EĞİTİM - 21 Ocak 2021 Perşembe 23:09

Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Geylan: “Beklentimiz ikinci yarıyılda yüz yüze eğitime geçilmesidir”

A
A
A
Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Geylan: “Beklentimiz ikinci yarıyılda yüz yüze eğitime geçilmesidir”

Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, “Beklentimiz ikinci yarıyılda yüz yüze eğitime geçilmesidir” dedi.

Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Talip Geylan, “Beklentimiz ikinci yarıyılda yüz yüze eğitime geçilmesidir” dedi.


Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Geylan, 2020-2021 eğitim-öğretim yılının ilk yarıyılının sona ermesi nedeniyle yaptığı basın açıklamasında, "2020-2021 eğitim-öğretim yılının ilk yarı yılı yarın sona eriyor. Öncelikle korona virüs salgınında fedakârca görevlerinin başında olan, zor koşullara rağmen görevlerini canla, başla yürüten tüm eğitim çalışanlarına teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ayrıca bu süreçte hastalığa yenik düşerek, hayatını kaybeden eğitim çalışanlarımızı da bir kez daha rahmetle anıyoruz" ifadesini kullandı.


Öğretmenlerin salgın nedeniyle okulların kapandığı 16 Mart tarihinden beri uzaktan eğitim verdiğini hatırlatan Geylan şöyle devam etti:


"21 Eylül tarihinden itibaren okullar seyreltilmiş ve kademeli olarak açılsa da, ara tatilin ardından 23 Kasım tarihinde yeniden eğitimin tüm kademelerinde uzaktan eğitime geçildi. Şunu belirtmek isteriz ki; elbette öğretmenler uzaktan eğitim vermeyi kendileri tercih etmedi. Hatta uzaktan eğitim yüz yüze eğitimden çok daha meşakkatli, sıkıntılı bir yöntemdir. Üstelik öğretmenlerimiz eğitim fakültelerinde ne bunun eğitimini almıştır ne de bugüne kadar uzaktan eğitim tecrübeleri olmuştur. Buna rağmen öğretmenlerimiz tamamen kendi kişisel imkân ve gayretleriyle çocuklarımızın öğrenme kayıplarını en az düzeye indirmek için büyük bir özveriyle görevlerini sürdürmüşlerdir. Öğretmenler teknolojik olarak yeterli donanıma sahip olmamalarına rağmen kendi bütçelerinden eksiklerini gidererek derslerini eksiksiz olarak yapmışlardır. Tüm bunlara rağmen maalesef bazı arazlı zihinler öğretmenler ile ilgili sağduyudan uzak açıklamalar yapmıştır. Oysa ki eğitim camiası olarak bu zihniyetin biraz da empati kurmasını ve saatlerce uzaktan eğitim, ders vermenin nasıl zor bir iş olduğunu görmelerini isterdik."


Öğretmenlerin asli görevlerinin yanı sıra, filyasyon ekiplerinde, mahalle denetim ekiplerinde de görevlendirildiğini kaydeden Geylan, "Bu durum öğretmenlerimizin zaten ağır olan iş yükünü artırmıştır. Hem saatlerce öğrencilere uzaktan ders verip hem de bu ekiplerde görev yapmak ciddi bir sorumluluktur. Türk Eğitim-Sen olarak bu görevlerin gönüllük esasına göre verilmesini talep etmiş ve öğretmenlerimizin derslerine olumsuz etki yapılabilecek uygulamalardan kaçınılmasını ısrarla talep etmiştik. Umuyoruz ki ikinci yarıyılda bu sorun çözülür ve öğretmenlerimiz asli görevleri olan eğitim-öğretim faaliyetlerine yoğunlaşır" değerlendirmesini yaptı.



"Talebimiz eğer 15 Şubat sonrasında yüz yüze eğitime başlayabileceksek eğitim çalışanlarımızın tamamının aşılanmasıdır”


Geylan şöyle devam etti:


"Öte yandan uzaktan eğitim birçok yönden sorunlarla yürütülmektedir. Ancak mevcut koşullarda en iyi metot tüm dünyada da uygulandığı gibi uzaktan eğitimdir. Uzaktan eğitimin en büyük sıkıntısı hiç şüphesiz önemli sayıda öğrencimizin uzaktan eğitime erişim sorunu yaşamasıdır. Şöyle ki interneti çekmeyen, uzaktan eğitim araçlarına sahip olamayan, uzaktan eğitime katılamayan çocuklarımızın öğrenme kayıpları bu süreçte diğer öğrencilere kıyasla daha da artmıştır. Bu çocukların düzenli olarak canlı derslere girmesi, ödevlerini yapması, uzaktan eğitim sürecine aktif katılımı söz konusu olamamaktadır. Bu minvalde hem öğretmenlerimizin hem de öğrencilerimizin en büyük beklentisi ikinci yarı yılda eğitimin uzaktan değil, yüz yüze yapılmasıdır. Bu eğitimin geleceği açısından çok önemlidir. Aksi takdirde eşitsizliklerin derinleşmesi, yüz yüze eğitimin getirdiği dokunuşların olmaması, çocukların arkadaşları ile bir arada sosyalleşerek eğitim alamaması çok ciddi pedagojik sonuçlara neden olacaktır. Türk Eğitim-Sen olarak açıklamalarımızda eğitim çalışanlarının aşılamada öncelikli meslek grupları arasına alınmasını talep etmiştik. Bu çağrılarımız üzerine Sağlık Bakanlığı öğretmenlerin aşılamada 2. aşamada 7. sırada öncelikli meslek mensupları arasında yer alacağını bildirdi. Ancak zaman hem eğitimcilerimizin hem de öğrencilerin aleyhine işlemektedir. Türk Eğitim-Sen olarak talebimiz eğer 15 Şubat sonrasında yüz yüze eğitime başlayabileceksek yarıyıl tatilinin iyi değerlendirilerek, mutlaka bu süreçte eğitim çalışanlarımızın tamamının aşılanmasıdır. Hükümetimiz aşı temini noktasında her türlü tedbiri almalıdır. Bu sürecin fazla uzamaması, öğretmenlerimizin öğrencilerimizle yüz yüze eğitime geçmelerinin sağlanması devletimizin öncelikli görevi olmalıdır. Okullarımızın açılması durumunda da hijyen, maske, mesafe kurallarına sıkı sıkıya riayet etme konusunda MEB’in titiz davranması, okulların eksikliklerini tamamlaması hayati öneme sahiptir."



"2021 yılında 100 bin kadrolu atama istiyoruz"


İkinci yarıyıl döneminde bir diğer beklentilerinin de öğretmen atama sayılarının artırılması olduğuna dikkat çeken Geylan şunları kaydetti:


"Ülkemizde ücretli öğretmenlik neredeyse asal istihdam modeli halini almıştır. Sendikamızın geçtiğimiz yıl yaptığı araştırmaya göre ülkemizde ücretli öğretmen sayısı 80 bin 583’tür. Üstelik ücretli öğretmenlerin 10 bin 837’si yüksekokul mezunudur. Yani pedagojik formasyonu olmayanlar da ücretli öğretmen olarak görev yapabilmektedir. Üstelik ücretli öğretmenlerin sigortaları eksik yatmakta, girdiği ders başına ücret almakta, hiçbir özlük hakka sahip olamamaktadır. Biz bu şekilde eğitimde arzu ettiğimiz başarıyı yakalayamayız. Öte yandan sadece ücretli öğretmenler değil bir diğer sorunumuz da sözleşmeli öğretmen istihdamıdır. Sözleşmeli öğretmenlerimiz de tıpkı kadrolu öğretmenler gibi görev yapmakta, ancak özlük haklarında farklılıklara maruz kalmaktadır. Örneğin bu öğretmenlerimiz kadrolu öğretmenler gibi tayin hakkına sahip olmadığından, eşlerinden, çocuklarından ayrı yaşamak zorunda kalmaktadır. Öğretmenlerin eş ile iş arasında tercihe zorlanması, Anayasa’nın 41. Maddesinin ihlal edilmesi, çocukların annesiz, babasız büyümesi kabul edilebilir değildir. Kısacası aynı okullardan mezun olan, aynı işi yapan öğretmenlerin öğretmenler odasında bölük pörçük olması içimizi kanatmaktadır. Bu noktada yapılması gereken tüm öğretmenlerin sadece kadrolu olarak atanmasıdır. Sözleşmeli, ücretli gibi istihdam yöntemleri eğitime yarardan çok zarar vermektedir. Sendika olarak talebimiz 2021 yılında 100 bin atama yapılması ve bu atamaların tamamının kadrolu olmasıdır. En azından ücretli öğretmen görevlendirmesi kadar yani 81 bin atama ve bunun üzerine yapılacak 19 bin atama eğitim-öğretimimize nefes aldıracaktır. 100 bin atama talebimizden vazgeçmeyeceğiz."



"İl içi tayinlerde 50 kilometre sınırı getirilmelidir"


"Mazeret tayinleri yapılmasına karşın tayin talebi karşılanmayan öğretmenlerimiz de bulunmaktadır. Ailelerin parçalanmasına sık sık vurgu yapan sendikamız MEB’in bu duruma kalıcı çözüm üretmesini talep etmektedir" diyen Geylan şöyle devam etti:


"Sadece iller arası değil il içi tayinlerde de öğretmenlerimiz mağdur olmaktadır. Bazı illerde ilçeler arasındaki mesafe iki il arasındaki mesafeden fazla olabilmektedir. Bu durumda eşler aynı il sınırlarında olsa bile bir araya gelememektedir. Bu noktada il içi tayinlerde yaşanan soruna kalıcı çözüm olması için de 50 kilometre sınırı getirilmelidir. Özür grubu tayinlerinin ikinci aşaması yarın sona ererken, Türk Eğitim-Sen olarak MEB’e bir kez daha çağrıda bulunuyoruz. MEB, gerek iller arası, gerekse il içi tayin talebi karşılanmayan öğretmenlerimize mutlaka il/ilçe emri hakkı tanımalıdır. Unutulmamalıdır ki aklı fikri çocuklarında, ailesinde olan bir öğretmenin verimli olmasını beklemek mümkün değildir. Bu nedenle öğretmenlerimizi aileleriyle birleştirerek hem anayasanın gereğini yerine getirirsiniz hem de eğitimde motivasyon sağlarsınız."


Geylan, MEB’in mahkeme kararını uygulayarak bin 709 şube müdürü atamasının iptal etmesini istediklerini de belirterek, "Yapılması gereken 2014’te yapılan tüm atamaların iptal edilerek, yazılı ve mülakat puanlarının aritmetik ortalamasına göre bin 709 şube müdürü atamasının yeniden gerçekleştirilmesidir" dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul İstanbul’da pişkin müşteriler kamerada: Sigara içirmeyince ücretini ödemeyip kaçtılar Güngören’den Mecidiyeköy’e gitmek için taksiye binen üç kişi, sürücünün araçta sigara içilmesine izin vermemesinin ardından ücreti ödemeden araçtan indi. Taksi sürücüsünün, “90 liramı verir misin?” sözlerine karşılık yolcu, “Benim param yok. Git, onlardan al. Paramla beni rehin mi alacaksın” şeklinde pişkin bir cevap verdi. Yaşanan tartışmayı taksi sürücüsü cep telefonu kamerasıyla kaydetti. Güngören Merter’de dün akşam saatlerinde meydana gelen olayda taksi sürücüsü İsa Ünver, yol kenarında kendisini durduran üç kişiyi aracına aldı. Şişli Mecidiyeköy’e gitmek için yola çıkan takside yolcular, bir anda sigara içmek istediklerini belirtti. “Paramla beni rehin mi alacaksın?” Ünver’in aracının içinde sigara içilmesine izin vermemesinin ardından yolcular ile sürücü arasında tartışma çıktı. Bunun üzerine araçtan inen yolcular, 90 liralık taksimetre ücretini ödemek istemedi. Ünver’in, “90 liramı verir misin” sorusuna, “Paramla beni rehin mi alacaksın? Benim param yok, git onlardan al” diyerek cevap veren pişkin yolcular ücreti ödemeden araçtan ayrıldı. O anlar taksi sürücüsünün cep telefonu kamerası tarafından kaydedildi. Kaydedildiğini gören şahıs ise “Hem beni sosyal medyaya atacaksın hem de para isteyeceksin” diyerek uzaklaştı. “Sen niye karışıyorsun?’ diyerek araçtan ineceklerini söylediler” Taksi sürücüsü İsa Ünver ise, “Bugün E-5’te ilerlerken bir arkadaş Merter’de beni durdurdu. Kendisiyle birlikte iki tane de kadın bindi. Bana Mecidiyeköy’e gideceklerini söylediler. Kavşaktan dönüp Mecidiyeköy istikametine bağlanacağım esnada araçta sigara içmek istediler. Araçta sigara içmenin yasak olduğunu ve buna izin veremeyeceğimi bildirdim. Arkadaş bunun üzerine söylenmeye başladı. ‘Biz içiyoruz, kimse karışmıyor. Sen niye karışıyorsun? diyerek araçtan ineceklerini söylediler. İndirmek için müsait bir yere yanaştım. 90 liralık taksimetre ücretine itiraz ettiler” dedi.
İstanbul Beşiktaş’ta o eve yine araç çarptı: 3. kez faciadan dönülen anlar kamerada Beşiktaş Yıldız Mahallesi’ndeki bir apartmanın bodrum katındaki daire, 3 ayda içinde 3. kez meydana gelen kaza nedeniyle bir kez daha hasar aldı. Ehliyetsiz olduğu ve boş viteste seyrettiği iddia edilen sürücü, aracının kontrolünü kaybedince kısa süre önce tadilatı biten eve daldı. Ölen ya da yaralının olmadığı kazada evde bir kez daha hasar oluşurken, dehşet anları kameralara yansıdı. Beşiktaş Yıldız Mahallesi’ndeki bir apartmanın bodrum katındaki daire, 3 ay içerisinde 3. kez meydana gelen kaza nedeniyle bir kez daha hasar aldı. O dairede yaşaya Selver Yaprak ise 23 Nisan sabahı uyandıktan kısa süre sonra dışarıdan gelen çarpma sesiyle dışarı koştu. Saat 06.30 sıralarında 34 GAV 509 plakalı otomobiliyle dik bir yokuştan inen Erten Çayir (58), aracın kontrolünü kaybedince Selver Yaprak’ın yaşadığı eve çarpmıştı. Yaprak, gördüğü manzara karşısında şaşkınına döndü. Pencere demirlerinin daha büyük bir kazanın önüne geçtiği olayda yaralanan olmazken otomobil sürücüsü ve mahalleli büyük bir panik yaşadı. Eve çarpan Çayir, büyük bir şok yaşadı. İddiaya göre ehliyetsiz olan sürücünün yardımına koşan vatandaşlar, onu sakinleştirmeye çalıştı. Kazanın sabah erken saatlerde olması sebebiyle sokakta kimsenin olmaması facianın önüne geçti. Dehşet anları kameraya yansıdı Dehşet anları ise güvenlik kameralarına anbean yansıdı. Görüntülerde, Erten Çayir’ın direksiyon hakimiyetini kaybettiği aracın, Selver Yaprak’ın evine daldığı görülüyor. “3 ayda üçüncü kaza” 3 ay içerisinde evine 3 araç daldığını söyleyen Selver Yaprak, “Yine aynı şey, yine aynı kaza bir ay önce de olmuştu. Bu sabah yine bir gürültüyle uyandık. O saatte ben uyuyordum, kazadan 10 dakika önce su içmeye kalkmıştım. Yine yokuştan inen araba girdi bu 3 ayda üçüncü kaza. 1 ay önce olan kazanın masrafının ödemesini dün aldık bugün yine araba girdi. Kazanın ardından ben dışarı çıktığımda sürücü şoktaydı. Komşumuz sakinleştirmeye çalışıp su vermiş. Sabah saat 6 gibi bana sütçü geldi kaza olduğunda uyanıktım. Yine demirler değişecek, camlar değişecek” diye konuştu. “Deprem oldu sandık ama bu kazalara alıştık” Bu kazalarının toplamda 6 kere yaşandığı söyleyen apartmanın 30 yıldır yöneticisi olan Coşkun Ökol, “Bu apartmanda 60 yıldır yaşıyorum. 30 yıldır da yöneticisiyim. Bu yaşadığımız olay 3 ayda 3 kez oldu. Benim çocukluğumdan bu yana da 3 kez daha olmuştu. Bu olayı 6 kez yaşadık. Önlem alınmıyor, buraya iki tane baba koymakla önlem alındı zannediliyor. Bu yokuşa hız kesici koydular, 2 tane koydular ama az. Arabalar yine vites boşta iniyorlar, yine hızlı geliyorlar ve apartmanın içine giriyorlar. Buna engel olamıyoruz, çözüm bulunması lazım. Yokuş iniş değil çıkış yapılabilir, hız kesici sayısı artırılabilir, buraya çelik halat konulabilir. Sabahın altısında deprem oluyor zannettik. Burada trajikomik bir durum var. Biz buna alışıyoruz, depremde bile korkmayacağız bu gidişle. Sokağın kalabalık olduğu bir anda bu kazanın sonu ölümdür. Yokuş dik ve boş viteste gelen bir arabayı durdurmak imkansız. Şoförün ehliyeti yoktu, suçunu kabul ediyor. Sonrasında el frenine asıldım ama durduramadım diyor. Boş viteste indikten sonra bir değil iki tane el freni çeksen ne olur. Birinci viteste inse hiç böyle sorunlar olmayacak” dedi
Rize Stajyer ebe olarak görev yaptığı Çocuk Cerrahi Servisi’ni çizimleri ile renklendirdi Rize Çay Mesleki Teknik Anadolu Lisesi’nde eğitim gören stajyer ebe İrem Dinç, staj yaptığı hastanede Çocuk Cerrahi Servisi’nin duvarlarına çizdiği çizgi film karakterleri ile hasta çocuklar mutlu ediyor. Rize Merkez Çay Mesleki Teknik Anadolu Lisesi’nde öğrenim gören 17 yaşındaki Yaren İrem Dinç, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi (RTEÜ) Çocuk Cerrahi Servisinde ebe yardımcısı stajyer öğrenci olarak çalışmaya başladı. Çocuk Cerrahi Servisinin duvarlarının boya yenilenmesi yapılacağı sırada serviste hizmet veren hemşirelerin "Keşke biraz eğlenceli yaptırsak" demesi üzerine "İsterseniz ben yapabilirim" diyen stajyer öğrenci Yaren İrem Dinç, hastane duvarlarına çizgi film karakterlerini çizdi. Dinç, tüm servis duvarlarına farklı çizgi film karakterleri çizerken, hemşireler ve diğer stajyer arkadaşları da büyük bir keyifle boyamaları gerçekleştirdi. Ortaya rengarenk bir çocuk cerrahi servisi çıkarken bu işlemin bütçesi ise doktorlar ve hemşireler başta olmak üzere tüm servis çalışanları tarafından sağlandı. Hastalarının çocuk olduğu serviste artık ağlama sesleri daha az duyulurken, hasta yakınları ise çocuklarının keyifli zaman geçirmesinden memnun. "Küçük ayrıntılar bazen çok güzel oluyor" Oğlunun sünneti için Çocuk Cerrahi Servisi’nde bulunan Mehmet Mustafa Telci, sünnet öncesinde çocukla beraber duvarlarda yer alan tüm karakterler hakkında konuşarak korkusunu azalttıklarını ve bu durumdan çok memnun olduklarını ifade ederek “Oğlumuzun sünnetini yaptık. Sağ olsun buradaki arkadaşlar da yardımcı oldu. Gayet memnunuz şu anda. Vallahi kimin aklına geldiyse çok güzel olmuş. Özellikle şu boyama işini yapan kızımızın eline emeğine sağlık. Küçük ayrıntılar bazen çok güzel oluyor. Vallahi bizimkinin ilgisini çekti” dedi. “Stajyer hemşiremiz çiziyor, biz de ona yardım ederek boyuyoruz” Çocuk cerrahi servisinin sorumlu hemşiresi Oya Kutlu ise stajyer öğrencinin böyle bir yeteneği olduğunu duyduklarında hemen harekete geçtiklerini ve hasta yakınlarının durumdan çok memnun olduğunu kaydederek “Stajyer arkadaşımızın böyle bir yeteneği var doğuştan. Ben de çocuk cerrahi servisini renklendirmek istiyordum. Tam da üzerine denk geldi. Arkadaşlarımla birlikte stajyer hemşiremiz çiziyor, biz de ona yardım ederek boyuyoruz. Servis bu şekilde bu hale geldi. Herkes çok memnun. Tepkiler çok güzel. Zaten bütün çabamız çocuklarımız için. Hasta çocuklar için de bir nebze olsun rahatlatıcı oluyor. Hani korkuyorlar, servise gelmek istemiyorlar, içeri girmek istemiyorlar ama karakterleri görünce, duvarları renkli görünce hepsi koşarak geliyor. Sevinçli oluyorlar. Mutlu oluyorlar. En güzel bizim için çok güzel bir şey. Emeklerimiz amacına ulaştı” ifadelerini kullandı. “Çocukların ağlamaları en azından ertelenmiş oluyor” Serviste boya tadilatının başladığı sırada hemşirelerin kendi arasında ki servisi eğlenceli hale getirme hayali sohbetlerini duyan stajyer hemşire Yaren İrem Dinç, kendisinin resim çizme yeteneği olduğunu söyledi. Dinç “Servis yeni boyanıyordu o sıralar. Hani keşke biraz daha süslü olsa gibisinden konuşmalar oldu hemşirelerle. Ondan sonra ben de böyle bir şey yapabileceğimi söyledim. İşte küçüklüğümden beri uğraştığımı söyledim. Sonrasında böyle bir şeye kalkıştık. İlk önce hemşirelerle beraber yeni yeni boyalar alarak başladı. Sonra işte doktorlar da yardım ettiler. Öyle böyle gelişti yavaş yavaş. Şimdi fotoğraf çekiyorlar, çocukları burada daha çok eğlendiriyorlar, oynatıyorlar. Hani çocukların da odağı genelde duvarlar oluyor, karakterler oluyor. Bu yüzden de hani ağlamaları en azından ertelenmiş oluyor. Hoşuma gidiyor yaptığım şeyin böyle güzel bir şekilde karşılanması, hani beğenilmesi” diye konuştu. “Burası daha çok küçüklerin olduğu bir yer, daha çok eğlenilmesi gereken bir yer” Yeteneğinin küçük yaşlardan bu yana geldiğini ve hiç eğitim almadan kendisini resim konusunda geliştirdiğini ifade eden Dinç “Küçüklüğümden beri zaten uğraşıyordum böyle bir şeyle. O yüzden hani pek de zor olmadı benim için ama bir eğitim veya ekstradan bir yardım asla yok. Kendi kendime geliştirdim genel olarak. Yani çalışmadan çalışmaya değişiyor hani gölge gerekiyorsa çalışmaya bu tabii daha fazla vakit istiyor, daha fazla emek istiyor. Çizgileri, büyüklüğü, küçüklüğü çok fazla fark ediyor ama bir duvarı ortalama karakterse eğer bir günde bitiyoruz boyamasıyla beraber. Bence daha çok ilgi odağı oluyor burası çünkü diğer servislerden bir tık daha farklı. Çünkü burası daha çok küçüklerin olduğu bir yer, daha çok eğlenilmesi gereken bir yer. O yüzden engel yok olmak tabii ki de daha çok ilgi çekiyor. Böyle olması daha güzel” şeklinde konuştu.
Hatay Açık alanda çalışan işçilere sıcak hava uyarısı Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi’nde Acil Tıp Anabilim Dalında görev yapan Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Polat, sıcak çarpmasının güneşli hava olmasa bile sıcaklıkların artmasıyla sık sık karşılaşılan potansiyel bir tehlike olduğunu belirterek açık alanda çalışan tarım işçileri başta olmak üzere vatandaşlara yapmaları gerekenleri anlattı. Hava sıcaklıklarının arttığı Hatay’da ve ülke genelinde bölge bölge termometreler 35 derecenin üzerine çıkmayı başladı. Hava sıcaklığının arttığı bu günlerde vatandaşları bekleyen tehlikeyse sıcak çarpması. Tarım kenti olan Hatay’da açık alanda çalışan vatandaşlarda sıcak çarpmasına sıklıkla maruz kalıyorlar. Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Acil Tıp Anabilim Dalında görev yapan Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Polat, sıcak çarpmasının güneşli hava olmasa bile sıcaklıkların artmasıyla sık sık karşımıza çıkan potansiyel bir tehlike olduğunu belirterek pamuklu, açık renkli ve vücudun hava alabileceği giysilerin tercih edilmesi söyledi. Dr. Polat, vatandaşlara sıcak havaya karşı yapmaları gerekenleri anlattı. “Sıcak çarpması, güneşli bir hava olmasa bile sıcaklıkların artmasıyla sık sık karşımıza çıkan potansiyel bir tehlikedir” Sıcaklık çarpmasının halk arasında güneş çarpması olarak bilindiğini söyleyen Dr. Polat, “Yaz aylarının gelmesiyle sıcaklıkların artışı, her zaman sıcak çarpması olarak kendisini gösterir. Sıcak çarpması, güneşli bir hava olmasa bile sıcaklıkların artmasıyla sık sık karşımıza çıkan potansiyel bir tehlikedir. Her zaman şuur kaybı veya şuur bozukluğuyla kendini göstermeyebilir. Biz 2 kademeli şekilde inceliyoruz. Özellikle açık alanlarda korunaksız ve önlemler alınmadan yapılan çalışmalarda fiziksel hareketin fazla olduğunda sıcak çarpması meydana gelir” dedi. “Açık alanda çalışmanın yoğun odluğu hasat zamanında daha sık karşımıza çıkar” Açık alanda çalışan tarım işçilerinde sıklıkla görülen sıcak çarpmasına karşı sıvı tüketiminin önemli olduğunu belirten Dr. Polat, “Açık alanda çalışmanın yoğun odluğu hasat zamanında daha sık karşımıza çıkar. Halk arasında önlemler hakkında bilinen birkaç yöntemde olsa da doğru değildir. Sıcak çarpmasına karşı önlem olarak sıvı alınımına dikkat etmek gerekiyor. Sıvı tüketiminde hastanın oral olarak sıvı verilirken şuur durumunun yerinde olması gerekir Vücut ısısını dengede tutmak için vücut terleme ve ışıma olarak yayılmasıdır. Terlemenin vücut sıcaklığında etkisi çoktur. Pamuklu, açık renkli ve vücudun hava alabilecek giysilerin tercih edilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.