POLİTİKA - 20 Nisan 2021 Salı 12:27

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı “1915 Olayları Uluslararası Konferansı” düzenledi

A
A
A
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı “1915 Olayları Uluslararası Konferansı” düzenledi

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından 1915 olaylarının tarihsel arka planı, hukuki boyutu ve günümüze yansımalarını ele almak amacıyla “1915 Olayları Uluslararası Konferansı” düzenlendi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından 1915 olaylarının tarihsel arka planı, hukuki boyutu ve günümüze yansımalarını ele almak amacıyla “1915 Olayları Uluslararası Konferansı” düzenlendi.


Çevrimiçi olarak gerçekleştirilen konferansın açılış konuşmasını Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun ile Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Birol Çetin’in yaptı.


Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun, bu programda ortaya konacak fikirlerin gerçeklerin ortaya çıkmasına katkı sağlayacağını; zira tarihin, mütevazı ancak bir o kadar da cesur insanların hakikate olan inançları sayesinde doğru okunabildiğini dile getirdi.


Geçen yüzyılı, tarihin önemli kırılma anlarına sahne olan müstesna bir dönem olarak tanımlayan Altun, “Dünya savaşları, yıkılan imparatorluklar, değişen sınırlar ve gelişen demokrasi 20. yüzyılın kilometre taşları oldu. Dünya, tıpkı kabuk değiştirir gibi siyasal açıdan devasa bir dönüşüm yaşadı. Yüzyıllara sari alışkanlıklar, sınırlar ve yönetim biçimleri değişirken büyük sancılar da yaşandı. Hemen her coğrafyada yaşanan acılar, günümüze sadece tarih kitaplarıyla değil, anne-babalardan çocuklarına masallar ve anılarla da taşındı. Kimi olaylar mitleşip gerçekle bağını koparırken kimi hadiseler hak ettiği gerçeklikten payını alamadı” diye konuştu.


20. yüzyılın bu anlamda çok önemli bir olaya tanıklık ettiğini ve Birinci Dünya Savaşı sonunda üç büyük imparatorluğun dağıldığını anlatan Altun, “Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Çarlık Rusya’sı, etkileri günümüze kadar gelen zorlu dönüşümlere uğradı. Kayıtlara göre 65 milyon askerin seferber edildiği bu ilk küresel savaşta 38 milyon sivil ve asker hayatını kaybetti. Dönemin düşük nüfus rakamlarını da hesaba kattığımızda böylesine yüksek bir kayıp, savaşa katılan tüm ülkelerde kuşkusuz büyük travmalar oluşturdu” ifadelerini kullandı.



“Tehcirde yaşanan acıları derinden hissediyoruz”


Fahrettin Altun, birçok cephede kahramanlıklar sergileyen Türk milletinin, milyonlarca insanın hayatına mal olan bu savaştan çok ciddi şekilde etkilendiğini belirterek, şunları kaydetti:


“Osmanlı milleti bir bütün olarak, İmparatorluğun son döneminde olağanüstü zorluklarla mücadele etti. Çanakkale’de, Kafkasya’da, Hicaz’da Filistin’de ve Irak’ta büyük mücadeleler verdik. Osmanlı İmparatorluğu da dahil olmak üzere savaşın bütün cephelerini tarif edilemez bir kargaşaya sürükleyen Birinci Dünya Savaşı esnasında, ne yazık ki, Anadolu insanını büyük acılara gark eden hadiseler yaşandı. Aynı dönemde Sarıkamış’ta binlerce askerimiz donarak şehit oldu; Kafkasya cephesinde Osmanlı topraklarına saldıran Rus ordularıyla çarpışan kuvvetlerimizi, düşmanla işbirliği yapan Ermeni çeteleri arkadan vurdu. Osmanlı milletine mensup farklı kesimler vatan davası için güç birliği yaparken; kimi yerlerde dönemin düşmanlarıyla iş birliği yapan bazı yapılar ortaya çıktı. Doğu Anadolu’da yaşanan çatışmalar sonucu Türk ve Ermeni on binlerce insan hayatını kaybetti. Bu olaylar üzerine ordunun hareketlerini zorlaştırıcı davranışlarda bulunan, halka saldıran ve düşman ordusu ile işbirliği yapan çetelere yataklık eden doğu vilayetlerindeki Ermeni kökenli kimi Osmanlı vatandaşları Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisindeki Suriye topraklarına gönderilmek üzere 1915 Tehciri’ne tabi tutuldu. Savaş koşullarında, sivillerin korunması ve vatan savunması amacıyla belirli bölgelerde yaşayan Ermeniler tehcir edildi. Bu emniyet tedbiri uygulanırken, bütün şiddetiyle süren savaş şartları altında, ne yazık ki, istenmeyen olaylar da meydana geldi; Türklerden de Ermenilerden de can kayıpları oldu; acılar yaşandı. Bu yaşananlar günümüze kadar gelen tartışmaların da temelini oluşturdu.”


Altun, “Türkiye Cumhuriyeti olarak, Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1915 yılında kabul edilen Tehcir Yasası’nın uygulanması aşamasında yaşanan acıları tüm kalbimizle, derinden hissediyoruz. Ermeni vatandaşlarımızın geçen yüzyılda yaşadığı acılara ortak olmayı vicdani ve ahlaki duruşumuzun bir gereği olarak görüyoruz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi ‘hep birlikte Türkiye olmanın’ da acıda ve sevinçte birlik olmaktan geçtiğine inanıyoruz” ifadelerini kullandı.



“Bu topraklarda yaşanan acıları birbirinden ayırmıyoruz”


Fahrettin Altun, “Bununla birlikte, bugün asırlar boyunca barış içinde beraber yaşamış Türk ve Ermeni halklarının ortak geçmişini çarpıtarak, tarihten husumet çıkarmaya tevessül eden bir anlatıyla karşı karşıyayız. Ve bu anlatıya karşı çıkıyoruz. Zira biz bu toprakların her köşesinde yaşanan acıları birbirinden ayırmıyoruz. Geçmişi, dini, etnik kökeni, mezhebi ne olursa olsun, insanların bu topraklarda yüzyıllarca kardeşçe yaşadığını çok iyi biliyoruz” değerlendirmesinde bulundu.


Altun, 1915’te ne olduğuna dair tartışmaların 100 yıldan fazla bir zaman sonra hala devam etmesinin nedeninin, 1915 olaylarının tümüyle siyasal ve ideolojik bir konu olarak ele alınmasına yönelik ısrar ve inat olduğunu vurguladı. Birilerinin hadiseyi siyasal zemine taşıyarak, onu emperyal amaçlar için kullanışlı hale getirmeye çalıştığına işaret eden Altun, “Sürekli değişen aktüel siyasal yaklaşımların, 100 yıllık tarihi meselelere sağlıklı bakamayacağı çok açıktır. Siyasallaştığında, bu gibi tarihi konuların günlük kısır tartışmalara alet olması kaçınılmazdır. Dolayısıyla farklı parlamentoların tartışmalı tarihsel meselelerde verdikleri kararlar onları demokrat yapmaz ancak dayatmacı ve zorba yapar. Tarihte yaşanılan acılar da bugünün siyasetçileri için birer çıkar unsuru haline gelir. Bu da mağdurlara ve yaşadıkları acılara karşı yapılabilecek en büyük saygısızlıktır” diye konuştu.



“Cumhurbaşkanımızın hakikat çağrısı, samimiyetimizin göstergesidir”


Türkiye Cumhuriyetinin her alanda temel gayesinin hakikat ve adalete hizmet olduğunu vurgulayan Altun, “Bu temel perspektif, yalnızca bugün yaşanan haksızlıklara karşı çıkmayı değil, tarihte yaşanmış olaylara da adil bir şekilde yaklaşmayı gerektirir. İşte bu yüzden bizim hakikat mücadelemiz pür hakikat içindir. Hakikate ulaşma isteğimiz siyasal bir kazanım için değil, hakikatin kendisi içindir. Sayın Cumhurbaşkanımızın 1915 olayları için arşivlerin ortaya konması ve bilimsel yaklaşım çağrısı da buna yöneliktir. Bu bir hakikat çağrısıdır. Dolayısıyla sonuçtan çekinmeden hakikat çağrısında bulunmamız, bu konudaki samimiyetimizin de bir göstergesidir” ifadelerini kullandı.



“Tarihe adil hafıza perspektifinden bakılmalı”


Fahrettin Altun, mağdurlara saygı göstermenin en güzel yolunun tarihe adil hafıza perspektifinden bakmak olduğunu belirterek, “Bunun yolu da geçtiğimiz yüzyılda bu topraklarda tam olarak ne yaşandığını şeffaf, dürüst ve bilimsel bir biçimde ortaya koymaktır” dedi.


Bu hedefe yönelik en kapsamlı ve samimi adımların Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde atıldığını ifade eden Altun, nitekim 2005 yılından bu yana hayatını kaybeden Ermeniler için taziyelerin en üst düzeyde açıklandığına dikkati çekti.


Altun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen yıl Türkiye Ermenileri Patriği Maşalyan’a gönderdiği mektubunda ifade ettiği “Anadolu’nun bağrından doğmuş birlikteliğimizi görmezden gelerek tarihten husumet çıkarmaya çalışan çevreler hepimizin malumudur. Biz birlik, refah ve huzur dolu bir gelecek isterken ve bunun için çalışırken, niyeti başka olan çevrelere fırsat verilmemesi en önemli dileğimizdir” sözlerini hatırlattı.



“Hangi parlamentonun ne karar verdiğinin nazarımızda hiçbir itibarı yoktur”


Sözde Ermeni soykırımı iddiasının bugün “post-truth” (gerçek sonrası) olarak bilinen olgunun öncülü olduğunu belirten Altun, “Bu, gerçeklerle hiçbir bağı olmayan, sadece siyasi hesaplardan beslenen bir iftiradır. Duygulara hitap eden, irrasyonel ve gayrimeşru bir ithamdır” dedi.


Kullanışlı bir yalan üzerinden Türkiye’ye saldıranların derdinin Osmanlı Ermenileri veya tarihi mağduriyetler olmadığını çok iyi bildiklerini belirten Altun, şöyle devam etti:


“Bunu da en iyi bu toprakların yiğit evladı Hrant Dink şöyle izah etmişti; ‘Kim bizim dostumuz, kim tedavi edecek geçmişte yaşananları? Fransız senatosunun kararı mı? Amerikan senatosunun kararı mı? Bunlar mı bizim dostumuz?’ Hrant’ın bu sözleri, yaşanan acıların emperyalist dürtüler için nasıl kullanışlı bir araç haline getirildiğini özetlemektedir. Kendisi bunun farkındaydı. Biz de bunun farkındayız. Hangi parlamentonun ne karar verdiğinin, hangi yabancı devlet başkanının ne cümle kurduğunun nazarımızda hiçbir itibarı yoktur. Bizim için aslolan şey, geçmişten bugüne bu toprakların evlatlarının kalbinde adil bir şekilde yer alabilmektir. Bu yüzden de hakikatin peşinde koşmaktan bir an olsun yorulmayacağız”



“Tarihin yağmalanmasının önüne geçilmeli”


Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, bu konferansın tarihin yağmalanmasının önüne geçmek, 1915’in meydana geldiği tarihsel arka planı unutturmamak ve sözde “Ermeni soykırımı” iftirası üzerinden Türkiye’ye diz çöktürme girişimlerine engel olmak adına önemli bir işlev göreceğine inandıklarını ifade etti.


1915 olaylarının bilimsel bir şekilde incelenerek tarihin doğru anlaşılması, ulusal ve uluslararası kamuoyuna doğru şekilde yansıtılmasını arzu ettiklerini belirten Altun, bu bağlamda İletişim Başkanlığı ve bütün kurumlar olarak ellerinden geleni yapacaklarını söyledi.


Bu süreçte bugüne kadar önemli çalışmalar yapan Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığına, Türk Tarih Kurumuna, üniversitelere ve diğer tüm kurumlara teşekkür eden Altun, “Hakikât ve vicdanın yaralarımızı sarmasını, Kafkasya başta olmak üzere, tüm dünyada, barış ve istikrara katkı sunmasını temenni ediyorum” dedi.


Konferans, açılış konuşmalarının ardından “Tarihsel Süreçte 1915 Olayları ve Ermeni Meselesi”, “Uluslararası Hukuk Açısından 1915 Olayları” ve “1915 Olaylarının Günümüze Yansımaları ve Gelecek Perspektifi” başlıklı oturumlarla devam etti.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Gaziantep Gastronomi kenti Gaziantep’te 40 TL’ye menü yemek hizmeti Gaziantep Büyükşehir Belediyesi bünyesinde hayata geçirilen ’Haydi Sofraya Lokantası’nda 40 TL’ye içerisinde 4 çeşit yemeğin bulunduğu menü hizmeti verilmeye başlandı. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, gastronomi kentinde önemli bir projeyi daha hayata geçirdi. Başkan Fatma Şahin liderliğinde önemli projelerle adından söz ettiren Gaziantep Büyükşehir, son zamanlarda yeme-içme sektöründe yaşanan ciddi artışlara karşı Hasan Celal Güzel Millet Bahçesi’nde ’Haydi Sofraya’ lokantasını hizmete açtı. Faaliyete başlayan Haydi Sofraya lokantasında 4 çeşit yemekten oluşan menü 40 TL’ye satılıyor. Lokantada 12.00-13.30 saatleri arasında öğle yemeği, 17.30-19.30 saatleri arasında ise akşam yemeği hizmeti veriliyor. "4 çeşitten oluşan menüyü 40 TL gibi uygun bir fiyata satarak vatandaşlara hizmet vermekteyiz" Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Haydi Sofraya Lokanta Koordinatörü Ertuğrul Er, "Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanımız Fatma Şahin’in talimatlarıyla yiyecek-içecek sektöründe ’Haydi Sofraya’ lokantamızı hayata geçirdik. Tesisimiz Hasan Celal Güzel Millet Bahçesi içerisinde yer alıyor. Tesisimizde 4 çeşitten oluşan menüyü 40 TL gibi uygun bir fiyata satarak vatandaşlarımıza hizmet vermekteyiz. Haydi Sofraya lokantalarımız uygun fiyatı ile ilerleye günlerce şehrin değişik noktalarında da hizmet vermeye başlayacak. Burada öğle ve akşam olmak üzere 2 öğün olarak vatandaşlarımıza hizmet vermekteyiz. Öğle servisimiz 12.00-13.30 saatleri arasında, akşam servisimiz ise 17.30-19.30 saatleri arasında hizmet vermektedir. Vatandaşlarımızın yoğun ilgisi var. Vatandaşlar burada yemekleri yedikten sonra çok memnun kalarak teşekkür ediyor bizlere. Yani olumlu dönüşler alıyoruz" dedi.
İstanbul Vodafone Red’lilere 100 milyon TL’yi aşkın değer sağlanacak Yeni dönemde hem Opet, İspark, Havaist gibi markalarla sözleşmelerini yenileyen, hem de marka ayrıcalıklarına Migros, BigChefs, SushiCo ve Les Benjamins gibi iş ortaklarını ekleyen Vodafone Red, müşterilerine toplamda 100 milyon TL’nin üzerinde değer oluşturmayı hedefliyor. Vodafone Red, yenilikçi ürün ve hizmetleriyle müşterilerinin hayatını ekonomik ve sosyal yönden kolaylaştırmaya devam ediyor. Yeni dönemde hem Opet, İspark, Havaist gibi markalarla sözleşmelerini yenileyen, hem de marka ayrıcalıklarına Migros, BigChefs, SushiCo ve Les Benjamins gibi iş ortaklarını ekleyen Vodafone Red, müşterilerine toplamda 100 milyon TL’nin üzerinde değer oluşturmayı hedefliyor. Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Meltem Bakiler Şahin, şunları söyledi: “Vodafone Red, sadece tarifelerden oluşan bir dünya değil. Müşterilerimizin uçtan uca iletişim ihtiyaçlarını karşılarken, onlara seyahatten ulaşıma, eğlenceden yeme içmeye kadar pek çok alanda birçok ayrıcalık sunuyoruz. Yaptığımız araştırmalara göre, müşteriler kendilerini daha değerli hissetmek ve kullandıkları markanın yanlarında olduğunu bilmek istiyor. Diğer yandan, akıllı harcama yaptığını bilmek de müşterilerimiz için çok önemli. ‘Red dolu dolu’ çatısı altında hem Red’e yeni gelen müşterilerimiz hem de tarifesini Red ile yenileyen müşterilerimiz için kendilerini özel ve öncelikli hissedecekleri marka ortaklıkları ve fırsatlar sunuyoruz. Yeni dönemde Vodafone Red’lilere 100 milyon TL’yi aşkın değer sunmayı hedefliyoruz. Red’li müşterilerimize yaşam tarzlarına uyan ayrıcalıklarla uçtan uca bir deneyim yaşatmaya devam edeceğiz.” Red’den yeni marka indirimleri Vodafone Red’e yeni gelen ve mevcutta Vodafone’lu olup tarifesini Red ile yenileyen müşterilere Migros’ta 500 TL ve üzeri alışverişlerde 100 Money hediye, Les Benjamins’te 5.000 TL ve üzeri alışverişlerde 1.000 TL indirim, Sushico’da 800 TL ve üzeri harcamalarda 100 TL indirim, BigChefs’te 750 TL ve üzeri harcamalarda 100 TL indirim sunuluyor. Ayrıca, Opet’te 750 TL ve üzeri akaryakıt harcamalarında 100 TL değerinde Opet Yakıt Puan hediye ayrıcalığı da devam ediyor. Vodafone Red, tüm müşterilerine ise İstanbul Havaalanı ve Sabiha Gökçe Havaalanı’na Havaist ile transferde yüzde 50 indirim; İstanbul’daki İspark otoparklarında 2-4 saate kadar ücretsiz otopark hakkı; Seyahat Yanımda üzerinden alınacak yurtiçi uçak biletinde 150 TL indirim gibi ayrıcalıklar sunuyor. Red ayrıcalıklarına Yanımda’dan ulaşılabiliyor Vodafone Red’in tüm marka ortaklığı kampanyalarından faydalanmak için, Vodafone Yanımda’nın içindeki Fırsatlar Dünyası’ndan (Happy) ilgili kampanya sayfasına girilmesi ve ilgili sayfada “Fırsatı Kullan” butonuna tıklanarak kod alınması gerekiyor. Marka ayrıcalıklarında kullanım hakları, sahip olunan tarifeye göre yılda 1 ile yılda 6 arasında değişiyor.
İstanbul Bulut tohumlama ekosistemi bozuyor Kurak bölgelere yağmur yağdırmak için geliştirilen Bulut tohumlama yöntemi ekosisteme zarar verebiliyor. Meteoroloji Mühendisi Dr. Güven Özdemir, “Bulut tohumlama kurak araziler için çözüm olarak geliştirilen bir proje fakat yağış için yapılan tohumlama sonrası durumu kontrol edebilmek mümkün değil. Bu yapılan eylem ekosisteme zarar verebilir” dedi. Son yıllarda kurak bölgelerde yağışların artırılması amacıyla ‘bulut tohumlama’ yönteminin kullanıldığı konuşuluyor. Geçtiğimiz günlerde Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) yoğun yağış sonrası can kayıplarının yaşandığı sel olayının perde arkasında ‘bulut tohumlama’ yönteminin bulunduğu öne sürüldü. Söz konusu yöntemle ilgili bilgi veren Meteoroloji Mühendisi Dr. Güven Özdemir, “Bulut tohumlama yöntemi yağışın az olduğu bölgelerde kuraklığa çözüm olması için geliştirilen bir proje. Uçaklar sayesinde bulutlara enjekte edilen gümüş iyodür veya kuru buz bulutun sıcaklığını düşürüp yağmur sularını bırakmasını sağlıyor. Fakat bu durumun mega kent üzerinde veya şehir merkezi üzerinde denenmesi olumsuz sonuçlar getirebiliyor. Yağış sağlandıktan sonra yağışı kontrol altına almak mümkün değil. Bu da ekosistemi veya doğanın düzenini bozabiliyor” dedi. “Bulut tohumlama, kuraklığı önlemek için geliştirilen bir proje” Meteoroloji Mühendisi Dr. Güven Özdemir, “Bulut tohumlama 1940’lı yıllardan itibaren bilim adamlarının kuraklıkla ilgili nasıl geliştirebiliriz tatlı suya nasıl ulaşabiliriz nasıl etkili bir su rejimi sağlanabilir diye çalıştıkları bir bilimsel çalışma. Tabi ki uzun yıllardır çalışmalara rağmen güvenilirlik kazanmış değil. Bulut tohumlama bulut içerisine tabi ki her bulut değil nemi yüksek olan ve yağmaya elverişli olan bulut sıcaklığını düşürülerek yoğunlaşma çekirdeklerinin bulut içerisine enjekte edilmesi. Tabi yoğunlaşma derken kuru buz gibi gümüş iyodür gibi sıcaklığı eksilerde olan -80 ile -150 arasında derecesi olan bu şeylerin bulut içerisine enjekte edilmesi. Nasıl enjekte edildiğini sorarsanız bunlar uçaklar ve dronelar sayesinde yapılıyor. Uçakların kanat kısmına takılan fişekler kuru buz veya gümüş iyodür gibi kimyasal maddelerin bulut sıcaklığını düşürebilecek maddeleri enjekte eder. Belli yükseklikte bulutun üst kısmından içine doğru veya aşağıdan yukarıya doğru roket şeklinde atılarak yapılır” dedi. “Faydası olduğu kadar zararı da var” Özdemir, “Bir alanın, şehrin, su birikintisinin veya barajların üstünde bulunan bulutlara enjekte edilip su damlacıklarının üstüne yapışarak havada bulunan damlacıkların yere yağış olarak düşmesi sağlanıyor. Fakat bu yapılan olayın bir kontrolü yok. Yani tohumlama yapılıp yağış sağlanabiliyor fakat bu yağışı kontrol altına almak mümkün değil. Bu yapılan tohumlama kent üzerlerinde yapılmaması gerekiyor. Tohumlama açık alanlarda yapılması gerekiyor. Tabi ki bunlar yapılırken dikkat edilmesi gereken en önemli konu doğanın bir düzeni var ve bir ekosistemi var bu ekosistemi bozabilir. Bu yüzden yağış yapılacak yerin sele neden olmayacak orman veya göl üstlerinde yapılması gerekir. Yağışı yapabildiğiniz fakat kontrolünü sağlayamadığınız bir durumda şartlar kötüye gidebilir. En güzel örneği Dubai’de yapılan tohumlama sonucu hemen ardından selin etkili olması. Şu anda da yağışı kontrol almaları mümkün görünmüyor. Tabi ki faydası var kuraklığa bir çözüm fakat olumsuz etkilerini de düşünmek gerekir. Dubai’de 1 metrekare alana düşen miktar çok yüksek. Örnek verecek olursam 1 yılda Dubai’ye düşen yağış miktarı 10 santim civarında fakat pazartesi günü yaşanan yağışta 24 saatte 1 metrekare alana 15 santim yağış düştü. Bu bakıldığında çok büyük bir miktar. Bu yüzdende Dubai şuan sele çözüm arıyor. Yani mega kentlerde ve yerleşim yerlerinde bu bulut tohumlama yöntemi yapılmaması gerekir” şeklinde konuştu. “Bulut tohumlama yöntemi doğanın dengesini bozabilir” Özdemir, “Tohumlama yaparken bulutun sıcaklığı, rüzgar yönü ve şiddeti çok önemli. Bunların mutlaka çok iyi bilinmesi gerekiyor. Doğanın kendine ait bir düzeni var ne kadar kontrol edilip tohumlama yapılsa da bir anda rüzgar tersine döner ve beklenmedik sonuçlar ortaya çıkarır. Bu yöntem zamanında Türkiye’de denendi fakat pek faydası olmadı. Deniz üzerine birkaç kez denendi fakat pek fayda alınamadı. Sonuçta bu yapılan eylemde bulutun tohumlama sonrası ne kadar yağış bırakır teorik olarak hesabı yapılıyor fakat uygulamaya geçtiğinde bu tahminler farklı çıkabiliyor. Doğaya kontrolsüz bir güç vermiş oluyorsunuz. Tabi ki bu yöntem ilerde geliştirilecektir. Tabi ki bu yöntem için daha çok para harcanması lazım. Bulut tohumlama yöntemi için belli bir yatırım gerekiyor. Mesela BAE bu tohumlama için yaklaşık 15 milyon dolar yatırım harcadı. Tabi ki bu yatırım yapılacak yer, alan, bölgeye ve ne kadar yağış istendiğine göre değişkenlik gösterebilir. Ayrıca tohumlama yapılacak yılında buna etken olduğunu söyleyebiliriz. Net bir fiyat vermemiz uygun olmayacaktır” diye konuştu.