ÇEVRE - 05 Haziran 2020 Cuma 12:12

EKODOSD Başkanı Sürücü: “Kuşadası’nın eşsiz güzellikleri yok etmeyelim”

A
A
A
EKODOSD Başkanı Sürücü: “Kuşadası’nın eşsiz güzellikleri yok etmeyelim”

Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) Başkanı Bahattin Sürücü, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde Kuşadası’nın eşsiz güzelliklerinin korunması çağrısı yaptı.

Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) Başkanı Bahattin Sürücü, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde Kuşadası’nın eşsiz güzelliklerinin korunması çağrısı yaptı.


Zengin doğal ve kültürel değerleri açısından Batı Anadolu’nun en güzel kentlerinden biri olan Kuşadası’nın Türkiye’de turizm atılımlarının ilk başladığı ilçe olduğuna vurgu yapan Bahattin Sürücü, “1988 yılında BBC’de yayımlanan Travel Shov Guides programının Ege’deki tatil bölgeleriyle ilgili bölümünde Kuşadası da var. Kuşadası’nın güzelliklerinden bahsederken turizm için bir tehlikeye dikkat çekiyordu. Kadınlar Plajının gümüş renginde yumuşak çok iyi bir kumsalı var. Ancak etrafı inşaat dolu. Kuşadası ve Kadınlar Denizi arasının birleşmesi çok zaman almayacağı görünüyor. Ne yazık ki Kuşadası günümüze kadar büyük bir hız ve hırsla kontrolsüz ve plansız bir şekilde büyüyerek, hassas ekolojik özelliklere sahip pek çok alanını kaybetmiştir. Sürekli artan nüfus ve göç nedeniyle, enine ve boyuna hızla büyümeye devam eden yapılaşmalar çok verimli tarımsal arazilerin yok olmasına neden olmuştur. Antik dönemden günümüze kadar ulaşan, eşine az rastlanır doğal ve kültürel kaynak değerleri sebebi ile arkeolojik sit olarak büyük ölçüde korunan Güvercinada, Yılancı Burnu ve Kese Dağı’yla birlikte, henüz bir koruma statüsü bulunmasa da ekolojik açıdan hem karasal hem denizel zengin biyoçeşitliliğin bulunduğu, Müjgan Şavkay Dağı olarak bilinen Kemerönü mevkiindeki doğal alan, Kuşadası’nın kent ekolojisine, görsel peyzaj kalitesine ve kent kimliğine yaptığı katkılardan dolayı kent içinde nesiller boyu korunması gereken en önemli yerlerdir.


Böylesine önemli bir turizm kentinde olmaması gereken bazı taş ocakları nedeniyle eşsiz güzellikteki doğal peyzajı yara almıştır. 25-30 yıl önce Samson Dağları’nda açılan mermer ocaklarının oluşturduğu yaralar, doğa harikası bir alanda geri dönülmez bir tahribata neden olmuştur. Ne yazık ki açılan yaraların kolay kapanmadığı da görülmektedir. Kuşadası gibi bir turizm kentinde, doğal peyzajı tamamen bozan, yaban yaşamına bitki topluluklarına yaşam hakkı tanımayan taş ocakları gibi faaliyetlere artık izin verilmemelidir. Değişen bu doku Kuşadası’nın zengin biyoçeşitliliğini ve ayrıca turizm fırsatlarını da baltalamaktadır” dedi.



“Daha fazla gecikmeden, geçmişte yapılan tüm hatalardan ders çıkarılarak, ekolojik açıdan hala çok önemli değerlere sahip olan Kuşadası ve çevresinde, hassas ve tehdit altında olan ekosistemlerin güvence altına alınması gerekir” diyen Sürücü, şöyle konuştu:


“Bu doğal alanlar sadece bugün yaşayanların değildir, çocuklarımızın bize emanetidir. Bizim görevimiz ise bu emanete en iyi şekilde sahip çıkmaktır. Hızla değişen, dönüşen ve kirlenen dünyamızda, gelecek yıllarda ülkelerin başarısı gelişmiş sanayileri ile değil koruyabildikleri doğal alanları ile ölçülecektir. Nitekim artık turizm yüzünü büyük beton yığını otellerden sağlıklı çevreye ve sağlıklı ekosistemlere çevirmiştir. Kuşadası’nın ekolojik ve tarımsal envanteri büyük ölçüde bilinmektedir. Gelişen bu sürdürülebilir turizm düşüncesi çerçevesinde hem doğa hem de tarım turizm için en önemli unsurlardır. Her ikisinin korunması sadece turizm değil bu kentte yaşayan binlerce insan içinde önemlidir. Korona virüs gösterdi ki; doğa bir dengeden ibarettir. Doğayı ve tarımı koruyamazsak, insanı ve diğer canlıları da koruyamayız. Tarımsal arazilerin ve Kuşadası’nın doğal peyzajın korunması için, kamu kurumlarının, yerel yönetimlerin, üniversitenin peyzaj mimarlığı bölümü, köy muhtarlarının ve sivil toplum örgütlerinin işbirliğiyle, bir ekolojik tabanlı peyzaj planlama çalışmaları mutlaka yapılmalıdır”




EKODOSD Bilim Danışmanı Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tendü Hilal Göktuğ ise, “1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansında, çevre sorunlarına dair farkındalığı artırmak amacı ile 5 Mayıs Dünya Çevre Günü olarak kabul edilmiş ve ilan edilmiştir. Dünya çevre gününün bu yılki teması ise biyoçeşitliliktir. Biyoçeşitlilik, bir bölgede yaşayan tek hücreli canlılardan karmaşık organizmalara kadar tüm türlerin genetik çeşitliliğinin ve bu türlerin yaşadığı ekosistemlerin çeşitliliğinin oluşturduğu bir bütündür. İnsan hayatının devamı bozulmamış ekosistemler ve korunmuş biyoçeşitliliğe bağlıdır.


Biyoçeşitliliği oluşturan bitki ve hayvan türleri, sadece gıda ve ilaç hammaddesi olarak bize fayda sağlamazlar. Biyoçeşitlilik ekosistemleri düzenleyici özellikleri ile doğal dengenin korunmasında önemli işlevleri vardır. Kısacası soluduğumuz havanın kalitesi içtiğimiz suyun berraklığı, biyoçeşitliliğe bağlıdır. Örneğin bir orman ekosistemini oluşturan bitki birliği içerisindeki biyolojik çeşitlilik iklimin düzenlenmesi, oksijen üretimi ve karbon dengesinin düzenlenmesinde önemli roller üstlenir.


Ayrıca bu doğal alanlar, her geçen gün betonları arasında sıkışıp kaldığımız ve nefes almakta zorlandığımız kentlerden tek kaçabildiğimiz açık yeşil alanlardır. Bu alanlar sundukları sayısız rekreasyonel faaliyetlerle hem fiziksel hem de psikolojik sağlığımızı korumamıza yardımcı olur. Türkiye 3 farklı biyocoğrafik bölgede bulunması, hareketli topoğrafyası, jeolojik ve jeomorfolojik özellikleri sayesinde tek başına küçük bir kıtanın sahip olabileceği tür, habitat ve ekosistem çeşitliliğine sahiptir. Öyle ki Avrupa kıtasından 12 bin bitki türü bulunurken Türkiye’de 9 bin bitki türü bulunmakta olup bu türlerin yüzde 3’ü endemiktir yanı sadece Türkiye’de yetişmektedir. Bu sebeplerle Türkiye, tarım, orman, dağ, mağara, step, sulak alan, kıyı ve deniz ekosistemlerine ve bu ekosistemlerin farklı farklı kombinasyonlarına sahip eşsiz bir kara parçasıdır.


Tüm dünyada hızla gelişen sanayileşme ve şehirleşmenin biyolojik çeşitlilik üzerindeki tehditkar etkilerinden dolayı 1992 yılında Rio de Jenerio’da gerçekleştirilen Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi imzaya açılmıştır. Türkiye bu sözleşmeyi 1992’de imzalamış ve 29 Ağustos 1996 tarih ve 4177 sayılı Kanun ile onaylamıştır. Sözleşme 14 Mayıs 1997 yılında ülkemizde yürürlüğe girmiştir. Ancak yapılan sözleşmeler, gerçekleştirilen yasal düzenlemelere rağmen hızlı bir şekilde biyolojik çeşitliliğimizi kaybetmekteyiz. Bunun en büyük sebebi ise ülkemizde yaşanan hızlı ve plansız gelişmelerdir.


Her geçen gün kaybettiğimiz tarım alanlarımız, yok edilen ormanlarımız, bozulan havamız, suyumuz ve yaşam kalitemiz, bizlere, tarım, orman, ulaşım, kent ve sanayi gibi alan kullanım kararlarının verilmesinde de ekosisteme uyumlu ve sürdürülebilir politikalarla beslenen ekolojik tabanlı peyzaj planlarının ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Kasabamızda, şehrimizde ve bölgemizde gördüğümüz gibi, enine ve boyuna beton bloklarla kaplanan çarpık kentleşme, biyolojik süreçleri analiz eden multidisipliner ekiplerin yer aldığı planlama ekibi ile bu ekibin oluşturduğu ekolojik tabanlı peyzaj planlarının eksikliğinden kaynaklanmaktadır.


Kentlerde kent ekosisteminin yeşil altyapı ile güçlendirilmesi, katı atık yönetiminin sağlanması, kentin yeşil koridorlarla ve bu koridorların oluşturduğu yeşil ağlarla kırsala bağlanması, kaybolan biyolojik çeşitliliğin onarılması sahip olmamız gereken temiz hava temiz su ve kaliteli bir yaşam için gereklidir. Benzer şekilde kırsalda, akarsu koridorlarının rehabilitasyonu, erozyon ve heyelan kontrolü ve maden ocaklarının terk edilmeden önce peyzaj onarım çalışmalarının gerçekleştirilmesi gibi pek çok çalışma, ilgili yönetmeliklere uygun bir şekilde gerçekleştirilmeli ve mutlaka denetimleri yapılmalıdır. Bununla birlikte, bu toplumun yetişkin birer ferdi olarak, ihtiyacımızdan fazla olan her gıda, giyim, eşya alımı, fazla enerji ve su tüketimi gibi bilinçsizce attığımız her bir adımın dünya üzerinde bir canlı türünü daha yok edebileceği bilinciyle hareket etmek, evrende başka bir dünya olmadığı gerçeğiyle çocuklarımıza ve torunlarımıza daha yaşanabilir bir dünya bırakmak hepimizin asli görevleri arasındadır” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara TBMM Başkanı Kurtulmuş: TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “Gerçekten sivil, darbelerin gölgelerinden kurtulmuş anayasa yapması Meclis’in boynunun borcudur. Öncelikli gündem asr’a uygun anayasa. Bu haftayı geride bırakıp partilerle yapacağımız temaslarla bu süreci başlatacağız” dedi. Kurtulmuş, TBMM özel oturumunda konuştu. Kurtulmuş, 104’üncü yıl dönümünün idraki dolayısıyla taşıdığımız onuru hep birlikte, milletçe paylaştığımız bir günü kutladıklarını belirterek, “104 yıl evvel Türkiye’nin içinde bulunduğu zor şartları hepimiz gayet iyi biliyoruz; savaşta yıkılmış, tarumar edilmiş, her tarafı işgal edilmiş, payitahtı işgal edilmiş olan bir ülkenin en zor ve çetin şartlar içerisinde yeniden bir araya gelerek birlik ve beraberlik içerisinde küllerinden doğmasının en önemli işaretlerinden birisi 23 Nisan 1920’de Ulus’taki ilk Meclis binasında gerçekleştirilen toplantıdır ve Türkiye Cumhuriyet devletinin kuruluşunun ilk adımı olan Meclisimizin gerçekleştirilmesidir. Öncelikle, o zor şartlar içerisinde Meclisimizi hem Millî Mücadele’nin karargâhı hâline getiren hem Türkiye demokrasisinin kuruluşunun merkezi hâline getiren hem de bu anlamda devleti kuran bir Meclis olma niteliğini ortaya koyan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ilk Meclisin o kahraman azalarının hepsini saygıyla, hürmetle yâd ediyoruz” ifadelerini kullandı. Kurtuluş, TBMM yasa ve anayasa yapma gücüne de selahiyetine de sahip olduğunu belirterek, “Bu meclis halkın verdiği oyların yüzlerin 95’ine sahip bir meclistir. Yeter ki doğru zeminlerde tartışmayı başaralım. Doğru yöntemler de partilerin uzlaşı ile varacağı yöntemlerdir. Gerçekten sivil, darbelerin gölgelerinden kurtulmuş anayasa yapması Meclis’in boynunun borcudur. Öncelikli gündem asr’a uygun anayasa. Bu haftayı geride bırakıp partilerle yapacağımız temaslarla bu süreci başlatacağız. Her kurumun bu sürece katkı vermesini temenni ediyoruz” dedi.
Eskişehir Odunpazarı, Çocuk Bayramı’nı muhteşem bir şenlikle kutladı Odunpazarı Belediyesi, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı Kanlıkavak Parkı’nda düzenlediği çocuk şenliği ile kutladı. Şişme oyun alanlarının bulunduğu, sahne ve müzik gösterilerinin yapıldığı şenlik gün boyu devam ederken, etkinliğe katılım gösteren binlerce çocuk gönüllerince eğlendi. Odunpazarı Belediyesi, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı muhteşem bir şenlikle kutladı. Kanlıkavak Parkı’nda düzenlenen şenliğe yaklaşık 10 bin kişi katıldı. Etkinliğe katılım gösteren çocuklar gün boyunca gönüllerince eğlendi. 23 Nisan Çocuk Şenliği’ne Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle Başkan Kurt’un makamını devrettiği küçük başkan Eymen Demirkol ile çok sayıda çocuk katıldı. "Egemenlik kayıtsız ve şartsız ulusundur" Çocuk Şenliği’nin açılış konuşmasını Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt yaptı. Çocukların bayramını kutlayan Başkan Kurt, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın Türkiye’nin değil dünyanın en büyük bayramı olduğunu söyleyerek, “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir bayram. Türkiye, Kurtuluş Savaşı’na giderken bile seçilmiş milletvekillerinden olunan bir büyük millet meclisiyle idare edildi. Yani egemenliği biz halktan gelen bir güç olarak kullandık ve kabul ettik. Bu gücün önünde hiç kimse duramaz. Egemenlik kayıtsız ve şartsız ulusundur. Bunun önüne geçecek ya da geçmek isteyecek olanların hiçbir şansı yoktur. Bunu Türk milleti daha 20 gün önce tekrar gösterdi. O nedenle bu büyük bayramı bir kez daha kutluyorum. Çocuklarımız, bu bayramda özgürce oynayacak. Çocuklarımızın, özgürce eğlenmesini ve ailelerin de onlara katkı sunmasını diliyoruz” dedi. “Bugün bizlere düşen Atatürk’ün izinden gitmek ve onun fikirlerine sahip çıkmaktır” Başkan Kurt’un ardından çocuk başkan Eymen Demirkol da arkadaşlarının bayramını kutladı. Kazım Kurt’un ardından konuşmasını yapan Başkan Demirkol ise, “Atatürk’ün biz çocuklara armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyorum. Bugün bizlere düşen Atatürk’ün izinden gitmek ve onun fikirlerine sahip çıkmaktır. Bizler, küçük olabiliriz ama birer bireyiz. Atatürk bizlere güvenmiş, bizleri sevmiş. Bu sevgi karşılıklı, bizler de onu çok seviyoruz. O nedenle ülkemiz için çok çalışmalıyız. Bugün sizlerle olmaktan çok mutluyum. Atatürk’e teşekkür ederim” diye konuştu. Çocuklardan muhteşem gösteri Şişme oyun parkuru, pamuk şeker, kağıt helva tezgâhlarının yer aldığı şenlik alanında, palyaçolar gösteriler yaptı. Yüz boyama ve resim etkinliklerinin düzenlendiği şenlikte Odunpazarı Belediyesi’ne bağlı kreşlerin öğrencileri birbirinden güzel sahne gösterileri düzenledi. Rengarenk giyinen çocuklar sahnede çalışan şarkılara dansları ile eşlik ederken, Odunpazarı Belediyesi Çocuk Şenliği’ne katılan çocuklar ve aileleri böyle bir etkinlik düzenlendiği için Başkan Kurt’a teşekkür etti. Başkan Kurt’a yoğun ilgi gösteren çocuklar ve aileleri, Başkan Kurt ile hatıra fotoğrafı çektirmeyi de ihmal etmedi.
Erzurum Erzurum’da çocuklar için kütüphane kurdular Erzurum Teknik Üniversitesi öğrencileri, Dumlu İlkokulu’nda kütüphane kurarak çocukların eğitimine katkı sağladılar. Erzurum Teknik Üniversitesi’nde “Gönüllülük Çalışmalar”ı dersi kapsamında harekete geçen öğrenciler, 23 Nisan Çocuk Bayramı’nda çocuklarla bir araya gelerek coşkulu bir etkinlik düzenledi. Erzurum Teknik Üniversitesi öğrencileri, 23 Nisan öncesinde binlerce kitap toplayarak şehir merkezine 20 km uzaklıktaki Dumlu İlkokulu’na kütüphane kurdu. Ardından, çocuklara hediyeler dağıttılar ve müzik eşliğinde eğlenceli oyunlar oynadılar. Mini bir bayram havasında geçen etkinliğe çocuklar da yoğun ilgi gösterdi. Etkinliğin koordinatörü ve Gönüllülük Çalışmaları dersi Eğitmeni Doç. Dr. Sevinç Namlı, öğrencilerini bu gurur verici iş için tebrik ederek, gönüllülük ruhunu yaşatmanın önemine vurgu yaptı. Ramazan Bayramı’nda 300 çocuğu giydirmenin yanı sıra, 23 Nisan’da da böylesine anlamlı bir etkinlik düzenlemenin mutluluğunu paylaştıklarını belirten Doç. Dr. Sevinç Namlı , "Gönüllülük dersini teorik olarak ben ne kadar anlatsam da, gençler bir çocuğun kalbine dokundukları zaman gönüllülüğün gerçek anlamını anlayabiliyorlar. Bu anlamda yaptığımız etkinliklerin ne kadar başarılı olduğunu çocukların ve gençlerin gözlerinden anlayabiliyoruz. Günlerce uğraştığımız etkinliklerin yorgunluğunu o gözlerdeki mutlulukla unutuveriyoruz" şeklinde ifade etti. Etkinliğe katılan Gençlik Lideri Ahmet Efe ise şimdiye kadar binlerce çocuğun yüzünde tebessüm oluşturdukları için öncelikle üniversite öğrencisi gönüllülere, ardından Erzurum Teknik Üniversitesi ve Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’ne teşekkür ederken, “Gençlerin gönüllü olduktan sonra kişisel gelişimlerinde kayda değer ilerlemeler sağladığını gördüklerini belirterek, insan olmak demek gönüllü olmak demektir. Kalp herkeste var ama gönül herkeste yok. O yüzden gönlü güzel gençlerimizle ulaşabildiğimiz kadar yüzlerde tebessüm olmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.