EKONOMİ - 02 Haziran 2020 Salı 13:33

Profesör Uzunoğlu: “5,6 milyon kişinin işsiz kalma ihtimali oldukça yüksek”

A
A
A
Profesör Uzunoğlu: “5,6 milyon kişinin işsiz kalma ihtimali oldukça yüksek”

Trakya Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi Dekanı ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölüm Başkanı Prof.

Trakya Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi Dekanı ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu, “Türkiye genelinde 5,6 milyon kişinin işsiz kalma ihtimali oldukça yüksek ve bu sayının yaklaşık 5 milyonu hizmet sektörü kaynaklı.” açıklamasında bulundu.


Trakya Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi Dekanı ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu, yazılı basın açıklaması yaparak korona virüs salgını sonrası ekonomi değerlendirmesinde bulundu.


Öncelikle dünya konjonktürüne ışık tutan Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu, Kur-Ticaret savaşları ile Brexit tartışmalarının devam ettiği 2019 sonunda Çin’de ortaya çıkan Covid-19 salgını ile dünya ekonomisindeki belirsizliğin daha da arttığını söyledi. Çin’in elektronik ve teknoloji üretim merkezi olarak bilinen Hubei eyaletinde ortaya çıkan virüsün yayılım hızını durdurmaya yönelik olarak başlatılan karantina uygulamasının ilk olarak Çin daha sonrada dünya ekonomik düzenini etkilediğini ifade eden Prof. Dr. Uzunoğlu “2003’te Sars virüsü ile sarsılan Çin ekonomisindeki bozulma dünya ekonomisini çok fazla etkilememişti. Çünkü Çin’in 2003’te dünya ekonomisi içindeki payı yüzde 4 civarındaydı. 2019’da ise Çin’in dünya ekonomisindeki payı yaklaşık yüzde 17’ye ulaştı. Çin en büyük enerji ve hammadde ithalatçısı ve dünyanın her yerine mamul-yarı mamul mal satan ülke konumunda. Dolayısıyla Çin’de ortaya çıkan virüsün ilk etkisi seyahat, hizmet ve tüketim sektöründe ortaya çıkarken bölgedeki küçüklü büyüklü birçok fabrika kapanma noktasına geldi. Çin’in ülkeler arasındaki tedarik zincirlerindeki yeri dikkate alındığında, Çin ekonomisindeki bir kırılmanın dünya ekonomisini direkt olarak etkilemesi kaçınılmazdı” dedi.


Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu, açıklamasında şu ifadeler yer verdi: “Çin’de yaşanan arz çöküşü uluslararası piyasalarda hemen hissedildi. Dünya çapında firmaların yaşanılan tedarik sorunu nedeniyle hizmet vermekte zorlandığını gözlemledik. Diğer taraftan Çin’de üretim ve tüketimdeki çöküş enerji başta olmak üzere hammadde talebini düşürürken hammadde fiyatları da düşme trendine girdi. Çin’in GSYH’nın yüzde 60’ını, istihdamın ise yüzde 90’ını karşılayan KOBİ’lerin yüzde 60’ı kapandı. 2020 Şubat’ında otomobil satışları yüzde 80 düştü. Pekin’de restoranların yüzde 70’i kapanırken yüzde 30’u ise kapasitelerinin altında faaliyet göstermeye başladı. Toplu işten çıkarmalar ve karantina etkisi neredeyse tüm ülkeyi etkisi altına aldı. Çin kaynaklı bu gelişmelerin küresel durgunluğu tetikleyeceği hemen herkes tarafından kabul edildi.


Çin dışında Japonya, Güney Kore, ABD ve AB ülkelerinin de virüsten etkilendi. 2020 Şubat itibarıyla virüs hemen hemen tüm ülkelerde kendisini hissettirdi. Düşen fiyatlar nedeniyle emtia üreten ülkeler zorlanmaya başlarken küresel düzeyde risk alma iştahı azaldı. Doğal olarak bu gelişme Hindistan ve Türkiye gibi mali kırılganlıkları nispeten yüksek ülkelerde kendisini göstermeye başladı. Gelişen ülke paraları değer kaybetmeye yani kurlar yükselmeye başladı. Hiç kuşkusuz, dünya GSYH’nin yaklaşık yüzde 23’ünü gerçekleştiren ABD ekonomisinin performansı, dünya ekonomisindeki daralma sürecinin de en önemli belirleyicisi olacak. ABD’de üretim zincirleri kırılırken S&P 500 indeksinin yüzde 35 gibi yüksek oranda düşmesi mali piyasalarda da belirsizliği artırdı. İndeks, Fed’in 700 milyar USD’lik menkul kıymet alacağını açıklamasının ardından yüzde 16 civarında toparlamış görünse de borsalarda ‘ayı piyasası’nın hâkim olduğu görülüyor. ABD ekonomisinin toparlanması için ilk etapta işletmelere ve tüketicilere 300 milyar USD’lik yardım, yeni menkul kıymet ihraç edecek şirketlere kredi ve ihraç yardımı, yerel yönetimlere kredi akışının kolaylaştırılması gibi önlemlerle çöküşün etkisi hafifletilmeye çalışılsa da bu desteklerin yeterli olmayacağı anlaşıldı ve bunlara ek olarak 1.200 USD’lik kişi başı ödeme biçiminde yardımlar yapıldı.


2020 başlarındaki diğer bir sorun ise petrol fiyatlarının 60 USD’lardan 30 USD’ların altına düşmesi oldu. Rusya’nın durgunluk ve yaşanan arz şoku nedeniyle petrol üretimini kısmayacağını açıklamasıyla OPEC ve OPEC dışı tüm anlaşmalar çökmüş oldu. Suudi Arabistan da Rusya’nın başlattığı bu girişime petrol fiyatlarını düşürerek yanıt verdi. Böylece devam eden ticaret savaşlarına bir de petrol savaşı eklenmiş oldu. Rusya’nın 1.1 trilyon USD’a ulaşan resmî döviz rezervleri ile petrol savaşına ne kadar dayanabileceği merak ediliyor. Ancak düşük petrol fiyatlarından en büyük darbeyi, yüksek maliyetli petrol üreten ve ABD istihdamının yaklaşık yüzde 5’ini gerçekleştiren petrol ve gaz sektöründeki büyük şirketlerin yiyeceği anlaşılıyor.”


COVID-19 salgınının dünya ekonomisinde uzun süredir biriken stresin atılmasını tetiklediğini söyleyen Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu, IMF’nin gelişmiş ülkelerin neredeyse tamamında 2020’de büyümenin negatif olacağını; gelişen ülke ekonomilerinde de benzer performansların ortaya çıkacağını Çin ve Hindistan’ın ise uzun yıllardan sonra düşük bir büyüme oranı ile karşı karşıya kalacaklarını tahmin ettiğini dile getirdi.



“Türkiye Ekonomisi de KOVID-19 etkisinde”


Türkiye’de ilk vakanın 10 Mart’ta açıklandığını, alınan önlemler çerçevesinde 19 Mart itibariyle 149.382, 21 Mart’ta da –bugün açılmış olsalar da- berber-kuaför gibi işletmelerin de faaliyetlerinin durdurulmasıyla toplam 211.670 işletmenin faaliyetinin durduğunu dile getiren Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu “Türkiye ekonomisi de KOVID-19 etkisi altında kaldı. Faaliyetine ara veren işletmelerin çoğunluğunun hizmet sektöründe olduğu biliniyor. Çoğu esnaf, sanatkâr ve küçük işletmede istihdam edilen yaklaşık 1.4 milyon kişinin, bu durumdan direkt olarak etkilendiği tahmin ediliyor.” dedi ve sözlerini şöyle tamamladı:


“Edirne’nin de en çok etkilenen şehirlerin başında geldiğini söyleyebiliriz. KOVID-19 etkisi ilk olarak talepte ciddi bir çöküşe yol açtı. Örneğin sınırların kapanmasıyla ilimize alışveriş amacıyla gelen turist neredeyse hiç kalmadı. Esnaf ciddi oranda ciro kaybı ile karşı karşıya kalırken birçok sektörde neredeyse satışlar sıfırlandı. Ekonomide talep yönlü çöküş işsizlikteki artışla daha da derinleşmeye başladı. Sokağa çıkma yasağı, şehirlerarası yolculukların zorunlu olarak durdurulması tedarik zincirlerinde de kısmi kırılmalara yol açtı.


Türkiye genelinde 5.6 milyon kişinin işsiz kalma ihtimali oldukça yüksek ve bu sayının yaklaşık 5 milyonu hizmet sektörü kaynaklı. Ulusal ve uluslararası yolcu taşımacılığının durma noktasına gelmiş olması seyahat ve taşımacılık sektörünü etkiledi. İhracat sektöründe de global talepteki çöküşün etkileri hissedilmeye başlandı. Otomobil, hazır giyim ve tekstil gibi ana ihracat sektörlerinde, Avrupa Birliği ülkeleri başta olmak üzere birçok ülkeden gelen siparişlerin hissedilir biçimde düştüğü görülüyor. Diğer taraftan özellikle dış turizmin hem sınırların kapalı olması hem de açılsa bile turistin geleceği ülkelerdeki engellemeler veya tatil erteleme kararları nedeniyle ciddi oranda sekteye uğraması bekleniyor. Bu durumda Türkiye ekonomisini hareketlendirecek temel talebin iç talep olacağı anlaşılıyor. Bu nedenle de iç talebin canlandırılmasına yönelik adımlar atılıyor. Kredi desteklerini istihdam azaltmama koşuluna bağlama, Kısa Çalışma Ödeneği gibi mekanizmalar devreye alınarak işsizliğin önüne geçilmeye çalışılıyor. Vergi ötelemeleri, 2.1 milyon aileye verilen yardımın 4.4 milyon aileye yükseltilmesi gibi tedbirlerle iç talep desteklenmeye çalışılıyor. IMF, global düzeydeki olumsuz trendin etkisiyle Türkiye ekonomisinin 2020’de bir önce yıla kıyasla yüzde 5 daralacağını ve 2019’da yüzde 13.7 olan işsizlik oranının da 17.2’ye yükseleceğini tahmin ediyor. KOVID-19 maalesef sadece sağlık ve sosyal alanlarda değil ekonomide de olumsuzluklara neden oldu. Bu olumsuz havanın birdenbire ortadan kalkması ve tekrar eskiye dönmek zaman alacağa benziyor. Önümüzdeki dönemde harcama alışkanlıkları, tasarruf yapma ve tasarrufları değerlendirme biçimlerinde de önemli değişimlere hazır olmak gerekiyor.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Hatay Naci Görür: "Çağdaş toplumlarının yaptığı gibi depreme dirençli yerleşim alanlarını oluşturmak zorundayız" Hatay’ın İskenderun ilçesinde söyleşiye katılan jeolog ve deprem bilimci Prof. Dr. Naci Görür, depreme dirençli yerleşim alanların oluşturulması gerektiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Naci Görür, depremin vurduğu Hatay’ın İskenderun ilçesinde vatandaşlarla bir araya geldi. Görür, İskenderun Ticaret ve Sanayi Odası tarafından düzenlenen ‘İskenderun’un Depremselliği ve Deprem Dirençli İskenderun’ söyleyişine katıldı. Türkiye’de 13,6 milyon önce deprem mekanizmaların oluştuğunu ifade eden Prof. Dr. Görür, depremleri durdurmanın mümkün olmadığını, toplum olarak depreme dirençli yerleşim alanlarını oluşturmak zorunda olduğunu söyledi. “Her depremde de 10 bin ve 50 bin insanı dün olduğu gibi toprağa veremeyiz" Deprem mekanizmasının Türkiye’de 13,6 milyon önce oluştuğunu söyleyen Prof. Dr. Görür, “Bizim ülkemizde bu faylar 13,6 milyon seneden beri deprem oluşturmaya devam ediyor. Biz depremleri durduramayız, bu mümkün değil çünkü bu mümkün değil. Her depremde de 10 bin ve 50 bin insanı, dün olduğu gibi toprağa veremeyiz. O halde yapılacak bir şey bilgi, aydın ve çağdaş toplumlarının yaptığı gibi depreme dirençli yerleşim alanlarını oluşturmak zorundayız. Bunları yaparsak deprem sorununu büyük ölçüde hallederiz” dedi. “İskenderun tarafına gelen kıta biraz büküldüğü ve eğildiğinde o bölgenin belli ölçüde gömülmesi ve batması anlamına geliyor” Deprem sonrası İskenderun sahilindeki çökme konusuna değinen Prof. Dr. Görür, “İskenderun’da bazı yerler çökmüş ve batıyor. Neden batıyor konusu fayla ilgili bir durumdur. Bin yıl önce Bingöl ilinin Karlıova’dan gelen doğu fayı, yanal hareket ederken İskenderun’daki fay biraz eğiliyor. İskenderun tarafına gelen kıta biraz bükülüyor ve eğiliyor. O kısımda bir duvar ve diklik oluşturuyor. Burada düşey atılım meydana geliyor ve fay niteliği doğuruyor ve batıyor. Bu nedenle de bir bölgenin belli ölçüde gömülmesi ve batması anlamına geliyor. Deniz seviyesinin göreceli olarak işlenmesi anlamına gelir” ifadelerini kullandı. İskenderun ilçesinde düzenlenen ’İskenderun’un Depremselliği ve Deprem Dirençli İskenderun’ temalı konferansa yer bilimci Naci Görür’ün yanı sıra; İskenderun İlçe Kaymakamı Murat Sefa Demiryürek, İskenderun Belediye Başkanı Mehmet Dönmez, Belen İlçe Belediye Başkanı İbrahim Gül ve İskenderun Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Levent Hakkı Yılmaz katıldı.
İstanbul Sadettin Saran: "Göreve gelirsek Fenerbahçe’yi şampiyon yapacağız" Fenerbahçe Başkan Adayı Sadettin Saran, 48 saat içinde 500 imza toplayabildiklerini belirterek, "Göreve gelirsek ne sabır ne de süre istiyoruz. Fenerbahçe’yi şampiyon yapacağız" dedi. Fenerbahçe Başkanlığına adaylığını açıklayan İş İnsanı Sadettin Saran, Faruk Ilgaz Tesisleri’nde düzenlediği lansmansa kongre üyeleriyle bir araya geldi. Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu eski Başkanı Vefa Küçük de toplantı da yer alarak Saran’a destek verdi. Fenerbahçe’yi şampiyon yapmak için çalışacaklarını aktaran Saran, adaylık süreci ile ilgili bilgiler vererek, "Kasım ayında Ali Koç ile buluştum. Maddi manevi çok büyük emek verdiniz, bu işi öğrendin, devam edeceksen biz arkandayız ancak devam etmeyecekseniz biz bu işi çok iyi yaparız ve göreve talibiz dedim. O da, ’Çok iyi yapacağına ben de inanıyorum’ dedi. Kulüp bilançolarına, defterlere bakmamız için resmi olarak aday olmamız gerekiyordu. Takım şampiyonluğa gidiyor, kongre sürecine de sokmak istemiyoruz ama madem öyle dedik 48 saatte büyük teveccühle 500 imzayı topladık. Bunun için de çok teşekkür ediyoruz. Göreve gelirsek ne sabır ne de süre istiyoruz. Fenerbahçe’yi şampiyon yapacağız. Hem saha içinde hem saha dışında mücadele ediyoruz. Oyuncularımıza uzanan elleri kırmasını biliriz" ifadelerini kullandı. "Fenerbahçe hepimizindir" Fenerbahçe için birlik beraberlik mesajı beren 59 yaşındaki iş insanı, "Fenerbahçe hiçbir şahsa ait değildir. Fenerbahçe sizindir Fenerbahçe bizimdir. Fenerbahçe hepimizindir" diyerek sözlerini noktaladı. Saran’ın konuşmasının ardından Kongre Üyeleri yoğun alkışlarla destek verdi.