ASAYİŞ - 30 Aralık 2020 Çarşamba 09:42

Kesik baş cinayetinde kan donduran ifadeler

A
A
A
Kesik baş cinayetinde kan donduran ifadeler

Edirne’de annesinin başını döner bıçağıyla kesip su kanalına attığı iddia edilen şahıs ve diğer sanıklar hakkında hazırlanan iddianamede kan dondurucu ifadeler yer aldı.

Edirne’de annesinin başını döner bıçağıyla kesip su kanalına attığı iddia edilen şahıs ve diğer sanıklar hakkında hazırlanan iddianamede kan dondurucu ifadeler yer aldı.


Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı, 61 yaşındaki Fatma Günay’ın Uzunköprü’nün Kavakayazma köyünde 22 Mayıs’ta vahşice öldürülmesiyle ilgili soruşturmayı tamamladı. Cumhuriyet Savcısı Ertuğrul Tüfekcioğlu’nun hazırladığı iddianame, Edirne 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi. İddianamede, öldürülen Fatma Günay’ın oğlu 30 yaşındaki tutuklu sanık Aykut Günay’ın Almanya’da yaşayan kız arkadaşı B.U. ile sosyal medya konuşmalarında annesini kast ederek “Onun Anneler Günü’nü ormanda kutlayacağız” şeklinde mesaj yazdığı kaydedildi. İddianamede, cinayetten 1 hafta önce sanık Aykut Günay ve ev arkadaşı Ercüment Arslan’ın öldürülen Fatma Günay’a “Seni burada kessek, atsak, gömsek, hiç kimsenin ruhu dahi duymaz, seni kimse burada bulamaz” şeklinde sözler sarf ettiği ifade edildi. Cinayet şüphelisi Aykut’un cinayet günü sol bacağını kırmadan elini belinde tutarak yürüdüğü ve cinayette kullanılan döner bıçağının taşıdığının anlaşıldığı belirtilen iddianamede, cinayet sonrası diğer tutuklu sanık Ercüment’in evinde yapılan aramada ele geçirilen döner bıçağı üzerindeki DNA örnekleri ile Ercüment’in alınan DNA örneklerinin benzer olduğu kaydedildi. İddianamede, Aykut’un suçta kullandığı iddia edilen taşın olay yerine yakın bir mevkide bulunduğu ve taş üzerinde yapılan incelemede vahşice öldürülen Fatma Günay’a ait kan izlerinin bulunduğunun tespit edildiğine dikkat çekilerek, Fatma Günay’ın yüzünün ön kısmında sürüklenmeye bağlı olarak yara izleri, başında yara olduğu, başında kırık olduğu ve boğazının soluk borusunun kesildiğinin tespit edildiği belirtildi.


İddianame, Aykut Günay hakkında ‘tasarlayarak yakın akrabayı öldürme’, Ercüment Arslan hakkında ‘tasarlayarak öldürme, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme’ ve Jülide Aygün hakkında ‘tasarlayarak öldürme, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme’ suçlarından cezalandırılmaları talep edildi.



“Taşla kafasına vurdu, döner bıçağıyla boğazını kesti”


Tutuklu sanık Jülide Aygün, savcılıktaki ilk ifadesinde, “Olaydan önce öldürülen Fatma Günay’ın oğlu Aykut Günay, yolumu keserek annesini bir şekilde ormana getirmemi istedi. İstediği yere getirmezsem ailemi öldüreceğini söyledi. Ben de Fatma Günay’ın evine giderek Aykut’un ormanlık alanda hasta bir halde olduğunu söyleyip ikna ederek ormana getirdim. Ormanlık alana geldiğimizde Aykut birden önümüze çıkarak eline aldığı taşla annesinin kafasına vurarak etkisiz hale getirmeye çalıştı, ardından elindeki döner bıçağıyla boğazını keserek öldürdü. Olay yerinden kaçmak istedim ama Aykut izin vermedi. Ardından döner bıçağıyla parmağımı kesip akan kanı cesedin üzerine damlattı ve ’Kanını cesede akıttım, bu iş sana kaldı’ dedi. Aykut, cesedi sürükleyerek kurumuş su kanalına atmamı istedi. Korku ile Aykut’un her istediğini yaptığım. Su kanalının başına geldiğimde de dengemi kaybederek cesetle birlikte su kanalına düştüm” dedi.



“Tarlalar da, miras da bana kalacak”


Tutuklu sanık Ercüment Arslan da savcılıktaki ilk ifadesinde şöyle savunma yaptı:


“Sabah 10 sıralarında evden ayrıldım. Aykut çıktıktan sonra vitrinin arkasında bulunan döner bıçağının yerinde olmadığını fark ettim. Aykut eve döndüğünde bıçağın yerinde olduğunu gördüm. İlerleyen saatlerde Aykut yan odada biriyle telefon konuşmasında ’Ben senin için her şeyi yaptım. Ben senin için her şeyi göze alırım ve aldım. Bundan sonra kimse umurumda değil. Seni seviyorum. Ne olursa olsun fark etmez. Zaten tarlalar miras kalacak bana. Zaten ben kimseden korkmam, bana kimse bir şey yapamaz’ şeklinde sözler sarf etti.”


Tutuklu sanık Aykut Günay, savunmasında suçlamaları kabul etmediğini belirtti.


22 Mayıs 2020’de 112 Acil Çağrı Merkezi’ne gelen bir çağrıda Fatma Günay’ın kayıp olduğu bildirildi. Uzunköprü İlçe Jandarma Komutanlığı ekipleri, Günay’ın ikamet ettiği Kavakayazma köyüne gidip aramalar gerçekleştirdi. Aramalar devam ederken, köyde yaşayan H.G. isimli şahıs hayvanları otlattığı esnada kurumuş su kanalında üzeri çalılarla kaplı ceset buldu. Ardından olay yerine gelen ekipler, bulunan cesedin Fatma Günay’a ait olduğunu belirledi. Olayla ilgili soruşturma başlatılırken, ekipler şüpheliler Aykut Günay, Ercüment Arslan ve Jülide Aygün’ü gözaltına aldı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Rektör Çomaklı, YÖKAK Başkanı Kocabıçak ile İnsan Kaynakları Ofisi Başkanı Atay’ı ziyaret etti Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ömer Çomaklı, Yükseköğretim Kalite Kurulu (YÖKAK) Başkanı Prof. Dr. Ümit Kocabıçak ve Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi Başkanı Doç. Dr. Salim Atay ile bir araya geldi. Başkent Ankara’da gerçekleşen ve kalite süreçlerinden sorumlu Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Atilla Keskin’in de yer aldığı ziyaretler kapsamında Rektör Çomaklı, ilk ziyaretini YÖKAK Başkanı Prof. Dr. Ümit Kocabıçak’a gerçekleştirdi. Rektör Çomaklı, Atatürk Üniversitesinin rol modeli olan ve birçok üniversitenin de örnek aldığı Yeni Nesil Üniversite Tasarım ve Dönüşüm Projesi hakkında Prof. Dr. Kocabıçak ile bilgi paylaşımında bulundu. Rektör Çomaklı: “Kalite Yolculuğunda Atılması Gereken Tüm Adımları Atıyoruz” Atatürk Üniversitesinin eğitim-öğretim, araştırma ve idari faaliyetlerinin kalite standartlarını yükseltmek adına yapılması gereken tüm çalışmaları dikkatle yerine getirdiklerini aktaran Çomaklı, hayatın pek çok alanında olduğu gibi yükseköğretimin farklı parametrelerinde de çeşitli değişimler yaşandığını söyledi. Araştırma, eğitim-öğretim ve idari faaliyetler başta olmak üzere, yaşanan her değişimin kalite standartlarının da yükseldiğini kaydeden Çomaklı: “Üniversite olarak alana dair yaşanan her değişime titizlikle uymaya gayret gösteriyor ve bu manada atılması gereken tüm adımları atıyoruz” dedi. Bu ve benzeri ziyaretleri sık sık gerçekleştirdiklerini, yapılan görüşmelerin de kurumsal faaliyetlerin son durumunu istişare etme açısından önemli olduğunu aktaran Rektör Çomaklı: “Aynı zamanda bir Araştırma üniversitesi de olan Üniversitemizi en ileri seviyelere taşıma kararlılığı içerisinde çalışmalarımıza temel değerlerimizle ve stratejik hedeflerimizle uyumlu olarak devam ediyoruz. Huzur, güven ve başarıyla tüm paydaşlarımızın kurumsal ilkeler ışığında memnuniyet, aidiyet ve bağlılık duygularını geliştirmeye odaklanmış bir kalite kültürü anlayışı ile çıktığımız kalite yolculuğunda bizlere destek olan YÖKAK Başkanı Prof. Dr. Ümit Kocabıçak’a ve tüm YÖKAK ailesine teşekkür ediyor, çalışmalarında kolaylıklar diliyorum” diye konuştu. Başkan Kocabıçak: “Atatürk Üniversitesi Önemli Bir İlerleme Kaydetti” YÖKAK’ın kurulduğu günden bugüne Türkiye’deki yükseköğretim sisteminin belli bir noktaya gelmesine büyük katkı sağladığını, kendilerinin de göreve geldikten sonra bu misyonu yerine getirmek amacıyla yoğun gayret gösterdiklerini aktaran Başkan Kocabıçak ise misafirlerine yükseköğretimi etkileyen süreçler, Kalite Kurulunun çalışma alanları ve değerlendirme yöntemleriyle ilgili bilgiler verdi. Prof. Dr. Kocabıçak: “Üniversitelerin kalite standartlarını yükseltmek için yeni politikalar geliştirerek hayata geçiriyoruz. Sürekli iyileşme ve gelişme bilinciyle yürüttüğümüz çalışmalarımızın Üniversitelerimizi ulusal ve uluslararası düzeyde daha üst seviyelere taşıyacağına inanıyorum. Atatürk Üniversitesi de yapmış olduğu atılımlar ve uygulamaya geçirdiği dönüşüm süreçleri ile önemli bir ilerleme kaydetti. Bu düşüncelerle Rektör Çomaklı’ya nazik ziyareti için teşekkür ediyor, şahsı nezdinde Atatürk Üniversitesi ailesine başarı dileklerimi iletiyorum” dedi. “Kariyer Fuarı, Öğrenci ile Sektör Arasında Köprü Görevi Görüyor” YÖKAK ziyaretinin ardından Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisine konuk olan Rektör Prof. Dr. Ömer Çomaklı, Başkan Doç. Dr. Salim Atay ile bir araya geldi. Kurulduğu günden itibaren İnsan Kaynakları Ofisi ile yakın ilişkiler içerisinde olduklarına dikkat çeken Rektör Çomaklı, özellikle Atatürk Üniversitesi bünyesinde üç kez düzenlenen Bölgesel Kariyer Fuarlarının öğrenciler ile sektör temsilcilerini buluşturma noktasında önemli bir başarı yakaladığını söyledi. Birçok öğrencinin mezun olduktan sonra bu fuarlar aracılığıyla kurdukları bağlantılar ile iş sahibi olduğunu belirten Rektör Çomaklı, böylesine bir imkânın oluşmasına vesile olan İnsan Kaynakları Ofisi Başkanı Doç. Dr. Salim Atay’a teşekkür etti. Başkan Atay: “Atatürk Üniversitesi, Önemli Statüleri Elde Etti” Atatürk Üniversitesinin başta bulunduğu şehir olmak üzere bölgesi ve ülke yükseköğretimi açısından kıymeti ölçülmez bir değere sahip olduğunu vurgulayan Başkan Atay ise Doğu Anadolu Bölgesini kapsayan ve her yıl düzenli olarak gerçekleştirilen Kariyer Fuarının geniş bir kitleye ulaşmasında emeği geçen herkesi yürekten kutladığını söyledi. Bu doğrultuda Atatürk Üniversitesinin “Öğrencilerin En Memnun Olduğu Kariyer Fuarı” ünvanının da sahibi olduğunu hatırlatan Atay: “Öğrencilerin kariyer yolculuklarında onları yalnız bırakmayan ve mezuniyet sonrasında dahi yanlarında olan, hem Araştırma Üniversitesi statüsüne kavuşan hem de kalite sürecine yoğun katkı sunan Atatürk Üniversitesinin bu başarı sürecinin mimari Rektör Çomaklı’ya tüm emek ve gayretleri için teşekkür ediyor, kendisine ve üniversite ailesine çalışmalarında kolaylıklar diliyorum” dedi.
Ordu Sudan bedava elektrik: Fatura 3’te bir düştü Ordu’da yaşayan, Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Meslek Yüksekokulu Elektrik Bölümü’nden mezun emekli imam Ahmet Ergin, dere kenarına hurda malzemeleri de kullanarak kurduğu sistem ile evinin elektrik ihtiyacının büyük bir kısmını bedava karşılıyor. Altınordu ilçesi Kayabaşı Mahallesi’nde ikamet eden 72 yaşındaki emekli imam Ahmet Ergin, 2002 yılında emekli olduktan sonra hobi olarak başladığı elektronik işler ile uğraşısını ilerletti. KTÜ Meslek Yüksekokulu Elektrik Bölümü’nden mezun olan Ergin, elektrik faturalarını düşürmek hedefiyle evinin yaklaşık 150 metre uzağında bulunan dereye bir sistem kurmak için çalışmalara başladı. Sistemi 10 yıldır sorunsuz kullanıyor, faturalar 3’te bir düştü Yaptığı araştırmaların yanı sıra, elektrik mühendislerden de bilgiler alan Ergin, az bir suyu olan derenin kenarına yaklaşık 10 yıl önce elektrik üreten sistemi kurdu. Aralarında, hurdalıktan aldığı ve kullanılmış olan malzemeleri birleştiren Ergin, kurduğu sistem ile elektrik faturalarını 3’te bir oranına kadar düşürdü. “İnsanlar bana olmaz dedi ama elektrik üretimini başardım” Ergin, emekli olduktan sonra evinin yakındaki dereyi kullanarak, elektrik üretimi yapmaya karar verdiğini söyledi. Bu konuda mühendislere de danıştığını ancak olumlu yanıtlar alamadığını ifade eden Ergin, ‘olmaz’ diyenlere rağmen çabalamayı bırakmadığını belirtti. Ergin, “Gördüm ki 500 devirde 2 kw elektrik üretiliyormuş, Alternatör aldım ve bunu çarklara bağladım, bu sayede 750-800 watt elektrik ürettim. Bununla kullanabildiğim kadar 10-15 tane lamba bağladım ve kullanıyorum” diye konuştu. “800 watta kadar olan eşyaları çalıştırıyor” “Tesisatta suyum 50’lik boruyu dolduruyor, 200 metreden geliyor ve 37 metre yükseklikten basıyor. Daha yüksek olsa bir bu kadar da elektrik üreteceğime inanıyorum” diyen Ergin, “Bu haliyle yaklaşık 800 watt üretiyorum. Bu şekilde 800 watt üzerinde olan eşyaları, örneğin elektrik şofbeni çalıştırmaz ancak buzdolabı, soğutucu, televizyon ve lambaları çalıştırıyor” ifadelerine yer verdi. Parçaların hepsi hurdadan, elektrik faturası 3’te 1 oranda düştü Ergin, yaklaşık 10 yıldır elektrik faturalarının 3’te 1 oranda düştüğünü belirterek, “Sabaha kadar da her yer yanıyor. Ben bu kadar az bile olsa dere yakınında suyu olan herkese bu sistemi tavsiye ederim. İnsanlar devletimiz üretecek diye beklemesinler. Kanuni yönden ise 500 wattan aşağısı serbest, insanlara da bu konuda yardımcı olmak isterim. Kimi zaman gelenler oldu, kurmak için bilgi aldılar. Dere ile benim evin arası 150 metre, çoğu parçayı da hurda ve kullanılmış olarak temin ettim. Yani orada kullanılmamış parça yoktur” şeklinde konuştu.
Samsun 5 bin yıl önce ameliyat edilen kafatası ilgi çekiyor Samsun’da 5 bin yıl öncesine ait kafatasındaki ameliyat izleri vatandaşların ilgisini çekiyor. 1981 yılında Samsun’un Bafra ilçesi İkiztepe Höyüğü arkeolojik kazılarında bulunan 5 bin yıllık kafatası, baş delgisi tekniğinin ilk Tunç Çağı’nda kullanıldığını belgelemişti. Samsun Müzesi’nde sergilenen kafatası, vatandaşlar tarafından da ilgiyle incelenirken, aynı bölümde trepanasyon (Baş delgi) tekniğiyle kafatası ameliyatı yapılmış 1900 yıllık kafatası da sergileniyor. Ameliyat edilen kafataslarından 5 bin yıllık olanı ilk Tunç Çağı’na, 1900 yıllık olanının ise antik Amisos Kenti Geç Hellenistik ve Erken Roma İmparatorluk dönemine ait olduğu tespit edildi. Söz konusu kafatasları hakkında müzede bulunan bilgilendirmede, “Trepanasyon, Yunanca delik, delgill, burgu anlamına ‘trypanon’ kelimesinden türemiştir. Antropologların ‘kafatası delgi operasyonu’ olarak adlandırdıkları bu işlemi, belirli bir bölgede, kafa derisi cerrahi bir alet ile sıyrıldıktan sonra, belli bir parçanın, bir amaç ve teknik ile çıkarılıp alınması şeklinde tanımlayabiliriz. Bu ameliyatlarda kafatasından bir kemik parçası çıkarılmakta ve beyin doğrudan dış çevreyle karşı karşıya kalmaktadır. Geleneksel topluluklarda uygulamalar ile arkeolojik verilerden hareketle, trepanasyonların kafa yaralanmaları, kafada yer aldığı düşünülen kötü ruhun çıkarılması, büyü veya iyileştirme gibi birçok amaçla yapıldığı kabul edilmektedir. Bu tür ameliyatların törensel arka planı da olmalıdır. Dolayısıyla ameliyatların gerçek amacını belirlemek her zaman kolay değildir. Anadolu’da bugüne dek yaklaşık 50 adet trepanasyon örneği tespit edilmiştir” ifadeleri yer alıyor. Beyin tümörü, cerrahi müdahale ile tedavi edilmeye çalışılmış 5 bin ve 1900 yıllık beyin ameliyatı ile ilgili yapılan bilgilendirmede ise “İkiztepe Erken Tunç Çağı’na ait önemli buluntu gruplarından biri, trepanasyonlardır. İkiztepe iskeletlerinin bazı kafataslarında, ameliyatlarla bilinçli açılmış farklı biçimlerde boşluklar görülmüştür. Bu nedenle İkiztepe, Anadolu’nun yaygın ve gelişmiş en eski trepanasyon merkezi olarak değerlendirilmektedir. İkiztepe’de kafataslarında trepanasyon izleri tespit edilen bir adeti genç erişkin kadın, diğerleri ise erkeklere ait olan beş adet erişkin iskelet bulunmuştur. Biri hariç diğer trepanasyonların İkiztepe’de Erken Tunç Çağı’nda yaşanan savaş nedeniyle meydana gelen; birçok kişinin ölümüyle sonuçlanan kafataslarında kesici, delici ve küt uçlu silâh yaralanmalarından kaynaklandığı söylenebilir. Yaşlı bir erkeğe ait tek örnekte ise iskeletteki tümoral oluşumla birlikte görülmesi, İkiztepelilerin travmalar dışında bazı sağlık sorunlarını da cerrahî müdahalelerle tedavi etmeye çalıştıklarına işaret eder” ifadelerine yer verildi.