GENEL - 19 Haziran 2020 Cuma 15:18

Bartın Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü ‘Bölgesel Odaklı’ çalışmalarda öncü olacak

A
A
A
Bartın Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü ‘Bölgesel Odaklı’ çalışmalarda öncü olacak

Bartın Üniversitesi bünyesindeki 3 enstitüyü tek çatı altında toplayan ‘Lisansüstü Eğitim Enstitüsü’ bölgesel kalkınma odaklı çalışmalara katkı sunacak.

Bartın Üniversitesi bünyesindeki 3 enstitüyü tek çatı altında toplayan ‘Lisansüstü Eğitim Enstitüsü’ bölgesel kalkınma odaklı çalışmalara katkı sunacak. Enstitü bünyesindeki 5 yeni lisansüstü programa ise önümüzdeki akademik yılda ilk öğrencilerini alınacak.


Bartın Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü’nün kurulmasına yönelik Cumhurbaşkanı kararı Resmi Gazete’de yayınlandı. Böylece Bartın Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü ile Sosyal Bilimler Enstitüsü, uygulamada birlikteliğin arttırılarak en yüksek verimin elde edilmesi hedefiyle ‘Lisansüstü Eğitim Enstitüsü’ çatısı altında toplandı.



Lisansüstü programların sayısı artıyor


Bartın Üniversitesi’nde “2019-2023 Stratejik Planı” kapsamında ve “Akıllı Lojistik ve Bütünleşik Bölge Uygulamaları” ihtisaslaşma alanı çalışmaları doğrultusunda Yükseköğretim Kurulu’na (YÖK) yapılan başvuru sonucunda 5 yeni lisansüstü programın açılması uygun görüldü.


Bu kapsamda Lisansüstü Eğitim Enstitüsü bünyesinde disiplinlerarası eğitim vermek üzere Akıllı Sistemler Mühendisliği Anabilim Dalı kurularak bu anabilim dalına bağlı Akıllı Sistemler Mühendisliği Tezli Yüksek Lisans Programı ve Matematik Anabilim Dalına bağlı olarak Matematik Tezli Yüksek Lisans Programı, Bölgesel Kalkınma İktisadı Anabilim Dalı kurularak bu anabilim dalı altında Bölgesel Kalkınma İktisadı Tezli Yüksek Lisans Programı, Bilgi ve Lojistik Yönetimi Anabilim Dalı, kurularak bu anabilim dalına bağlı Bilgi ve Lojistik Yönetimi Tezli Yüksek Lisans Programı ile Muhasebe ve Finansman Anabilim Dalı Tezli Yüksek Lisans Programı açılması uygun görüldü.



“Nitelikli insan gücünü arttırmaya yönelik hedefe katkı sağlıyoruz”


Lisansüstü Eğitim Enstitüsü ile birlikte, önümüzdeki akademik yılda ilk öğrencilerini alacak lisansüstü programların hayırlı olmasını dileyen Bartın Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Orhan Uzun, “Yükseköğretim Kurulumuz tarafından belirlenen, ülkemizin nitelikli insan gücünü arttırmaya yönelik hedefe katkı sağlamaya gayret gösteriyoruz. Bu doğrultuda bölgemizin kalkınmasını önceliyor, yetiştirdiğimiz uzman ve akademisyenlerle, geleceğimize değer katıyoruz” dedi.



“Bölgemizden başlayarak ülkemizin gelişimine katkı sunuyoruz”


Rektör Uzun, yeni lisansüstü programların Batı Karadeniz Bölgesi önceliğinde, ülkemizin hedefleri ve gelişim stratejileri doğrultusunda açıldığını da kaydederek, “Çalışmalarımızda bölgemizi önceleyerek, ülkemizin gelişimine katkı sunmaya gayret ediyoruz. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) tarafından ihtisaslaşma kapsamına alınan Üniversitemizde, ‘Akıllı Lojistik ve Bütünleşik Bölge Uygulamaları’ alanındaki mevcut kapasitemizi geliştiriyoruz. Sürdürdüğümüz araştırmalar ve paydaş görüşleri neticesinde, yetkin akademik kadromuzla birlikte oluşturduğumuz yol haritası üzerinden geleceğe dönük stratejik adımlar atıyoruz. Yapmış olduğumuz çalışmalar ve açtığımız bölümlerle birlikte ‘Filyos Limanı ve Endüstri Bölgesi Projesi’ kapsamında ihtiyaç duyulabilecek nitelikli insan kaynağını yetiştirmeye çaba gösteriyor ve Ar-Ge stratejilerimizi adım adım hayata geçiriyoruz. Uzun soluklu çalışmalar neticesinde oluşturduğumuz planlamalar ile bölgemize değer katacağımıza inanıyorum” diye konuştu.



“Tercih edilen bir üniversiteyiz”


Bartın Üniversitesi’nde geçtiğimiz yıl açılan 10 yeni lisans programının yüzde 100 doluluk oranına ulaştığını da hatırlatan Rektör Uzun, “Ülkemizin öncelikleriyle birlikte bölgesel ihtiyaçları da önceleyen bir yaklaşımla açılan yeni programlarımızda yetişecek insan kaynağı ile yaşadığımız yerden başlayarak ülkemize değer katmayı hedefliyoruz. Birbirini besleyen önlisans, lisans ve lisansüstü programlar ile oluşturulan bütünlüklü bir yapı içerisinde niteliği de arttırmaya çaba gösteriyoruz. Bölgemiz başta olmak üzere ülkemizin dinamiklerine odaklanarak geleceğe kararlı adımlarla yürüyoruz. Bu düşüncelerle ‘Yeni YÖK’ vizyonuyla hayata geçirilen yeni ve yenilikçi pek çok uygulama ile bir yandan yükseköğretim alanımızın daha rekabetçi bir yapıya dönüşmesine zemin hazırlarken diğer yandan da yükseköğretim kurumlarımızın bulundukları bölgelerin kalkınmasında lokomotif görevi görmesine katkı sunan ve kalite eksenli yolculuğumuzda bizleri daima destekleyen YÖK Başkanımız Prof. Dr. Sayın M. A. Yekta Saraç’a ve YÖK Üyelerimize şükranlarımı sunuyorum” ifadelerini kullandı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Eskişehir Sahnede o acıları adeta yaşadıklarını anlattılar Eskişehir’de, 18 Mayıs 1944 yılında Kırım-Tatarlı ailelerin ülkelerinden sürgününü ve çektiği zorlukları anlatan ‘Hasret’ isimli tiyatro oyununu sahneleyen oyuncular, yaşanan acıları adeta yaşadıklarını anlattılar. Odunpazarı Belediyesi Tiyatro Ekibi tarafından hazırlanan oyun, Hasan Polatkan Kültür Merkezi’nde sanatseverlerle buluştu. ‘Hasret’, Kırım - Tatar ailelerinin 18 Mayıs 1944 yılında yurtlarından alınıp başka ülkelere zorla sürgün edilmesini anlatan bir tiyatro oyunu. Senaristliğini Derya Dobrişan’ın üstlendiği oyun, Elçin Karaahmet ve Süleyman Karaahmet tarafından yönetildi. Ceren Tüysüz, Ferhat Karataş, Hüseyin Demir, İpek Uzkalan ve Tuğçe Güney’in rol aldığı ve 4’üncü defa sahnelenen oyunun, daha önce günümüzde yaşamakta olan Kırım Tatarlı ailelere yönelik oynanmıştı. Son oyunun seyirciler üzerinden duygusal anlar yaşattığı gözlemlendi. Beş kişilik oyuncu kadrosu ile sanatseverler karşısına çıkan ekip, kendileri için çok büyük bir tecrübe olduğunu ve unutulmaz bir anı olarak kaldığını söyledi. ‘Hasret’ oyununu 4’üncü kez sergileyen oyuncu kadrosu yaşadıkları heyecanı, tecrübeyi ve başka insanların acılarını benimseyişlerini dile getirdi. “Kırım-Tatar sürgününü anlatan bir oyun olmadığını duyunca bilekleri sıvadık” Tiyatro oyuncusu Ceren Tüysüz, Yönetmen Elçin Karahmet’in daha önce hiçbir ekibin Kırım-Tatar Türklerinin bu sürgününü tiyatro olarak oynamadığını söylediğini ve bunu duyunca çok heyecanlandıklarını dile getirdi. Tüysüz, nasıl bir süreçten geçtiklerini şöyle anlattı: “Yönetmenimiz bize ‘Bu projeyi yapalım mı?’ diye sordu ve bir fikir ortaya çıktı. Daha sonra hep birlikte araştırmasını yaptık. Projeyi bir taslak halinde hazırladık. Sonra arkadaşımız Derya Dobrişan yazıya döktü ve bu proje ortaya çıktı. Aslında Kırım-Tatar sürgününe dair bir oyun olmadığını duyunca bilekleri sıvadık. Bunu da duyduktan sonra çok heyecanlandık ve araştırma sürecimiz daha da hızlı gerçekleşti. Çünkü belgeseller var, kısa filmler var, şarkılar var. Ama gerçekten Kırım-Tatar sürgününü anlatan bir tiyatro yoktu. Bunun üzerine de biz hemen harekete geçmiş olduk.” “Bu sürgün tiyatroya yansıtılacağı için Kırım Tatarlı aileler de bizim kadar heyecanlıydı” Oyunun senaryosunun yazılma aşamasında en büyük rolü oynayan Kırım Tatarlı ailelerden senaryoyu oluşturabilmek adına yardım aldıklarını ve bu süreçte ailelerin, sürgünün tiyatro sahneline taşınasını duyduklarında çok heyecanlandıklarını dile getiren Ceren Tüysüz, “Rüstem Bey ile görüştük, birebir yaşayanlarla ya da daha üst jenerasyonda yaşayanlar, tanık olanlar var Hasan Bey gibi. Onlarla konuşmuştuk biz. Rüstem Bey vagonla Kırım’dan gittiğinde 2 yaşındaydı. O görüşme de bizim için çok duygusaldı. Onlar için de öyleydi. Tiyatroya yansıtılacağı için bence onlar da çok heyecanlıydı ve bize bir an önce o bilgileri aktarmaya çalıştılar. Değerli bir süreç geçirdik onlarla ve çok duygusaldı. Bize yardım edebilmek için gerçekten belediye başkanımızdan tutun da Kırım-Tatar Müzesi, Kırım-Tatar Derneği herkes seferber oldu” şeklinde konuştu. “Duygusal anlamda ağır bir süreçten geçtik” Oyunun yazılma ve çıkarılma aşamasında derin bir araştırma yaptıklarını dile getiren oyuncu Çiğdem Öztürk ise, “Yaşanan olaylar çok acı olduğu için aslında, yani okuduğumuz, izlediğimiz her şey bize çok acı verdi ve bir oyuncu olarak empati kurmak, nasıl yansıtacağımızı düşünebilmek çok acılı bir süreçti. Ama bunları bilmeyen insanlara aktaracağımız için de heyecanlıydık. Biz de birçok şey öğrendik aslında projede. Bence Eskişehir’de bile birçok kişi bilmiyor Kırım-Tatar ailelerinin hikâyesini. Bu anlamda seyirciye de ulaşmak çok değerli. Biz bile projeyi araştırırken aa bunlar mı olmuş diye çok içine aldı bizi proje. Öte yandan bu acı olayları, Tatar sürgününü araştırırken, aynı zamanda Kırım-Tatar sürgününü de araştırmak gerekti. Bizim için zor olmadı ama duygusal anlamda ağır bir süreçten geçtik” ifadelerine yer verdi. “Yaşadıkları acılardan bahsetmektense kültürlerinden bahsetmeyi daha çok seviyorlar” Hüseyin Demir de, Kırım-Tatar Türklerinin memleketlerinden sürgün edilmesini konu edinen tiyatro oyunun dekor ve kostüm anlamında nasıl bir yol izlediklerini ve Kırım Tatar ailelerinin kültürlerine ne kadar düşkün olduklarını belirtti. Odunpazarı Belediyesi tiyatro oyuncusu Demir, “Kırım-Tatar müziklerini araştırdık, enstrümanları araştırdık ve bu araştırma sonucunda da o enstrümanlardan oyunun orijinal müziklerini ortaya çıkarmaya çalıştık ve onların türkülerinden de, tarih boyunca gelmiş müziklerinden de faydalandık. Dekoru da Çiğdem arkadaşımız yaptı. Kostümlerimizi ve dekorlarımızı da yönetmenimizle birlikte yaptı. Mesela bu olayları yaşayan insanlarda genel olarak şöyle bir durum var; yaşadıkları acılardan bahsetmektense, kültürlerinden bahsetmeyi daha çok seviyorlar. Zamanında çok ağlamışlar zaten, artık ağlamak yerine ayakta durmak varlıklarını tekrardan ortaya çıkarmak, kültürünün varlığını sürdürmek adına bir durum içerisindeler. Onlar da sağ olsunlar hem dekorumuzda hem kostümümüzde bize çok fazla materyal verdiler” dedi. “Oyundan ağlayarak çıkıyorlar” Bir diğer oyunca, Ferhat Karataş, oyunda Kırım - Tatar ailelerinin yaşamış oldukları zorlukları ve nasıl mücadele ettikleri anlatılırken, içerisinde sürgünü bizzat yaşamış olan insanların da olduğu salonda duygusal anlara şahitlik ettiğini belirterek, “Kırım -Tatar aileleri geldiğinde bunlar hâlâ içlerinde bir yara olduğu için oyundan çok etkileniyorlar. Oyundan ağlayarak çıkıyorlar. Yorum yazmışlar, Kırım Tatar aileleri dışında Hatay depreminden göç eden insanlar da gelmiş geçen oyunda ve ortak bir acı var. İnsanlar, bugün olmasa bile o aileden ayrı kalmanın acısını alıyorlar. O acıyı bizimle birlikte hissedebilmeleri çok kıymetli. O yüzden acıyı yansıtabilmişiz ne mutlu bize” dedi.
Muğla Çöl tozu Muğla’ya ulaştı Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan uyarı sonrası Afrika üzerinden gelen çöl tozu bulutu, Muğla kıyılarına ulaştı. Akdeniz’den giriş yapan çöl tozu bulutu Antalya, Muğla, Isparta ve Burdur illerini etkisi altına aldıktan sonra Marmara ve Karadeniz üzerinden ülkeyi terk edecek. Muğla’da öğle saatlerinde etkisini arttıran Afrika çöl tozu, hava yağışlı olmamasına rağmen araçların üzerinde çamur zerrecikleri oluşturdu. Güneş ışınlarını örten toz bulutu, küçük yağmur tanecikleri halinde uzun süredir park halindeki araçların üzerini kapladı. Çöl tozu nedeniyle, özellikle kronik sağlık ve solunum problemi bulunan, kalp hastaları, çocuklar ve 65 yaş üstü kişiler gibi yüksek risk grubundaki kişilerin her türlü fiziksel egzersizden ve açık hava aktivitelerinden kaçınması önerildi. Milyonlarca metreküp toz minerali Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Su Kaynakları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ceyhun Özçelik, şiddetli kum fırtınaları sonucu her yıl Sahra Çölü’nden atmosfere irili ufaklı milyonlarca metreküp toz minerali yükseldiğini belirterek, “Şiddetli kum fırtınaları sonucu her yıl Sahra Çölü’nden atmosfere yüz milyonlarca metreküplük toz mineralleri yükselmektedir. Toz minerallerinin büyüklüğüne bağlı olarak büyük çaplı mineraller daha yakın mesafede, kısa çaplı mineraller ise çok daha uzun ve kilometrelerce uzağa hareket edebilmektedir. Geçtiğimiz haftalarda bir benzerini yaşadığımız olayı bugün tekrar yaşıyoruz. Önümüzdeki birkaç gün beklediğimiz bu kum hareketi boyunca Kuzey Afrika’dan yüzlerce kilometre uzunluğunda gelen bir kum örtüsü Akdeniz ve ülkemizi geçerek Karadeniz’e kadar uzanmaktadır. Güneşin yeryüzüne erişmesini engellemesi nedeniyle yerküre içeresindeki sıcaklığı mevsim normallerinin altında tuttuğunu söyleyebiliriz. Gökyüzüne baktığımız zaman güneşi göremiyoruz ve gökyüzünün turuncu renk aldığını görüyoruz. Düşen yağışlar ve azalan rüzgar hareketlerine bağlı olarak yerküre üzerinde çamurlu bir durum ile karşı karşıya kalabiliyoruz” dedi. Yaşlılar, çocuklar ve kronik hastalara uyarı Doç. Özçelik, çöl tozlarının sağlık açısından da değerlendirilmesi gerektiğini ifade ederek, “Metreküpte 50 mikrogramın üzerinde bir toz solunumunun insan sağlığı için zararlı olduğu ifade edilmektedir. Özellikle açık havada çalışan astım hastası insanlar için risk teşkil etmekte, çocuklarda ve dezavantajlı gruplar içeresinde gerekli önlemlerin alınması, maske kullanılması ve toz hareketlerinin yoğunluğunun takip edilmesi uygun olacaktır” dedi.