- 28 Nisan 2022 Perşembe 12:28

ÇAKÜ’de “Ermeniler ve Ermeni Meselesi” ele alındı

A
A
A
ÇAKÜ’de “Ermeniler ve Ermeni Meselesi” ele alındı

Çankırı Karatekin Üniversitesi’nde düzenlenen konferansta konuşan Rektör Harun Çiftçi, “Asırlarca bir arada yaşadığımız unsurlar içerisinde yer alan bazı grupların dünyanın yeniden şekillenmesini fırsat bilerek dışardaki birçok devletin müdahalesiyle milletimizin birliğini, huzurunu bozması, terör faaliyetleri içerisine girmesi, ayrılıkçı hareketler oluşturması ve soykırım iddiasında bulunacak kadar ileriye gitmesi bizleri üzmüştür” dedi.

Çankırı Karatekin Üniversitesi’nde düzenlenen konferansta konuşan Rektör Harun Çiftçi, “Asırlarca bir arada yaşadığımız unsurlar içerisinde yer alan bazı grupların dünyanın yeniden şekillenmesini fırsat bilerek dışardaki birçok devletin müdahalesiyle milletimizin birliğini, huzurunu bozması, terör faaliyetleri içerisine girmesi, ayrılıkçı hareketler oluşturması ve soykırım iddiasında bulunacak kadar ileriye gitmesi bizleri üzmüştür” dedi.


“Ermeni Meselesi ve Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele” çerçevesindeÇankırı Karatekin Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü tarafından “Ortaçağ’dan Cumhuriyete Ermeniler ve Ermeni Meselesi” paneli gerçekleştirildi. 26 Nisan 2022 Salı günü Hukuk Fakültesi Konferans Salonunda gerçekleştirilen panele Çankırı Karatekin Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Harun Çiftçi, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Erdem, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Moderatörlüğünü Dr. Öğr. Üyesi Ali Çapar’ın yaptığı panelde konuşmacı olarak ÇAKÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Doç. Dr. Sayime Durmaz ve Tarih Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Ahmet Özcan yer aldı.


Panelin açılış konuşmasını yapan Çankırı Karatekin Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Harun Çiftçi; toplumun tüm meselelerine üniversite misyonu gereği duyarlılık gösteren Çankırı Karatekin Üniversitesi’nin Ermeni Meselesi ve Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele çerçevesinde de sorumluluğunu yerine getirmek için gereğini yaptığını söyledi.


Binlerce yıllık bir tarihi geçmişi olan ve 17 devlet kurmuş Türk milletinin devletler tarihinin en önemli öznesi olduğunu vurgulayan Rektör Çiftçi, “Bugün dünya üzerinde çok önemli devlet konumunda olan birçok ülkenin 300 yıllık tarihlerinde bizim medeniyetimiz, bizim kültürümüz ve bizim etkileşimlerimiz var. Tarihin içerisinde bu kadar var olmuş ve hüküm sürmüş bir milletinde tarihi süreç içerisinde bazı sıkıntılarla da yüzleşmesi beklenen bir durumdur. Özellikle Ortaçağ’dan günümüze dünyanın yeniden şekillenmesi, yeni devletlerin kurulması, yeni stratejilerin belirlenmesi, yeni toplum düzenlerinin ortaya çıkması neticesinde tüm devletler az ya da çok bir değişime bazen de gerilemeye uğramıştır. Bu anlamda Türk Devleti olarak biz geçmişten gelen tecrübemizle ve yaptığımız çıkarımlarla geleceğe dönük sağlam adımlar attık. Bu süreçte özellikle 1870’li yıllardan sonra bizim tarihle yüzleştiğimiz birçok hadise oldu. Belki de bizi en çok yaralayan ve en çok sıkıntıya sokan etkilerini günümüzde hala hissettiğimiz Ermeni meselesi ve asılsız soykırım iddialarıdır. Asırlarca bir arada yaşadığımız unsurlar içerisinde yer alan bazı grupların dünyanın yeniden şekillenmesini fırsat bilerek dışardaki birçok devletin müdahalesiyle milletimizin birliğini, huzurunu bozması, terör faaliyetleri içerisine girmesi, ayrılıkçı hareketler oluşturması ve soykırım iddiasında bulunacak kadar ileriye gitmesi bizleri üzmüştür” dedi.


Rektör Çiftçi konuşmasının devamında, “Bu iddialar artık gerçekliğinden sapmış bir politika ve siyaset meselesi, bir çıkar vesilesi haline getirilmiştir. Çıkar meselesi olan durumlarda da tarihi gerçeklikler görmezden gelinerek menfaatlere göre siyaset üretilip politikalar oluşturulur. İtham edildiğimiz bu iddialar sebebiyle her 24 Nisan’da tarihi gerçeği dünyaya anlatma, uluslararası platformlarda haklılığımızı ispatlama ihtiyacı duyuyoruz. Bu gayretlerimiz maalesef ki yeterli değil. Bugün dünyada hala bazı devletlerin parlamentolarında bu iddiaların soykırım olduğuna dair kararlar alınabiliyor. Oysa ki devlet kurduğumuz topraklarda yaklaşık bin yıllık bir zaman diliminde Ermeniler ile etkileşimimiz olmuş. Şayet Osmanlı Devletinin soykırım diye bir niyeti olsaydı 800 yıl beklemezdi. Osmanlı Devletinin bu konudaki tavrını anlamak için hüküm sürdüğü coğrafyalara bakmak yeterlidir. Balkanlarda bir çok milletin bir arada yaşadığını görürsünüz mesela. O vesileyle biz kendi etki alanımız içerisinde olsa bile bu tarihi gerçekleri hedef kitlemize anlatmak mecburiyetindeyiz. Bu anlamda ağırlığını üzerimizde hissettiğimiz bir tarihi misyon ve sorumluluğumuz var. Biz hem dünya üzerinde kendi konumumuzu sağlamlaştıracağız hem de dünyanın daha yaşanılabilir bir yer olması için gayret göstereceğiz. Mazlum ve zulme uğramış toplulukların olduğu her yere diline, dinine, etnik kökenine bakmaksızın yardıma koşacağız. Çünkü bizim medeniyetimizin köklerinde bu var. Biz de bu sorumluluğumuzu en iyi şekilde yerine getirmek zorundayız. Bu noktada da kıymetli gençlerimize sorumluluk yüklüyoruz. Asılsız iddialarla bizleri maruz bırakmaya çalıştıkları bu tarz iftiralara karşı tarihi gerçekler ışığında kendi kimlik bilincimizle dirayetli bir duruşu sergileyebilecek donanıma sahip olmalısınız. O sebeple bu tür konferansların gerçeklerin ortaya çıkması adına çok önemli olduğunu düşünüyorum. Emeği geçen çalışma arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Ayrıca bu panelin bir sonuç bildirgesi hazırlanarak bir manifesto şeklinde yayımlanmasını da hocalarımızdan rica ediyorum” şeklinde konuştu.


Rektör Çiftçi’nin konuşmasının ardından başlayan panelde moderatör Dr. Öğr. Üyesi Ali Çapar, soykırım iddiaları ile ilgili ABD’de bulunduğu dönemde karşılaştığı olaylarla ilgili anekdotları anlattı. Çapar, özellikle ABD başta olmak üzere yurtdışında oluşturulan algı sonucu bu iddiaların soykırım olarak kabul edildiğini, bu algıyı yıkmak için özellikle akademik dünyanın belgeler üzerinden bilgi oluşturması ve bu doğru bilgilerinde devlet eliyle yürütülecek politikalarla tüm dünyaya anlatılması gerektiğini söyledi.


ÇAKÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Doç. Dr. Sayime Durmaz ise konunun sürekli 1915 olayları üzerinden ele alındığını ama Ortaçağ’dan 1915’e kadar olan dönemde aslında neler olduğunu Ermenilerin tarihi süreçte nasıl yaşadıklarını bu vizyon doğrultusunda 1915 olaylarının nasıl gerçek dışı bir algıyla soykırım iddialarına dönüştürüldüğünü anlattı.


Doç. Dr. Durmaz Fransız ihtilaliyle ortaya çıkan Nasyonalizm kavramı ortaya çıkınca birçok milletin de etnik kimliği ve kültürüyle tanınma ihtiyacı duyduğunu söyleyerek, “Tabii milletler kimliklerini ortaya koyarken köklü bir tarihi temele oturtma çabasına giriyorlar. Bunlardan bir tanesi de Ermeniler. Aslında Ermeniler bizim anladığımız anlamda millet olma vasfını çok geliştirememişler. Onlara ilk millet vasfını da 1461’de Fatih Sultan Mehmet vermiştir. Dolayısıyla baktığımızda Ermeni tarihçiler özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde kendilerine tarihi bir kök bulma sevdası içerisine giriyorlar ve kendilerini Urartululara kadar dayandırma çabası içerisinde oluyorlar. Yani biz bu milletle 800 yıl bir arada yaşamışız. Tarihin doğal akışı gereği zaman zaman iyi ilişkilerimiz olduğu gibi zaman zaman da o coğrafyayı fethettiğimiz süreçte karşı karşıya da gelmişiz. O yüzden milli düşman yaratma çabası içerisinde 1915 olaylarını da sebep olarak görmüşlerdir. Fakat şunu da ifade etmek gerekir ki o bölgede yaşayan 523 bin Türk’ün Ermeniler tarafından katledildiğini ve soykırıma uğradığını tüm dünyaya belgeleri ile duyurma sorumluluğu da hala omuzlarımızdadır” ifadelerini kullandı.


(MK-Y)


Doç. Dr. Sayime Durmaz konuşmasının devamında tarihi kronoloji ve kaynaklarla Ermenistan’ın ortaya çıkışını, Ermeni adının nasıl oluştuğunu ve 1915 olaylarına kadar neler yaşandığını anlattı.


Panelin bir diğer konuşmacısı Tarih Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Ahmet Özcan’da 1915 olaylarının aslında ne olduğunu ve nasıl bir algıyla soykırım iddialarına dönüştürülerek bu gerçekmiş gibi bazı devletlerce soykırım olduğuna dair kararlar alındığını ve bu gerçek dışı iddialara karşı devlet ve millet olarak neler yapmamız gerektiğini anlattı.


Prof. Dr. Ahmet Özcan, “Tarih sosyal bilimlerin simyasıdır diye bir tespit vardır. Simya; olanı farklı gösterme sanatıdır. Simyanın etkin olduğu iki alan vardır bunlardan biri tarih diğeri de inanç alanıdır. İnanç alanında siz topluma gerçek bilgileri ne kadar az verirseniz hurafeler ve üfürükçü dediğimiz zihniyet o kadar etkin olur. Tarih’te hurafeleriyle var olan bir kavram. Yani popüler ve politik kanaatlerle, değer yargılarıyla yükselmiş bir tarihi anlatımın toplumun geniş tabanında daha etkili olduğu ve dünyada belli kanaatlerin yayılmasına sebep olduğu da aşikardır. Tarih hurafelerle hareket ettiği zaman özellikle propaganda ve politika yapıcılar ondan çok güzel sistematik bir propaganda ortaya çıkarırlar. İşte bizde bugün bu sistematik hurafe propagandanın aslında gerçek olmadığı üzerine konuşuyoruz. Millet olarak bunu dünyaya anlatmaya çalışıyoruz. Yani özellikle 1965 sonrası uluslararası alanda her 24 Nisan’da bu tehcir meselesi gündeme getiriliyor. İşin içinde aslında tarihten ziyade uluslararası politikalar veya geçmişte uzun yıllar birlikte yaşamış daha sonra çeşitli nedenlerle Türkiye’ye düşman olmuş çeşitli milletlerin bu sistematik propagandayı araç ederek Türkiye’yi her yıl soykırım iddiasıyla gündeme getirme meselesidir 1915 olayları. Bilgiyi üretenler aynı zamanda o bilgiyi deforme etme durumundalar ve bunu çok iyi yapmışlar. Biz bu olayda aslıda sürekli kendimizi savunma psikolojisi içerisine girmişiz ve haklı çıkarma durumunda bırakılmışız. Savunma farklı, savunma psikolojisi içerisine girme farklı bir şey. Ama son 20 - 25 yıl içerisinde Türkiye bu işin vahametini anladıktan sonra daha sağlam deliller, argümanlar ve bilgi üreterek bilinçli politikalarla uluslararası platformlarda daha ciddi bir siyaset yürüterek dünya kamuoyuna anlatma işi içerisine girmiştir. Yani hem devletimiz hem akademi dünyamız birlikte ciddiyet içerisinde üretilen bilgileri dünyaya etkili bir biçimde anlatma yoluna girmiştir. Bizim bu tarz programlarımız da süreci sizlere anlatarak üretilen doğru bilgiyi yayma anlamında çok önemli. Sizler bugün öğrendiklerinizi yarın görev aldığınız yerlerde gittiğiniz ülkelerde delillendirerek net bir biçimde anlatacaksınız. Yapılması gerekende budur. Yani bu şunu da gösteriyor Üniversitemiz de kendi etki alanı içerisinde bu işte sorumluluk alıyor ve bu meseleye sahip çıkıyor. Zaten bir üniversite de bir çatışma içerisine girerek değil bilgi üreterek kendi argümanlarını öne sürerek bu işe sahip çıkabilirdi. Biz de bunu yapıyoruz" dedi.


Konuşmaların ardında panel soru-cevap bölümü ve panelin sonuç bildirgesinin manifesto olarak yayımlanması kararı ile sona erdi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Gaziantep GAÜN’lü akademisyen Tunus’ta sergi açtı Gaziantep Üniversitesi (GAÜN) Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Cevat Atalay Tunus’ta sergi açtı. Başkent Tunus’un 150 kilometre güneyinde yer alan Monastir kentinde düzenlenen resim sergisinin açılışına GAÜN Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Cevat Atalay yanı sıra Bülent Ecevit Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şemsettin Ziya Dağlı, Türkiye’nin Tunus Büyükelçisi Ahmet Misbah Demircan, Tunuslu yetkililer, sanatçılar ve sanatseverler katıldı. Marina’da İlkbahar Festivali kapsamında kişisel resim sergi açan Prof. Dr. Mustafa Cevat Atalay, Tunus’ta açtığı sergiyle birlikte yurt dışındaki 9’uncu sergisi olduğunu söyledi. Sergi hakkında bilgi veren Prof. Dr. Atalay konuşmasında, “Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin vefatının 750. yılının anıldığı 2023’te düzenlenen çevrim içi sergideki eserleri fiziksel sergiye dönüştürdük. 400 eser arasından seçerek 38 sanat çalışmasını bu sergi için hazırladım. Sergideki eserlerim Hazreti Mevlana’nın felsefesi ve tasavvuf kültürünü anlatıyor. Aynı zamanda Hazreti Mevlana’nın dünyaya vermek istediği sevgiyi, barışı ve herkesi kendi toplumunda barış içerisinde yaşamasını çağıran bir iklimi barındırıyor. Sergide, Hazreti Mevlana’nın felsefesi, dervişin evreni temalı bir betimleme içinde sema ritüeli çok önemli bir ortak özellik, bu özelliğe bağlı olarak sema gösterisini tanımlayan ve onun felsefi duruşunu sevgi düşüncesini ele alan çalışmalarım yer alıyor” diye konuştu.