- 23 Mayıs 2019 Perşembe 12:39

(Özel) Bir babanın en acı feryadı

A
A
A
(Özel) Bir babanın en acı feryadı

Denizli’de bir buçuk yıl önce hidrosefali tanısı konulan 13 yaşındaki kızın ailesi yardım bekliyor.

Denizli’de bir buçuk yıl önce hidrosefali tanısı konulan 13 yaşındaki kızın ailesi yardım bekliyor. Kızının beynindeki suyun dışarı atılması için gerekli olan cihazı alamadığını, hastane ve iğne masraflarını karşılayamadığını belirten baba, cihazın takılmaması durumunda kızının 3-4 aylık ömrü kaldığını öne sürdü. Kızını kurtarmak isteyen baba, “Kızımı kurtarın, böbreğimi vermeye razıyım” dedi.


Denizli’de inşaat işçisi olarak çalışan Mustafa Gedik (47), yaklaşık 1 buçuk yıl önce beyninde sıvı biriken ve Hidrosefali tanısı konulan 7. sınıf öğrencisi kızı Elif Nur Gedik (13) için yardım bekliyor. Hastalık tanısı konulduktan sonra zamanla duyma, yürüme ve konuşma yetilerini kaybeden Elif Nur’un hastalığı her geçen gün ilerliyor. Sıvıların etkisini en aza indirmek için haftalık olarak yapılan iğneler de hastalığa engel olmuyor, aile ise bu iğnelerin masrafını karşılayamadığını belirtiyor. Baba Gedik, 3-4 aylık hayatı kaldığını söylediği kızının kurtulması için, beyindeki sıvıları atmaya yarayan ‘Beyin Şantı’nın takılması gerektiğini ancak bu şantın ve yapılacak ameliyatların masrafını karşılayamayacağını söylüyor.



“Hiç maddi durumum kalmadı, böbreğimi vermeye razıyım”


Şantın alınması için maddi durumunun kalmadığını aktaran Gedik, “Beyninde sıvı var. Bu sıvı beynini sıkıştırıp yürümesini, konuşmasını duymasını engellemiş. Acilen İsviçre’den beyindeki fazla sıvıyı dışarı atmaya yarayan beyin şantı isimli bir aletin gelmesi gerekiyor. Beyne takılıp, beynindeki sıvıyı o alet ile almamız lazım. Bunun devlet tamamını karşılamıyor, yarısını benim, yarısını devletin karşılaması gerekiyor. Benim de maddi durumum hiç kalmadı. Haftalık iğnesi var 860 lira. Ayrıca ameliyat masrafı hastane masrafını karşılayacak kişiye seve seve böbreğimi vermeye razıyım” dedi.



“Tanı konuldu, şantın takılması gerek”


Kızını yurt genelindeki çeşitli hastanelere götürdüğünü belirtene Gedik, bu hastanelerde hidrosefali tanısı konulduğunu ifade ederek, “Hastalık öncesi çok iyiydi. Yavaş yavaş yürümemeye, konuşmamaya, duymamaya başladı. Marmara, Akdeniz ve Cerrahpaşa Üniversitelerindeki hastanelere götürdüğümde çocuğun beynindeki sıvının arttığını söylediler. Hidrosefali tanısı konuldu. Şu an acilen o aletin çocuğun beynine takılması gerekiyor” diye konuştu.



“Takılmazsa 3-4 aylık ömrü kaldı”


Gedik, şantın takılmaması durumunda kızının 3-4 aylık ömrü kaldığını öne sürerek, “Bende eski futbolcuyum. Karabükspor ve Zonguldakpor’da oynadım, menisküs hastalığımdan dolayı futbol hayatım bitti. Denizlispor’dan yardım bekliyorum. Denizli halkımızdan yardım amaçlı değil de haftalık iğnelerinin karşılanmasını istiyorum, para istemiyorum. Böbreğimi alsınlar. Şu an çalışamıyorum, çocuk yürüyemiyor sürekli sırtımda. Eğer bu alet takılmazsa en fazla 3, 4 ay ömrü kaldı. Evladımın kurtulması için böbreğimi vermeye seve seve razıyım. Doktorlar bu alet takılırsa nasıl yavaş yavaş kötüleştiyse takıldıktan sonra da aynı şekilde iyileşmeye başlayacağını söylediler. Eskisi gibi olacak. İyileşme şansı yüzde 100 diyor doktorlar” şeklinde konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adana Yusuf Şimşek; "Tek isteğim polis ya da asker olmak ancak, okumak yerine tarlada çalışıyorum" Tarım işçilerinin çocukları okumak yerine anne ve babaları gibi tarlada çalışmak zorunda kalıyor. Bu çocuklardan 14 Yaşındaki Yusuf Şimşek, okuyup polis ya da asker olmak istediğini söyledi. Uçsuz bucaksız tarım arazilerine sahip Adana’ya her sene binlerce işçi başka kentlerden geliyor ve tarıma istihdam sağlıyor. Şanlıurfa’dan Adana’ya gelerek tarım sektöründe çalışan tarım işçileri, okul çağındaki çocuklarıyla birlikte yaz kış demeden tarlalarda hasat yapıyor. Tarlalarda kurdukları çadırlarda barınan ve tarım sektörüne ciddi şekilde katkı sağlayan Şanlıurfalı tarım işçileri, çocukları da okula gitmek yerine tarlada çalışıyor. Tarlalarda aileleriyle birlikte çalışan çocuklar ise okumak istediklerini ve hayalleri olduğunu söyledi. "Okusam asker ya da polis olurdum" Ailesiyle birlikte tarlada çalışan çocuklardan Yusuf Şimşek (14), "Okula gitmiyorum. 5 yıl önce okulu bıraktım. Yazmayı biliyorum, okumayı bilmiyorum. Günlük 50-60 lira kazanıyorum. Yaşım büyüdükçe para artacak. Ailecek burada çalışıyoruz. Küçük kardeşim var 4 yaşında. O da okula gitmiyor ama ben büyüyünce okula gidip onu okutacağım. Soğan bitince portakala gideceğiz sonra karpuza gideceğiz. Nerede iş varsa oraya gideceğiz. Okusam ya asker ya polis olurdum. Şimdi tarım işçisi oldum" dedi. "Çocuklar okuma gitmek istiyor" Tarım işçilerinin elçisi Gülçin Hanter, “Çocuklar okula gitmiyorlar. Biz bunun mücadelesini veriyoruz. Çocukları aileler kendileriyle birlikte süründürüp getiriyor. Bu çocuğu çadırda bıraksa suya girer sonrada boğulur. Bizim Çukurova bir iş alanıdır. Çukurova’da tarım işçileri için barınma alanları istiyoruz. Eğitim alanı olsun ve çocukları güvenle bırakabilelim istiyoruz. Bu aileler 4-5 ay daha kalacaklar. Çocuklar okuma gitmek istiyor” ifadelerini kullandı. 9 çocuğuyla birlikte tarlaya çalışmaya gelen Eyüp Yörük, “Çocuklarımla birlikte burada çalışıyoruz. Biz Şanlıurfa’dan buraya geldik. Biz tatildeyiz şuanda. Çadırda kalıyoruz. Çocuklar okula gitmiyor. Göndermek istiyoruz ama gönderemiyoruz. 8 tane çocuğum var gitmiyorlar okula” diye konuştu.
Çanakkale Çanakkale Kara Savaşları’nda broşürle propaganda savaşı Çanakkale Kara Savaşları’nda çetin mücadeleler yaşanırken, her iki taraf bir yandan da broşürlerle propaganda savaşı verdi. Öğretim Üyesi Dr. Mithat Atabay, "Savaş sırasında özellikle İngilizlerin Osmanlı askerlerine din vurgusu yaparak asıl Müslümanlığı kendilerinin koruduğunu, kendilerinin Müslümanlığın gelişmesi için çaba sarf ettiklerini belirten broşürler attıkları görülmektedir. Özellikle Osmanlı askerlerine eğer teslim olurlarsa çok iyi bir şekilde yaşayacakları, iyi beslenecekleri konusunda propagandalar yapıldığı görülmektedir. Hatta uçaktan atılan propaganda metinlerinde şişman bir İngiliz askeri ile zayıf Osmanlı askerini çizilmiş şekilde gösteren broşürlerle karşı karşıya kalıyoruz" dedi. 109 yıl önce dünya harp tarihine ‘son centilmenler savaşı’ olarak geçen Çanakkale Kara Savaşları’nda Türk ve İngiliz askerleri silahlı mücadelenin yanında propaganda savaşıyla da karşı karşıya kaldı. Savaş sırasında her iki tarafta da sayısız propaganda broşürleri ve yöntemleri kullanıldı. Gelibolu Yarımadası’ndaki şiddetli Çanakkale Kara Savaşları sırasında Türkçe ve İngilizce metinlerin yer aldığı propaganda broşürleri siperlere hem uçaklardan hem de gönüllü askerler tarafından atıldı. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) İnsani ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Mithat Atabay, Çanakkale Kara Savaşları’nda propaganda savaşının askerlere etkilerini anlattı. Çanakkale’de Kara Savaşları’nın 25 Nisan 1915 tarihinde başladığını belirten Öğretim Üyesi Dr. Mithat Atabay, "Burada özellikle Anzakların buraya gelmesi ile ilgili olarak daha hemen savaş başlar başlamaz İngiltere Krallığı, Avustralya ve Yeni Zelanda’dan asker almaya karar verdi. Oraya gönderdiği emirnameler çerçevesinde oradaki gençleri askere çağırdı. Bu askere çağırma sırasında özellikle o gençlerin Avrupa’ya gidecekleri ve Avrupa’yı görecekleri, orada yaşayacaklarına da dem vuruldu. Pek çok insan oralar ıssız olduğu için ve oradaki yaşamdan kurtulmak için savaşa gönüllü olarak yazıldılar ve hatta orada tarımsal alanda çalışacak insan konusunda büyük zafiyet çekildi. Anzaklar Mısır’a geldiler, orada eğitim yapmaya başladılar. Bu eğitim sırasında özellikle Doğu’nun ve Osmanlı Cihan Devleti’nin elinde bulunan Şam, Bağdat, Kudüs, İstanbul gibi şehirlerin Doğu’nun gizemli şehirleri olduğu, oradaki yaşam biçimlerinin çok farklı olduğuna vurgu yapılarak, onları cezbedecek şekilde propaganda yapıldığı görülmektedir. 25 Nisan tarihinde Kara Savaşları’nın başlaması ile birlikte Anzak askerleri özellikle ilk önce Mondros‘a geldiler, oradan da Gelibolu Yarımadası‘na sevk edildi. İşte o zaman savaşın gerçek yüzüyle tanışmış oldular. 25 Nisan tarihinde savaşın birinci günü Anzak askerleri çetin bir direnişle karşı karşıya kaldılar. Ve savaş sırasında özellikle propaganda çok dikkat çekici oldu. Bu propaganda içerisinde özellikle cepheye gönderilen dergiler, mecmualar, gazeteler propagandada bir araç olarak kullanılmıştır. Ayrıca savaş sırasında özellikle İngilizlerin Osmanlı askerlerine din vurgusu yaparak asıl Müslümanlığı kendilerinin koruduğunu, kendilerinin Müslümanlığın gelişmesi için çaba sarf ettiklerini belirten broşürler attıkları görülmektedir. Özellikle Osmanlı askerlerine eğer teslim olurlarsa çok iyi bir şekilde yaşayacakları, iyi beslenecekleri konusunda propagandalar yapıldığı görülmektedir. Hatta uçaktan atılan propaganda metinlerinde şişman bir İngiliz askeri ile zayıf Osmanlı askerini çizilmiş şekilde gösteren broşürlerle karşı karşıya kalıyoruz. Türk askerlerinin mesela 2 Mayıs tarihinde yaptıkları taarruz sırasında ceplerinde fındık, fıstık, kuru üzüm gibi kendilerinin aç kalmadığını, hatta bu kadar güzel yiyecekler yediklerini gösteren gıdaları da ceplerine sokarak taarruz yaptıkları görülmektedir” dedi. Çanakkale Savaşları’nda özellikle siper savaşları olduğu dönemde başka askerlerin Türk dilini kullandığını ifade eden Atabay, şöyle devam etti: “Özellikle Ermeni askerlerinden yararlanıldığı görülmektedir. Türkçe’yi kullanarak Türklere seslendikleri, hatta ezan okudukları ve ezan okunuyor diyerek ortaya çıkan Türk askerini özellikle şehit ettikleri görülmektedir. Buna karşılık da Türk askerleri çeşitli hücumlar yaparak özellikle bu propagandayı ortadan kaldırmaya çaba sarf ettiler. Ayrıca o dönemde çıkan çeşitli gazeteler ve broşürler vasıtasıyla da bu propagandaya büyük önem verildiği ve resmi tebliğler yayınlayarak savaş meydanındaki gerçek olayla halkın bilgilendirmesi konusundaki metinler arasında büyük farklılıklar görüldüğü anlaşılmaktadır. Bu metinler içerisinde Sarıkamış yenilgisi sonrasında ve Erzurum’un düşman işgaline geçmesi konusunda yayınlanan bir tebliğde, Enver Paşa Osmanlı askerinin Erzurum’un doğusundan Erzurum’un batısına geçtiğini belirterek, yeni bir savunma kurulduğunu ifade etmektedir. Halbuki bunun Türkçe karşılığı Erzurum düştü demektir. O yüzden halkı yanıltıcı bilgilerin de yer aldığı bu propaganda sırasında görülmektedir.”