SAĞLIK - 10 Ekim 2019 Perşembe 12:16

Çocuklara ölüm nasıl anlatılmalı?

A
A
A
Çocuklara ölüm nasıl anlatılmalı?

Uzman Klinik Psikolog Merve Kırna, “Ölüm; her insan için kabullenişi zor bir olgudur.

Uzman Klinik Psikolog Merve Kırna, “Ölüm; her insan için kabullenişi zor bir olgudur. Konu çocuklar olunca “ölüm” kavramını açıklamak yetişkinleri daha da zorlamaktadır. Çocuklara bu durum; uygun yaş aralığına göre, anlayabileceği en temel şekilde ve gerçeğe en uygun şekilde anlatılmalıdır” dedi.


Ölüm çocuktan saklandığında, anlatılmadığında çocuk kafasındaki boşlukları kendi doldurmaya başlayacağı ve endişesinin artacağını dile getiren Psikolog Merve Kırna, “Doğru bilgiyi yakınlarından öğrenirse durumu kabullenişi de kolay olacaktır.


0-6 Ay: Çocuk çevresinde bakım verenlerin üzüntülü olmalarını fark eder. Kayıptan sonra oluşan strese bağlı yemek ve uyku düzeninde bozulmalar olabilir.


6Ay-2 Yaş: Çocuk ölümün kayıp olduğunu idrak edemez ve ölen kişi hakkında sorular sorar. Ölen kişinin geri gelmemesine, kendisiyle oyun oynamamasına öfkelenebilir, kendisini terkettiğini, bıraktığını düşünebilir. Bakım verenlerinden ayrılmak istemez, yanından giderse kendisini terkedeceğini düşünebilir.


2-6 Yaş: Ölen kişi hakkında sorular sorar. Ölen kişinin gelmemesinden dolayı öfke oluşabilir. Çizgi filmlerde, oyunlarda ölen karakterin yeniden canlanması gibi, ölen kişinin tekrardan geleceğine inanıp birlikte yapacaklarını anlatabilir.


Okul öncesi dönemde çocuklar sihirli düşüncelere sahiptir. “Ben böyle düşündüğüm için mi öldü?” diye kendilerini suçlayabilirler ya da dua ederek, dilek dileyerek ölen kişiyi geri getirebileceğine inanırlar. Mezarlığa hediye, oyuncak götürebilirler.


6-9 Yaş: Ölümün bir son olduğunu anlamaya başlarlar. Öfke/kızgınlık gibi duygular oluşabilir. Üzüntü/stresini yaşayabilmesine olanak tanınmalıdır.


Ergenlik: Ölümün bir son olduğu ve geri dönüşü olmadığını bilirler. Ölümü yetişkinler gibi algılarlar. “Hayat nedir?”, “Ben kimim”, “Ölüm nedir”, “Ölümden sonra neler oluyor” gibi felsefik sorulara yanıt ararlar. Bana bir şey olmaz, ölüm diğer insanların başına gelir duygusu oluşabilir.”


Psikolog Merve Kırna, çocuğa ölümden bahsederken nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda ise şunları söyledi;


“Genellikle yolunda gitmeyen bir şey olduğunu çocuk karşısındaki kişinin tutumundan anlayabilmektedir, bu durum sır olarak saklanırsa ve çocuğa açıklama yapılmazsa, olayı “saklanacak bir durum” olarak görebilir ve korkusu, kaygısı artabilir. Çocuklar televizyonda birçok kaza ve ölüm haberi görüyorlar, besledikleri evcil hayvanlarının ölmesine şahit olabiliyorlar ya da sokakta ölmüş bir kuş, kedi ile karşılaşabiliyor ve doğal karşılayıp kabullenebiliyorlar.


Çocuklar sözlerinizden çok hal ve tavrınızdan, ona sözsüz olarak aktardıklarınızı içselleştirir. Ölüm çocuğa anlatılırken, anlatan kişinin kaygısı yoğun olursa, kaygıyı çocuk içselleştirebilir. Genellikle aileler kendi ölüm ile ilgili korku şemalarını çocuklara yansıtabiliyor bunun sonucunda çocuğun kaygı ve korku şeması tetiklenebiliyor.


Çocuk ölümle ilgili “Ben ölecek miyim?”, “Sen ölecek misin?”, “Ben yaramazlık yaptığım için mi öldü?” ya da “Ben dilediğim için mi öldü?” gibi sorular sorabilir. Soru sorması, duygularını ifade etmesi sağlıklı yas süreci için önemlidir. Sorduğu sorulara anlaşılır cevaplar bulması kaygısını azaltacaktır. Bunun yanı sıra ölüm haberinden sonra çocuk üzülebilir, ağlayabilir bu duygular çok normaldir, nasıl ki yetişkinler yas sürecinden geçiyorsa çocuklar da yakın birini kaybettikten sonra yas sürecinden geçer.


Ölüm haberi çocuğa verilirken ailenin inancına göre açıklama yapması kaygı ve korkuyu hafifletmektedir. “Bu dünya bitti, öbür dünya başlıyor, orada hayat devam ediyor, bu dünyada artık onu göremeyeceğiz” gibi açıklamalar çocukta kaygı oluşumunu azaltmaktadır. Kişi eğer öbür dünyaya inanmıyorsa, ölümün bir son olduğu, ölen kişinin artık görüp duyamayacağı, konuşamayacağı anlatılır.


Bazen çocuklar ölüm kavramını tam içselleştiremediği için ya da bu durumu inkar için anlattıklarınıza tepki vermez, oyunlarına kaldığı yerden devam eder, hiçbir şey yokmuş gibi davranabilir, bu durumda çocuğunuzun yaşadıklarını anlamaya çalışın.


Çocuğun yaşamında oda, ev, okul, şehir gibi ani değişimlerden sakınılmalı, eski düzenine devam etmelidir.


Çocuğa Ölüm Hakkında Söylenmemesi Gerekenler


“İnsanlar doğar, büyür, yaşlanır, ölür” söylemi çocuk için büyüme ve yaşlanıp ölme korkusuna neden olabilir, büyümemek için yemek yemeyi reddedebilir ya da büyükanne-dedesinin yaşlandığını düşünerek ölecekleri için üzülebilir.


Soyut dönemi tamamlamamış olan çocuğa ölüm ile ilgili “Allah öyle istedi”, “Allah sevdiği kullarını çabuk yanına alır” gibi söylemler, çocukta “Sevdiğim kişiyi Allah öldürdü”, “Ne yaptı ki neden yanına aldı”, “Allah beni de severse beni de, diğer sevdiklerimi de yanına alır, iyilik yapmayayım, yaramazlık yapayım ki Allah beni yanına almasın” gibi düşüncelere neden olabilir ve bu durum, çocuğun dine bakış açısını değişebilir.


Ölüm kavramı yerine kullanılan alternatif cümleler çocuğun kafasını daha çok karıştırmakta ve kaygı oluşumunu tetiklemektedir. “Cennete gitti, orası çok güzel, iyi insanlar cennete gider, o da şimdi cennette” gibi söylemler, cennet-cehennem kavramını bilmeyen bir çocuk için kafa karıştırıcı olabilmektedir. “Madem cennet bu kadar güzel biz de ölüp oraya gidelim” düşüncesi oluşabilir.


“O melek oldu, bulutlardan seni izliyor” gibi söylemler gözetlenme kaygısını tetikleyebilir.


“Hastalandı öldü”, “Hastalandı iyileşemedi” demek ise; çocukta “Hastalanırsam bende ölürüm” kaygısını pekiştirir bu yüzden her hastalığın ölümle sonuçlanmadığı, hafif hastalıklarda ilacımızı alıp tedavi olduktan sonra iyileşildiği aktarılmalıdır.


“Uzun bir yolculuğa çıktı” gibi söylemler de çocuk ölen kişiyi bekler ve “Neden gelmiyor?” , “Neden beni terk etti?” diye ölen kişiye öfkelenebilir.


“Derin uykuda uyuyor”, “Sonsuz uykuda” gibi söylemler çocuklarda uyku bozukluğuna neden olabilmekte olup, kaygıyı pekiştirebilir.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir İzmir’de sağlık çalışanlarına şiddette meslektaşlarından tepki İzmir Şehir Hastanesi’nde dün yaşanan şiddet girişiminin ardından, sağlık çalışanlarından şiddete karşı tepki açıklaması geldi. İzmir Tabip Odası Başkanı Süleyman Kaynak, “Dün bir katliam olmaması bütünüyle tesadüfidir. Sağlıkta şiddet varsa hizmet yok” dedi. Sağlık çalışanları, dün bir kişinin İzmir Şehir Hastanesi’ne pompalı tüfekle gelerek sağlık çalışanlarını tehdit etmesi ve ‘katliam’ yapacağını söylemesi olayının ardından sağlıkta şiddete tepki gösterdi. İzmir Şehir Hastanesi Poliklinikler-3 önünde toplanan ve Hekimsen ile birlikte birçok sendikanın da aralarında bulunduğu sağlık çalışanları şiddetin son bulması adına pankartlar eşliğinde sloganlar attı. Sağlık çalışanları adına açıklama yapan İzmir Tabip Odası Başkanı Süleyman Kaynak, “Saldırgan sabah saatlerinde bir pompalı tüfekle ve bir yığın mermiyle hastaneye gelmiş, bir aile bireyinin ihbarı sayesinde güvenlik ve kolluk kuvvetleri şahsa müdahale edebilmiştir. Ancak silahı alınıp serbest bırakılan şahıs, akşam saatlerinde tekrar elini kolunu sallayarak 9. kata kadar çıkarak servise girmiş. Saldırgan klinikte görevli hekimlere yönelik şiddet uyguladı. Asistan hekim arkadaşlarımız kendilerini odaya kilitleyerek saatlerce beklemiş, ancak saldırgan etkisiz hale getirildiğinde odadan çıkabilmişlerdir. Daha bir hafta önce 17 Nisan’da sağlık terörüne kurban verdiğimiz Dr. Ersin Arslan’ı anarken yetkilileri, şiddete karşı önlem alınması için göreve çağırmıştık. Yıllardır dillendirdiğimiz bu çağrılar yine duyulmadı. İdareciler tarafından adeta görünmez olduk” ifadelerine yer verdi. “Sağlık çalışanlarının endişeleri sürmektedir” Dün bir katliamın olmamasının, tesadüf olduğunun altını çizen Kaynak, “Ancak hekimlerin ve sağlık çalışanlarının endişeleri, kaygıları sürmektedir. ülkemizdeki her sağlık çalışanını tehdit eden, sağlıkta şiddet karşısında kamu yöneticileri olaya seyirci olmaktan öteye gitmemektedir. Çünkü sağlıkta şiddet, tıkanmış olan sağlık sisteminin siyasetçiler ve kamu yöneticilerinin tepkiyi kendilerinden uzak tutmak için yararlandıkları bir enstrümandır. Çünkü yeterli ve iyi hizmet alamayan hastalarla, hasta yakınlarıyla sağlık çalışanlarını karşı karşıya bırakmış, bilerek ve isteyerek sağlıkta şiddete zemin hazırlamıştır. Bu ülkede her gün en az 80 beyaz kod verilen, son 10 yılda bildirilen 110 bin sağlıkta şiddet olayı rastlantı değildir, asla maruz görülemez, asla hiçbir bahanenin arkasına gizlenemez” diye konuştu. Sağlık kurumlarında, sıradan bir alışveriş merkezlerindeki gibi güvenlik önlemlerinin dahi alınmadığını vurgulayan Kaynak, “Başka ülkelerde sağlık çalışanlarına yönelik şiddet uygulayanlara çok ağır yaptırımlar uygulanırken ülkemizde mümkün olduğu kadar hafifletici sebepler gerekçesiyle neredeyse saldırganların arkası sıvazlanarak çoğu serbest bırakılmaktadır. Dün İzmir Bayraklı Şehir Hastanesi’ne silahla gelen şahısın silahına el konulup serbest bırakılmış olması durumun vahametini gözler önüne sermektedir. Kurumlara girişte denetleme yapılmadan gerçek anlamda çalışan güvenliği sağlanabilir mi? Yetersiz ve yetkisiz güvenlik elemanları ile bu işin çözülemeyeceği ortadadır. Hastane polislerinin ve güvenlik görevlilerinin sayısı ve yetkileri mutlaka arttırılmalıdır. İşe yaramayan göstermelik X-ışın cihazları yerine her giriş noktasında denetimli geçiş kontrolü sağlayan aktif güvenlik elemanları görevlendirilmelidir. Acilen bu konuda ağır yaptırımlar içeren yasal düzenlemeler yapılmalıdır” cümlelerini aktardı. “Sağlıkta şiddet varsa hizmet yok” Sağlık kurumlarında, çok ciddi koruyucu ve şiddeti engelleyici insan gücü, sağlık polisi, emniyet güçleri, elektronik ve görsel kontrol mekanizmaları oluşturulması gerektiğinin altını çizen Kaynak, şunları kaydetti: “Adil bir hukuk sistemi çerçevesinde Sağlıkta şiddeti önleyecek yasal düzenlemeler geciktirilmeden yaşama geçirilmelidir. Artık bir gün bile beklemeyeceğiz. Sağlıkta şiddet için önlem alınmadıkça, sağlık çalışanlarına insani çalışma şartları sağlanmadıkça, sağlık hizmeti verilemez, verilmesi beklenemez. Sağlıkta şiddet varsa, hizmet yok.”
Erzurum Aras EDAŞ’tan Kars’taki gençlere istihdam imkânı Sorumluluk bölgesinde verdiği elektrik dağıtım hizmetinin yanı sıra bölgedeki istihdama katkı sağlayan Aras Elektrik ve Serhat Kalkınma Ajansı (SERKA)’nın iş birliğinde Kars’ta istihdam garantili eğitim programı düzenledi. Aras Akademi kapsamında iş birliği protokollerine bir yenisini daha ekleyen Aras Elektrik, bölge istihdamına katkı sağlamaya devam ediyor. Bölgedeki kurum/kuruluşlarla protokol imzalayan Şirket, gençlere iş imkânı sağlıyor. Bu iş birliği ile Serhat Kalkınma Ajansı’nın 2024 yılı Çalışma Programı’nda yer alan faaliyetlerinden birisi olan “Kadınlar ve Gençler İçin Eğitim Modülleri” kapsamında Kars’ta “Elektrik Dağıtım Şebekesi İşletme Bakım ve Şebeke Varlıkları Eğitimi” Elektrik Dağıtım Hizmetleri Derneği (Elder) uzmanları tarafından verildi. Aras Elektrik Genel Müdürü Fikret Akbaş: “Amacımız sektörün ihtiyaç duyduğu nitelikli eleman gücünün bölgede istihdam edilmesine katkı sağlamak. Bunu da sorumluluk alanımızdaki kurum/kuruluşlarla yaptığımız protokoller sayesinde gerçekleştiriyoruz. Enerji sektörü olarak, teknik liseler ve mezun öğrenciler arasında oluşan bu köprü ile bölge istihdamına katkı sağlayarak sektör için nitelikli ve başarılı gençler yetiştirmeyi hedefliyoruz.” derken Kars İl Koordinatörü Zafer Demir ise projenin katkılarını “Aras EDAŞ olarak müşterilerimize kesintisiz ve kaliteli hizmet sunma misyonumuzun yanı sıra tüm bölgemizin refah seviyesini artırmayı ve hayat boyu öğrenmeyi desteklemeyi amaçlıyoruz. Bu kapsamda SERKA ile görüşmelerimiz sürekli devam ediyor. Bu proje de lise mezunu öğrencilerimizin sektöre kazandırılması için büyük bir imkan sağladı. Farklı projelerde SERKA ile çalışmaya devam etmeyi planlıyoruz.” ifadeleri ile kullandı. Kars’ta Elder tarafından genç adaylara verilen eğitimleri ve projeye katılımını değerlendiren Aras Elektrik’ten Eğitim Müdürü Murat Caf: “Mesleki ve teknik lise öğrencilerine, mezun öğrencilere kariyer fırsatı sunduğumuz projenin her adımını hızlı bir şekilde gerçekleştiriyoruz. İlk adımında, eğitim programına katılacak olan adayları belirlediğimiz projenin, sonraki adımında da bu adaylara Elder tarafından teknik eğitimler vererek devam ettik. Geçen yıl hayata geçirdiğimiz iş birliği protokolü kapsamında Kars’ta eğitimler vermiştik. Bu yıl da iş birlikçimiz olan SERKA ve eğitim boyunca desteğini sürdüren Elder ile nisan ayında tekrar Kars’ta yaşayan yaklaşık 30 kişiye teknik eğitim verildi. Bu eğitimden Kars ili Haydar Aliyev Mesleki ve Teknik Eğitim Anadolu Lisesi ve Gazi Ahmet Muhtar Paşa Lisesi başta olmak üzere ildeki diğer bazı mesleki eğitim veren liselerden ve yüksekokullardan mezun gençler faydalandı. Bölge istihdamında sürdürülebilirliği sağlamak adına iş birliği içerisinde olduğumuz SERKA ve desteklerini sürdüren Elektrik Dağıtım Hizmetleri Derneği - Elder’e çok teşekkür ediyorum.” Eğitimler sonunda, teknik açıdan gerekli ve yeterli becerilerle donanmış ve Aras Elektrik tarafından yapılan sınavda başarılı olan gençler, Aras Elektrik tarafından TRA2 Bölgesi illerinde (Ağrı, Ardahan, Iğdır ve Kars illeri) ve ilçelerinde istihdam edilecek.”
Muş Muşlu annelerin evlat nöbeti devam ediyor Muş’ta çocuklarını terör örgütü PKK’nın pençesinden kurtarmak isteyen ailelerin DEM Parti il binası önündeki eylemi devam ediyor. Muş’ta çocukları terör örgütü PKK tarafından kaçırılan aileler, DEM Parti il binası önündeki oturma eylemini sürdürüyor. Aileler, çocuklarının en kısa sürede güvenli bir şekilde evlerine dönmesini beklerken, toplumun da bu konuda destek olmasını istedi. Çocuklarına kavuşma ümidiyle her hafta çarşamba günü DEM Parti il binası önünde bir araya gelen aileler, "Anneler direniyor" ve "Yeter artık evlatlarımızı bırakın" pankartları açtı. Anne ve babalar, yıllardır hasretle bekledikleri çocuklarına teslim olmaları için çağrıda bulundu. Baba Şemsettin Özcan, 7 yıl önce HDP’nin çocuğunu kaçırıp PKK’ya verdiğini belirterek, "Çocuklarımızı vermeyene kadar sizin yakanızı bırakmıyoruz. Çocuğumdan 7 yıldır hiç haber alamadım. Bir gün çocuğunuz eve gelmese ne yaparsınız? Bizim çocukları vermeyene kadar burayı terk etmeyeceğiz" dedi. Anne Gülbahar Teker de, 20 yıl da olsa burada eylemlerini sürdüreceklerini belirterek, "Çocuğum gelse veya gelmese ben yine de eyleme devam edeceğim. Biz PKK ve HDP’den korkmuyoruz. Bizim çocukları getirip bize versin. Yeter artık bu anneler ve babaların ağladığı. Niye getirip bize vermiyorsunuz? Kürt hakkı böyle değil. Biz de Kürt’üz. Onların çocukları nerede bizim çocuklar nerede? Çocuklarımız yaşıyor, yaşamıyor bilmiyoruz. Bizim çocukları bize versinler. Bir kişi dağda kalana kadar eyleme devam edeceğim. Lanet olsun HDP ve PKK’ya" şeklinde konuştu.
Muş Muşlu annelerin evlat nöbeti devam ediyor Muş’ta çocuklarını terör örgütü PKK’nın pençesinden kurtarmak isteyen ailelerin DEM Parti il binası önündeki eylemi devam ediyor. Muş’ta çocukları terör örgütü PKK tarafından kaçırılan aileler, DEM Parti il binası önündeki oturma eylemini sürdürüyor. Aileler, çocuklarının en kısa sürede güvenli bir şekilde evlerine dönmesini beklerken, toplumun da bu konuda destek olmasını istedi. Çocuklarına kavuşma ümidiyle her hafta çarşamba günü DEM Parti il binası önünde bir araya gelen aileler, "Anneler direniyor" ve "Yeter artık evlatlarımızı bırakın" pankartları açtı. Anne ve babalar, yıllardır hasretle bekledikleri çocuklarına teslim olmaları için çağrıda bulundu. Baba Şemsettin Özcan, 7 yıl önce HDP’nin çocuğunu kaçırıp PKK’ya verdiğini belirterek, "Çocuklarımızı vermeyene kadar sizin yakanızı bırakmıyoruz. Çocuğumdan 7 yıldır hiç haber alamadım. Bir gün çocuğunuz eve gelmese ne yaparsınız? Bizim çocukları vermeyene kadar burayı terk etmeyeceğiz" dedi. Anne Gülbahar Teker de, 20 yıl da olsa burada eylemlerini sürdüreceklerini belirterek, "Çocuğum gelse veya gelmese ben yine de eyleme devam edeceğim. Biz PKK ve HDP’den korkmuyoruz. Bizim çocukları getirip bize versin. Yeter artık bu anneler ve babaların ağladığı. Niye getirip bize vermiyorsunuz? Kürt hakkı böyle değil. Biz de Kürt’üz. Onların çocukları nerede bizim çocuklar nerede? Çocuklarımız yaşıyor, yaşamıyor bilmiyoruz. Bizim çocukları bize versinler. Bir kişi dağda kalana kadar eyleme devam edeceğim. Lanet olsun HDP ve PKK’ya" şeklinde konuştu.