KÜLTÜR SANAT - 16 Eylül 2021 Perşembe 15:30

Dünyadaki ilk eski eser davası Troya hazinelerinin geri alınması için Osmanlı Devleti döneminde açıldı

A
A
A
Dünyadaki ilk eski eser davası Troya hazinelerinin geri alınması için Osmanlı Devleti döneminde açıldı

Tarihte önemli bir yere sahip olan Troya hazinelerinin korunması konusunda dünyada ilk eski eser davası Osmanlı Devleti döneminde Atina’da açıldı.

Tarihte önemli bir yere sahip olan Troya hazinelerinin korunması konusunda dünyada ilk eski eser davası Osmanlı Devleti döneminde Atina’da açıldı. Osmanlı Devleti tarafından Heinrich Schliemann’a açılan davanın ilki kaybedilse de ikinci dava kazanıldı. Osmanlı Devleti’nin Troya hazinelerini Yunan yetkililerden de saklayan Schliemann’dan eserlerin geri alınması için 2 tane de hafiye tuttuğu öğrenildi.


Troya kazılarının 150’nci yıl dönümünde Osmanlı Devlet arşivinde bulunan belgeler de gün yüzüne çıktı. Belgelerde, Heinrich Schliemann’ın 31 Mayıs 1873 yılında Hisarlık Tepe’deki Troya Höyüğünden çıkarttığı Priamos Hazinesi’ni çalarak Atina’ya kaçırdığı ve bu süreçte Osmanlı Devleti’nin Troya hazineleri için yaptığı önemli girişimler yer alıyor.


Konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulunan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Troya Kazı Başkanı Prof. Dr. Rüstem Aslan, “Troya, Anadolu’daki pek çok önemli yerleşim yerlerinden bir tanesidir. Fakat, Troya 150 yıl önce başlayan resmi kazılarla biraz daha ön plana çıkmaktadır. Burada özellikle tarih öncesi arkeolojinin farklı dönemlerde bilime dönüştüğünü ve en ileri teknolojilerinin burada uygulandığını görüyoruz” dedi.


“Saffet Paşa’nın bu araziyi kamulaştırmasıyla Troya’yı korumaya aldığını görüyoruz”


Heinrich Schliemann’ın Hisarlık Tepe’de kazı izni almak istemesinden şüphelenen dönemin Maarif Nazırı Saffet Paşa’nın arazinin hemen kamulaştırılması talimatı verdiğini ifade eden Aslan, “1870’li yıllarda yani resmi kazıların başlamasından bir süre önce Heinrich Schliemann, Hisarlık Tepe’de olduğuna inandığı Troya’yı bulmak için burada izin almadan kazılar gerçekleştiriyor. Ve hatta Troya Höyüğü ’nün bir bölümünü satın alarak, buluntuların birçoğunu arazi sahibi olarak mal etmeye çalıyor. İşte bu Osmanlı döneminde Troya ilgisini ve verilen önemi görüyoruz. Saffet Paşa’nın buradaki araziyi hemen kamulaştırdığını ve buradaki buluntuları ile Troya’yı korumaya aldığını görebiliyoruz” diye konuştu.


“Osmanlı Devleti’nin Atina’da çok önemli hukuk mücadelesi verdiğini biliyoruz”


Prof. Dr. Aslan açıklamasının devamında; “Heinrich Schliemann’ın 1871’de resmi kazı izniyle bazı zayıflık ve açıklıkları kullanarak eserleri çaldığını biliyoruz. Yine 1873’te Schliemann’ın Priamos Hazinelerini olarak tanımladığı ve çalıp götürdüğünü hazinelerin geri alınması konusunda da Osmanlı Devleti’nin önemli bir hukuki mücadeleyi Atina’da verdiğini çok iyi biliyoruz” ifadelerine yer verdi.


“1869 yılında ilk eski eser koruma kanunumuzu çıkarttık”


Osmanlı Devleti döneminde ilk eski eser koruma kanunun 1869 yılında çıkarıldığını belirten Troya Müze Müdürü Rıdvan Gölcük, “Troya kazıları sürecinde Türkiye ve dünyada tarihinde çok ilkler oluyor aslında. Biz 1869 yılında ilk eski eser koruma kanunumuzu çıkartıyoruz. Yurt dışına eser çıkartmayacaksın. Bulduğun her şey yurt içinde kalacak. Yalnız bir de kanunda zayıf bir nokta var. Zayıf yönü de şu; ‘Özel mülkte çıkan eserler, şahsın hakkıdır’ Schliemann 1871 yılında İstanbul’a Maarif Nazırı Saffet Paşa’ya kazı izni alabilmek için gidiyor ve ‘Hisarlık Tepe’de 40 dönüm bir arazi var ben bunu köylüyle anlaşıp satın aldım ama Troya kazılarını yapmam için sizden izin lazım’ diyor. Saffet Paşa dikkatle arazinin tarifini alıyor ve Schliemann’a sonra diyor ki; ‘Siz gidin, ben izni göndereceğim’ diğer kapıdan memurunu çağırıyor ve diyor ki; ‘ Gelibolu’ya gideceksin, şu araziyi devlet adına kamulaştıracaksın” dedi.


“Kamulaştırma olmasaydı, Schliemann çıkan eserlerden yüzde yüz hak sahibi olacaktı”


Maarif Nazırı Saffet Paşa tarafından Hisarlık Tepe kamulaştırılmasaydı Schliemann’ın çıkan eserlerde hak sahibi olacağını söyleyen Gölcük, “Eğer kamulaştırma işlemi olmasaydı ve Schliemann bu araziyi satın alsaydı çıkan eserlerden yüzde yüz hak sahibi olacaktı. Fakat Saffet Paşa kamulaştırdı ve orada çıkan eserlerin tamamı hakkında devlet hak ve hukuku doğdu. Dolayısıyla Saffet Paşa burada şahane bir devlet adamlığı örneği gösteriyor. 1873 yılında Schliemann bildiğimiz gibi hazineyi Atina’ya kaçırıyor. Bu durum anlaşılır anlaşılmaz soruşturma için İzzetin Efendi gönderiliyor. ‘Çanakkale’de memurların bir kusuru oldu mu’ şeklinde bir soruşturma yürütülüyor” diye konuştu.


“Dünyada eski eser konusunda ilk davayı Atina’da Osmanlı Devleti açıyor”


Dünyada eski eser konusunda ilk davayı Atina’da Osmanlı Devleti tarafından açıldığını kaydeden Gölcük, “İkinci adım, Atina’ya İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nden Dethier’i gönderiyoruz ve dava açıyoruz. Bu davanın öncesinde de ‘eski eser davası nasıl’ olur şeklinde bir örnek yok. Dünyada eski eser konusunda ilk davayı Atina’da Osmanlı Devleti açıyor ve ilk davayı kaybediyoruz. Davayı kaybettikten sonra gazetelerde bir protesto yayınlıyoruz. Devlet diyor ki; ‘Bu eserler benim, her kim alır ve satarsa peşine düşerim’ ardından” dedi.


“Eserlerin yerini bulmak için 2 hafiye tutuluyor”


İlk davayı kaybetmesine rağmen ikinci davayı kazanan Osmanlı Devleti, eserlerin yerlerinin bulunması için de 2 tane hafiye tuttuğunu belirten Gölcük, “Bugünkü anlamıyla temyize gidiliyor ve ikinci mahkeme açılıyor. Mahkemeyi kazanıyoruz fakat Schliemann eserleri saklamış ve Atina’daki yetkililer eserleri bulamıyor. Ve bunun ardından eserlerin yerini bulabilmek için iki tane hafiye tutuyoruz. Yani hukuk mücadelesi yetmiyor ve hafiyede tutuyorsunuz. Bana kalırsa Osmanlı Devleti’nin burada verdiği mücadele dünyada eski eser hukuku konusunda verilmiş en önemli mücadelelerden birisidir” şeklinde konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Valerie Garnier: "Hayali gerçekleştirebiliyor olmak muhteşem bir sezonu özetliyor" Sezonu 4 kupa ile tamamlayan Fenerbahçe Kadın Basketbol Takımı’nda Başantrenör Valerie Garnier, "Çok fazla hayalimiz vardı sezona başlarken, bu hayali gerçekleştirebiliyor olmak muhteşem bir sezonu özetliyor. Mükemmel bir sezon diyebiliriz. Aslında çok kısa bir süre vardı önümüzde hem birbirimizi tanıma hem de takımı olabildiğince yüksek noktaya getirmek için. Adım adım gittik. Bu noktada hep beraber hareket ettik" dedi. 2023-2024 sezonunda Avrupa’da üst üste ikinci kez Euroleague kupasını kazanarak bir ilke imza atan Fenerbahçe Kadın Basketbol Takımı, sezon başında müzesine götürdüğü FIBA Süper Kupa ile birlikte Türkiye Kupası ve Kadınlar Basketbol Süper Ligi’nde de mutlu sona ulaştı. Sarı-lacivertli sporcular ve teknik heyet, Ülker Spor ve Etkinlik Salonu’nda yer alan Fenerbahçe Basketbol Müzesi’nde medya mensuplarıyla bir araya geldi. Sezon başında şampiyon bir takıma geldiğini ve hedefler doğrultusunda birlikte çalıştıklarını belirten Başantrenör Valerie Garnier, “Çok fazla hayalimiz vardı sezona başlarken, bu hayali gerçekleştirebiliyor olmak muhteşem bir sezonu özetliyor. Mükemmel bir sezon diyebiliriz. Aslında çok kısa bir süre vardı önümüzde hem birbirimizi tanıma hem de takımı olabildiğince yüksek noktaya getirmek için. Adım adım gittik. Bu noktada hep beraber hareket ettik. Burada bir takım vardı ve bu takımı ben kurmamıştım. Dolayısıyla hedefler doğrultusunda hep beraber çalıştık. Çok iyi bir takımımız vardı. Hedeflere ulaşmak için takım halinde hareket etmemiz gerektiğini söyledik. Takıma da hakkını vermek lazım. Hiçbir zaman onları ekstra motive etmeme gerek kalmadı” ifadelerini kullandı. “Fenerbahçe’ye sadece kazanmak için gelirsiniz" 2018-2019 sezonunda Fenerbahçe’de başantrenörlük görevi yapmasının bu sezon kendisine yardımcı olduğunu vurgulayan Varnier, "Bu durum biraz yardımcı oldu. Yeri geldiğinde tanıdık yüzlerle karşılaştım. Fenerbahçe dokusunu biliyordum. Buraya gelirken nereye geldiğinizin farkında olmanız gerekiyor. Buraya sadece kazanmak için gelirsiniz. Fenerbahçe çok büyük bir aile, buraya tekrardan geldiğimde kimse beni unutmamıştı. Aslında ben aileme geri katılmış gibi oldum” diye konuştu. "Kariyerimdeki en özel sezonum" Fransız antrenör, kazanılan şampiyonlukların ardından kariyerinde çok önemli bir sezonu geride bıraktığını belirterek, "Gerçekten çok nadir olur tüm kupaları kazanmak. Bir antrenör sezona başlarken bütün alanlarda şampiyonluk hedefler. Bu şampiyonluklar gerçekleştiğinde de uyandığımızda gerçek mi diye kontrol ederiz. Hala o anın akışındayız. Belki biraz daha vakte ihtiyacımız var her şeyi tam anlamıyla idrak etmek için” değerlendirmesinde bulundu. Varnier, Fenerbahçe’deyken her sezon şampiyonlukları tekrarlamaları gerektiğinin de altını çizerek, "Gelecek sezon bizim adımıza zor geçecek. Fenerbahçe’deyseniz bu başarıları tekrardan kazanmanın bilincindesinizdir. Zor bir sezon olacak. Tek başımıza değiliz, ciddi rakiplerimiz var” dedi. "Türk basketbolu Avrupa’nın en iyi liglerden biri" Avrupa’nın önemli organizasyonlarında Türk takımlarının final oynaması üzerine ise Varnier, "Türk basketbolunun var olduğunu ve gerçekten Avrupa’nın en iyi liglerden biri olduğunu gösterir. Böyle bir sezon geçirdikten sonra devamlılığı tercih etmek gerekir tabii ki bazı değişiklikler yaparak" diyerek sözlerini noktaladı. Medya günü, ‘Dünyanın En Büyük Spor Kulübü’ pankartı ile çekilen fotoğraf ile sona erdi.
Kocaeli Define ararken mağarada ölen baba ile oğlu toprağa verildi Bursa’nın İznik ilçesinde mağarada kaçak define kazısı yaptıkları esnada jeneratörden sızan gazdan zehirlenerek hayatını kaybeden baba ve oğlu Kocaeli’nin Gölcük ilçesinde toprağa verildi. Edinilen bilgiye göre, Kocaeli’nin Gölcük ilçesinden yola çıkan Tevfik Özdemir (68), oğlu Okan Özdemir (42) ve arkadaşları İbrahim Ergün (38), define aramak için 2 gün önce Bursa’nın İznik ilçesine gitti. Gürmüzlü Mahallesi’nde kahvehanede çay içip etraftakilerle sohbet eden Tevfik ve Okan Özdemir ile İbrahim Ergün gecenin ilerleyen saatlerinde Karadere mevkiinde giderek mağarada kaçak kazı çalışması gerçekleştirdi. Tevfik ve Okan Özdemir ile İbrahim Ergün’den uzun süre haber alamayan yakınları endişe içinde durumu Mahalle Muhtarı Zeynel Çetin’e iletti. Çetin ise olayı 112 Acil Çağrı Merkezine bildirdi. Bunun üzerine İl Afet ve Acil Durum (AFAD) Müdürlüğü, Jandarma Arama Kurtarma (JAK), Jandarma ve sağlık ekipleri harekete geçti. Daha önce bölgede kaçak kazı yapılan bölgelere yoğunlaşan ekipler, mağara girişinde Teyfik Özdemir’in cansız bedeniyle karşılaştı. Jandarma iz sürme -arama köpekleri ‘Meftun’ ve ‘Damga’ ile mağara içerisinde yapılan aramada Okan Özdemirile İbrahim Ergün’ün cansız bedenlerine de ulaşıldı. Jandarma Arama Kurtarma (JAK) Timi tarafından cenazeler mağaradan çıkarıldı. Baba ve oğlunun cenazesi Kocaeli’nin Gölcük ilçesine getirildi Tevfik ve Okan Özdemir ile İbrahim Ergün’ün cansız bedenleri savcı ve ekiplerin incelemesinin ardından Bursa Adli Tıp Kurumu morguna kaldırıldı. Baba, oğul ve arkadaşları jeneratörden mağara içine sızan karbondioksit gazından zehirlenerek hayatını kaybettiği belirlendi. Otopsi işlemlerinin ardından yakınlarına teslim edilen baba ve oğlunun cenazesi Kocaeli’nin Gölcük ilçesine getirildi. Baba ve oğlunun Kavaklı Mahallesi Kavaklı Sanayi Camii’nde öğle namazına müteakip cenaze namazı kılındı. Cenaze namazına Özdemir’in yakınları, sevenleri ve Gölcük Belediye Başkanı Ali Yıldırım Sezer katıldı. Cenaze namazının ardından baba ve oğlun cenazeleri İhsaniye Mezarlığına defnedildi. Öte yandan, Tevfik Özdemir’in emekli olduğu, Okan Özdemir’in ise bir dönerci dükkanında kurye olarak çalıştığı öğrenildi. Gürmüzlü Mahallesi’ne 6 kilometre uzaklıktaki Elbeyli Mahallesi’nde, 5 yıl önce aynı tarihte yapılan kaçak kazı sırasında 1 kişi hayatını kaybettiği 6 kişi de kurtarıldığı ortaya çıkmıştı.
Adana Adana’da açık saha tesislerinin toplu açılışı düzenlendi Adana’da Gençlik ve Spor Bakanlığı ile AB FRIT II Fonu bünyesinde Alman Kalkınma Bankası (KFW) yürütücülüğünde gerçekleştirilen proje çerçevesinde 12 ilde 22 tesisi içeren projelerin eş zamanlı açılışı yapıldı. Gençlik ve Spor Bakanlığı ile AB FRIT II Fonu bünyesinde Alman Kalkınma Bankası (KFW) yürütücülüğünde gerçekleştirilen proje çerçevesinde Adana, Adıyaman, Batman, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Mardin, Mersin, Osmaniye, Şanlıurfa olmak üzere 12 ilde 22 tesisi içeren projelerin eş zamanlı açılışı yapıldı. Bu kapsamda Adana Valisi Yavuz Selim Köşger, Gençlik ve Spor Bakanlığı yetkilileri ile AB Türkiye Delegasyonu ve Alman Kalkınma Bankası üst düzey yetkililerinin katılımıyla Çukurova ilçesindeki 100. Yıl Mahallesi’ne inşa edilen açık saha tesislerinin açılış töreni düzenlendi. “Tüm gençlere hizmet verecek” Törende konuşan Vali Köşger, "Adana’nın en güzel noktasında, gençlerimiz, geleceğimiz, istikbalimiz, evlatlarımıza yönelik çok güzel bir faaliyet için bir aradayız. Çukurova hızla gelişen bir bölge. Ancak şuana kadar burada bir spor stadyumu, bir futbol sahası mevcut değildi. Avrupa Birliği’nin, Alman Kalkınma Bankası’nın katkılarıyla, bakanlığımız ve hükümetimizin çalışmalarıyla burada bu hizmet gerçekleştirildi. Bölgemizde bir türlü istikrar gerçekleşmiyor ve ülkemizin etrafında, her tarafta sıkıntılı durumlar var. Kendi ülkesinde can güvenliği kalmayan çok sayıda komşumuzu da misafir ediyoruz. Burası ülkemiz gençlerine hizmet ettiği gibi onların da hizmetinde olacak. Türkiye kendi gençliğine yetişmeye çalışırken, onların ihtiyaç duyduğu spor alt yapısını gerçekleştirmeye çalışırken bir taraftan da ülkemize dışarıdan gelen gençlerimiz var. Buna yetişmekte zorlanıyoruz. AB bu anlamda devreye girdi ve bu tesislerin yapılmasında imkan sağladı. Onlara teşekkür ediyoruz, gençlerimize de hayırlı, uğurlu olsun diyoruz" dedi. Konuşmaların ardından, Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi folklor ekibi halk oyunları gösterisi sundu. Daha sonra protokol üyeleri hazırlanan platformda butona basıp açık saha tesislerinin açılışını gerçekleştirdi. Gençler, çok sayıda spor dalına yönelik etkinlik alanlarının oluşturulduğu tesiste gönüllerince spor yapıp, sosyalleşme imkanı buldu.
Bitlis Bitlis’te ‘yayla muzu’ uçkunun fiyatı, ‘Anamur muzunu’ üçe katladı Bitlis’in Tatvan ilçesinde doğal olarak yetişen ve ‘yayla muzu’ olarak da adlandırılan uçkun, 150 TL’lik fiyatıyla Anamur muzunu üçe katladı. Doğu Anadolu Bölgesi’nin yüksek kesimlerinde doğal olarak yetişen ve yöre halkı tarafından ışkın veya yayla muzu adıyla bilinen ve sevilerek tüketilen ekşimsi uçkun bitkisi, Tatvan’da satışa sunulmaya başlandı. Dağların yüksek zirveleri ve eteklerinden büyük zorluklarla toplanarak tezgâhlarda kilosu 150 TL’den satılan bitki, kent merkezinde çoğu insanın da başlıca geçim kaynağı oldu. Vatandaşlar binbir zorlukla topladıkları uçkunları torbalarla getirdikleri şehir merkezindeki ana caddelerde satışa sunarak aile bütçelerine katkıda bulunuyor. Bölge insanı tarafından büyük bir beğeniyle tüketilen bitkinin, özellikle sarılık, tansiyon, mide rahatsızlıkları ve diyabet gibi hastalıklara iyi geldiği iddia ediliyor. Vatandaşlar, binbir zorlukla toplayarak kilosunu 150 TL’den satışa sundukları yayla muzu, fiyatıyla Anamur muzunu üçe katladı. Hizan yaylalarında topladıkları yayla muzunun şeker, tansiyon gibi hastalıklara ilaç olduğunu iddia eden Ercan Sepet isimli satıcı, “Yayla muzunu nisan ayında toplamaya başlıyoruz. Bu bitkinin yaklaşık 1 ay gibi bir ömrü var. Yılda bir kez çıkıyor, bizler de ekmeğimizi yayla muzunu satarak kazanıyoruz” dedi. Bir kış boyunca yayla muzunun çıkmasını beklediklerini söyleyen Oğuz Uçak da, “Her derde deva olan yayla muzunu herkese tavsiye ediyorum. Bir kış bu bitkinin çıkmasını bekledim. Ekşimsi bir tadı olduğu için de ayrı bir aroma veriyor” ifadelerini kullandı.