KÜLTÜR SANAT - 21 Haziran 2022 Salı 14:50

Meryem Ana’nın Efes’e yolculuğu ilk defa kaleme alındı

A
A
A
Meryem Ana’nın Efes’e yolculuğu ilk defa kaleme alındı

Denizlili gazeteci yazar Serkan Urgancı, kaleme aldığı “Mary Efes’e Yolculuk” kitabının senaryoya dönüştürüldüğünü ve Hollywood menşeili büyük yapım şirketleri ile görüşme halinde olduklarını söyledi.

Denizlili gazeteci yazar Serkan Urgancı, kaleme aldığı “Mary Efes’e Yolculuk” kitabının senaryoya dönüştürüldüğünü ve Hollywood menşeili büyük yapım şirketleri ile görüşme halinde olduklarını söyledi. Urgancı, “Havari Yuhanna rolü için Kıvanç Tatlıtuğ’u önereceğiz” dedi.



Meryem Ana’nın Havari Yuhanna ile birlikte Kudüs’ten kaçarak Efes’e yaptığı yolculuk ilk defa kaleme alındı. Gazeteci-yazar Serkan Urgancı, Mary Efes’e Yolculuk adlı kitabında Meryem Ana’nın Anadolu’yu baştan başa kat ettiği yolculuğu epik bir dille anlattı. Kitabını kamuoyu ile paylaşan Urgancı, “Meryem Ana’nın Kudüs’ten kaçarak Efes’e yaptığı yolculuk; gerek dinsel, gerekse tarihsel açıdan çok önemli. Tarihsel ve dinsel kaynaklara göre Meryem Ana, Hz. İsa’nın Kudüs’te çarmıha gerilmesinin ardından kısa süre sonra, bölgedeki Yahudilerin ve Roma yönetiminin baskılarına daha fazla dayanamayarak havari Yuhanna ile birlikte Efes yakınlarındaki Bülbül Dağı’nın eteklerine doğru yolculuğa çıkar. Meryem Ana yolculuğunun sonunda şu anda tüm dünya tarafından yaşadığı ev kabul edilen Meryem Ana Evi’ne ulaşır. Ben de bu yolculuğu epik bir dille kaleme aldım. Bu denli önemli bir olayın bugüne kadar yazılmamış olmasını da son derece ilginç buluyorum” dedi.



“Araştırmalarım 3 yıl sürdü”


Kitabı yazmadan önce 3 yıl boyunca araştırma yaptığını söyleyen Urgancı, “Bu yolculuk son derece hassas tarihsel ve dinsel bilgiler içeriyor. Ufacık bir hatanın büyük eleştirilere neden olabileceğini bildiğim için kitabı yazmadan önce 2 bin yıl önceki Anadolu’yu, antik yolları, Roma tarihini ve Meryem Ana’yı anlatan kutsal kitapları detaylı bir şekilde inceledim. Bu araştırmalarım sırasında ulaştığım ilginç bilgileri de hikayeye aktardım. Okurlar kitabı okuduklarında, iki kadının iki bin yıl arayla yaşadığı yolculuğu, Anadolu’nun derin tarihsel zenginliğini, Tarsus’un antik dünyanın mega kenti olduğunu, bugüne kadar adı neredeyse hiç duyulmamış İsaura ve Homonad kavimlerini, Roma İmparatorluğu’nun dünya tarihini nasıl etkilediğini, denizlerin hakimi Kilikyalı korsanları, dünyanın ikinci en büyük köle pazarının Side’de bulunduğunu, Hierapolis’i ve Cehennem Kapısı’nın sırlarını, antik dünyanın göz bebeği Efes’i ve Meryem Ana Evi’ndeki kutsal suyun gizemini görecekler“ diye konuştu.



‘Mary Efes’e Yolculuk’ kitabı dünyaya açıldı


Kitabın Türkiye’de yayınlanmasının ardından çevirisinin yapılarak dünyaya açıldığını belirten yazar, “Mary Efes’e Yolculuk hikayesi tarihsel ve dinsel açıdan tüm dünyayı ilgilendiriyor. O nedenle kitabın Türkiye’de yayınlanmasının ardından hiç vakit kaybetmeden arasında Amerikalıların da bulunduğu profesyonel bir ekiple İngilizce çevirisini tamamladık. Mary Efes’e Yolculuk kitabı şu anda ‘Mary Journey To Ephesus’ adıyla dünyanın en büyük kitap satış kuruluşları olan Amazon Kindle, Google Play Books ve Kobo vasıtasıyla 128 ülkede yayında. Kitabın yurt dışı yayıncısının Amazon Kindle olduğunu belirtmek isterim. Keza Amazon Kindle’ın yayıncılık şartları son derece zorlu. Ayrıca okurlar Türkçe versiyonuna www.maryefeseyolculuk.com adresinden ücretsiz ulaşabilirler” dedi.



“Anadolu dindar Hristiyanlar için bir cennet”


Türkiye’nin inanç turizmi açısından dünyada hiçbir ülkenin olmadığı kadar zengin olduğuna değinen Urgancı, “Meryem Ana’nın evi Selçuk’ta, 4 kanonik İncil’den biri olan Yuhanna İncili yazıldı, İncil’de geçen 7 kutsal kilisenin tamamı Ege Bölgesi’nde bulunuyor, Avrupa’yı Hristiyanlaştıran kişi olarak bilinen Aziz Pavlus Tarsus’ta yaşadı, adına kilise yapılan havari Filipus’un mezarı Pamukkale’de bulunuyor. Bunlardan sadece bir tanesine sahip olan ülkeler, bizim inanç turizmi gelirlerimizin tamamından fazlasını kazanıyor. Açıklamasında farklı ülkelerden de örnekler veren Urgancı, “Meksika’nın Guadalupe kentinde, Meryem Ana’nın bir azize 4 defa göründüğü gerekçesiyle 1709 yılında bir bazilika inşaa edilmiş. Buraya ziyarete gelen turist sayısı artınca 1974 yılında hemen yanına çok daha büyük bir bazilika daha inşaa etmişler. Bugün Guadalupe bazilikasının yıllık ziyaretçi sayısı 20 milyon kişiyi geçiyor. Meryem Ana’nın yaşadığı evin Selçuk’ta olduğu, Vatikan tarafından kabul edilmişken, buranın ziyaretçi sayısı ise 600 bini geçmiyor. Keza Meryem Ana Evi’nin hemen yanında dünyanın en büyük antik kentlerinden olan Efes bulunuyor. Elimizdeki bu değerlerin tanıtımıyla ilgili gerekli adımları atmadığımız aşikar” dedi.



Kitabın senaryosu yazılıyor


Mary Efes’e Yolculuk kitabının büyük bir tanıtım projesinin bir parçası olduğunun altını çizen Urgancı, “Türkiye’nin inanç ve kültür turizmi değerlerinin dünyaya anlatılmasının en kolay yolunun beyaz perde olduğunu biliyoruz. Kitabın yazarı her ne kadar ben görünsem de bu projede büyük bir ekiple birlikte çalışıyoruz. Mary Efes’e Yolculuk hikayesi, profesyonel bir ekip tarafından dizi platformları ve Hollywood için senaryoya dönüştürülüyor. Ajanslar vasıtasıyla büyük yapım firmalarıyla görüşmelerimiz sürüyor. Umuyorum ki kısa süre sonra bu hikaye dizi ya da film olarak karşımıza çıkacak ve ülkemiz inanç/kültür turizminden hak ettiği payı alabilecek. Tüm çabamız bu doğrultuda.” diye konuştu.



“Yuhanna rolü için Kıvanç Tatlıtuğ’u önereceğim”


Prodüksiyon aşamasında Yuhanna rolü için ünlü oyuncu Kıvanç Tatlıtuğ’u önereceklerini belirten Urgancı, “Gerek kitabın yazım sürecinde gerekse senaryo aşamasında Yuhanna rolü için hep aklımda Kıvanç Tatlıtuğ vardı. Başarılı ve sevilen bir Türk oyuncunun dünyada ses getirecek büyük bir yapımda yer almasını kim arzu etmez ki? Anlaşma aşamasında filmin büyük kısmının Türkiye’de çekilmesi de şartlarımız arasında yer alacak” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Kolay morarma hemofili habercisi olabilir Hemofilinin ömür boyu takip edilmesi gereken kronik bir hastalık olduğunu belirten Doç. Dr. Işık Odaman Al, “Hemofili kanda pıhtılaşma proteini olarak görev yapan faktör VIII ve faktör IX’un eksikliğidir. Kızlar taşıyıcı, erkekler ise hastadır. Hastaların üçte biri sünnet sonrası uzamış kanama şikayeti ile başvurup tanı alır. Vücutta kolay morarma, kas içi ve eklem içi kanamalar, kan alınan yerden sızıntı şeklinde uzun süren kanama, uzamış adet kanamaları, kafa içi kanaması olan hastalarda hemofili akla gelmelidir” dedi. Medipol Mega Üniversite Hastanesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Işık Odaman Al, 17 Nisan Dünya Hemofili Günü kapsamında önemli açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Işık Odaman Al, hemofilinin kanda pıhtılaşma proteini olarak görev yapan faktör VIII ve faktör IX’un eksikliği olduğunu belirterek “Hemofili A ve hemofili B olarak iki tipi vardır. Hemofili A’da eksik olan, faktör VIII’dir. Tüm hemofili hastalarının yüzde 85’ini oluşturur. Hemofili B’de ise faktör IX eksikliği mevcuttur ve hastaların yüzde 15’ini oluşturur. Hemofili kalıtsal (doğumsal) bir hastalıktır. X’e bağlı çekinik olarak kalıtılır. Yani kızlar taşıyıcı, erkekler ise hastadır. Öte yandan sonradan kazanılmış mutasyonlar da hemofili hastalığına neden olabilmektedir. Toplumdaki sıklığı hemofili A için 5 bin erkek çocukta 1 iken hemofili B için 30 bin erkek çocukta 1’dir” şeklinde konuştu. Sünnet sonrası uzayan kanamaya dikkat Hemofili A ve B’de klinik bulguların benzer olduğuna işaret eden Doç. Dr. Işık Odaman Al, şöyle devam etti: “Eklem ve kas içi kanamalar en sık görülen bulgulardır. Hastaların üçte biri sünnet sonrası uzamış kanama şikayeti ile başvurup tanı alır. Hastalık faktör düzeyinin kandaki seviyesine göre ağır (faktör düzeyi < yüzde 1), orta (yüzde 1-5) ve hafif (yüzde 5-40) olarak sınıflandırılır. Klinik bulgular ise hastanın yaşına, faktör düzeyine göre değişir. Ağır hemofilide bulgular daha ciddi olup yenidoğan döneminde ve erken çocukluk döneminde ortaya çıkar. Hastalar emeklemeye ve yürümeye başlama döneminde eklem içi kanamalar ile başvurur. Hafif hemofilide ise bulgular daha ileri yaşlarda, ağır bir travma ya da cerrahi işlem sonrası kanama şeklinde ortaya çıkar. Hastalığın tanısı şüphelenilen kişilerde kan faktör seviyesine bakılarak konulur. Vücutta kolay morarma, kas içi ve eklem içi kanamalar, kan alınan yerden sızma şeklinde uzun süren kanama, sünnet sonrası beklenmedik kanama, uzamış adet kanamaları, kafa içi kanaması olan hastalarda hemofili akla gelmelidir. Tanı konulmasında aile öyküsü mutlaka sorgulanmalıdır. Erken tanı konulması özellikle ağır hemofili hastalarında hayat kurtarıcıdır.” Ciddi kanama olmadan koruyucu tedavi şart Doç. Dr. Işık Odaman Al, tedavinin esasını eksik olan faktörlerin yerine konulması olduğunu belirterek şu bilgileri verdi: “Günümüzde plazma kaynaklı ve rekombinant olarak üretilen faktör konsantreleri mevcuttur. Ağır hemofili hastalarında ciddi kanamalar gelişmeden koruyucu tedaviye başlanmalıdır. Koruyucu tedavi hemofilinin tipine, hastanın kilosuna, kanama sıklığına ve şiddetine ve faktör düzeyine göre bireyselleştirilir. Genellikle haftada 1 olarak başlanıp, haftada 3’e kadar arttırılır. Bu tedavide amaç hastanın kan faktör seviyesini yüzde 1’in üzerinde tutmak ve ciddi kanamaların önüne geçmektir. Diğer tedavi şekli ise ‘kanadıkça’ olarak isimlendirilen hastanın kanaması olması durumunda uygulanan faktör yerine koyma tedavisidir. Faktör konsantreleri hastalara damar içi infüzyon yolu ile uygulanmaktadır. Hemofili ömür boyu takip edilmesi gereken kronik bir hastalıktır. Bu süreçte hasta ve ailesinin bilgilendirilmesi ve tedaviye uyumu çok önemlidir. Hastalar hematoloji, fizik tedavi, ortopedi hekimi, fizyoterapist, psikolog gibi bir çok disiplinden profesyonel uzmanlarca takip edilmelidir. Hastalar hastalığın ismi, ağırlık derecesi, kullandığı faktör konsantresi, takip eden merkez ve hekimin bilgilerini içeren kimlik kartları taşımalıdır. Tedavide amaç hayatı tehdit eden, ani gelişen kas içi, beyin içi kanamaların önüne geçmek olduğu kadar, uzun vadede hastaların bebeklikten, erken çocukluk, okul dönemi, ergenlik ve erişkin dönemlerine geçişte karşılaşabileceği kronik sorunları da tespit edip çözmektir. Tekrarlayan eklem içi kanamalar kısa ve uzun vadede hastaların hayat kalitesini önemli düzeyde etkilemektedir.” Uzun dönemde sakatlığa ve psikolojik sorunlara yol açabilir Tekrarlayan kanamalarda uzun dönemde sakatlığa yol açabileceğine dikkati çeken Doç. Dr. Işık Odaman Al, “Tekrarlayan kanamalar sonucu eklem içinde inflamasyon (yangı) oluşmakta ve kısa dönemde ağrı, şişlik, hareket kısıtlılığına; uzun dönemde ise eklem hareket yeteneğinin kaybına yani sakatlığa neden olmaktadır. Bu tür sakatlıklar ise hastalarda fiziksel aktivitede azalmaya ve osteoporoz, obezite, sosyolojik ve psikolojik sorunlara da neden olur. Fiziksel aktivite her yaş grubunda oldukça önemlidir ve desteklenmelidir. Böylece sinir ve kas gelişimi desteklenir ve eklem hareket açıklığı artar. En çok önerilen sportif aktiviteler yürüyüş ve yüzmedir. Erken çocukluk döneminde hastaların aşıları aşı takvimine uygun olarak yapılır. Ancak kas içi yerine cilt altı uygulama tercih edilmelidir. Eğer kas içi uygulama zorunlu ise koruyucu olarak uygulanan faktör tedavisi ile aynı güne denk getirilmeli ve aşı sonrası aşı uygulanan bölgeye baskı uygulanmalıdır. Okul dönemindeki hastalar için ise okul yönetimi ve öğretmenleri hastalığın tedavisi ve acil durumlar hakkında bilgilendirilmelidir. Aile ve öğretmen iş birliği içinde olmalı ve çocuk bu dönemde psikososyal olarak desteklenmelidir. Ergenlik dönemi ise tedaviye uyumun en çok bozulduğu dönemdir. Hastalar kronik sürecin vermiş olduğu bıkkınlık, kanama ataklarının eskisi kadar sık olmaması, bağımsız olma arzusu gibi nedenler ile tedavilerini aksatabilmektedir. Son yıllarda klasik faktör uygulamalarının yanı sıra uzun yarı ömürlü faktörler, faktör VIII’ e benzer etki gösteren bisipesifik antikor (Emicizumab) ve faktör dışı tedaviler geliştirilmiştir. Emicizumab henüz ülkemizde kullanım onayı almamıştır. Gen tedavisi çalışmaları ise devam etmektedir” değerlendirmesi yaptı.
Mersin Mersin’in ilk kadın muhtarları mazbatalarını alıp göreve başladı Mersin’in Mut ilçesinde iki kadın muhtar adayı ilk defa seçimleri kazanarak muhtar seçildi ve mazbatalarını alıp göreve başladı. 31 Mart Mahalli İdareler Genel Seçimlerinde muhtar adayı olan Fatma Ayan (59), 120 oydan 63’ünü alarak erkek rakibini geride bırakıp Tuğrul Mahallesi’ne muhtar seçildi. Fatma Dorla ise (49) erkek muhtar adayı karşısında 244 oyun 125’ini alarak Çömelek Mahallesi’nde muhtar seçildi. Muhtar seçildiği için çok mutlu olduğunu ifade eden Tuğrul Mahalle Muhtarı Fatma Ayan, “İlk defa Mut ilçemizde 2 kadın aday muhtar olarak seçildik. Atatürk’ün biz kadınlara vermiş olduğu seçme ve seçilme hakkından yola çıkarak biz de aday olduk. Mut’a bir kadın eli değsin istedik ve çalışmalarımız sonucunda gece gündüz çalışarak bu hedefimize ulaştık. Mahallemizi bir üst seviyeye getirmek için elimizden gelen çabayı göstereceğiz” dedi. Çömelek Mahalle Muhtarı seçilen Fatma Dorla ise, “Önceki seçimde adaylığımı koymuştum. Bir kadın olarak köye kadın eli değmesini istiyordum önceki seçimde kaybettim. 6 adayın içinde ikinci sıraya yerleştim. Benim için avantaj olacağını düşündüm. İkinci sıraya gelmek benim için büyük bir başarıydı. Tekrarını denemek istedim tekrarında da 31 Mart 2024 tarihinde bir seçime girdik. Karşımdaki rakibim eski muhtardı. Bir tane aday vardı eski muhtar. 119 oy o aldı 125 oy ben aldım. Ben birinci geldim. Köyüm için en iyi hizmeti güzel bir şekilde yapacağıma eminim kendime güveniyorum. İstiyorum ki her yerde bir kadının eli değsin istiyorum. Çömelek için de benim elim inşallah uğurlu gelecek her şey güzel olacak” diye konuştu. Çömelek Mahallesi’nin eksiklerine değinen Dorla, “Yollarda şu anda gerçekten ciddi anlamda sıkıntı var. Sularımız yazın yetersiz. Ulaşımımız yok. Gögden yaylasının yolu şu anda çok berbat durumda oranın asfalt yapılması için elimizden gelen mücadeleyi vereceğiz inşallah. Daha çok sorunlar var ama ileriye dönük yavaş yavaş tek tek inşallah bunları çözeceğime eminim bir kadın olarak” diyerek sözlerini bitirdi.