EĞİTİM - 20 Nisan 2021 Salı 14:15

Eğitim Bir-Sen’den eğitimde öğrenme kaybına tespit ve öneriler

A
A
A
Eğitim Bir-Sen’den eğitimde öğrenme kaybına tespit ve öneriler

Eğitim Bir-Sen Başkanı Ali Yalçın, “Az sayıdaki öğrenci dersleri düzenli takip etme ve müfredatı öğrenme imkanına sahip iken, diğer taraftan oldukça büyük oranda öğrenci dersleri düzenli takip edemediğinden müfredatı öğrenme imkanından yoksun kalmıştır.

Eğitim Bir-Sen Başkanı Ali Yalçın, “Az sayıdaki öğrenci dersleri düzenli takip etme ve müfredatı öğrenme imkanına sahip iken, diğer taraftan oldukça büyük oranda öğrenci dersleri düzenli takip edemediğinden müfredatı öğrenme imkanından yoksun kalmıştır. Bu ise eğitimde eşitsizliklerin salgın sürecinde daha da derinleştiğini açık bir şekilde göz önüne sermektedir” dedi.


Eğitim Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Konfederasyonun Genel Merkezinde pandemi sürecinde eğitimin uzaktan devam etmesi üzerine, eğitim sürecinin işleyişine ilişkin analizleri ve öğrencilerin öğrenme kayıplarına çözüm üretme çalışmalarını ele alan basın toplantısı düzenledi.


Eğitim Bir-Sen Başkanı Yalçın, yapılan araştırmanın uzaktan eğitim sürecinde öğrencilerin öğrenme kayıplarının telafi edilmesine, öğrenciler arası eşitsizliklerin en aza indirilmesine ilişkin etkin politikalara rehberlik etmesinin bir gayret olduğunu belirterek, “Salgın hayatın tamamını doğal olarak etkilemiş durumda. Ekonomiden çalışmaya, sağlıktan eğitime, üretim sektörüne varan kadar her tarafı etkilemiş durumda. İlk başlardan salgının etkisinin azaltılması için dünya genelinde içinde bulunduğumuz sektör itibariyle eğitime de ara verilmiş yüz yüze eğitim ileriye atılmıştır. Salgının kontrol altına alınmasıyla birlikte birçok ülke, uzaktan eğitimin uzamasının, okuldan uzak kalan öğrencilerin öğrenme kayıplarını ve eşitsizlikleri derinleştirme riski taşıması sebebiyle okulların yüz yüze eğitime açılması öncelikli hale gelmiştir. Eğitim-Bir-Sen olarak, salgın sürecinde ortaya çıkan ülkemizdeki öğrenme kayıplarına dikkat çekmek amacıyla ‘Pandemi Döneminde Öğrenme Kaybı: Tespit ve Öneriler’ başlıklı raporu hazırladık. Dünyada şu an öğrenme kayıplarına ilişkin çok ciddi araştırmalar yapılıyor. Ülkemizde de bu anlamda yapılmış ilk çalışma özelliğini taşıyor” dedi.



“Öğrenme kayıplarını gidermeye yönelik politikalar geliştirilmeli”


Türkiye’de uzaktan eğitim sürecinde teknolojik imkanların yetersizliği bazı öğrencilerin derslere bağlanamaması ve fırsat eşitsizliği gibi durumların ortaya çıkması konularını ele alan Yalçın, “Türkiye İstatistik Kurumu 2020 verilerine göre hanelerin yüzde 16,7’inde masaüstü bilgisayar, yüzde 36,4’ünde taşınabilir bilgisayar, yüzde 22,4’ünde ise tablet bilgisayar bulunmaktadır. Öğrencilerin eğitime erişimi konusunda nitelikli çalışmaların yapılması ve oluşan boşlukların tamir edilmesi konusunda öğrenme kayıplarını gidermeye yönelik ilişkin politikaların geliştirilmesi önem arz ediyor. Çünkü bir yıl insan hayatında çok ciddi bir kayıp demektir. Ayrıca, çocukların ve ailelerinin dijital araçları eğitim süreçlerinde nasıl kullanacağına ilişkin çocukların evdeki çalışma ortamları, ailelerin çocuklarının derslerine ilgisi; eğitim kurumlarının ve öğretmenlerin uzaktan eğitim konusunda, ne derecede donanımlı, ne kadar alışık oldukları ve öğretmenlerin ne kadar hazırlıklı, online öğretimle ne derecede meşgul oldukları da ayrı ayrı araştırma konusudur. Millî Eğitim Bakanlığı’nın verilerine göre öğrencilerin üçte ikisi canlı dersleri takip edememiş, dersleri takip edenlerin üçte ikisi ise cep telefonuyla dersleri takip edebilmiştir. Dersleri yeterince takip edemeyen çocukların okulla bağları azalmakta ve ciddi bir öğrenme kaybı yaşanmaktadır. Öğrencilerin öğrenme kayıplarının düzeyinin tespit edilmesi ve öğrenme kaybını telafi etmek için gerekli çalışmaların yapılması son derece önemlidir” ifadelerini kullandı.



“Canlı ders yapma oranı arttı”


Canlı ders yapan öğretmenlerin öğrencilerine ulaşımı konusunu ele alan Başkan Yalçın, “Türkiye, bu süreçte, TRT ile iş birliği yaparak uzaktan eğitim materyalleri hazırlamış, Mobil EBA Destek noktası uygulamasını hayata geçirmiş, 500 bin tablet dağıtımını gerçekleştirmiş, GSM operatörleriyle iş birliği yaparak öğrencilere ücretsiz 8 GB’ye kadar internet erişimi sağlamıştır. Ancak bu sağlana destekler yetersizdir çünkü bu anlamda kör noktada kalan öğrenciler söz konusudur. Okulların kapalı olduğu dönemde öğretmenlerin yüzde 52’si her gün ders yaptığını, yüzde 31’i haftada birkaç gün ders yaptığını, yüzde 5’i haftada bir gün ve yüzde 3’ü birkaç haftada bir gün ders yaptığını, yüzde 9’u ise canlı ders yapmadığını ifade etmiştir. Eylül 2020’de yaptığımız ‘Pandemi Sürecinde Okulları Güvenle Açmak: Öğretmen ve Veli Araştırması’ Raporu’na göre canlı ders yapma oranının önemli ölçüde arttığı, hiç ders yapmayan öğretmen oranının ise azaldığı görüyoruz. Canlı ders yapan öğretmenlerin yüzde 6’sı öğrencilerin tamamının canlı derslere katıldığını, yüzde 39’u yarıdan fazlasının katıldığını, yüzde 17’si yarısının katıldığını, yüzde 38’i ise yarısından azının canlı derslere katıldığını belirtmiştir. Eylül 2020’de yaptığımız araştırma ile kıyaslandığında güz döneminde derslere katılım oranı geçen yıl Mart-Haziran ayına göre daha yüksektir. Bu artışa rağmen, hâlâ önemli oranda öğrencinin canlı derslere katılmadığı görülmektedir. Canlı ders yapan öğretmenlerin yüzde 7’si canlı derslere katılamayan öğrencilerin öğrenme açığını kapatmak için ek canlı ders yaptığını, yüzde 20’si ödev verdiğini, yüzde 60’ı derslerle ilgili doküman gönderdiğini, yüzde 9’u bu konuda bir şey yapmadığını ifade etmiştir” açıklamasında bulundu.



Öğrencilerin dersleri düzenli takip edememesi sorunu


Katılımcı öğretmenlere göre öğrencilerin dersleri düzenli takip etmemesinin nedenlerini açıklayan Eğitim Bir-Sen Başkanı Yalçın, ”Öğrencilerin uzaktan eğitim sürecinin uzaması sebebiyle ciddi motivasyon kaybı içinde olması, ebeveynlerinin çocuklara dijital öğrenme ortamında yardımcı olamaması, ailelerin çocuklara yeterince destek olmaması, sınav ya da not gibi ölçme değerlendirmenin yapılmaması, öğrencilerin akranlarından uzak olmasıyla sosyal ve psikolojik olarak olumsuz etkilenmesi, ailesinin çalışması sebebiyle destek eksikliği, sessiz çalışma ve öğrenme ortamının olmamasıdır. Bu veriler, düzenli takip edememek konusunda öğretmenlerin tespitleri olarak yer almıştır” diye konuştu.



Öğretmenler pandemi sürecinde müfredata ne kadar bağlı kaldı


Öğretmenlerin müfredata pandemi sürecinde ne kadar bağlı kaldıkları istatistiğine değinen Yalçın, “Öğretmenlerin yüzde 41,6’sı tanımlı müfredatı tamamladığını, yüzde 34,5’i müfredatın çoğunu tamamladığını, yüzde 19,9’u öğrencilerin dersleri düzenli takip edememesi sebebiyle müfredatı tamamlamada zorluk yaşadığını, yüzde 4’ü ise öğrencilerin dersleri düzenli takip edememesi sebebiyle müfredattan geri kaldıklarını dile getirmiştir. Az sayıdaki öğrenci dersleri düzenli takip etme ve müfredatı öğrenme imkânına sahip iken, diğer taraftan oldukça büyük oranda öğrenci dersleri düzenli takip edemediğinden müfredatı öğrenme imkânından yoksun kalmıştır. Bu ise eğitimde eşitsizliklerin salgın sürecinde daha da derinleştiğini açık bir şekilde göz önüne sermektedir. Öğretmenlerin yüzde 16,1’i müfredattaki kazanımların yüzde 91-100’ünü, yüzde 21’i yüzde 81-90’ını, yüzde 18,8’i ise yüzde 71-80’ini verdiklerini söylemiştir. Müfredattaki kazanımların yüzde 50 ve altı düzeyde verdiğini söyleyen öğretmenlerin oranı ise yüzde 19,9’dur” değerlendirmesinde bulundu.



“En yüksek öğrenme kaybı ilkokul 1, lise 4 ve ortaokul 4. sınıf öğrencilerinde yaşandı”


Öğretmenlerin öğrenme kayıplarını telafi etmek için yaptıkları eğitim yüzdelerini açıklayan Başkan Yalçın, “Öğretmenlerin yüzde 47,8’i öğrenme kayıplarını telafi etmek için 2021-2022 öğretim yılında ihtiyacı olan öğrencilere telafi eğitimleri düzenlenmesi gerektiğini, yüzde 19,2’si Haziran-Temmuz aylarında ihtiyacı olan öğrencilere yüz yüze telafi eğitimi verilmesi gerektiğini, yüzde 12,1’si ise Ağustos-Eylül aylarında ihtiyacı olan öğrencilere yüz yüze telafi eğitimi verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Öğretmenlerin yüzde 7,7’si online (canlı) ek dersler ile telafi eğitimlerinin yapılması gerektiğini, yüzde 10’u öğrenme kayıplarını gidermek için bir şey yapılmasına gerek olmadığını ifade etmiştir. Katılımcılar, en yüksek düzeyde öğrenme kaybının ilkokul 1. sınıf , lise 4. sınıf ve ortaokul 4. sınıf öğrencilerinde yaşandığını belirtmiştir. Katılımcılar, en az düzeyde öğrenme kaybı yaşayan sınıf düzeylerini ise ilkokul 3. sınıf (yüzde 15,8), ortaokul 2. sınıf lise 2. sınıf ve ortaokul 3. sınıf olarak tanımlamıştır” ifadesini kullandı.



“Öğrenme kaybını gidermek için milli bir seferberlik başlatılmalıdır”


Eğitimde Öğrenme kaybıyla mücadelede önerilerden bahseden Yalçın, şunları kaydetti:


“Çocukların fiziki ve zihinsel olarak daha sağlıklı ve refah içinde büyümelerini sağlamak için, akranları ile birlikte okul ve sınıf ortamında olmaları önemlidir. Bunun için gerekli tüm sağlık ve güvenlik önlemleri alınmalı ve en temel politik öncelik olarak okulların yüz yüze eğitime devam etmesi sağlanmalıdır. Öğretmenleri ve diğer okul personelini aşılamak, okulları güvenli bir şekilde açmak için önemlidir. Eğitim çalışanlarını öncelikli olarak aşılamanın enfeksiyon riskini sadece onlar için değil, toplumun tüm kesimleri için azaltacağı da dikkate alınmalıdır. Eğitim çalışanlarının bir an önce aşılanması, yüz yüze eğitimin yeniden normalleşmesinin yanı sıra, bir yıldır okuldan uzak kalan öğrencilerimizin en çok ihtiyaç duydukları eğitimin sosyalleştirme işlevinin geri dönüşüne en fazla katkıda bulunacak kritik bir karar olacaktır.


Okulları açmak ve okulların açık kalmasını sağlamak, öğrencilerin daha fazla kayıp yaşamasını önler. Ortada tam bir yılını kaybetmiş milyonlarca öğrencinin olduğu dikkate alındığında öğrenme kaybıyla mücadele için günü kurtarmak yerine, proaktif ve etkin stratejiler geliştirilmelidir. Öğrencilerin öğrenme kaybını gidermek için elimizde sihirli bir değnek bulunmamaktadır. Bunun yerine, iyi bir planlamaya, yoğun çalışmaya ve motivasyona ihtiyaç vardır. Öğrenme kaybını tespit çalışmalarına ivedilikle başlanmalıdır. Öğrenme kaybını gidermek için millî bir seferberlik başlatılmalıdır. Öncelikle öğrencilerin öğrenme kaybı düzeyi en kısa sürede tespit edilmelidir. Tüm öğrencilere yönelik yapılacak öğrenme kaybını tespit etme çalışmaları, telafi eğitim programlarının içeriği, süresi, uygulaması ve yöntemi gibi birçok kritik husus ile ilgili temel verileri sunacaktır. Öğrenme kaybını tespit etme çalışmalarının en kısa sürede başlaması bir zorunluluktur. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu farklı zaman dilimini ve yöntemini önerse de öğrencilerin öğrenme kayıplarını telafi etmek için bir çalışma yapılması gerektiğini ifade etmiştir. Farklı ülkelerde öğrenme kayıplarını gidermek için yapılan uygulamalar dikkate alınarak, online telafi eğitimi programı bir an önce başlatılmalıdır. Bilgi, beceri ve öğrenme kaybı düzeyi göz önünde bulundurularak, okul, ilçe hatta şehir olarak benzer düzeyde olanların katılacağı telafi programları düzenlenmelidir. Benzer bir yöntem ile benzer bilgi, beceri ve öğrenme kaybı düzeyine sahip öğrencilerin aynı okulda ya da yakın okullarda telafi programlarına katılması sağlanmalıdır. Öğrenme kaybı yaşayan öğrencilerin mevcut müfredatı takip etmesi makul değildir. Telafi uygulamasında olmazsa olmaz temel kazanımları içeren bir müfredat planlaması yapılmalıdır. Salgın sürecinde eşitsizlikler daha da derinleşmiş, sosyo-ekonomik düzeye göre öğrenciler arasındaki farklılık daha da artmıştır. Her öğrenciye kaliteli eğitim sunmak ve eşitsizlikleri azaltmak için paydaşların katılımıyla köklü, kalıcı ve etkin bir reform programı geliştirilmelidir.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya Antalya’ya tarımsal kalkınma hibesi Antalya Ticaret Borsası (ATB) Nisan ayı Meclis Toplantısı, düzenlendi. Çandır, Tarımsal ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu tarafından sunulan IPARD hibelerinin 81 ili kapsayacağını açıklayarak, "Antalya olarak en üst seviyede faydalanılmasını diliyorum” dedi. ATB Nisan ayı Meclis Toplantısı, Meclis Başkanı Erdoğan Ekinci başkanlığında üyelerin katımıyla gerçekleşti. Yönetimin bir aylık çalışmasıyla ilgili üyelerin bilgilendirildiği toplantıda, ATB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Çandır, tarım, ekonomi, Antalya ve gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. "İhracata odaklanmalıyız" Antalya’nın yılın ilk çeyreğindeki ihracat performansının geçen yılın altında kaldığını, 2023 yılı ilk çeyreğinde toplam ihracat yüzde 10’a, yaş meyve sebze ihracatı yüzde 33’e ve hububat ihracatının yüzde 50’ye yakın ihracat artışı ile ülke ortalamasının çok üzerinde gerçekleştiğini belirten Çandır, “Bu yılın ilk çeyreğinde Antalya’nın toplam ihracatının yüzde 1’den, yaş meyve sebze ihracatımız yüzde 12’den ve hububat ihracatımız yüzde 5’ten fazla azalarak ülke ortalamasının çok altında kalmıştır. Önümüzdeki aylarda ihracatta daha fazla düşüş yaşamamak için ihracat konusuna bir an önce odaklanmalıyız” diye konuştu. IPARD desteklerinden yararlanma çağrısı Tarımsal ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu tarafından sunulan IPARD hibelerinin uzun zamandır 42 ili kapsadığını, Antalya ve diğer 38 ilin desteklerden faydalanması talebini karar vericilere ilettiklerini kaydeden Çandır, “Bu talebimiz bu yıl karşılık buldu ve artık IPARD hibeleri 81 ilimizde verilecek. Başta Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanımız Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz” diye konuştu. Program takviminin açıklanmasıyla Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Halil Bülbül ev sahipliğinde bölge koordinatörü ve üyelerin katılımıyla desteklemelerle ilgili bilgilendirme semineri düzenlediklerini anımsatan Çandır, “İlgilinin yüksek olduğu seminerde üyelerimizin aklındaki tüm sorular yanıtlandı. Etkinliğin düzenlenmesinde emeği geçen Halil Bey’e, bölge koordinatörüne ve ekibine teşekkür ediyorum. Üretimin çeşitlendirilmesi, ürünlerin işlenmesi ve pazarlanması gibi alanlarda proje çağrısı yoluyla destekler sunulan IPARD hibelerinden başta üyelerimiz olmak üzere Antalya olarak en üst seviyede faydalanılmasını diliyorum” dedi. Başkan Çandır, bu yıl 27’ncisi düzenlenecek Hasyurt Tarım Fuarı’nın 8-10 Mayıs tarihlerinde gerçekleşeceğini belirtti. Çandır, Türkiye’nin ilk tarım fuarı olan ve Antalya Büyükşehir Belediyesi, Finike Belediyesi, Antalya Tarım Konseyi, Kumluca Ticaret Borsası ve Kumluca Ticaret ve Sanayi Odası’nın iş birliğiyle düzenlenen fuara davette bulundu. Meclis’te üyeler, sektörleriyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
İstanbul AKRA Gran Fondo heyecanı için geri sayım başladı AKRA Gran Fondo Antalya powered by AG Tohum’da kayıtlar bugün saat 17.00’de sona eriyor. Bisiklet tutkunları mavi ve yeşilin buluştuğu nokta olan Kemer’de pedala basacak. AKRA Hotels ana sponsorluğunda AG Tohum desteği ile bu sene 6. kez gerçekleştirilecek AKRA Gran Fondo Antalya powered by AG Tohum, bisiklet tutkunlarını Kemer’in eşsiz manzarasında ağırlayacak. “Mavi ve Yeşil’in bir parçası ol” sloganı ile 27-28 Nisan tarihlerinde gerçekleşecek organizasyon Antalya Havalimanı, Corendon Airlines ve Diana Travel’in co-sponsorluğunda düzenlenecek. Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden biri olan Kemer’de koşulacak olan yarış için nefesler tutulurken kayıtlar bugün saat 17.00’de sona erecek. 2018 yılından bu yana amatör yol bisikletçileri doğal güzelliklerin içinde buluşturan AKRA Gran Fondo Antalya powered by AG Tohum’da dünyanın birçok ülkesinden gelen bisikletçiler, finişi görmek için mücadele verecek. Kemer Olbia Parkı’ndan start alacak ve aynı noktada sona erecek 98K ve 49K’lık 2 ayrı parkurdan oluşan organizasyon, renkli görüntülere ve mücadeleye sahne olacak. Engelsiz yaşam destekleniyor “Bisiklete Engel Yok” diyerek yola çıkan AKRA Gran Fondo, engelsiz yaşamı da destekleyecek. Uluslararası Bisiklet Birliği (UCI) ve Türkiye Bisiklet Federasyonu yönetmeliklerine göre düzenlenen organizasyonda Eşpedal Derneği’nden 10 görme engelli sporcuyu ‘tandem’ kategorisinde yer alacak. Özel tasarlanan 2 kişilik bisikletler 10 görme engelli sporcuya yarışma imkanı sunacak organizasyonda ekipler pilot ve co-pilot olarak yer alacak. 49K AG Tohum Parkuru’nda Kemer Olbia Parkı’ndan start alacak yarışçılar Denizli Caddesi’ni takip ederek Hükümet Caddesi’nden Atatürk ve Demokrasi Bulvarı’na ulaşacak. Antalya-Kemer yolunda devam edecek organizasyonda Kontaaltı Bulvarı geçilerek Beldibi Jandarma Karakolu’ndan U dönüşü gerçekleşecek ve Cumhuriyet Caddesi yol ayrımından sağa dönülecek. Sırasıyla Şehit Er Mehmet Urman Caddesi, Kuzdere Köprüsü-Kuzdere Caddesi, Karabucak Küme Evleri, Kiriş Caddesi, Çalış Caddesi, Mustafa Ertuğrul Caddesi, Atatürk Caddesi, Şehit Hasan Yılmaz Caddesi, Kemal Sunal Caddesi, Onno Tunç Caddesi ve Deniz Caddesi geçilerek yarış, Kemer Olbia Parkı’nda sona erecek. AKRA 98K parkuru: Elit Erkek (18-34) Master Erkek (35-39) Master Erkek (40-44) Master Erkek (45-49) Master Erkek (50-54) Master Erkek (55-59) Master Erkek (60-64) Master Erkek (65+) Genel Klasman Erkek Elit Kadın: Elit Kadın (18-34) Master Kadın (35-39) Master Kadın (40-44) Master Kadın (45-49) Master Kadın (50-54) Master Kadın (55-59) Master Kadın (60-64) Master Kadın (65+) Genel Klasman Kadın AG Tohum 49K parkuru: Genç Erkek (16-17) Elit Erkek (18-34) Master Erkek (35-39) Master Erkek (40-44) Master Erkek (45-49) Master Erkek (50-54) Master Erkek (55-59) Master Erkek (60-64) Master Erkek (65+) Genel Klasman Erkek Elit Kadın Genç Kadın (16-17) Elit Kadın (18-34) Master Kadın (35-39) Master Kadın (40-44) Master Kadın (45-49) Master Kadın (50-54) Master Kadın (55-59) Master Kadın (60-64) Master Kadın (65+) Genel Klasman Kadın ile Paralimpik ve Tandem kategorilerinde yarışacak.
Eskişehir Sahnede o acıları adeta yaşadıklarını anlattılar Eskişehir’de, 18 Mayıs 1944 yılında Kırım-Tatarlı ailelerin ülkelerinden sürgününü ve çektiği zorlukları anlatan ‘Hasret’ isimli tiyatro oyununu sahneleyen oyuncular, yaşanan acıları adeta yaşadıklarını anlattılar. Odunpazarı Belediyesi Tiyatro Ekibi tarafından hazırlanan oyun, Hasan Polatkan Kültür Merkezi’nde sanatseverlerle buluştu. ‘Hasret’, Kırım - Tatar ailelerinin 18 Mayıs 1944 yılında yurtlarından alınıp başka ülkelere zorla sürgün edilmesini anlatan bir tiyatro oyunu. Senaristliğini Derya Dobrişan’ın üstlendiği oyun, Elçin Karaahmet ve Süleyman Karaahmet tarafından yönetildi. Ceren Tüysüz, Ferhat Karataş, Hüseyin Demir, İpek Uzkalan ve Tuğçe Güney’in rol aldığı ve 4’üncü defa sahnelenen oyunun, daha önce günümüzde yaşamakta olan Kırım Tatarlı ailelere yönelik oynanmıştı. Son oyunun seyirciler üzerinden duygusal anlar yaşattığı gözlemlendi. Beş kişilik oyuncu kadrosu ile sanatseverler karşısına çıkan ekip, kendileri için çok büyük bir tecrübe olduğunu ve unutulmaz bir anı olarak kaldığını söyledi. ‘Hasret’ oyununu 4’üncü kez sergileyen oyuncu kadrosu yaşadıkları heyecanı, tecrübeyi ve başka insanların acılarını benimseyişlerini dile getirdi. “Kırım-Tatar sürgününü anlatan bir oyun olmadığını duyunca bilekleri sıvadık” Tiyatro oyuncusu Ceren Tüysüz, Yönetmen Elçin Karahmet’in daha önce hiçbir ekibin Kırım-Tatar Türklerinin bu sürgününü tiyatro olarak oynamadığını söylediğini ve bunu duyunca çok heyecanlandıklarını dile getirdi. Tüysüz, nasıl bir süreçten geçtiklerini şöyle anlattı: “Yönetmenimiz bize ‘Bu projeyi yapalım mı?’ diye sordu ve bir fikir ortaya çıktı. Daha sonra hep birlikte araştırmasını yaptık. Projeyi bir taslak halinde hazırladık. Sonra arkadaşımız Derya Dobrişan yazıya döktü ve bu proje ortaya çıktı. Aslında Kırım-Tatar sürgününe dair bir oyun olmadığını duyunca bilekleri sıvadık. Bunu da duyduktan sonra çok heyecanlandık ve araştırma sürecimiz daha da hızlı gerçekleşti. Çünkü belgeseller var, kısa filmler var, şarkılar var. Ama gerçekten Kırım-Tatar sürgününü anlatan bir tiyatro yoktu. Bunun üzerine de biz hemen harekete geçmiş olduk.” “Bu sürgün tiyatroya yansıtılacağı için Kırım Tatarlı aileler de bizim kadar heyecanlıydı” Oyunun senaryosunun yazılma aşamasında en büyük rolü oynayan Kırım Tatarlı ailelerden senaryoyu oluşturabilmek adına yardım aldıklarını ve bu süreçte ailelerin, sürgünün tiyatro sahneline taşınasını duyduklarında çok heyecanlandıklarını dile getiren Ceren Tüysüz, “Rüstem Bey ile görüştük, birebir yaşayanlarla ya da daha üst jenerasyonda yaşayanlar, tanık olanlar var Hasan Bey gibi. Onlarla konuşmuştuk biz. Rüstem Bey vagonla Kırım’dan gittiğinde 2 yaşındaydı. O görüşme de bizim için çok duygusaldı. Onlar için de öyleydi. Tiyatroya yansıtılacağı için bence onlar da çok heyecanlıydı ve bize bir an önce o bilgileri aktarmaya çalıştılar. Değerli bir süreç geçirdik onlarla ve çok duygusaldı. Bize yardım edebilmek için gerçekten belediye başkanımızdan tutun da Kırım-Tatar Müzesi, Kırım-Tatar Derneği herkes seferber oldu” şeklinde konuştu. “Duygusal anlamda ağır bir süreçten geçtik” Oyunun yazılma ve çıkarılma aşamasında derin bir araştırma yaptıklarını dile getiren oyuncu Çiğdem Öztürk ise, “Yaşanan olaylar çok acı olduğu için aslında, yani okuduğumuz, izlediğimiz her şey bize çok acı verdi ve bir oyuncu olarak empati kurmak, nasıl yansıtacağımızı düşünebilmek çok acılı bir süreçti. Ama bunları bilmeyen insanlara aktaracağımız için de heyecanlıydık. Biz de birçok şey öğrendik aslında projede. Bence Eskişehir’de bile birçok kişi bilmiyor Kırım-Tatar ailelerinin hikâyesini. Bu anlamda seyirciye de ulaşmak çok değerli. Biz bile projeyi araştırırken aa bunlar mı olmuş diye çok içine aldı bizi proje. Öte yandan bu acı olayları, Tatar sürgününü araştırırken, aynı zamanda Kırım-Tatar sürgününü de araştırmak gerekti. Bizim için zor olmadı ama duygusal anlamda ağır bir süreçten geçtik” ifadelerine yer verdi. “Yaşadıkları acılardan bahsetmektense kültürlerinden bahsetmeyi daha çok seviyorlar” Hüseyin Demir de, Kırım-Tatar Türklerinin memleketlerinden sürgün edilmesini konu edinen tiyatro oyunun dekor ve kostüm anlamında nasıl bir yol izlediklerini ve Kırım Tatar ailelerinin kültürlerine ne kadar düşkün olduklarını belirtti. Odunpazarı Belediyesi tiyatro oyuncusu Demir, “Kırım-Tatar müziklerini araştırdık, enstrümanları araştırdık ve bu araştırma sonucunda da o enstrümanlardan oyunun orijinal müziklerini ortaya çıkarmaya çalıştık ve onların türkülerinden de, tarih boyunca gelmiş müziklerinden de faydalandık. Dekoru da Çiğdem arkadaşımız yaptı. Kostümlerimizi ve dekorlarımızı da yönetmenimizle birlikte yaptı. Mesela bu olayları yaşayan insanlarda genel olarak şöyle bir durum var; yaşadıkları acılardan bahsetmektense, kültürlerinden bahsetmeyi daha çok seviyorlar. Zamanında çok ağlamışlar zaten, artık ağlamak yerine ayakta durmak varlıklarını tekrardan ortaya çıkarmak, kültürünün varlığını sürdürmek adına bir durum içerisindeler. Onlar da sağ olsunlar hem dekorumuzda hem kostümümüzde bize çok fazla materyal verdiler” dedi. “Oyundan ağlayarak çıkıyorlar” Bir diğer oyunca, Ferhat Karataş, oyunda Kırım - Tatar ailelerinin yaşamış oldukları zorlukları ve nasıl mücadele ettikleri anlatılırken, içerisinde sürgünü bizzat yaşamış olan insanların da olduğu salonda duygusal anlara şahitlik ettiğini belirterek, “Kırım -Tatar aileleri geldiğinde bunlar hâlâ içlerinde bir yara olduğu için oyundan çok etkileniyorlar. Oyundan ağlayarak çıkıyorlar. Yorum yazmışlar, Kırım Tatar aileleri dışında Hatay depreminden göç eden insanlar da gelmiş geçen oyunda ve ortak bir acı var. İnsanlar, bugün olmasa bile o aileden ayrı kalmanın acısını alıyorlar. O acıyı bizimle birlikte hissedebilmeleri çok kıymetli. O yüzden acıyı yansıtabilmişiz ne mutlu bize” dedi.