EĞİTİM - 13 Mart 2019 Çarşamba 17:37

Hitit’in, Moleküler Biyoloji ve Genetik doktora programına YÖK’ten onay

A
A
A
Hitit’in, Moleküler Biyoloji ve Genetik doktora programına YÖK’ten onay

Hitit Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü bünyesinde “Moleküler Biyoloji ve Genetik Doktora Programı” açılmasına ilişkin Yüksek Öğretim Kurumu’na yapılan teklif kabul edildi.

Hitit Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü bünyesinde “Moleküler Biyoloji ve Genetik Doktora Programı” açılmasına ilişkin Yüksek Öğretim Kurumu’na yapılan teklif kabul edildi.


Moleküler biyoloji, hücre biyolojisi, genom bilim ve benzeri alanlardaki bilimsel ilerlemeler sayesinde, dünyada özellikle sağlık ve tarım sektörlerindeki biyoteknolojik uygulamalarda bir patlama yaşandığını dile getiren Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Başkanı Doç. Dr.Emre Avcı, bu alanlar için hükümetimizin 2023 vizyon çalışmasında belirlenmiş somut hedeflerin öngörülen yol haritalarına sadık kalarak gerçekleştirilebilmesine bağlı olarak, Türkiye 20 yıl gibi kısa bir dönemde moleküler biyoloji, biyoteknoloji ve gen teknolojilerinde küresel bir güç haline gelme şansına sahip olduğunu söyledi.


21. yüzyılın teknolojisi olarak tanımlanan moleküler biyoloji ve genetik, sadece insanların yaşam kalitesini yükseltmekle sınırlı olmayıp, ekonomik ve teknolojik bir üstünlük kazandıracağını dile getiren Doç. Dr. Emre Avcı, Türkiye’nin bu güç ve üstünlüğün ilk işaretlerini 5-10 yıl gibi kısa bir sürede sağlık ve tarım sektörlerinde görmeye başlayacağını, bu başarıların kazandırdığı ivme ile uzun dönemde daha iddialı ve kapsamlı hedeflere yönelebileceğini ifade etti.


Üniversitelerin sadece eğitim-öğretim faaliyetlerinin gerçekleştirildiği kurumlar değil, aynı zamanda yapmış olduğu bilimsel araştırmalar, çalışmalar ve projelerle bulunduğu şehrin hatta bölgenin her anlamda gelişmesine katkı sağlayan, bölgenin lokomotifi konumunda kurumlar olduğunu anlatan anlatan Avcı, “İnsan Genom Projesi’nin tamamlanması ile hızla gelişen bilişim teknolojileri ile yaşam bilimleri, biyoteknolojideki multidisipliner araştırmalar ve yeni buluşlar ivme kazandırmıştır. Bu yenilikler gelişen tüm bu teknolojilerin temelini oluşturan Moleküler Biyoloji ve Genetik biliminin önemini yeni açılımları ve ihtiyaçları ortaya çıkarmaktadır. Bu sebeple Hitit Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesinde kurulmuş olan Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünün amacı temel biyoloji ve biyokimya birikimine sahip, moleküler biyoloji ve genetik altyapısıyla donatılmış, biyoteknoloji ve genetik mühendisliği alanında kaliteli elemanlar yetiştirmektir” dedi.


2015-2016 eğitim-öğretim yılında ilk öğrencilerini alarak eğitim öğretim faliyetine başlayan Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünün, güçlü akademik kadrosu ve üst düzeyde araştırmalarında yürütüldüğü araştırma laboratuarlarıyla bölgenin yıldızı olmaya devam ettiğini kaydeden Avcı, bölümde 1 profesör, 2 doçent, 3 doktor öğretim üyesi, 3 araştırma görevlisi olmak üzere toplam 8 akademik ve 1 idari personelin görev yaptığını bildirdi.


Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümümnde doktora programınon Yükseköğretim Yürütme Kurulu toplantısında incelenerek uygun görüldüğünü söyleyen Avcı,şunları kaydetti:


“Bölümümüzün akademik personelimizin çalışma alanları, hücre biyolojisi ve moleküler fizyoloji, biyokimya ve moleküler biyoloji, moleküler mikrobiyoloji ve biyoteknoloji, populasyon genetiği, biyoinformatik ve kanser immunolojisinden oluşmaktadır. Bölümümüz araştırma laboratuvarlarında moleküler biyolojik yöntemlerle tanı çalışmaları (PCR, Real time PCR, Western Blot, restriksiyon enzimleri), hücre kültürü, endüstri için enzim aktivitesi tayin çalışmaları, mikrobiyal tanı ve tiplendirme çalışmaları, pilot ölçekte mikrobiyal üretim, endüstriyel ürün geliştirilmesine yönelik konularda literatür taraması, endüstriye yönelik mikrobiyal ürün geliştirme, danışmanlık hizmetleri, ilaç sanayii, deterjan, gıda ve tekstil endüstrisi ile işbirliği yaparak, enzimler ve ürünleri ile ilgili sorunlarına çözüm aramak amacıyla çalışmalar yürütülmektedir. Ülkemizin yukarıda sözü edilen temel alt yapı ve moleküler biyoloji bilgileri ile donatılmış şekilde yetişmiş moleküler biyologlar hususunda çok büyük bir açığı olduğu gerçektir. Programda bilime karşı heyecanlı, yeniliklere açık, güncel bilimsel gelişmeleri yakından takip eden deneyimli güçlü akademik kadrosuyla lisansüstü öğrencilerle yeni projeler geliştirme ve sadece yurt içinde değil, dünya ölçeğinde bilim üreterek tüm insanlığa katkı sağlama hedeflenmiştir. Ayrıca bölümümüz bünyesindeki öğretim elemanlarımız Biyoteknoloji-İmmunoloji-Biyolojilk çeşitlilik ve Biyokimya alanlarında araştırma merkezleri bünyesine çalışmalarda sürdürmektedir. Bölümümüzün yeniliklere açık modern bir bölüm olarak Üniversitemizin de üstlendiği “Marka Şehir Dünya Üniversitesi” sloganıyla hedefine emin adımlarla ilerlemeye devam edeceğini belirtmiştir. Elde edilen sinerji ile hep birlikte el ele gerçekleştirdiğimiz bu başarılı çalışmaların önümüzdeki yıllarda da aynı heyecan, aynı güç ve cesaretle sürdürülecek. Kuruluşundan bugüne kadar bölümümüze destek veren ve katkı sağlayan Rektörümüz Prof.Dr. Reha Metin Alkan ve Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Emre Güler’e teşekkür ederim”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Eskişehir ESOGÜ Hastanesi’nde 24 Nisan Avrupa Hormon Günü etkinliği Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi’nde 24 Nisan Avrupa Hormon Günü dolayısıyla, ESOGÜ Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metobolizma Hastalıkları Bilim Dalı tarafından bilgilendirme etkinliği düzenlendi. Hastane poliklinikler girişinde gerçekleştirilen etkinlikte hormonların önemi vurgulanarak obezite ile kanser ilişkisinin önemine dikkat çekildi. Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metobolizma Hastalıkları Bilim Dalı’ndan konuyla ilgili olarak yapılan açıklama şöyle: “Obezite yüksek enerji alımına bağlı olarak vücutta aşırı yağ birikimi ile gelişen, pek çok bileşeni olan bir hastalıktır. Obezite ‘Beden Kitle İndeksi’ ile ifade edilir. Kişinin beden kitle indeksi 19-24.9 kilogram/metrekare ise normal kilo, 25-29.9 kilogram/metrekare ise aşırı kilo, 30 kilogram/metrekareden yüksek ise obezite, 40 kilogram/metrekareden yüksek ise ciddi obezite veya beraberinde pek çok hastalığa da sebep olabileceğinden morbid obezite söz konusudur. Obez hastaları değerlendiren uzmanlar öncelikle obeziteye neden olan genetik, hormonal veya metabolik bir hastalığın olup olmadığını değerlendirirler. Obeziteye neden olan böyle bir patoloji varsa öncelikle buna yönelik tedavi planlanır. Obeziteye neden olabilecek bir hastalık tespit edilmez ise sağlıklı beslenme ve egzersizin yanı sıra kilo azaltıcı tıbbi tedavi önerilerinde bulunulur. Türkiye’de 12 yıl arayla yapılan Türkiye Diyabet Obezite ve Hipertansiyon Epidemiyoloji Çalışması-I ve II’nin sonuçları obezite sıklığının aradan geçen 12 yıl içinde kadınlarda yüzde 34 ve erkeklerde yüzde 107 oranında arttığını göstermiştir. Obezite günümüzde önlenebilir ölümlerin sigaradan sonra ikinci en önemli nedenidir. Obezite tip 2 diyabet ve prediyabet olmak üzere kalp-damar hastalıkları, hipertansiyon (HT), hiperlipidemi (HL), serebrovasküler hastalık, çeşitli kanserler, obstrüktif uyku-apne sendromu, karaciğer yağlanması, gastroözofageyal reflü, safra yolları hastalığı, polikistik over sendromu, infertilite, osteoartroz ve depresyon gibi sağlık sorununa neden olarak sağlık harcamalarını artırmakta ve yaşam beklentisini kısaltmaktadır. Obezitenin kanser gelişimiyle olan ilişkisi, bedenimizde obeziteye neden olan mekanizmaların bazılarının kanser gelişimine de yatkınlık sağlamasıyla açıklanmaktadır. Obeziteyle ilişkili özellikle menopoz sonrası ortaya çıkan meme kanseri, ayrıca kolorektal, pankreas, mide kardiya tümörleri; yemek borusu, endometrium ve over kanserlerinin ilişkili olabileceğine ait kanıtlar vardır. Türkiye’de T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Müdürlüğü’nün Kanser Daire Başkanlığı tarafından 2022’de yayınlanan son kanser istatistiklerine göre, ülkemizde yıllık yeni tanı alan kanser hastası sayısı artmaktadır. Sonuç olarak toplumumuzda artan obezite sıklığı ve kanser sıklığına dikkat çekmek ve obezitenin kansere neden olan etkenler içinde tıpkı sigara gibi önlenebilir bir etken olduğunu vurgulamak için 24 Nisan Avrupa Hormon Günü’nde biz de böyle bir etkinlik düzenlemiş bulunuyoruz.”