekli öyle konularla, öyle zırva iddialarla, öyle yalanlarla karşımıza çıkıyorlar ki, muhatap alıp cevap vermeyi zül addediyoruz. Buna rağmen milletimize olan saygımız sebebiyle bazı hususları açıklamamız gerekiyor" dedi.



"Bize yönelik iftira dalgası başlattılar"


Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yargıtay’ın Canan Kaftancıoğlu kararı ve Kılıçdaroğlu’nun SADAT’a gitmesine ilişkin de şunları söyledi:


"CHP İstanbul İl Başkanının mahkumiyet kararlarının Yargıtay tarafından onanmasının ardından bize yönelik iftira dalgası başlattılar. Yargı kararları elbette eleştirilebilir ama bu eleştirinin yargı mensupları ve ülkeyi yönetenlerin kişilik haklarına saldırı konusuna varması siyasetin değil hukukun konusudur. Bu süreçte ettikleri her kem sözün, attıkları her iftiranın cevabını hukuk önünde vereceklerdir. Burada bir kuyruk acıları var, onun için sağa sola saldırıyorlar. Ardından hakikatle, akılla, mantıkla ilgisi olmayan bir SADAT tantanası çıkardılar. SADAT, TSK’dan emekli subay ve astsubayın savunma alanında danışmanlık yürütmek üzere kurdukları bir şirkettir. Bu şirket özellikle uzun yıllar sömürge altında kalan İslam ülkelerine yönelik çalışmalar yapıyor. Bu şirketle ilgili medyada yalan haberler çıkmıştı. 2018 yılında halen CHP ittifakı içinde yer alan bir siyasi parti genel başkanı hanımefendi ülkemizin çeşitli yerlerinde silahlı eğitim kampları iddiasını bir gazetede dile getirmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma açmış, bu iftiranın yalandan ve ithamdan ibaret olduğunu belgelerle ortaya koymuştur. CHP başındaki zat ortada bunu gerektirecek herhangi bir sebep yokken SADAT şirketi önünde baskın yapar gibi benzer zırvaları sıralamıştır. Biz bu hareketin masum bir gündem oluşturma çabası değil, Türkiye’nin bölgesindeki çatışmalarda üstlendiği arabulucu rolüne ve sınırları dışında yürüttüğü detaylı operasyonlara verilmiş bir cevap olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bu çıkışın suflesinin nereden geldiğini, neyi amaçladığını, niçin şimdi yapıldığını çok iyi biliyoruz. Cevaben bir kez daha diyorum ki, başaramayacaksınız."


Cumhurbaşkanı Erdoğan, "SADAT yöneticileriyle, kendileriyle yakından uzaktan hiçbir alakam olmadığı halde bunu adeta bizim şu anda kullandığımız bir darbeci kuruluş, oluşum olduğunu söyleyecek kadar bu başkan terbiyesizleşiyor. Bay Kemal ne dersen de sen sabahtan akşama yalanla yatıyorsun, yalanla kalkıyorsun. Hiçbir zaman senin dürüstlüğüne şahit olmadım. Bu yalanların yine tutmayacak. Darbecilere yaptıramadığınız, terör örgütlerine gördüremediğiniz sinsi, siyasi ekonomik çelmelerle neticeye ulaştıramadığını işi Bay Kemal gibi karikatür tip vasıtasıyla hiç elde edemezsiniz. Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durmasından, kendi hedeflerine yürümesinden, kendi etki alanını oluşturmasından rahatsız olmak yerine oturun bizimle birlikte nasıl çalışacağınızın hesabını yapın. İnanın sizin için böylesi hem daha kolay hem daha doğru. Karşımızdakilerin ülkemiz ve milletimiz hayrına hiçbir adım atmayacaklarını elbette farkındayız. Biz insanlığımızı, hüsni niyetimizi, diplomatik nezaketimizi gösterelim de varsın onlar kendi bildikleri yoldan yürüsünler. Önce Allah’ın dediği olur. Milli irade nasıl tecelli ediyorsa netice öyle çıkar. Karşımızdaki habis zihniyet boş durmuyor" açıklamasında bulundu.



"İstanbul Havalimanı inşaatı başladığından beri bir yalan rüzgarı sürekli estiriliyor"


Atatürk Havalimanı tartışmalarına da değinen Erdoğan, "Henüz sahada tartışması bitmeden bu defa da Atatürk Havalimanı’nda inşa edeceğimiz millet bahçesine bin bir yalan ve iftira ile saldırmaya başladılar. Bunu öyle alçakça, öyle sinsice, öyle kötü niyetli şekilde yapıyorlar ki. Bu senaryo onların kalibresini de, çapını da fersah fersah aşar. İstanbul Havalimanı inşaatı başladığından beri kendi bölgesel ve küresel ulaşım ve ticaret merkezi konumlarının sarsılacağından endişe edenlerin kurguladığı bir yalan rüzgarı sürekli estiriliyor. Bilindiği gibi Osmanlı döneminde kurulan, Demokrat Parti döneminde uluslararası tesisin adı 12 Eylül darbesine kadar Yeşilköy Havalimanı’ydı. Cumhuriyet döneminde, 12 Eylül’den 28 Şubat’a kadar tüm darbecilerin demokrasimize yaptıkları ihaneti gizlemek için kullandıkları en önemli araç hep Atatürk maskesi olmuştur. 12 Eylül darbecilerinin başı Evren de cumhurbaşkanlığı döneminde Yeşilköy ismini Atatürk yaparak aynı yolu izlemiştir. Atatürk ismi üzerinden fırtınalar koparanların hiçbiri dile getirmez. Bunların derdi Atatürk’ün ismine sahip çıkmak değil, bu ismi kalkan yaparak kendi kirli gündemlerini inşa etmektir. Eğer gerçekten Atatürk hassasiyetleri olsaydı, havalimanı tabelasından önce kendilerine ’Mustafa Kemal’in itleri’ diyenlerden hesap sorarlardı. Bu hesabı sormayanların, soramayanların attıkları iftiralar çok açık net ortada. Eğer böyle bir samimiyetleri olsaydı PKK güdümündeki partiyi siyasi ortakları yapıp, belediye birimlerini terör örgütü yandaşlarına teslim edenlerden hesap sorarlardı. Böyle bir hassasiyetleri olsaydı kendi ülkelerini yabancılara şikayet eden genel başkanlardan, milletvekillerinden, şehrine ihanet eden belediye başkanlarından sorarlardı. Eğer böyle bir niyetleri olsaydı, Atatürk Kültür Merkezi’ne karşı çıkanlardan hesap sorarlardı" diye konuştu.



"Atatürk Havalimanı’na yapacağımız millet bahçesine çevrecilik adına karşı çıkmaları ise tam bir garabet örneği"


"Meselenin Atatürk değil, ülkenin ve milletin kazanımları olduğu izaha ihtiyaç duymayacak kadar açıktır" diyen Erdoğan, "Türkiye’nin havayolu ulaşımındaki ve ticaret hedeflerini karşılamada yetersiz kalan Atatürk Havalimanı’nın faaliyetlerine devamı bölgedeki etkileriyle de sürdürülemez hale gelmiştir. Dünyanın pek çok yerinde yapıldığı gibi bu sorunun çözümüne gittik. Bundan bile rahatsız oldular. Bunu bile kabullenemediler. Sadece kargo bölümü Atatürk Havalimanı kadar olan İstanbul Havalimanı, ülkemizin kalkınma tarihine en önemli kazanımlarından biri olarak geçmiştir. Dünyanın ilk üç havalimanından bir tanesi. Bu gerçeği değiştirmeye kimsenin gücü de nefesi de yetmeyecektir. Atatürk Havalimanı’nın bir pisti hem orada inşa edilen hastaneye hizmet vermek hem de ihtiyaç duyulduğunda kullanılmak üzere faaliyette tutulmaktadır. Kılıçdaroğlu’nun halktan götürülen paralarla yapıldığı bühtanıyla tarif ettiği yeni havalimanımız, milletin cebinden tek kuruş çıkmadan inşa edilmekle kalmamış, milletin cebine para aktaran bir kaynak haline gelmiştir. Konumu, kapasitesi, teknolojisi, altyapısı ve diğer özellikleriyle dünyanın en prestijli havalimanları arasına giren bu eseri itibarsızlaştırma çabaları beyhudedir. Atatürk Havalimanı’na yapacağımız millet bahçesine çevrecilik adına karşı çıkmaları ise tam bir garabet örneğidir" dedi.



"Aliya’nın karargahını mağara diyerek değersizleştirmeye çalışan bu zata en güzel cevabı Boşnak kardeşlerimizin sandıkta vereceğine inanıyorum"


Kılıçdaroğlu’nu eleştiren Erdoğan, "1 milyon 250 bin ağaç diktik ağaca hasret olan İstanbul’u yeşillendirelim diye. Kalkıyorsun bizimle yeşilde yarışmaya kalkışıyorsun. Bay Kemal ne sen ne senin buradaki yandaşların bu tür işleri başaramazsınız. Buradan sesleniyorum. Şu anda başta Ankara, İstanbul, İzmir olmak üzere bugüne kadar kaç tane millet bahçesi yaptınız bize bunu ispatlayın. Bu hizmete itiraz edenin bırakınız çevreciliğini, siyasetçiliğini, insanlığından şüphe etmek lazım. Bu zat Atatürk Havalimanı’na yapılacak millet bahçesini öyle bir sahiplenmişti ki, bu projeyi telefonunu dinleyerek kendisinden çaldığımızı iddia edecek kadar ileri gitmişti. Ya Bay Kemal, bizim o adar boş vaktimiz yok. İşimiz gücümüz yok Bay Kemal’i dinleyeceğiz. Sen git işine bak. Şimdi dikilecek ağaçları, yürüyüş yoluyla, yaşlı bakımevleriyle ülkemizin gururu olacak bu projeye karşı çıkmakla kalmıyor, buranın yabancılara satılacağı iddiasıyla milletimizi galeyana getirmeye çalışıyor. Burada konutlar yapılacakmış, yalana bak. 2013‘te bana yanılmıyorsam bir televizyon programında soruldu. ’Burada böyle bir şey mümkün olamaz’ dedim. Bunlar için Alman’ı, ABD’lisi, Fransız’ı değil sadece Orta Asyalısı, Afrikalısı yabancıdır. Nitekim, bu zatın Bosna Hersek direnişinin efsanevi lideri ve komutanı Aliya İzzetbegoviç hakkında söylediği sözler onun hangi kriterlere göre ayrım yaptığını söylüyor. Aliya biliyorsunuz son dönem İslam dünyasının en öneli mütefekkirlerinden biriydi. Aliya’nın karargahını mağara diyerek değersizleştirmeye çalışan bu zata en güzel cevabı Boşnak kardeşlerimizin sandıkta vereceğine inanıyorum. Bay Kemal, sen mağarada yaşayanlarla siyasi ortaklık yapıyorsun, onlarla sen yoluna devam et. Ortaklığını sürdürdüğün o mağaradakilerin hali ortada ama tavsiye ediyoruz. Gel bir an önce o mağaradakilerden kurtul. Yoksa durumun iyi değil. Tarihe altın harflerle yazılan Boşnak direnişinde hayatlarını kaybeden şehitleri rahmetle yad ediyorum. Merhum Aliya’nın mücadelesinden bihabersizlere rağmen biz bıraktığı emanete sahip çıkmayı sürdüreceğiz. Kompleks bunların ruhlarına öyle sinmiştir ki bizim medeniyet ve tarih dünyamıza ait her şeyden nefret ederken, geçmişi sömürü ve kanla dolu Batı’ya kayıtsız şartsız hayranlık beslerler. Bu zat herhalde tarihindeki ilk Arapça mesajını Türkiye’nin çıkarı için değil Körfez sermayesini tehdit için attı. Tüm dünya körfez sermayesi için gece gündüz çalışır didinir, bunlar ülkemizden kaçırmak için gece gündüz çalışır. Herkesi tehdit ederek ülkeye yapılan yatırımları engellemenin adı siyaset değil ihanettir. Bunların derdi ne ülkenin kalkınması, ne ülkenin refahıdır, ne ülkenin geleceğidir. Bunlar sadece dışarıda hazırlanan projelerde kendilerine verilen görevi yapar. Son görevin adı anlaşılan o ki misyon havalimanıdır. Ülkenin her kazanımına balta vurmayı milletin kazanımlarıyla ve milletle ve milletin değerleriyle kavga etmeyi kafalarındaki ve kalplerindeki tek parti faşizmini siyaset sanan bu güruhu zavallılığı ile baş başa bırakıyoruz" dedi.



"29 Mayıs İstanbul’un fethini Atatürk Havalimanı’nda kutlayacağız"


Erdoğan, İstanbul’un fethinin Atatürk Havalimanı’nda kutlanacağını söyleyerek, "Dikili tek bir ağaçları, önünde durup iftiharla burada benim imzam var diyebilecekleri hiçbir eseri, hiçbir hizmetleri olmayanların yıkmakla, nefret diliyle, tehditle devraldıkları faşist siyasete veriyoruz. Varsın onlar hizmet diye biraz komik olacak ama musluk açmaya devam etsinler. Biz İstanbul’la birlikte ülkemizin tamamına eserlerimizle, vizyon projemizle mührümüzü vurmayı sürdüreceğiz. 29 Mayıs’ı da istersen sen de gel Bay Kemal. Atatürk Havalimanı’nda kutlayacağız. Sen böyle 700 kişiyi filan topla oraya götür, orada engeller kurmaya çalış, boşuna uğraşıyorsun. Biz orada 29 Mayıs İstanbul’un fethini kutlayacağız. O gün ağacı dikeceğiz ve bahçenin temelini atacağız. Bölgemizde yaşanan gelişmeler, ülke gündeminde kopartılan fırtınalarla yakından ilişkilidir. Son günlerde yaşanan Sur, yeli sığınmacılar tartışması da bu kirli planın parçasıdır. Ülkemizdeki her kesimden insanın ortak hayallerini, beklentilerini, taleplerini karşılama başarısı gösterebilmemizin, dünyada umudun temsilcisi haline dönüşebilmemizin gerisindeki vizyon budur. Ülkemizin içinde attığımız her adım gibi sınırlarımız dışındaki her politikamızı bu anlayışla belirtiyor ve uyguluyoruz. Balkanlar’dan Afrika’ya kadar her yerde olduğu gibi Suriye, Libya, Doğu Akdeniz’de, Ukrayna’da yaşanan bu krizlerde hep bu yaklaşımla hareket ettik. Dünya, salgın krizinin ardından Rusya ve Ukrayna savaşının yol açtığı tehditlerin çerçevesinde geçiyor. Ekonomik sıkıntılar, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere herkesi kara kara düşündürüyor. 2. Dünya Savaşı’nın ardından insanlığın yeniden Rusya ve Ukrayna arasında cereyan eden bu savaşta Ukrayna topraklarındaki savaşın vitrinini oluşturduğu büyük çatışmanın eşiğine gelmiş olması güvenlik tehdidini tekrar ön plana çıkardı" dedi.



"Bize teröristleri iade etmeyen ülkelerin NATO üyeliğine ’evet’ diyemeyiz"


NATO’nun doğu sınırını güçlendirmek için çeşitli arayışlar içinde olduğunu söyleyen Erdoğan, "Bu genişlemeye yönelik çeşitli adımlar atılıyor. Bizim NATO’daki müttefiklerimizden tek beklentimiz, Türkiye’nin de kendi sınırlarını koruma, kendi güvenliğini ve istikrarını güçlendirmedeki meşru çabalarına aynı hüsnüniyetle yaklaşmalarıydı. NATO’daki müttefiklerimizden bizim hassasiyetlerimizi anlamalarını, saygıyı göstermelerini ve destek vermelerini bekliyoruz. Türkiye’nin kendi sınırlarını korumadaki çabalarını anlamalarını bekliyoruz. Siz bize teröristleri vermeyeceksiniz, sonra bizden NATO’ya girmek için destek bekleyeceksiniz. PKK’ya destek verip üyelik için destek istemek tutarsızlıktır. Bize teröristleri iade etmeyen ülkelerin NATO üyeliğine ’evet’ diyemeyiz. NATO’nun genişlemesi, bizim için hassasiyetlerimize gösterilecek saygı oranında anlamlıdır. Siz teröristleri bize vermeyeceksiniz ama bizden kalkıp NATO üyeliğini isteyeceksiniz. NATO bir güvenlik oluşumudur, güvenlik teşkilatıdır. Dolayısıyla bu güvenlik teşkilatını güvenlikten yoksun hale getirmeye biz ‘evet’ diyemeyiz" dedi.



"Pazartesi günü gelmek istiyorlarmış, boşuna yorulmasınlar"


İsveç ve Finlandiya’nın NATO adımına yönelik konuşan Erdoğan, ”Pazartesi günü gelmek istiyorlarmış, boşuna yorulmasınlar dedim. Terör örgütleri hala İsveç’te yürüyor. Bu yürüyüşler hala devam ediyor. Bizim kimsenin toprağında gözümüz yoktur. Tek gayemiz ülkemizi istikrarsız hale getirmeye yönelik eylemleri kaynağında kesmektir. Yüzbinlerce avroyu bunlara veriyorlar, terör örgütü daha çok palazlansın diye. Binlerce tır, terör örgütlerine gönderilmedi mi? Gönderildi. Bunlar NATO’dan ortağımızdı" dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Kardeşi ve işçisi silahlı saldırıda öldürülen adam: “Planlanmış, alçakça yapılmış bir katliam bu” Ankara’da bir kişi, aynı yerde çalıştığı yabancı uyruklu iş arkadaşını ve patronunu silahla vurarak öldürdü. Kardeşini ve işçisini kaybetmenin acısını yaşayan ağabey, olayın daha önceden planlandığını iddia etti. Olay, dün akşam saatlerinde Altındağ ilçesi Tatlar Mahallesi’nde yer alan mesire alanında meydana geldi. İddialara göre, bungalov evi imalatı işiyle uğraşan emekli polis Murat Yılmaz, bilinmeyen bir nedenle işletmeci Y.E.H.’nin silahlı saldırısına uğradı. Duruma müdahale etmek isteyen yabancı uyruklu iş arkadaşı Alaeddin Albaba’ya da ateş eden Y.E.H., kaçarak olay yerinden ayrıldı. Çevredekilerin ihbarı üzerine bölgeye çok sayıda jandarma ve sağlık ekibi sevk edildi. Sağlık ekipleri, Yılmaz’ın olay yerinde hayatını kaybettiğini belirledi. Albaba’nın ise kaldırıldığı hastanede vefat ettiği belirtildi. Cenazesi Adi Tıp Kurumu morguna götürülen Yılmaz’ın ikindi namazını müteakip Karşıyaka Mezarlığı’na defnedileceği, Albaba’nın ise havayolu ile ülkesine götürüldüğü ve orada defnedileceği öğrenildi. Saldırganın yakalanmasına yönelik çalışmaların devam ettiği aktarıldı. “Olay kesinlikle tasarlanmış” Olayla ilgili konuşan Murat Yılmaz’ın ağabeyi Tunç Yılmaz, “Ekmek kapısı açtığımız bir alçak, alçakça bir şekilde kardeşimi ve yanımızda çalışan masum bir işçimizi katletti. Benim kardeşim emekli bir polisti. Kendisini de nasıl savunacağını çok iyi bilirdi. Saldırgan çok yakın mesafeden kardeşimin kafasına sıkmış. Kaçmaya çalışan işçimizi de önce ayağından vurmuş, ardından da yanına gidip onun da başına ateş etmiş. Biz ona para kazansın diye orada yer vermiştik. İstediği her şeyi vermiştik. Asla bir husumet yoktu aramızda. Saldırgan taraftan ortalıkta şu anda kimse yok. O şahıs orada işletmeciydi, imalatçı değildi. Bu olay kesinlikle tasarlanmış. Karşılıklı münakaşanın olduğu bir olay değil bu. Planlanmış, alçakça yapılmış bir katliam bu” ifadelerini kullandı.
Gaziantep GTO nisan ayı meclis toplantısı yapıldı Gaziantep Ticaret Odasının (GTO)nisanayı olağan meclis toplantısı, Meclis Başkanı M. Hilmi Teymur başkanlığında Yönetim Kurulu, Meclis ve Disiplin Kurulu üyelerinin katılımıylagerçekleştirildi. Toplantının açılışında yaptığı konuşmada23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na değinen GTO Meclis Başkanı M. Hilmi Teymur, bir milletin varlığının ve temellerinin sağlamlığının çocukların sağlıklı ve bilinçli yetiştirilmesiyle başlayacağını vurguladı. Teymur, “Bakın Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1 Mart 1922 tarihinde Meclisin açılış konuşmasında ne demiş: ‘Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel Türkiye’nin istikbâline, kendi benliğine, millî an’anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzûmu öğretilmelidir.’ İşte biz çocuklarımızı bu sözlerin kılavuzluğunda yetiştirmeliyiz ki onlara vatanımızın geleceğini gönül rahatlığıyla emanet edebilelim” dedi. “Özel günlerde kepenkler açık olmalı” Başkan Teymur’un ardından kürsüye gelen ve GTO’nun nisan ayında yürüttüğü faaliyetler hakkında Meclis üyelerini bilgilendiren GTO Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Yıldırım, Gaziantep’in son yıllarda turizmde ivme kazandığını fakat bayramlar gibi özel günlerde şehre gelen turistlerin açık restoran bulmakta zorluk çektiğini ifade ederek, “Gaziantep turizmini desteklemek için bayramlar gibi uzun tatillerin olduğu dönemlerde özellikle kafe ve restoranlarımızın açık olması gerekiyor. Geçtiğimiz Ramazan Bayram’ında bununla ilgili pek çok şikâyete rastladık. Kalabalık heyetlerle Gaziantep’e gelen fakat yemek yiyecek, bir çay molası verecek açık işletme bulamayan misafirlerimizi gördük. Şehrimiz son yıllarda tarih, kültür ve gastronomi turizminde ivme kazandı. Bizlerin de bunu desteklemesi gerekiyor. Şehrimizde özel günlerde kepenkler açık olmalı” şeklinde konuştu. “Fahiş fiyatın tanımı net bir şekilde yapılmalı” Uzun süredir ülke gündemini meşgul eden ve tepkilere neden olan fiyatlandırma politikasına da dikkat çeken Başkan Yıldırım, yaşanan tüm olumsuzlukların ana kaynağının enflasyon olduğunu ve fiyat algısının bozulduğunu söyledi. Enflasyonist ortamın beraberinde suistimalleri de getirdiğini belirten Yıldırım, “Enflasyonun çok yüksek seyrettiği dönemlerde maalesef bunu suiistimal eden işletmeler oluyor. Fiyat algısının bozulmasıyla birlikte de bu tarz işletmeler fahiş fiyatlarla her birimize büyük zararlar veriyor. Diğer taraftan da acı bir gerçek var ortada. Tüketici olarak bizlere çok yüksek gelen fiyatların maliyet hesabı İşletme giderlerini, ham madde maliyetlerini hesapladığınızda işletmelerimizin ayakta kalabilmesi, faaliyetlerini sürdürebilmesi gerçekten de çok zor. Bugün bir restoranda içtiğiniz çorbanın maliyeti yarın değişebiliyor. Maliyetlerin artışı da her zaman fiyatlara yansıtılamıyor. Fiyata yansıtmayınca işletme zor durumda kalıyor, yansıtınca vatandaş olarak bizler zor durumda kalıyoruz. Bu tabloda fahiş fiyat tanımının net bir şekilde yapılması, suiistimallerin tespit edilip devletimizin bu konuyu takip etmesi ve çözüm üretmesi gerekiyor. Fahiş fiyat tanımının hiçbir soru işareti bırakmadan ve detaylı bir şekilde yapılması oldukça önemli. Tüm kesimlerce kabul görecek fahiş fiyat tanımı yapılmadan yasal düzenlemeye de gidilmemeli. Ne tüketici zarar görsün ne de üretici Şunu da unutmamak gerekir: işletmeler açısından en iyi terazi, en iyi ölçü yine vatandaşın kendisidir. Ödediği bedel aldığı hizmeti karşılamıyorsa en iyi cezayı da vatandaşın kendisi keser” ifadelerini kullandı. “Jeopolitik risklere göre kendimizi konumlandırmalıyız” Konuşmasında Türkiye’nin bulunduğu konuma ve jeopolitik risklere de değinen Yıldırım, “Siyasi ve toplumsal olarak atılan her adım küresel ekonomiyi direkt etkiliyor. Ticaretin yönünü belirliyor, maliyetleri ve tedarik zincirini etkiliyor. Olayların bizim dışımızda cereyan ediyor olması da önemli değil. Sonuçta hepimiz birbirine bağlı bir sistemin parçasıyız. İran ve İsrail arasındaki gerginliğin ekonomi üzerindeki etkilerini düşünün Tüm dünya savaşın bölgeselleşme ve şiddetlenme endişesinde. Bölgedeki jeopolitik riskler ve belirsizliğin artışı risk primimizi ve dolayısıyla borçlanma maliyetlerimizi artıracaktır. Artık jeopolitik risklerin olmadığı bir dünya yok Yani aman şu jeopolitik riskler geçsin de bakarız diyemeyiz. Bu durumu yönetmeyi, kendimizi doğru konumlandırmayı öğrenmeliyiz” ifadelerini kullandı. “Enflasyonla mücadelede bedel adil dağıtılmalı” Enflasyonla mücadele sürecinde fiyat istikrarı ve finansal istikrarı sağlamak için öngörülebilirliğin güçlendirilmesi için mevcut ekonomi politikasının devam etmesi gerektiğini belirten GTO Başkanı Yıldırım, “Bunu yaparken de para ve maliye politikası birbirini tamamlamalı. Enflasyonla mücadelenin maliyeti şüphesiz çok ağır ama bedelin adil dağılımı çok önemli Bu bedeli sadece vatandaş, sadece iş dünyası ödememeli kamu da tasarruf yapmalı. Hükümetin ‘mevcut harcamaları daha verimli hâle getirme’ vurgusu yaparak kamuda tasarrufa gidileceği açıklamasını bu anlamda olumlu buluyorum” diye konuştu.
İstanbul Beyaz eşya satışları Mart ayında yüzde 24 arttı Beyaz eşya sektörü 2024 yılı ilk çeyreğinde iç satışlarda yüzde 28 artış yaşadı. İhracat ise yüzde 5 azaldı. Aylık bazdaki verilere göre ise bu Mart ayında geçen yılın Mart ayına kıyasla iç satışlarda yüzde 24 oranında artış görüldü. Türkiye Beyaz Eşya Sanayicileri Derneği (TÜRKBESD), sektörün 2024 yılı ilk çeyrek değerlendirmesinde bulundu. Paylaşılan bilgilere göre, 2024 yılının ilk üç ayında yurt içi satışlar geçtiğimiz yıla göre yüzde 28 arttı. Beyaz eşya sektöründeki ihracat düşüşü ise devam ederken, bu dönemde de yüzde 5 oranında gerileme gösterdi. 2024 yılı ilk çeyreğinde 6 ana üründe ihracat ve iç satışlardan oluşan toplam satışlar yaklaşık 8,3 milyon adet olarak gerçekleşti ve geçen yıla göre yüzde 5 oranında artış gösterdi. Buna paralel olarak üretim miktarı da bir önceki yıla göre yüzde 1 artarak benzer seyretti. Aylık bazdaki verilere göre ise bu Mart ayında geçen yılın Mart ayına kıyasla iç satışlarda yüzde 24 oranında artış görülüyor. Üretim 3 milyon adet ile geçen yılın Mart ayına kıyasla yüzde 2 oranında azalırken, ihracattaki düşüş trendi bu ay yüzde 11 seviyesinde devam etti. "Sektörümüz 33 milyon adetlik üretim ve 23 milyon adetlik ihracat kapasitesiyle önemli bir aktör" TÜRKBESD Başkanı Gökhan Sığın, “Türkiye beyaz eşya sanayisi Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise ikinci en büyük üretim üssü konumunda. Sektörümüz 33 milyon adetlik üretim ve 23 milyon adetlik ihracat kapasitesiyle önemli bir aktör. 60 bin kişiye doğrudan istihdam sağlarken, Ar-Ge, dijital dönüşüm ve yeşil dönüşüm yatırımlarıyla dünyayla rekabet ediyor” dedi. Sığın, altı ana üründe ihracat ve iç satışlardan oluşan toplam satışların yaklaşık 8.3 milyon adet olarak gerçekleşerek geçen yıla göre yüzde 5 oranında artış gösterdiğini kaydetti. Son iki yılda ihracatın sürekli düşüş kaydettiğini ve bu seyrin kısa dönemde değişmeyeceğini ön gördüklerini belirten Gökhan Sığın, sektörün küresel pazarlardaki daralmaya rağmen iç pazarda istikrarlı bir trend gösterdiğini dile getirdi ve ekledi: “İhracattaki düşüşün temel nedeni küresel pazarlardaki daralma oldu. Buna karşılık üretim ve istihdam seviyelerimizi iç pazardan aldığımız bu güç ile korumaya devam ediyoruz. Bu noktada, iç pazar canlılığını sürekli kılmak büyük önem taşıyor." Gökhan Sığın, ihracat bazında değer dağılımını aktarırken, Avrupa’nın hala ana ihracat pazarlarından biri olduğunu belirtti ve ürünlerin AB standartlarına uygunluğu konusunda ülkemizin teknik ve hukuki altyapısının gelişmeye devam ettiğini vurguladı. Ulusal mevzuatın AB’nin yeşil ve dijital dönüşüm politikalarını da kapsayacak şekilde güncellenmesinin sektör için önemli olduğunu dile getiren Sığın, bu tür revizyonların ihracata olumlu yansıyacağını düşündüklerini ifade etti ve sözlerini şöyle noktaladı: “Enerji verimli ürünlerin Türkiye’de daha da yaygınlaşmasını arzu ediyoruz. Bu durum ülke kaynaklarımızın korunmasının yanı sıra tüketicilerimize de tasarruf imkanı sağlıyor. Enerji verimli ürünlerin kullanımının artması sanayimizin varlığı ve sürekliliği için olduğu kadar ülkemizin ve tüketicilerimizin refahı için de büyük önem taşıyor.” TÜRKBESD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Fatih Özkadı, "Ülkemizin ve çevrenin korunmasına yönelik uzun vadeli hedefleri perspektifinde çevre uygulamalarındaki gelirlerin ilgili sektör bazında yeşil dönüşüm ve enerji verimliliği projelerine, teknoloji gelişimine aktarılmasını temin edecek bir mekanizma en kısa sürede kurulmalıdır" dedi. Özkadı ayrıca Türkiye’ye geçici olarak ithal edilen ve işleme tabi tutulan eşyanın, işleme sonrasında tekrar ihraç edilmesini sağlayan Dahilde İşleme Rejimi’nin teşvikinin (DİR) Türkiye’nin ihracatına büyük katkı sağladığına değindi. Sektörün önemli temel girdilerinden yassı çelik ürünleri ile ilgili olarak da TÜRKBESD Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Yavuz şunları söyledi: “Uluslararası konjonktür nedeniyle hammadde maliyetleri değişkenlik göstermektedir. Bu da, tahmin edilebilirliği düşürerek üreticileri daha ihtiyatlı satın almalar yapmaya yöneltmektedir." “Yetkili servisler için en doğru kaynak firmaların resmi websiteleri ve servis.gov.tr” Son olarak toplantıda yetkili servislerin önemine değinen TÜRKBESD Yönetim Kurulu Üyesi Semir Kuseyri, 3 bin 500’ü aşkın yetkili servisin her gün binlerce tüketiciye çözüm ve destek sunduğunu hatırlatırken ‘aldatıcı’ nitelikli yani yetkili olmadığı halde kendilerini yetkili servis gibi tanıtan kişilerin çok sayıda tüketici mağduriyetine ve ürün kaybına neden olduğuna dikkat çekti. Kuseyri sözlerine şöyle devam etti: “Tüketicilerimize şirketlerimizin resmi web sitelerinden ya da Ticaret Bakanlığımız tarafından uygulamaya konulan servis.gov.tr üzerinden yetkili servis bilgilerine ulaşmalarını tavsiye ediyoruz.”