GENEL - 27 Ağustos 2019 Salı 14:55

Erzincan 500 dolayında endemik bitkiye ev sahipliği yapıyor

A
A
A
Erzincan 500 dolayında endemik bitkiye ev sahipliği yapıyor

Erzincan çoğu Avrupa ülkesinde bile bulunmayan 500 dolayında endemik bitkiye ev sahipliği yapıyor.

Erzincan çoğu Avrupa ülkesinde bile bulunmayan 500 dolayında endemik bitkiye ev sahipliği yapıyor.


Endemik bitki çeşitliliğiyle çoğu Avrupa ülkesinin 10 ya da 20 katı zenginlikte bulunan Erzincan, İspanya’nın toplam endemik bitki sayısına da yakın bir sayıda bulunuyor.


Bitki araştırmacıları Erzincan bitkilerinin keşfinin Avrupalılar tarafından 18. yüzyılda başlatıldığı belirterek örneğin campanula ptarimicifolia subsp ptarmicifolia adlı endemik çançiçeğinin 1785 yılında keşfedilmiş olup Türkiye’de ilk isimlendirilmiş bitkilerden olduğunu kaydetti.


Her yıl Erzincan’ın doğasında bitki listesine yeni türlerin ilave olduğunu belirten bitki araştırmacıları, şu bilgilere yer verdi:


“En son 2010 yılında Kemaliye ilçesinde, bilimsel nitelemesini de bu ilden alan Kemaliye marulu Lactuca kemaliya keşfedilmiştir. Eski adı Eğin olan Kemaliye ilçesi, zengin bir endemik bitki varlığına sahiptir. Erysimum Eğinense (Eğin Kaplanpençesi) ve Paronychia Kamaliya (Kemaliye Dolamaotu) bu bitkilere örnektir. Erzincan, endemik geven türleri açısından da çok zengindir. Kıymeti pek bilinmeyen bu bitkiler, yastık biçimindeki formlarıyla toprağı erozyona karşı çok iyi korur. Bitkinin kökleri 3-5 metre derinliğe inebildiği için çok iyi bir toprak tutucudur. Ayrıca nektar içeriği oldukça nitelikli olan gevenler, arıcılık için büyük öneme sahiptir. Gevenin toprak üstü kısımları yakacak maddesi ve hayvan yemi olarak kullanılır. Geven türleri genelde dikenli ve dikensiz olmak üzere iki gruba ayrılır. Gevenin dünyada yaklaşık 2500 türü vardır. Centaurea-CyanusÜlkemizde yaklaşık 425 türle temsil edilir, bunların yansından fazlası endemiktir. Ülkemiz, geven türlerinin zenginliği açısından Rusya ve İran’dan sonra üçüncü sırada yer alır; dünya gevenlerinin yaklaşık yüzde 17’si ülkemizde yetişir. Erzincan’a özgü tehlike altında ve dikensi Astragalus Erzincanicus (Erzincan geveni), çok dar bir alanda yetişmekte olup küçükbaş hayvanlar tarafından tüketilmekte, bu ise gevenin yaşamını tehdit etmektedir. Yine Erzincan’a özgü olan ve 2005 yılında keşfedilen diğer bir geven türü olan Astragalus Nezaketae’nin meyveleri büyük ve etlidir. Tohumlan küçük olmasına rağmen yüksek miktarda su ve besin depo ettiği anlaşıldığından, gelecekte ekonomik açıdan önemli bir tür olacağı anlaşılmıştır. Bu tespit bile geven tüllerimizin gelecekte ülkemiz ekonomisinde olası önemlerini göstermektedir. Öyle nadir, tehlike altında olan endemik bitkileri vardır ki Erzincan’ın, bunların bir kısmının elle sayılacak derece az bireyi bulunmaktadır. Uzun yıllar bu bitkilerin izine rastlanamamakta, bu yüzden yok olduklarına kanaat getirilmekte, ancak şaşırtıcı bir şekilde bu nadir türler umulmadık bir zaman ve yerde bitki bilimcilerin karşısına tekrar çıkabilmektedir. 1959 yılında keşfedilen, Erzincan’a özgü Campanula Oligotricha adlı endemik çançiçeğinin izi, 2009 yılına kadar kaybedildiğinden yok olduğu kaydı düşülmüş, ancak 2009’da 100 bireyle hala hayatta olduğu tespit edilmiştir. Yine keşfedildiği 1890 yılından bu yana izine rastlanmayan Barbarea Auriculatavar. Auriculata adlı Nicarotu, 120 yıl sonra 2009’da tekrar Erzincan’da keşfedilmiştir. Yüzyılı aşkın süredir tekrar keşfedilemeyen endemik bitkilerimizin izlerinin kaydedilmesinde ilk keşfi yapan bitki bilimcilerin hatalı tespitleri de rol oynamaktadır. Örneğin ilk kez 1843 yılında keşfedilen ve bu tarihten sonra izine rastlanmayan nadir bir korunga bitkisi olan Onobrychis Nitida, 2009 yılında tekrar keşfedilmiş. 170 yıla yaklaşan süredir bulunamamasının sebebi, keşif yazısında çiçeklerin san olduğu belirtilmesine rağmen bitkinin aslında beyaz çiçeklere sahip olmasıdır. 170 yıl önce yapılan tespitteki hata, bakın bize ne kadar zaman kaybettirdi. Ama en sonunda kavuştuk beyaz çiçekli Akkorungamıza. Erzincan’daki 10 adet endemik korungadan bir bölümü tehlike altındadır. Genellikle hayvanların beslendiği önemli çayır bitkilerinden olan korungalar, başka ne işe yarar bilir misiniz? Kelebeklerin yiyeceğidir korungalar. Yaygın kelebeklerin yanısıra ülkemize özgü bazı nadir endemik kelebeklerin de besin maddesi endemik korunga bitkilerimizdir. Henüz üzerinde yapılan araştırmalar tamamlanmasa da bu ile özgü Erzincan kelebeği Polyommatus erzindjanensis’in de bir endemik bitkiye bağımlı yaşama ihtimali bulunmaktadır.


Erzincan’ın nadir endemik bitkilerini tehdit eden önemli insan faaliyetlerinden biri de otlatma, özellikle de keçi otlatmasıdır. Kemaliye ile İliç ilçeleri arasında yetişen ve kırmızımsı mor çiçekler açan Centaurea aucherana adlı endemik bitki, keçi otlatması tehdidi altındadır. Yine Sakaltutan ve Pöske dağlarında yetişen Centaurea huber-morrathii adlı endemik peygamber çiçeği de otlatma tehdidine maruz türlerdendir. Centaurea-aucheranaBilimsel adını Erzincan’dan alan, yörede kuşüzümü olarak adlandırılan Cerasus erzincanica da yok olma tehlikesi altındadır. Ama bu durum meyvelerini kuşlar yediği için değil, insan faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır herhalde. İnsanların doğaya olumsuz yaklaşımlarının yanı sıra doğaya olumlu yaklaşımlar olduğu sanılan bazı faaliyetlerde endemik bitkilere bilmeden de olsa zarar vermektedir. Erzincan’a özgü endemik bir çakırotu olan Ferulago Glareosa, yalnızca Kemah dolaylarında bir dağın yamacında yetişmektedir. Ancak bu nadir bitki, yetişme alanında yapılan ağaçlandırma çalışmalarından zarar görmektedir.


2009 yılında bir yabancının, endemik bitkiler açısından çok zengin olan ve Erzincan ovasının kuzeyinde bulunan Sipikör Dağında çadır kurduğu ve günlerce bu dağdan bitki topladığı bir çoban tarafından gözlenmiştir. 50 dolayında endemik bitkiye ev sahipliği yapan Sipikör Dağı ve Üzümlü kasabasının yakınında, 130 endemik bitkili, bir bölümü sadece bu dağa özgü Keşiş Dağının endemik bitkilerindendir.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Kavaz: ‘Ticari ahlakın dozu kaçtı’ Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği Erzurum Başkanı Abdulkerim Kavaz, enflasyonla mücadeleden kamu tasarruflarına, asgari ücretten İsrail ile ticaretin kısıtlanmasına kadar gündemdeki birçok önemli konulara ilişkin çok kritik açıklamalarda bulunarak, "Türkiye’de maalesef yüksek enflasyonla birlikte ticari ahlakın dozu kaçtı. Ne yazık ki, birçok şeyi bahane edip zam yapan insanlar var" dedi. İsrail’in Filistin’e saldırıları sonrası bazı İsrail ürünlerine yönelik vatandaşların gerçekleştirdiği boykotu değerlendiren Kavaz, Filistin için yapılan boykotu önemli bulduklarını söyledi. “Onlara sattığımız ürünlerden çok, onlardan aldığımız mallarda boykot daha önemli.” diyen Abdulkerim Kavaz, “Boykot ettiğimiz ürünleri biz kendi üretimimizle raflara koyabilmeliyiz. Bunu koyamıyorsak bu da iş adamları olarak bizim ayıbımız diyoruz. Bizim mutlaka boykot edilen ürünlerin daha kaliteli ve ekonomik olanını üretmemiz gerekiyor” dedi. “Üyeleri arayıp, kiminle ticaret yapıyorsun deme yetkimiz yok” İsrail ile ticaret eleştirileri yapılırken zaman zaman Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği’nin de adının geçirilerek yapılan eleştirilerin hatırlatıldığı Kavaz, “İsrail ile ticaret konusunda hassasiyet ve tepki gösterenleri ikiye ayırmak lazım. Gerçekten Filistin’de yaşananlara yüreği yanan, kederlenen ve ne yapabiliriz derdine düşen samimi insanların gayretlerini çok önemsiyoruz. Bu insanların da bizi samimiyetle eleştirmesine hep hoşgörü ile baktık ve kendimizi de sorguladık. Ama manevi değerleri ön planda tutan hassas işadamlarından oluşan bir kurumu sırf eleştiri konusu yapmak için eleştirenleri ise art niyetli olarak algıladık. Bize gelene kadar o kadar kurum varken neden Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği’ni öne çıkardılar? Bizim 14 bin üyemiz, 60 bin üye iş yerimiz var. Bizim yönetim olarak tek tek üyeleri arayıp ‘Sen ne yapıyorsun, kiminle ticaret yapıyorsun’ diye sorma gücümüz de yok, bunu yapma yetkimiz de yok. Sonuçta devletin izin verdiği bir ticaret yapılıyor, gayrimeşru değil. Dolayısıyla bu açıdan bakınca Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği’nin hedefe konmasını, seçim öncesi bu kampanyaların koro halinde dile getirilmesini iyi niyetli bulmadık. Ama iyi niyetle yapılan bütün eleştirilerin de, bu noktadaki feryatların da bizim için kıymetli olduğunu söylüyoruz” ifadelerini kullandı. “Keşke daha önce kısıtlama adımlarını atsaydık” Hükümetin İsrail’e ihracatta 54 kalemde aldığı kısıtlama kararına da değinen Kavaz, sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye, küresel ekonominin bir parçası. Dolayısıyla atılan tüm adımları devletimiz mutlaka artısını eksisini tartarak atar. Türkiye’nin attığı bu adım 25 Mart’taki BM Genel Kurulu’nda alınan ateşkes kararının devamı Çünkü yaptırımı olan, bağlayıcılığı olan bir ateşkes kararını bir ülke dikkate almıyorsa bir sonraki adım ekonomik yaptırımdır. Türkiye de BM kararına paralel bir adım atmıştır. Doğru da yapmıştır. Biz bunu destekliyoruz. Keşke daha önce bu adımları atmış olsak. Orada 7,5-8 milyon civarında Müslüman Filistinli yaşıyor; ama işgal altındaki topraklarda, ama İsrail kimliği taşıyarak Bu insanların orada yiyecek, içecek, giyecek ve temizlik ürünleri ile ilgili Türkiye’nin malına ihtiyaçları var. Ama bu noktada demirdir, bakırdır, çeliktir, boyadır, kablodur Bunun izahlı bir tarafı yok. Biz üyelerimize, ‘Vicdanı olan, Filistin hassasiyeti olan herkes kendi vicdanını sorgulasın. Bizim açımızdan şu zamanda bu doğru bir ticaret değildir’ demiştik.” “Kamu tasarrufları izleme komitesi kurulsun” Son günlerde enflasyonla mücadele konusunda kamunun tasarruf politikalarına yönelik çeşitli kesimlerde tartışmalar yapılırken konuyla ilgili konuşan Kavaz, daha önce kamu tasarruflarını inceleme komisyonu önerisi getirdiklerini, bu önerilerinin bugün de geçerli olduğunu kaydetti. OVP’nin hazırlık sürecinde Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve ekonomi kurmayları ile çeşitli istişareler gerçekleştirdiklerini hatırlatan Kavaz, “Dolmabahçe’deki bir toplantıda, yetkililerimize ilettik. Özel sektörden, piyasalardan kemer sıkması beklenirken ve ülkemizin gerçekleriyle ilgili tasarruflu davranılması teşvik edilirken, buna kamunun da öncülük etmesi gerektiğini söyledik. Bunu yaparken de bir kamu tasarruflarını izleme komitesi gibi bir birim kurulmasını, 2 aylık, 3 aylık, 6 aylık, bir yıllık tasarruf hedeflerinin konulmasını, bu hedeflerin gerçekleşip gerçekleşmediğinin de kamuoyuna deklare edilmesini söyledik. Bu teklifimiz hala geçerli. Çünkü ilçelerde bile genel müdür yardımcıların dahi ithal lüks arabalara bindiğini vatandaşlarımız, üyelerimiz bize söylüyor. Bu durum vatandaşları rahatsız ediyor tabii. Sonuçta tasarruf politikası topyekun olacak. Bu arada Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği olarak ‘İsraf ekonomisinden kanaat ekonomisine geçiş’ isimli bir rapor da hazırlıyoruz. Haziran sonuna kadar tamamlamayı düşünüyoruz” ifadelerini kullandı. “Aslolan alım gücünü artırmak” Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın asgari ücrete temmuzda herhangi bir ara zammın gündemlerinde olmadığına ilişkin sözlerini de değerlendiren Kavaz, “Çalışma Bakanı’nın fikrine biz de katılıyoruz. Türkiye’de maalesef yüksek enflasyonla birlikte ticari ahlakın dozu kaçtı. Maalesef birçok şeyi bahane edip zam yapan insanlar var. Asgari ücretteki 10 puanlık bir artış enflasyona en az 1,2 puan etki ediyor. Sene başında verilen zammın da hiç fena bir zam olmadığını düşünüyoruz. Yılın ikinci yarısında enflasyonun da azalmasını gördüğümüz zaman insanların alım gücünün çok fazla erimeyeceğini düşünüyoruz. Yılın ikinci yarısındaki bir ara zam hem OVP’de hem de birçok firmanın yıllık bütçelerini etkileyecek bir olumsuzluğa sebep verebilir. Aslolan alım gücünü artırmaktır, alım gücünü korumaktır. Yoksa asgari ücrete zam yapalım her şeye yeniden zam gelsin enflasyon tekrar artsın. Bir sarmala giriyoruz maalesef. Bu noktada enflasyonu düşürmek ve alım gücünü artırmak esas olmalıdır” şeklinde konuştu. “Fedakarlık üretim şartlarını durdurarak olmamalı” Ekonomik görünüme ilişkin olarak da belli göstergelerin OVP hedefleriyle uyumlu şekilde gerçekleştiğine işaret eden Kavaz, şöyle devam etti: "İş dünyasının en büyük iki sıkıntısı vardı. Biri öngörülebilirlik olmayışı, ikincisi de döviz hareketliliği. OVP ve 12. Kalkınma Planı ile 5 yıllık bir program açıklandı. Para politikası ve mali politikalar belirlendi. Bu iki husus ortadan kalkmış durumda. Bizler iş adamları olarak Türkiye’de ekonominin 2024, 2025 ve 2026’da nerelere gideceğini, enflasyonda ne olacağını ve dövizin yaklaşık nerelere geleceğini görebiliyoruz. Ekonomiyi soğutacaksak büyümeden biraz fedakarlık yapmak gerekiyor deniliyor. Bu üretim şartlarını durdurarak olmamalı. Tüketimleri azaltarak olmalı. Bizler üretmeli, istihdam sağlamalı ve ihraç etmeliyiz. Türkiye’nin cari açığının azaltılmasının çok daha doğru olacağını düşünüyoruz. Bu doğrultuda yatırım yapanları, üretim yapanları destekleyecek mekanizmalar oluşturulmalı. Alınacak önlemler kademeli ve dengeli bir şekilde yapılmalı. Seçimsiz 4 yılımız var. Bu dönemde yapısal reformlar hayata geçirilmeli. Dijital dönüşüme, verimliliğe odaklanmamız lazım."