GENEL - 23 Kasım 2021 Salı 18:45

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, gençlerle buluştu

A
A
A
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, gençlerle buluştu

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Prof.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Prof. Dr. İbrahim Kalın, Batı toplumlarının belirli kesimleri, kendi kimliklerini inşa edebilmek, 21. yüzyılda kendilerine bir konum belirleyebilmek için bir ötekine ihtiyaç duyduklarını belirterek, "Soğuk savaş döneminde bu Komünizmdi. Soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte 90’lardan sonra İslamafobi meselesinin siyasal bir proje haline geldiğini görüyoruz. Müslümanları ötekileştirerek, terörle, şiddetle, gericilikle yobazlıkla, baskıyla ilişkilendirerek aslında ihtiyaç duydukları ötekini ortaya koymaya çalışan bir zihin yapısını görüyoruz" dedi.



Hitit Üniversitesi tarafından düzenlenen Gençlik Söyleşisine katılan Prof. Dr. Kalın, "Barbar, Modern, Medeni; Çağın Anlamı Üzerine Düşünmek" konulu bir konferans verdi. Kalın, program sonunda üniversite öğrencilerinden gelen soruları yanıtladı. İnsanın, aklın yanında hür iradesiyle yaratıldığını ve dünyaya bu şekilde gönderildiğini belirten Kalın, “Bizim yaradılış serüvenimizin en başına gittiğimiz zaman karşımıza çıkan en önemli husus budur, insanın aklının ve iradesinin yani özgürlüğün iradesinin, seçme yeteneğinin olmasıdır. İnsanı diğer varlıklardan hatta meleklerden bile ayıran en temel özelliği budur. İrade, akıl ve erdemle birlikte kullanıldığı zaman, hürriyeti, özgürlüğü ve hür iradesi işte anlamlı hale geliyor. İnsanlık serüvenini tamamlayan, bütünleyen belli bir istikamete doğru evrilmesini sağlayan en temel değeri kıymeti, kılavuzu, rehberi haline geliyor. Anlam meselesinde gelenek bunu vadediyor diyor Hegel. Modernite ise insanlara özgürlük vadediyor. Anlam meselesine ben karışmayacağım, diyor. Hayatının anlamını nasıl inşa edeceğini ben sana bırakıyorum, diyor. Hayatında yapacağın tercihlerin muhtevası beni ilgilendirmiyor, diyor. Dindar olabilirsin, dinsiz olabilirsin, cinsel tercihlerde bulunabilirsin, kapitalist, sosyalist olabilirsin istediğini olabilirsin. Bu kısmına ben karışmam, diyor. Ama ondan sonra bir anlam kriziyle karşılaşırsan bunun sorumluluğu da sana aittir, diyor. Yani bütün bu tercihlerinden sonra hayatının bir anlamı yoksa bir tatminsizlik duygusu varsa, hiçlik senin hayatını tanımlıyorsa bunun sorumluluğu da sana aittir" diye konuştu.



“Açık Ufuk kitabınızda güzel bir noktaya temas etmişsiniz. ‘Beden sağlığımızı ne kadar dikkate alıp bazı önlemler alsak da akıl ve ruh sağlığımız da önemli’ diyorsunuz. Bu çerçevede ‘Aklımızdan neler geçtiğiniz dikkat etmekte fayda var’ diyorsunuz. Gençlerimizin bu sosyal medya düzeninde akıl ve ruh sağlıklarını korumaları için ne tavsiye edersiniz?” sorusuna Prof. Dr. İbrahim Kalın, “Nasıl bedensel temizliğe, sağlığa dikkat ediyorsak, korona döneminde bunu daha iyi anladık. Sık sık ellerimizi yıkıyoruz, maske takıyoruz, kendimizi koruyoruz değil mi fiziksel olarak. Aynı şey zihnimiz için de geçerli. İnsan aklını kötü şeylere karşı nasıl koruyacak? Akıl dünyasında kötü bir şey var mı? Bu soruyu sorarak başlamak lazım. Nasıl bedenimizi zehirleyebilecek, zaafa düşürebilecek hatta öldürebilecek, hasta edebilecek bakteri, virüsler varsa, zihin dünyamızı da ruh dünyamızı da kirletebilecek, hasta edebilecek zararlı şeyler mutlaka vardır. Bunların ne olduğuna nasıl karar vereceğine dair de bir tasavvurunuzun olması lazım. Burada kast ettiğim düşünce dünyanızı, ufkunuzu daraltmak değil. Ama evrendeki sonsuz ihtimaliyat hesapları içerisinde, sonsuz derecedeki mümkünat içerisinde sizin için neyi tahakkuk etmesini arzu ediyorsunuz? Sizin için gerçekleşmesini istediğiniz şey nedir? Bu soruyu kendinize sormanız lazım. Hadis olarak rivayet edilen bir söz var biliyorsunuz; ‘Faydasız ilimden Allah’a sığınırım’ diye. Ben yıllardır düşünürüm bu söz üzerine. Acaba mutlak manada faydasız ilmi mi kast etmişti, yoksa görece, izafi olarak benim ihtiyacım olan bilgi ne, ilim ne? Buna bakıp buna göre mi bir yol izlememiz gerekiyor? Benim için lüzumsuz olan bir bilgi, başkası için hayati bir bilgi olabilir. Dolayısıyla tercihimi doğru yapmak, takdiri doğru yapmak son derece önemli hale geliyor. Sonsuz imkanlar var. Yunan trajedisi de okuyabilirsiniz, Pele’nin hayatını da merak edip okuyabilirsiniz. Evrenin yaratılışına ilişkin kozmolojik teorileri de okuyabilirsiniz, Hindistan’da Diwali Festivali üzerine bir araştırma yapabilirsiniz. Bunların hepsi imkan. Ama neyi yaptığınızda siz kendinize hedef olarak koyduğunuz anlam ve özgürlük dünyasına gideceğinize gene sizin karar vermeniz gerekiyor. Tolstoy’un çok güzel bir tasviri var; ’Bir dostumuz, bir arkadaşımız fiziksel bir hastalığa yakalandığında onu tedavi etmek için elimizden gelen her şeyi seferber ederiz. Doktor ararız, hastaneye götürürüz, ilaç getiririz, ama bir dostumuz, sevdiğimiz zihinsel veya manevi bir sıkıntıya düştüğünde hepimiz oradan uzaklaşmayı tercih ederiz.’ Halbuki o dönemde gerçek dostuna, kardeşine, arkadaşına, yoldaşına zihinsel, ruhi, kalbi manada da sahip çıkmak demektir. O dönemde daha yakın olmanız gerekir. Çünkü şifanın nereden geleceğini bilemezsiniz. Belki sizin bir sözünüz, bir jestiniz, bir telefonunuzdur onu orada iyileştirecek olan. O tür durumlarda çok fazla yakınlaşmanız gerekir. Aynı şey ortamlar için de geçerli. Toksik ortamda bulunursanız, sizi zehirleyecek ortamda bulunursanız etkilenmeme şansınız yok. Hiçbirimiz masum değiliz, hiçbirimiz mutlak bağışıklık sahibi değiliz. Dolayısıyla hangi fiziksel ortama girdiğinize dikkat ediyorsanız, hangi zihinsel ve ruhi dünyaya girdiğinize de dikkat etmeniz, oralarda seçici olmanız gerekir. Hayat, insanın yapmak istediklerini gerçekleştirecek kadar uzun, ama ebediyet zaviyesinden bakıldığında çok kısa. Dolayısıyla tercihleriniz, sizin hayatınızı nasıl kullandığınızı, size verilen zamana ne kadar bereket katıp katmadığınız belirleyen bir şey" sözleriyle cevap verdi.



Kalın, bir öğrencinin, “Kendilerini medeni olarak dünyaya pazarlayan Batılıların özellikle İslam coğrafyasındaki krizlerin, savaşların sebebi olduğunu biliyoruz. Böyle bir çelişkiye düşen Batı, aynı zaman İslamafobi’nin de ortaya çıkış sebebidir. Bu paradoksal duruma sizin analiziniz nedir? İslam coğrafyasının talihini değiştirmek mümkün müdür?” sorusunu ise şu sözlerle yanıtladı:


"Sorunuz son derece önemli. Bu aslında ‘ben ile öteki’ arasındaki ilişkiyi de ortaya çıkartıyor. Küreselleşme çağında, liberal bir topluma doğru gittiğimizin iddia edildiği bir çağda hala bu kadar derin bir ötekileştirme modelleri hayattaysa, bunun üzerinde düşünmek lazım. Bunun tabi İslam üzerinden yapılması manidardır. Şüphesiz İslam-Batı ilişkilerinin tarihinde bu tür kırılmalar, kopmalar oldu. İslam dünyasının Batı’yı öteki olarak gördüğü, Batı’nın İslam dünyasını öteki olarak gördüğü dönemler hep oldu. Bunlara istisna teşkil eden örnekler de yaşandı. İspanya’dan bahsettik. İspanya’da Endülüslü tarihçilerin oradaki bir arada yaşama kültürünü anlatmak için kullandığı tabir ‘convivencia’dır. Tam karşılığı bir arada yaşamadır. Birlikte yaşamaktır. İspanyol tarihçilerinin kendilerinin kullandığı bir tabirdir. Müslümanların, Yahudilerin, Arapların, Berberlerin, Romalıların, İspanyalıların hepsinin bir araya geldiği ortak iyide birleşerek evrensel bir medeniyetin muazzam bir örneğini verdikleri Endülüs’te yaşanan muazzam bir yaşama tecrübesi. Bunun gibi örnekler de var. Çatışmalar da var. Buradaki temel mesele bizden farklı olan, öteki olarak tanımladığımız şeyle, toplum, birey, tarih, din, başka bir sosyolojik yapı ile ilişkimizi nasıl tanzim edeceğimiz meselesidir. Sartre ‘Öteki cehennemdir’ derken ötekine ilişkin farklı bir bakış açısı sunuyordu. Ben ise naçizane ötekini bir cehennem, bir düşman, bir şeytan, bir yıkım olarak görmek zorunda değiliz diyorum. Liberalist ütopya ben ile ötekisi arasındaki bütün ayrımların ortadan kalkacağını iddia ediyor. Sen, ben, kimlik, tarih, kültür, hafıza bunlar önemsiz hale gelecek, hepimiz ağaca sarılan liberaller olacağız. Öyle değil, öyle olmuyor. Kimlikler önemli, aidiyet önemli, hangi kültüre, tarihe, medeniyete bulunduğunuz önemli. Bunlar bizim dünyaya bakış açımızı belirleyen şeyler. Ama bunlar birer perde olmak yerine birer pencere olmalı. Dünyaya bakarken bir bakış açısı sağlayabilmeli. Ayağımızın bastığı yeri tespit eden rumuz olmalı. Birer pranga olmamalı. Benim dışındaki toplumla, kültürle bir ilişki kurarken, ben eşit göz hizasında bir ilişkiyi sağlıyabiliyorsam, saygı duyuyor ve saygı görüyor isem o zaman ben ile öteki arasında daha rasyonel, daha insani ilişki kurabiliriz. Bu dengenin bozulduğu yerlerde korkunun ötesinde felaket tellallığı, düşmanlık, şeytanlaştırma öne çıkar."



"İslamafobi, bir siyasal araç olarak kullanılıyor"


"Batı toplumlarının belirli kesimleri, kendi kimliklerini inşa edebilmek, 21. yüzyılda kendilerine bir konum belirleyebilmek için bir ötekine ihtiyaç duydular" diye konuşan Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:


"Soğuk savaş döneminde bu Komünizmdi. Soğuk savaşın sona ermesiyle birlikte 90’lardan sonra İslamafobi meselesinin siyasal bir proje haline geldiğini görüyoruz. Müslümanları ötekileştirerek, terörle, şiddetle, gericilikle yobazlıkla, baskıyla ilişkilendirerek aslında ihtiyaç duydukları ötekini ortaya koymaya çalışan bir zihin yapısını görüyoruz. Buna niye ihtiyaçları var? Mevcut politikaları meşrulaştırmak için. Gittikleri yerlerdeki tasarruf ve tahakkümlerini temellendirebilmek için buna ihtiyaç duyduklarını düşünüyorlar. Batı toplumlarının bir kısmı dedim. Buna Batı içinden de gelen çok ciddi itirazlar var. Bizim o itirazlara da kulak kabartmamız lazım. Avrupa merkezciliği eleştiren, oryantalizmi, batı içinden gelen çok güçlü itirazlar da var. Biz o literatürü okumamız, tartışmaları da doğru takip etmemiz lazım ki biz tersinden bir oryantalizm tuzağına düşmeyelim. Nasıl bir batıya bizi oryantalize ettiği için kızıyorsak biz de batıyı oksidantalize etmemeliyiz. Monolotik bir şekilde bunların hepsi bir, aynı gibi bakmamalıyız. Nüansları, farklılıkları, farklı renkler, dokuları, bölgeleri görebilmeliyiz. Avrupa merkezciliğe en güçlü itirazlar yine Avrupa içinden geldi bugüne kadar. Gelmeye de devam ediyor. Buralarda bizim de ciddi ilmi, akademik bir felsefeyi ortaya koymamız, bu tartışmanın zenginleşmesi için ortaya ciddi bir çaba koymamız gerekiyor. Sadece itiraz etmek yeterli değil. Bunun için de ben ve öteki ilişkisini doğru bir zemine oturtmak lazım. Ötekinden öğrenebileceğim şeyler olduğunu, onun bana ayna tutabileceğini kabul etmemiz gerekiyor. Ancak bu bütünlük içinde dünya daha anlamlı, daha rasyonel, daha medeni bir yer haline gelebilir.



İslamafobi, bir siyasal araç olarak kullanılıyor. Kullanılmaya da devam edecek. Bu biraz da Çin’in ne kadar tehdit algısı haline geleceğiyle ilgili. Önümüzdeki on yıllarda göreceğiz hep birlikte. Eğer Çin tehdidi artarak yükselmeye devam ederse belki İslamafobi bir siyasal tehdit unsuru olarak geri plana çekilecek, Çin öne çıkacak. Real olarak, objektif olarak baktığınız zaman ben 90’lı yıllardan beri hep şunu görüyorum, öyle bir tablo çiziyor ki bu İslamafoblar, sanki dünyanın orduları, en büyük ekonomiler, en büyük siyasi gücü İslam dünyasında ve bunlar gelip bütün batı dünyasını istila edecekler. Tablo tam tersi değil mi? Dünyanın en büyük orduları nerede? En büyük ekonomileri nerede?



Terörizm ise mesele, evet bireysel olarak, örgüt olarak terör örgütleri var mı, var. Bunları biz sonuna kadar kınıyoruz. Bunların hele ki bizim inancımızı bu şekilde esir almasına ben en büyük tepkiyi göstermek zorundayım. Benim dinimi bu insanların kirletmesine izin veremem, etmem. Rakamsal baktığımız zaman en büyük terör eylemleri nerede yaşandı, nereden geliyor diye baktığınızda, Amerika Birleşik Devletleri’ni ele aldığınızda Amerikalıların kendi topraklarında yetişen teröristlerin öldürdüğü insan sayısı, dışarıdan gelen bütün terör saldırılarından çok daha fazla. Aynı şey Avrupa için de geçerli. 11 Eylül oldu mu, oldu. Avrupa’da saldırılar oldu mu, oldu. Bunların hepsini kınıyoruz. Ama öyle bir algı yaratılıyor ki sanki terörün tek kaynağı İslam dünyası, terörün tek kaynağı İslam’mış gibi bunun üzerinden başka bir şey hayata geçirilmeye çalışılıyor."



Konferansa Vali Mustafa Çiftçi, AK Parti Çorum milletvekili Erol Kavuncu, Belediye Başkanı Dr. Halil İbrahim Aşgın, Hitit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ali Osman Öztürk ve davetliler katıldı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara ATO Yönetim Kurulu Başkanı Baran’dan kafe ve restoranları boykota ilişkin açıklama Ankara Ticaret Odası (ATO) Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran, hafta sonunda yapılacak kafe ve restoranları boykota ilişkin, "Ticaret hayatı bir bütündür ve fiyat artışlarıyla mücadeleye boykot ile değil ancak birlik ve beraberlik içinde katkı sağlanabilir" dedi. ATO Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran, yiyecek-içecek sektöründe son günlerde yaşanan gelişmelere ilişkin X hesabından paylaşımda bulundu. Baran, son dönemde dünyanın en büyük sorunu haline gelen fiyat artışlarına dikkati çekerek, "Ülkemizde tüm sektörlerimizi ve ticaretimizi etkiliyor. Hükümetimiz enflasyonla mücadeleyi kararlılıkla yürütüyor. Enflasyonla mücadelenin bir süreç olduğunu biliyoruz. Bu dönemde sabırlı olmamız gerektiğini de çok iyi biliyoruz. Enflasyonla mücadele politikaları konusunda Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğindeki hükümetimize, ekonomi yönetimimize güveniyor ve yürekten destekliyoruz" dedi. "Yiyecek-içecek sektöründe faaliyet gösteren işletmelerimiz, ürünlerin tüketiciye ulaştığı son aşamanın temsilcileri durumundalar" ifadelerini kullanan Baran, şunları aktardı: "Her sektörde olduğu gibi yiyecek-içecek sektöründe de fırsatçılık yapanlar olabilir. Kötü örnek hiçbir zaman örnek değildir. Ticaret Bakanlığımız da fahiş fiyat uygulamalarına karşı denetimlerini yoğun bir şekilde sürdürerek, cezai yaptırımlarına devam ediyor. Sosyal medyada yiyecek-içecek sektörüne karşı başlatılan boykot çağrısı, sektördeki işletmelerimizin tümünü töhmet altında bırakarak hem yiyecek-içecek sektörüne hem de ilişkili tüm sektörlere ve ticaretimize zarar verecektir. Ayrıca bu yaklaşım binlerce işletme ve yüzbinlerce çalışanın mağduriyet yaşamasına yol açacaktır. Ticaret hayatı bir bütündür ve fiyat artışlarıyla mücadeleye boykot ile değil ancak birlik ve beraberlik içinde katkı sağlanabilir."
İstanbul İBB’den 4 milyar 200 milyon liralık borç yetkisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi, dün yapılan Nisan ayı ikinci oturumunda tam yetki alan Mecliste yapılan oylamada 4 milyar 200 milyon lira tutarında iç borçlanma dosyalarını kabul etti. Meclis toplantısında gündem maddesi olan Plan ve Bütçe Komisyonu görüşünde, 2019 yılından bu yana komisyonunda bekleyen 950 milyon lira iç borçlanma talebi için yapılan oylamada İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na tam yetki verildi. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Meclisi Nisan ayı ikinci oturumu İBB Meclisi Başkan vekili Nuri Aslan başkanlığında Saraçhane’deki İBB binası meclis salonunda yapıldı. İETT’nin 2023 yılı faaliyet raporunun görüşüldüğü mecliste iç borçlanma talepleri 160’ı kabul, 97’si ret oyuyla kabul edildi. Mecliste, İBB Başkanlığı Mali Hizmetler Dairesi Başkanlığı Finansman Şube Müdürlüğünün imar, çevre, kültür, kentsel dönüşüm, sosyal belediyecilik ile toplu ulaşım ve benzeri birçok alandaki yatırım ve hizmet faaliyetlerinde kullanılmak üzere 950 milyon lira iç borçlanma talebi konuşuldu. Plan ve Bütçe Komisyonu görüşünde, 2019 yılından bu yana komisyonda bekleyen 950 milyon lira iç borçlanma talebi için yapılan oylama sonrasında İBB Başka Ekrem İmamoğlu’na tam yetki verildi. ‘2 milyar 250 milyon lira iç borçlanma talebi oy birliğiyle kabul edildi’ İkinci oturumda oylama sonrası borçlanma talebi görüşülen Meclis toplantısında Mali Hizmetler Dairesi Başkanlığı Finansman Şube Müdürlüğünün, köprü ve kavşak inşaatları, atık yakma ve enerji üretim tesisleri, termal bertaraf tesisi ile kentsel dönüşüm projelerinin etkinlik ve verimlilik çerçevesinde ilerlemesi ve yeni yatırımların yapılması için 2 milyar 250 milyon lira iç borçlanma talebi görüşüldü. Plan ve Bütçe Komisyonu oylamasında 2020 yılından itibaren komisyonda bekleyen 2 milyar 250 milyon borçlanma talebi İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na tam yetki verilmesi oylama sonucu kabul edildi. ‘1 milyar lira iç borçlanma oy birliğiyle kabul edildi’ Mali Hizmetler Dairesi Başkanlığı Finansman Şube Müdürlüğünün yapılan yatırım ve hizmet çalışmalarını Kovid-19 salgınına rağmen kesintisiz sürdürülebilmesi, halkın ihtiyaçlarını karşılayabilmesi ve bozulan nakit akışının iyileştirilmesi için 2024 yılı bütçesi çerçevesinde 1 milyar lira iç borçlanma maddesi de gündemde görüşüldü. Plan ve Bütçe Komisyonu, görüşünde 2021 yılından bu yana komisyonda bekleyen 1 milyar lira iç borçlanma isteği için İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na tam yetki verilmesi de oylama ile kabul edildi. Öte yandan, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu yönetimindeki 5 yılda İBB’nin borçlarının 26 milyar 760 milyon 454 bin liradan 150 milyar 837 milyon 391 liraya çıktığı olduğu öğrenildi.
Bursa Başarılı çocuklar ödüllendirildi Bursa’da lise ve üniversite sınavına hazırlanan öğrenciler için Bursa Büyükşehir Belediyesi YKS serüveninde ücretsiz olarak deneme sınavı düzenledi. TYT ve LGS deneme sınavında dereceye giren öğrenciler, ödüllerini Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in elinden aldı. Büyükşehir Belediyesi tarafından üniversite ve lise adaylarının TYT ve LGS sınavlarında başarılarını artırmak ve eksik konuları tespit emek amacıyla düzenlediği ve binlerce öğrencinin katıldığı gerçeğe en yakın formattaki ücretsiz TYT ve LGS Deneme Sınav’ında sonuçlar açıklandı. Aynı zamanda gençler düzenlenen deneme sınavında kendilerini ölçme, heyecanını yenme konularında fırsat yakalamış oldu. Sınavın ardından dereceye giren öğrenciler. Başkan Bozbey ile bir araya geldi. Sınav hazırlık sürecindeki gençlerle sohbet eden Başkan Mustafa Bozbey, öğrencileri başarılarından dolayı tebrik etti. ’’Gençlerimizin de yüzlerini gülümseteceğiz’’ YKS’ye en iyi şekilde hazırlanmalarını söyleyen Başkan Mustafa Bozbey, aynı zamanda sınav hazırlık sürecinde öğrencilere destek çıkan aile bireylerine ve öğretmenlerine de teşekkür etti. Bursa Büyükşehir Belediyesi olarak yeni dönem sürecinde de öğrencilere sonsuz destekleri olacağını hatırlatarak, gençlere Bursa’ya dair isteklerini sordu. Başkan Bozbey, ‘’Büyükşehir Belediyesi olarak sorumluluğumuz, çocuklarımızın istedikleri alanlarda rahat çalışabileceği mekanları oluşturmak. Spor ve kültürel alanları çoğaltmak özellikle de müzikle buluşmalarını sağlamak. Ayrıca öğrencilerimizin sınav dönemlerinde yüzlerini gülümsetecek çalışmalarımız da sürüyor. Gençlerimize verdiğimiz sözlerimizi tutacağız, onların yüzlerini gülümseteceğiz hedefimiz bu. Bunları hep beraber başaracağız. Ben çocuklarımızı tebrik ediyorum, bravo çocuklar’’ dedi. Ödüller sahipleriyle buluştu Sınavda derece giren gençler de sınav dönemlerinde desteklerini sürdüren Başkan Bozbey ve Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür etti. Okulların bu konuda yeterli olmadığını dile getiren öğrenciler sınav denemelerinin devam ettirilmesini istedi. Ziyaretin sonunda Başkan Bozbey, tarafından deneme sınavında TYT’de birinci olan İsmail Çakır’a akıllı telefon, ikinci olan Eren Yılmaz’a tablet, üçüncü olan Boran Sakarya’ya akıllı saat hediye edildi. Başkan Bozbey LGS sınavında da birinci olan Ela Keskin ve Seda Dağ’a akıllı telefon, ikinci olan Ahmet Şimşek, Ecrin Saatçi, Hatice Kuru’ya tablet ve üçüncü olan Yusuf Ertaş’a da akıllı saat hediye etti. Hediye dağıtımı sonunda öğrenciler ve veliler ile toplu fotoğraf çekimi yapıldı.
Konya UCLG Başkanı Altay: “Bulunduğumuz her yerde Gazze’nin ve mazlum coğrafyalarda sıkıntı çeken Müslüman kardeşlerimizin haklarını savunuyoruz” Dünya Belediyeler Birliği olarak bilinen Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Dünya Teşkilatı (UCLG) Başkanı ve Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, Kosta Rika’da düzenlenen UCLG Ana Tüzük Komitesi Toplantısına başkanlık etti. Başkan Altay, “Bulunduğumuz her yerde Gazze’nin ve mazlum coğrafyalarda sıkıntı çeken Müslüman kardeşlerimizin haklarını savunuyoruz” dedi. Kosta Rika San Jose Ulusal Tiyatrosu’nda gerçekleştirilen UCLG Yönetim Kurulu Toplantısı’nın Resmi Açılış Töreninde dünya belediyelerine seslenen Başkan Altay, konuşmasının başında Kosta Rika hükümetine sıcak misafirperverlikleri için teşekkürlerini iletti. “Teşkilatımız, seleflerimizin vizyonunun ebedi bir kanıtıdır” Kosta Rika’da yalnızca yönetim kurulu toplantısı için değil, teşkilatın 20. yılını kutlamak amacıyla da bir araya geldiklerini kaydeden Başkan Altay konuşmasına şöyle devam etti: “Bu güzel buluşmada sizlerle bir arada bulunmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Geçtiğimiz günler benim açımdan çok önemliydi. Hemşehrilerimizin büyük desteğiyle Benim Şehrim Konya’nın Belediye Başkanlığına yeniden seçildim. Hepinizin tahmin edebileceği üzere, şehrimde yaşayan vatandaşlarımızın güvenine sahip olmak büyük önem taşıyor ve UCLG’de aktif olarak yer almam için bana güç veriyor. Bu güzel ve tarihi yerde bir araya gelirken, birlikteliğimizi ve köklü iş birliğimizi sağlayan geçmiş mirasımız üzerine biraz düşünmenizi istiyorum. Şehir diplomasisi ile şehirler ve bölgeler arasındaki iş birliği yeni bir olgu değildir. Hatta Birleşmiş Milletler ve Milletler Cemiyeti gibi küresel kurumlardan bile daha eski bir geçmişe sahiptir. Teşkilatımız, seleflerimizin vizyonunun ebedi bir kanıtıdır. Onlar, çok düzeyli yönetişimin küresel zorluklara karşı çözümün bir parçası olacağı bir dünya hayal etmişlerdi. Halkla iç içe ve barış içerisindeki hükümetlerin, dayanışmayı ve kolektif ilerlemeyi teşvik edebileceğini öngördüler. Parçası olmaktan büyük memnuniyet duyduğum UCLG, her gün ve her çalışmasında bu değerli amaç için çabalıyor.” “Teşkilatımızın kurulması, uluslararası belediyecilik hareketinde önemli bir adım olmuştur” Bugün, silahlı çatışmaların gölgesinde ve yaklaşan iklim felaketiyle, uluslararası sistemin felç olduğunu ve karşı karşıya oldukları karmaşık krizleri ele almakta zorlanır duruma geldiklerine dikkati çeken Başkan Altay, “Bu sebeple, hareketimizin ve temsil ettiği ilkelerin önemi hiç bu kadar büyük olmamıştı. 2024 yılında, Dünya Teşkilatımızın şu anki yapısıyla kuruluşunun 20. yılını kutluyoruz. Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Teşkilatı’nın 2004 yılında Paris’te kurulması ve dünyanın dört bir yanından başlıca yerel ve bölgesel yönetim birliklerini bir araya getirmesi, uluslararası belediyecilik hareketinde önemli bir adım olmuştur. UCLG, kendisinden önce gelen yüzyıllık belediye hareketinin doğrudan mirasçısıdır” diye konuştu. “Sürdürülebilir kalkınmanın yeniden tanımlanmasına katkıda bulunmaya hazırız” Kutuplaşmanın uluslararası ilişkileri derinden etkilediği bir dönemde birliğin yenilenen amacına da zaman ayıracaklarını vurgulayan Başkan Altay, “Bu yönetim kurulunun sloganı olan ‘insanların gücü’, yerel ve bölgesel yönetimlerin dünyanın ihtiyaç duyduğu değişimi gerçekleştirme gücünü yani; bizim gücümüzü yansıtmaktadır. Yerel ve bölgesel yönetimlerin temsilcisi olarak sürdürülebilir kalkınmanın yeniden tanımlanmasına katkıda bulunmaya hazırız. Adanmışlığınız, tutkunuz ve ortak vizyonumuza olan sarsılmaz bağlılığınız için her birinize ayrı ayrı teşekkür ederim. Hep birlikte ‘iyiye doğru olan değişimin mimarları’ olmaya devam edelim, hiç kimseyi ve hiçbir yeri geride bırakmayalım” ifadelerini kullandı. Toplantıya Kosta Rika Devlet Başkanı Birinci Yardımcısı Stephan Brunner, San Jose Belediye Başkanı Johnny Araya, yeni dönemde San Jose Belediye Başkanlığı yapacak Kelvin Cruz, UCLG Genel Sekreteri Emilia Saiz ve üye belediye başkanları katıldı. Başkan Altay UCLG ana tüzük komitesi toplantısına başkanlık etti Açılış konuşmalarının ardından Başkan Altay, 7 kıtadan yönetim kuruluna üye belediye başkanlarının da yer aldığı UCLG Ana Tüzük Toplantısına başkanlık etti. Toplantı sonrası kısa bir değerlendirmede bulunan Başkan Altay, UCLG dönem başkanlığı görevini kesintisiz bir şekilde sürdürdüğünü ifade ederek, “Şu anda ülkemizden çok uzak bir coğrafyada Kosta Rika’da bulunuyoruz. UCLG Ana Tüzük Komitesi Toplantımızı icra ettik. Şehirlerimizin problemi olan başta iklim değişikliği ve göç konuları olmak üzere diğer konularla ilgili istişarelerde ve değerlendirmelerde bulunduk. Ayrıca bulunduğumuz her yerde Gazze başta olmak üzere mazlum coğrafyalarda sıkıntı çeken Müslüman kardeşlerimizin haklarını savunmak için burada görüşlerimizi beyan ediyoruz. UCLG Kosta Rika Yönetim Kurulu toplantımızın şehrimize, ülkemize ve tüm dünyaya hayırlar getirmesini temenni ediyorum” ifadelerini kullandı.