SAĞLIK - 22 Ekim 2021 Cuma 13:24

Prof. Dr. Pirgon: "Covid 19 çocuklarda, obezite, karaciğer yağlanması ve insülin direncini arttırdı"

A
A
A
Prof. Dr. Pirgon: "Covid 19 çocuklarda, obezite, karaciğer yağlanması ve insülin direncini arttırdı"

Covid-19’la birlikte çocukların daha fazla evlere mahkum olduğunu, düzensiz beslenmeye başladığını ve hareketsiz bir yaşam sürdüğünü belirten Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinolojisi Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.

Covid-19’la birlikte çocukların daha fazla evlere mahkum olduğunu, düzensiz beslenmeye başladığını ve hareketsiz bir yaşam sürdüğünü belirten Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinolojisi Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özgür Pirgon, "İncelemelerimiz sonucunda polikliniklere baktığım zaman, obezite, karaciğer yağlanması ve insülin dirençli çocuklar çok fazla" dedi.


Türk Pediatri Kurumu tarafından düzenlenen 56. Türk Pediatri Kongresi, Antalya’nın Belek Turizm Merkezi’ndeki bir otelde sona erdi. ’Çocuk ve Şiir’ temasıyla düzenlenen ve yüzlerce çocuk doktorunun katıldığı kongrede Covid-19 ve çocuklar üzerindeki etkisi de tartışıldı.


Kongreye katılan SDÜ Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinolojisi Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Özgür Pirgon, Covid-19’la birlikte çocuklardaki yeme bozukluğu ve obezite konusunda açıklamalarda bulundu. Pirgon, Covid döneminin çocuklarda erişkinler gibi çok sıkıntılı bir durum oluşturmasa da 2 yıllık bir hareketsizlik döneminin vermiş olduğu etkileri uzun dönemde görmeye başladıklarını belirtti.


2 yıl boyunca evde kapalı ve endişe içinde yaşayan annelerin çocuklarına uygulamış olduğu destekleyici ürünlerin etkilerinin uzun dönemde olumsuz olarak polikliniklere yansıdığını dile getiren Pirgon, “Hareketsiz olan çocuk, annenin de evde kalması ile beraber farklı bir yeme alışkanlıklarına geçti. Çünkü evde eğlence için oyun için herhangi bir aktivite bulamadığından dolayı yemeği aktivite olarak anladı. Bu hareketsizlikle beraber tabi hızlı bir kilo artışları oldu” diye konuştu.



"Çocuk evde canı sıkıldığı için de yemek yedi"


Pirgon, yeme alışkanlığını olumsuz olarak kazanan bir çocuğun erişkin dönemde de obez olarak devam etme oranının yüzde 80 olduğunun altını çizdi. Bu nedenle çocukluk döneminde çocuğa doğru yeme alışkanlığını kazandırmanın şart olduğunu dile getiren Pirgon, “Doğru yeme alışkanlığını alan hareketli bir çocuğun, gelecekte de obezite olma ihtimali daha düşük oluyor. Fakat ne kadar şanssızız ki bu dönemdeki çocuklar evde uzun süre kaldılar. Maalesef televizyon, bilgisayar, telefon gibi oyunlarla kendi dünyalarını kurdular. Tabi ara buldukları boşluklarda yemek yediler. Evde sadece aç olduğu için yemedi çocuk, sıkıldığı için de yedi. Aktivasyon bulamadığı için kendisini farklı yeme alışkanlıklarına sürükledi. Cips, bisküvi yedi, kola içti veya şekerlemeler yedi. Bu da tabi uzun dönemde mesela 2 ayda 3 ayda olmasa da 2 yıllık süre içerisinde gerçekten olumsuz etkiler ortaya çıkardı” ifadelerine yer verdi.



"Çocuklar ev oyununa mahkum oldu"


Ailelerin çocuklarını enfeksiyon kapma riskine karşı dışarı göndermediğini aktaran Pirgon, “Bu endişe içerisinde çocuklar daha çok ev oyunlarını anneler çocuklarına gösterdiler. Bu da obezite oluşmasında bir etken. Obez bir çocuğun gelecekte obez erişkini olma ihtimali var. Obez yetişkini de gelecekte obezitenin getirmiş olduğu hastalıklarla karşılaşma riski var. Tip 2 diyabet, kalp hastalıkları, hipertansiyon gibi. Bu nedenle obezitenin çocukluk döneminde yönlendirilmesi doğru eğitim alması gerekiyor. Çocuğun hareket kazanması spora teşvik edilmesi gerekiyor” dedi.



"Biberiye bile yedirdik"


Ailenin enfeksiyon noktasında koruma içgüdüsüyle çocuklara farklı destekleyici ürünler verdiğini ifade eden Pirgon, “Mesela bitkisel ürünleri çocuklara veriyorlar. Mesela zencefil içirenler, biberiye yedirenler. Yani bilmediğimiz birçok vitamin hapları olsun ve içeriğinde ne olduğunu bilmediğimiz şuruplar olsun bunları çocuklara verdiler. Bunlar bir tür endokrin bozucu yani hormonal sistemi değiştirici etki yaptılar. Enfeksiyona karşı bünyeyi güçlendirici şurup verdiğini düşünen kişiler, anneler, aileler ileri dönemde 6 ay-1 yıllık sürede çocuklarda ergenliğin erken başlamasına yol açtılar. Bizim polikliniklerimizde kapanmaların bitmesinden sonra erken ergenlik sıklığı arttı. Yani 8 yaşında, 7 yaşında, 6 yaşında meme dokusu çıkmış kızlar başvurdu. Sorduğumuz zaman işte, ’ben hocam şu ürünü şu kadar kullanıyorum’ diyenler oldu. Enfeksiyon kapmasın bağışıklık sistemi güçlensin diye bu şurupları biz çocuklarımıza 1 yıl boyunca içirdik. Tamam güzel ama böyle bir ispat yok zaten dünyada" diye konuştu.



"Erken ergenlik başvuruları fazla"


Endokrinciler olarak Covid’in uzun dönem etkilerini düşündüklerinin altını çizen Özgür Pirgon, “2 yıl sonra yani pandeminin çocukta getirmiş olduğu etkilerinin ne olacağını, 2 yıl sonra obezitenin gelişebileceğini, 2 yıl sonra ergenlik sürecinin sağlıklı devam edip etmeyeceğini inceliyoruz. İncelemelerimiz sonucunda tabii şu an polikliniklere baktığım zaman obezite çok, karaciğer yağlanması çok, insülin dirençli çocuklar çok maalesef. Tabi bunlar hareketsizliğin, sporsuz yaşamın sonuçları. Bunları çözdük diyelim, çocuğun kazanmış olduğu alışkanlık maalesef devam ediyor. Onu kırmak yıllarımızı alacak. Erken ergenlik başvuruları çok fazla, ki o çocukları da düzenli bir ergenliğe sokmak için tedaviler vermek zorunda kalıyoruz” dedi.



"Su içmeyen çocuklar gelişti"


Pirgon, bu dönemde su içmeyen çocukların olduğunu vurgulayarak, "Çünkü su yerine farklı şeyler içiyor. Dışarıda su içmiyor. Çocuk su içmiyor dışarıda. Niye? Enfeksiyon kaparım korkusuyla. Tabi dünyaya baktığımızda su içme oranı bir çocuğun alışkanlık manasında 1.5 -1 litreye kadar düştü. Su almayan bir vücut çabuk hastalanır. Demek ki Covid’den korunmanın en önemli kurallarından bir tanesi iyi su almak. Yurt dışındaki bir çocuk için alacağı su 2-2.5 litre, erişkinlerin 3 litre düzeyinde fakat bunları bizim kazanmamız çok zor ve mümkün değil. Günde 3 litre su alan bir insan hep canlı, hep dinamik, hep sağlıklı. 60-70 yaşında bile dinamik insanlar geziyor. Çünkü o alışkanlığı 10 yaşında, 5 yaşında edinmiş bir insan. Cildimiz kuruyor, çünkü susuzluk 40 yaşından sonra daha da bir hissedilebilir düzeylerde geliyor. Çünkü 20 yıl boyunca su oranını azaltmışsın. Az kullanmışsın. Covide bağışıklamada aslında ilk temeli hidrasyon yani su” dedi.


Ailelerin kimyasal bileşikler yerine çocukların su içme oranını yükseltme tavsiyesinde bulunan Pirgon, iyi uyku, stressiz yaşam ve yeterli güneş almayla çocukların daha iyi bağışıklanabileçeğini belirtti.



"Annenin eksik bir şey mi yaptım kaygısı"


Anneleri çocuklarına bir takviye vermediği zaman ’Acaba eksik bir şey mi yapıyorum’ diye bir hisse kapıldıklarını anlatan Pirgon, “Böyle bir şey yok. Sağlıklı beslediğiniz sürece çocuklara herhangi bir şey vermenize gerek yok. Bunu ailelerimize iyi aksettirmek gerekiyor. Sık sık çocuklarımızı dışarıya çıkaralım, güneşe, parka, oyuna. Dünyaları ev olmamalı. Dağınık bir mutfakta çocuk alışkanlık edinmez. Bisküvi, gofret olan bir mutfaktaki çocuğa bakın, bir de elma, marul, salata, yoğurt olan çocuktaki çocuğun gelişimine bakın. İkisi aynı olmayacaktır. Ailelerimize bunları güzel anlatmamız lazım. Çocuğa bakımlarda, onların ruhsal durumunu koruyarak, mutlu ederek, doğa ile baş başa kalmasını sağlamakla başarabileceğimize inanıyorum” ifadelerini kullandı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Evcil hayvan endüstrisi İstanbul’da buluşuyor Evcil hayvan ürün ve hizmetleri sektörünü bir araya getiren, Türkiye evcil hayvan sektöründeki en büyük organizasyon Petzoo Fuarı, 9-12 Ekim tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Küresel evcil hayvan ürün, malzeme ve aksesuar sektöründe son 5 yılda büyüme kaydedildiği ifade edilirken Uluslararası Evcil Hayvan Ürün, Malzeme ve Aksesuar Tedarikçileri Fuarı (Petzoo) 9-12 Ekim tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Her yıl yerli ve yabancı binlerce ziyaretçiyi ağırlayan fuar uluslararası pazarda yer almak, global iş birlikleri kurmak, marka ve ürünlerini tanıtmak isteyen Türk firmaları için fırsatlar sunuyor. “105 ülkeye mama, 120 ülkeye kedi kumu ihracatı" Evcil hayvan ürünleri sektörünün gelişimi açısından fuarın çok önemli olduğunu vurgulayan Ulusal Fuarcılık Genel Müdürü Selçuk Çetin, “Ulusal ve uluslararası evcil hayvan ürünleri sektörünün bir araya gelmesini sağlayan buluşma noktası fuar, pazar büyütme, sektörü geliştirme, ihracatı arttırma odaklı bir organizasyon. Türkiye’nin markası Petzoo artık dünyanın pek çok ülkesinde tanınıyor. Türkiye pazarında yerli ürün ve hizmetler hakimiyet kurdu hatta yurtdışında da söz sahibi olmaya başladı. 30 bin metrekarelik alanda gerçekleştireceğimiz fuara yoğun bir talep var, şimdiden çok az yerimiz kaldı. Geçen sene katılımcı firma ve markalar, ürünlerini ve hizmetlerini 120 ülkeden gelen 50 bin civarında ziyaretçiye tanıtma imkanı buldu. Bu yıl özellikle yurtdışında yaptığımız özel tanıtım çalışmaları ile çok daha fazla yabancı ilgisi bekliyoruz. Rakamlar Türkiye’nin potansiyelinin ve sektörün globalleşmesinin göstergesidir. Evcil hayvan ürünleri sektörü günümüzde 300 milyar dolarlık dev bir pazar haline geldi. 105 ülkeye mama, 120 ülkeye kedi kumu ihracatı gerçekleştiren Türk pet sektöründe yaklaşık bin firma faaliyet gösteriyor. 2025 yılı sonunda yeni pazar arayışı ile ihracatın 500 milyon dolara çıkacağını öngörüyoruz. Günümüzde evcil hayvanlara dair her türlü ürün ve hizmet Türkiye’de üretilebiliyor. Fuarda, evcil hayvan sahiplerinin ihtiyaç duyabileceği her şeyi bir arada bulmak mümkün” dedi.
Bingöl Binlerce yıllık tarihi olan 5 katlı Zağ Mağaraları turizme kazandırılmayı bekliyor Bingöl’de 2019-2022 yılları arasında yüzey araştırmaları çerçevesinde incelenen 5 katlı Zağ Mağaları’nın binlerce yıllık tarihi olduğu tespit edildi. MS 100 ve 200’lü yıllarda ilk Hristiyanlar tarafından inşa edildiği ileri sürülen mağaraları daha sonra Müslümanlar da ilim merkezi olarak kullandı. Tarihi alanın çevre düzenlemesi yapılarak turizme kazandırılması bekleniyor. Bingöl Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, İslam Tarihi ve Sanatları Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nebi Butasım, Bingöl merkeze bağlı Kuşburnu köyü kırsalında bulunan 5 katlı Zağ Mağaraları hakkında İHA muhabirine açıklamalarda bulundu. Binlerce yıllık tarihi olan mağaralarının ilk Hristiyanlık döneminde kayalar arasına oyma yapılarak inşa edildiğini aktaran Doç. Dr. Butasım, MS 100 ve 200’lü yıllarda Roma İmparatorluğunun zulmünden kaçan Hristiyanların burada ibadet ettiklerini söyledi. 2019-2022 yüzey araştırmaları çerçevesinde mağaraların incelendiğini belirten Doç. Dr. Butasım, ’’Sanat tarihi alanında yaklaşık 20 yıldır Bingöl üzerinden çalışmalar yapıyoruz. Bu çalışmalarımız ekseninde Kültür ve Turizm Bakanlığı Kazılar Daire Başkanlığının izni ve Bingöl Üniversitesinin destek ve katkılarıyla Bingöl merkeze bağlı bulunan Zağ mağaraları üzerinde yüzey araştırmaları yaptık. 3 yıl boyunca yaptığımız araştırmalar neticesinde Zağ mağarasının yek pare bir kayaya oyma yaşam alanı ve manastır kilisesi şeklinde, mini bir şapel halinde yapılan bir kompleks olduğunu tespit ettik. Zağ Mağaralarıyla ilgili tarihsel olarak çok net bilgilere sahip olmasak da içindeki şapel ve yapının genel özelliklerinden M.S. 2’nci yüzyılda yani 100 ve 200’lü yıllar arasında ilk inşa edildiğini, tek tanrıya inanan Hristiyanlar tarafından inşa edildiğini ileri sürüyoruz. O dönemde özellikle tek tanrıya inanan Hristiyanların Roma devleti tarafından kabul edilmediğini biliyoruz. İşte bu tek tanrıya inanan Hristiyanlar Roma imparatorluğundan kaçmak için bu tür yapılar inşa etmişler. Zağ mağarası da bunlardan biri” dedi. ’’Turizme kazandırılmalı’’ 2003 yılında Bingöl’de meydana gelen depremden dolayı ön cephesinin yıkıldığını aktaran Doç. Dr. Butasım, “Zağ mağarası 5 katlı sistem üzerine inşa edilmiş, girişi gizli bir geçitle sağlanmıştır. 2003 Bingöl depreminde ön cephesi tamamen yıkıldığı için ön cephe şuan da açık görünüyor. Şapel dediğimiz alanında büyük kısmı maalesef tahrip oldu. Bu giriş yukarıdan yine kayaya oyulmuş bir asansör gibi düşünelim, bir baca şeklinde kayadan aşağıya doğru iniliyor. Birinci katta odalar mevcut, ikinci katta ise yine odalar sağlı sollu ve su sarnıcı olarak tespit ettiğimiz yerler var. Yine üst katlarda çapraz geçişlerle birbirine bağlantıları sağlayan odalar mevcut. Zağ Mağaraları doğal ve beşeri unsurlardan dolayı tahrip olmaya yüz yüze kalmış bir yapı. Buranın ivedilikle hem yollarının yapılması hem güçlendirilmelerinin yapılması, çevre temizliği gibi çeşitli restorasyonlarının da yapılması önemlidir. Bölgenin ve şehrin turizmine önemli katkılar sağlayacak bir değerdir’’ diye konuştu. ’’600’lü yıllarda Müslümanlar da ilim merkezi olarak kullanmış’’ 634’lü yıllarda Müslümanların ilim merkezi olarak söz konusu alanı kullandığını dile getiren Doç. Dr. Butasım, “Zağ mağarası tabi ilk dönemlerde Hristiyanlar tarafından kullanıldıktan sonra 634’lü yıllardan sonra Diyarbakır’ın fethi ile Bingöl’de İslam akınlarıyla İslam beldesi olmaya başlamış. İşte bu dönemlerden sonra özellikle Osmanlı döneminde Zağ mağaraları yapısına hiç karışılmadan Müslümanlar tarafından kullanılmış. Özellikle bölgede ilmin merkezi haline gelen bir medrese okul olarak hizmet vermiştir” şeklinde konuştu. Kültür ve Turizm İl Müdürlüğünden alınan bilgilere göre, Zağ mağaralarının restorasyonu için proje hazırlandığı ve turizme kazandırılması için çalışmaların sürdüğü öğrenildi.
Kayseri Başkan Büyükkılıç’a ziyaretçi akını Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç, 31 Mart Yerel Seçimleri’nde milletin iradesi ile yeniden güven tazelemesinin ardından şehir protokolünün yanı sıra, sivil toplum kuruluşları, odalar, dernekler, teşkilatlar ve vatandaşlar tarafından ‘hayırlı olsun’ ziyaretleri kapsamında adeta ziyaretçi akınına uğruyor. Yerel yönetim hizmetlerini gönül belediyeciliği anlayışıyla yürüten Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç, kamu kurum kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları ile istişareler gerçekleştirerek ortak aklı ön planda tutmaya yeni dönemde de devam ediyor. Başkan Büyükkılıç, yerel seçimlerde yeniden seçilerek Kayseri için hizmetlerine aralıksız devam ederken, tebrik ve teşekkür ziyaretleri kapsamında, Bölge Adliye Mahkemesi Başkanı Dursun Büyükbaş, Cumhuriyet Başsavcısı Burhan Bölükbaşı, ERÜ İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Kamil Cihan ve heyeti, Milli Yol Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ali Saraçoğlu ve heyeti, Servisçiler Odası Başkanı Yavuz Ay ve yönetimi, ASKON Başkanı İlker Barlı ve beraberindekiler ile Sarıoğlan Yıldırım Mahallesi Muhtarı Orhan Koçer, İl Müftüsü Yusuf Akkuş ve kentte görev yapan il müdürleri, KİMDER Başkanı Hacı Ali Çakıcı ve heyeti, Büyükkılıç’a ziyarette bulundular. Başkan Büyükkılıç, misafirlerini başkanlık toplantı salonu ve makamında ayrı ayrı kabul ederek, sohbet etti, istişarelerde bulundu. Ziyaretlerin ardından açıklamalarda bulunan Büyükkılıç, Büyükşehir Belediyesi olarak gönül belediyeciliği ve kucaklayıcı hizmet anlayışı çizgisinde gayret gösterdiklerini vurgulayarak, “Nazik ziyaretleri için ziyaretçilerimizin her birine ayrı ayrı teşekkür ederim. El ele, omuz omuza uyum kültürü ve ortak akıl ile hizmet etmeye devam edeceğiz” dedi. Samimi ve sıcak bir ortamda gerçekleşen ziyaretlerde Başkan Büyükkılıç’a hediye takdimleri olurken, Büyükkılıç misafirleriyle ayrı ayrı fotoğraf çektirdi.
Karabük Karabük’te üreticiler ana arı yetiştirmenin püf noktalarını öğrendi Karabük’te arıcılık yapan 26 üreticiye “Ana Arı Yetiştiriciliği" kursu verildi. Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve Karabük Arı Yetiştiricileri Birliği ortaklığında Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı(BAKKA) Teknik Desteği sağlanan “Ana Arı Yetiştiriciliği" kursu düzenlendi. Bal arısı koloni bireyleri ve önemi, ana arı üretim modelleri, kontrolsüz şartlarda ana arı yetiştirme, kontrollü şartlarda ana arı yetiştirme, yapay tohumlama, ana arının gelişmesine etki eden etmenlerin ele alındığı eğitimde kursiyerlerin ana arı yetiştirmek için gerekli olan malzemeleri bilmeleri, hangi zaman ve şartlarda üretim yapılması gerektiğini bilmeleri, en verimli koloniyi oluşturmanın arıcılık alanındaki önemi ve gerekliliğini kavrayabilmeleri, ana arının ve larvaların takibinin önemini bilmeleri, ana arı ve koloni hastalıklarını bilmek ve hastalıklara karşı çözüm üretebilmek gibi becerilere hakim olmaları amaçlandı. Yüksek Ziraat Mühendisi Alim Tutar, Karabük İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından arıcılık yapan üreticilere verilen “Ana Arı Üretim Eğitimi’nin teorik bilgilerinin daha önce verildiğini ve şuanda da pratik olarak devam ettiğini söyledi. Eğitim ile birlikte üreticilerin ana arı yetiştirmek için pratik bilgilere ulaştığını belirten Tutar "İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından her yıl ilimizde arıcılık yapan ya da arıcılık yapmak isteyen çiftçilerimize arıcılık kursu açılmaktadır. Ancak “Ana Arı Yetiştirme Kursu” İl Müdürlüğünün başvurusu, Bakanlık onayı ile ilk defa açılmaktadır. Kursa Alanında uzman Bakanlığında onay verdiği hocalar tarafından verilmektedir. Her arıcımız kendi arılığında bulunan ana arıyı üretmesi ve özellikle kendisine bunu iş kolu olarak görmek isteyen arkadaşlarımız olursa bunlar da ileride ana arı işletmesi oluşturabilmesi için bu eğitim verildi. Çünkü ana arı üretimini ticari maksatla yapabilmesi için bu sertifikaya arkadaşların ihtiyacı var. Bu sertifika olmadan kesinlikle ticari boyutta ana arı üretimi yapan işletme olmaları mümkün değil" dedi. Karabük Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı Fuat Alpay, "İlimizde arıcılarımızın en büyük sorunlarından bir tanesi ana arı teminin de sıkıntı yaşamamız. Ana arı üretiminde görülen bazı sıkıntıları aşmak adına İl Tarım ve Orman Müdürlüğümüzle birlikte ana arı yetiştiriciliği kursu düzenledik. Kursun pratik eğitimini Karabük’te Safranbolu, Yenice ve Karabük Merkez olmak üzere üç bölgeye ayırdık" diye konuştu. Alpay, kursa 26 üreticinin katıldığını söyledi.
Bilecik Kadınların çamurdan temizlediği yeşil soğan sofraları süslüyor Türkiye’de yeşil soğanın en çok üretildiği illerin başında gelen Bilecik’te son hasadına başlanan ürün, Türkiye’nin birçok iline gönderiliyor. Marmara Bölgesi’nin sebze üretim merkezlerinden Bilecik’in Söğüt ve İnhisar ilçesine bağlı köylerdeki seralarda yeşil soğanın son hasadı yapılırken temizlenip satış noktalarına gönderiliyor. İklim dolayısıyla mikro klima özelliği taşıyan bölgede ’Marmara’nın Küçük Antalya’sı diye de adlandırılırken, örtü altı tarımın yapıldığı köylerde Aralık ayı gibi başlayan yeşil soğan hasadının sonuna gelindi. Yeşil soğanın hasadında ve temizliğinde çalışanların çoğunluğunu oluşturan kadınlar, sabah ev işlerini tamamladıktan sonra tarlada toplanan ürünleri çamurundan temizleyerek deste haline getiriyor. Hasatta işin yükünü, zahmetini çeken kadınlar, taze soğanın dikim, söküm, toplama, temizleme, yıkama ve paketleme gibi aşamalarının her bölümünde çalışıyor. Temizlenen yeşil soğanlar Marmara Bölgesi olmak üzere Türkiye’nin birçok iline gönderiliyor. "İstanbul, Ankara, Bursa bu şekilde büyükşehirlere göndeririz" Bu yıl hasadı tamamlanan taze soğan hakkında bilgi veren Yakacık Köyü Muhtarı Hüseyin Yıldırım, "Marmara’nın küçük Antalya’sı olarak adlandırılan ovadayız. Marulla beraber taze soğan hasadımız da başladı. Belirli miktarda taze soğan yapıyoruz büyük şehirlere gönderiyoruz. Taze soğan bizim köyde 50 dönüm, 60 dönüm vardır. Biz bunun kurusunu alırız dikeriz onu taze yaparız. 50 dönüm aşağı yukarı 500 ton 600 ton kuru soğan alır ekeriz biz kendi köyümüz olarak. Tabi dışarılarda var daha fazla da üretim oluyor. Biz taze soğanı işleriz, işçiliğini yaparız İstanbul, Ankara, Bursa bu şekilde büyükşehirlere göndeririz" dedi. "Söküyoruz, ondan sonra içeride temizlik yapıyoruz, temizliyoruz güzelce paketleyip gönderiyoruz" Yıldırım açıklamanın devamında, "Söküyoruz, ondan sonra içeride temizlik yapıyoruz, temizliyoruz güzelce paketleyip gönderiyoruz. Geçen sene bu kadar değildi bu sene rekolte fazla. Mesela geçen seneden en az 100-150 ton fazla ekim var. Fiyat şu anda tam şey değil bizim burada 30-40 lira arası yeşili. Tabi halde değişiyor" diye konuştu. "Taze soğan işçiliği zor biraz" Taze soğan üreticisi Kamile Aktaş ise "Burada 8 dönüm oluyor. Taze soğanı yapıyoruz, dikiyoruz bu zamanda işte. Bu ayın sonunda da yapıyoruz yani. Soğan bittikten sonra domatese başlıyoruz, dikiyoruz. Şimdi fiyatlar düşük. Bir iniyor, bir çıkıyor. Yani soğan işçilik olunca biraz zor" dedi. Öte yandan İl genelinde bin 877 dekar alanda yılda 7 bin 600 tonu aşkın yeşil soğan üretiliyor.