GENEL - 28 Mart 2020 Cumartesi 16:10

Erzurum ve 39 barodan ortak açıklama

A
A
A
Erzurum ve 39 barodan ortak açıklama

Türkiye’de ve dünyada can alan Korona virüs salgını nedeniyle Erzurum Barosu Başkanı Talat Göğebakan’ın da aralarında bulunduğu 40 baro ortak açıklama yaptı.

Türkiye’de ve dünyada can alan Korona virüs salgını nedeniyle Erzurum Barosu Başkanı Talat Göğebakan’ın da aralarında bulunduğu 40 baro ortak açıklama yaptı. Açıklamada, "Bizler, bu zorlu süreçte akılcı ve yapıcı yaklaşımlarla, çözümcü yollarla ve iletişimi sürekli açık tutarak çatı örgütümüzle birlikte olmaya devam edeceğimizi ve bu zorlu sürecin üstesinden hep birlikte gelmek üzere meslektaşlarımız için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağımızı beyan ederiz" denildi.


Çin’in Vuhan kentinden çıkarak tüm dünyada büyük can kaybına neden olan Korona virüs salgını nedeniyle Erzurum Barosu’nun da aralarında bulunduğu 40 baro ortak açıklama yaptı. Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilen Korona virüs salgın hastalığının sadece ülkemizde değil tüm dünyada sağlık, sosyal ve ekonomik olarak etki oluşturduğuna yer verilen açıklamada, "Öncelikle, ülke genelinde tanı konduğunu öğrendiğimiz avukat arkadaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, bir an önce iyileşerek aramıza ve görevlerine dönmelerini ve bundan sonraki süreçte tek bir meslektaşımızın dahi hastalanmamasını diliyoruz. Ayrıca, bu süreçte Korona virüs tanısı konan ve tedavi sürecinde olan tüm vatandaşlarımıza bir an önce iyileşmeleri yönünde acil şifalar, vefat eden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyoruz. Salgın hastalığın seyrinin bir an önce olumlu yönde yok olma yönünde değişmesini, etkilerinin bir an önce ortadan kalkmasını ve ülkemiz için en az sıkıntı ile atlatılmasını da en güçlü dilek ve temennilerimizle diliyoruz. Yine, salgın hastalığın başından bu yana her zaman olduğu gibi bu ülkenin vatandaşlarının sağlığı için canlarını hiçe sayarak çaba ve emek gösteren sağlık çalışanlarımıza, güvenlik güçlerimize ve bu doğrultuda çalışan tüm kurum ve kuruluşlara da teşekkürlerimizi sunuyoruz" denildi.


Meslek örgütlerinin ve avukatların bu süreçten etkilenmemesinin mümkün olmadığına işaret edilen açıklamada şöyle denildi:


"Tüm beklentimiz ve isteğimiz mesleğimizin, adalet ve yargı sistemimizin bu sancılı süreci en az hasarla atlatmasıdır. Bunu sağlayabilmek adına, ilgili kurumların, olağanüstü koşullar içinde gerekli yasal düzenlemeler için mücadele ettiği ve uygulama birliği sağlamaya çalıştığı da izlenmektedir. Tam bu noktada meslek örgütü olan baroların ve de çatı örgütü olan Türkiye Barolar Birliğinin ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Birlik ve beraberlik ruhu içerisinde hareket edildiğinde, ayrı ve dağınık taleplerin, farklılık arz eden sorunların tek bir ağızdan, doğru ve akılcı bir dille, diyaloğu önceleyen, yapıcı ve çözümcü bir yaklaşımla, doğru muhataplarına iletildiğinde karşılandığı, hemen sonuç alınamasa bile süreç içerisinde dikkate alındığı anlaşılmıştır. Bu süreç içerisinde, avukatlar, ekonomik etkilerden mücbir sebep kapsamında etkilenecek sektörler arasına alınmış, mali konularda ülke kapsamında alınan tedbirlerden faydalanmaları sağlanmıştır. Yargıda sürelerin durdurulmasını içeren 7226 sayılı kanun geçici madde 1’nci maddesi ile halk sağlığı tedbirleri kapsamında, sağlığını haklı olarak önceleyen meslektaşlarımızın ve sorumlu oldukları müvekkillerinin, hak kayıpları yaşamaması noktasında gereken tedbirler alınmıştır. Aynı kanun maddesi ile yetki tanınan HSK’ın, tüm mahkemeleri, duruşma ve tebligat süreçlerini ilgilendiren bir karar alması beklenmektedir. Stajyer avukatların, adliye stajları konusunda da gerekli tedbirler ve kararlar alınmıştır. Bu kapsamda yapılan ve tamamlanan işler olduğu kadar, halen eksik olan, uygulamada karşılaşılan sorunlar ile ilgili olarak gerekli girişimler yapılmaktadır. Türkiye Barolar Birliği 7 Temmuz 1969 tarihinde yürürlüğe giren 1136 sayılı Avukatlık Yasası’yla yasal, 9-10 Ağustos 1969 tarihlerinde yapılan ilk genel kuruluyla fiili olarak kurulmuştur. Kurulduğu günden bu yana Avukatlık Yasası’nın 110’uncu maddesinde işaret edildiği üzere, avukatlık mesleğinin, baroların, baro üyesi olan meslektaşlarımızın sorunlarını çözmek, onların mesleki yönden ilerlemelerine ve kendilerini geliştirmelerine destek vermek, ülkemiz hukukuna, evrensel hukuka katkı yapmak, yasaların ülkemizin gereksinimlerine uygun olarak yürürlüğe konulması ve uygulanması yönünde çalışmalarda bulunmak, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, bu kavramlara işlerlik kazandırmak sorumluluğundan kaçmayan örgütümüz bu zorlu süreçte de kanunun kendisine yüklediği ödev ve görevleri yerine getirmektedir. Barolar, koordineli bir çaba ve üstün gayret ile akılcı bir çözüm yolu bulmaya çalışmakta, sorunları çatı örgütüne ileterek aktarılmasını talep etmekte, bir yandan da, kendi iç işleyişlerinde gereken tedbirleri almaya çalışmaktadır. Bu nedenle, devam edecek bu süreçte, meslek örgütümüz için olağanüstü gayret gösteren Türkiye Barolar Birliğine, başta başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu olmak üzere, yönetim kurulu ile tüm kurullarına, çalışanlarına teşekkür ediyoruz. Bizler, bu zorlu süreçte akılcı ve yapıcı yaklaşımlarla, çözümcü yollarla ve iletişimi sürekli açık tutarak çatı örgütümüzle birlikte olmaya devam edeceğimizi ve bu zorlu sürecin üstesinden hep birlikte gelmek üzere meslektaşlarımız için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacağımızı beyan ederiz".

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Denizli PAÜ, MGK Genel Sekreteri Seyfullah Hacımüftüoğlu’nu ağırladı Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) tarafından düzenlenen söyleşi programının konuğu Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Vali Seyfullah Hacımüftüoğlu oldu. Söyleşi programı öncesinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Vali Seyfullah Hacımüftüoğlu, Rektör Prof. Dr. Ahmet Kutluhan tarafından makamında ağırlandı. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Şehit Piyade Teğmen Bekir Can Kerek Konferans Salonu’nda düzenlenen söyleşi programı PAÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kutluhan tarafından yapılan açılış konuşması ile başladı. Rektör Prof. Dr. Ahmet Kutluhan, yaptığı konuşmada şunları kaydetti: “Bugün Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Sayın Seyfullah Hacımüftüoğlu’nun söyleşisi ile İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyemiz Prof. Dr. Nigar Değirmenci’nin profesörlük cübbe giyme törenini gerçekleştireceğiz. Bu tören belki de üniversiteler tarihinde ilk defa öğrencilere açık şekilde yapılacak. Bizim genel teamülümüz, profesörlüğe hak kazanmış Hocalarımıza Yönetim Kurulu Üyelerimizin önünde cübbe giydiriyoruz ve onlara profesörlük unvanından sonra yapacağı bilimsel çalışmaların neler olacağını soruyor ve kayda alıyoruz. Sayın Büyüğümüzün önerisiyle bu törenin burada yapılması, öğrencilerimizin de görmesi çok önemli. Öğrencilerimiz de böylelikle profesörlük unvanına dair merak ettikleri soruların da cevaplarını görmüş olacak. Yönetim Kurulu Üyelerimize de burada oldukları için çok teşekkür ediyorum. Profesörlük, bilimsel kariyerin son basamağıdır. Ama bir bilim insanı, gerçekten bilim insanıysa, unvanların bir değerinin olmadığını, hayatı boyunca toplumun ve insanlığın problemlerine çözüm aramaya devam etmesi gerektiğini bilir. Öğrencilerimiz için profesörlük sürecinin nasıl gerçekleştiğini de açıklayayım: Profesörlükten önceki basamak doçentliktir. Doçentliği, Üniversitelerarası Kurul veriyor, kadrosunu ise biz veriyoruz. Doçentlikten sonra beş yıl geçmesi gerekiyor. Beş yıl geçtikten sonra Üniversitemizin, fakültemizin bilimsel akademik değerlendirme kriterlerini dolduran her profesör adayı, profesör olma hakkına sahip oluyor. Bunun kararını önce fakülte veriyor. Sonra Rektörlük olarak biz jüri oluşturuyoruz. Jüriler değerlendirme yapıyor. Rektörlük Yönetim Kurulu kararı neticesinde de atamayı gerçekleştiriyoruz. Ahilik sisteminin aşağı yukarı aynısıdır. Yani bir profesör, kendi fakültesinde kabul edilmiş, Üniversitenin en yüksek organında kabul edilmiş ve kendi alanındaki profesörler tarafından da refere edilmiş olarak bu unvanı alıyor. Dolayısıyla bu unvan gerçekten çok kıymetlidir. Nigar Hocamızı tekrar kutluyorum. İnşallah topluma, insanlığa ve ülkemizin tüm bilimsel hayatına büyük katkılar sağlayacağına inanıyorum. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterimiz başta olmak üzere, katılımlarınız için çok teşekkür ediyorum.” Açılış konuşmasının ardından Pamukkale Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Nigar Değirmenci profesörlük cübbesini Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Vali Seyfullah Hacımüftüoğlu ve Rektör Prof. Dr. Ahmet Kutluhan tarafından takdim edildi. Cübbe giyme töreninin ardından Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Vali Seyfullah Hacımüftüoğlu ile bir söyleşi gerçekleştirildi. Hacımüftüoğlu ‘Türkiye Neden Hedeftir?’ başlıklı söyleşisine, Türkiye’nin hedef olduğu nedenleri, stratejik konumu ve önemi açısından, Anadolu’nun Asya ve Avrupa arasındaki köprü olması dışındaki kıymetli olmasındaki nedenin Doğu Roma’nın Ortodoks dünyası için merkezi ve kutsal olmasından kaynaklandığını ifade ederek başladı. Hacımüftüoğlu, konuşmasına şu şekilde devam etti: “Niçin bu terör örgütlerini Batılı ülkeler destekler? Çünkü bu örgütler proje örgütlerdir. Proje varsa bu terör örgütlerinin sahibi de vardır demektir. Bu sahipli örgütler Anadolu’da istikrarsızlığın temelini oluşturmaktadırlar. Çağdaş Haçlı seferleri bu örgütler üzerinden yapılmaktadır. Bir istikrarsızlık unsuru oluşuyor nedeni de şu: Doç. Dr. Uygur Kocabaşoğlu “Anadolu’daki Amerika” adlı kitabında 1820’de ilk misyonerleri İzmir’den limana indirerek başlayan harekete bağlar. Amerika’dan çıkıyorlar, geliyorlar Anadolu’yu Protestanlaştırma faaliyeti için. Özetle, bu misyonerler raporlarında diyorlar ki: Müslümanlardan Protestan olmaz. İkinci aşama, Rumlardan Protestan olmaz. Üçüncü aşama sadece Ermenilerden bir Protestanlık sinyali görüyorlar ve onlara çalışmaya başlıyorlar. Neticede bunun üzerinden yürüttükleri faaliyetlerde okullar ve hastaneler üzerinden Türkiye’de yapılanıyorlar. Osmanlı döneminde kamuya sadık bir toplum olan Ermeni kavmi, bir anda hain kavim haline dönüyor. Netice itibarıyla ayrılıkçı, bölücü, toprak istilacı bir kavim haline dönüyor. Bu çalışma bilesiniz ki, 1820’deki misyonerlerin gelişi ile başlamış bir harekettir. Şimdi Anadolu, hakikaten biraz inceleyince görüyoruz ki, Ortodoks dünya için son derece tehlikeli. Bu kadar kutsal bir coğrafya kendi açık sınırlarından işgal altındadır ve yeniden fetih edilmesi lazımdır. Bu konu için zayıflatıcı bir konuma getirmektir. Anadolu kutsiyeti dolayısıyla hedeftir. Batı böyle düşünürken bir yandan da mesela Rusya, Ortodoks Slav kavimlerini tek bir çatı altında yani Rus hâkimiyeti altında toplamayı amaç edinmiş, bu kavimlerin siyasal dayanışmasını sağlamaya yönelmiş olan hareket olan Panslavizm’in merkezidir. Onların hedefi de İstanbul’dur. İstanbul merkezli Slav ırkı öncülüğünde ve Ortodoks bir yapıdaki dünya hâkimiyeti teorisine mahkûm Panslavizm’dir. Bir milliyetçi Rus için İstanbul’un ismi aslında Çargrad’dır yani Çarın şehri. Anadolu, kutsiyeti nedeniyle hedeftir. Ortodoks dünya için en kutsal yerlerinden birisi de Denizli’dir. İnanç turizmini de bu bağlamda değerlendirmek gerekir. İnanç turizmine gelenler nedense Türkiye’deki yedi kiliseyi gezerler. Üçü İzmir’de, üçü Manisa’da, biri Denizli’dedir. Bu kiliseleri gezerler ama bizim camilerimizi, diğer tarihi yapılarımızı gezmezler. Kavgalar, gürültüler hep bunun üzerinedir. Şu anda Gazze’de gördüklerimiz de aşağı yukarı bu bağlamdadır yani ana düşünce burası bize vaat edilmiş topraktır, öyleyse biz bunu alalım. Nerede yazıyor? Tahrip edilmiş kutsal kitaplarında. Adam ona iman ediyor, gereğini yapıyor. Yaşadıklarımızın çoğu bu bahsettiğim argümanlar üzerine kuruludur.” Söyleşi programı, öğrencilerden gelen soruların yanıtlanması ve ardından Rektör Prof. Dr. Ahmet Kutluhan tarafından günün anısına Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Vali Seyfullah Hacımüftüoğlu’na plaket ve hediye takdimi ile sona erdi.
İzmir İzmir’de oyuncak tüfekle gasp anı kamerada İzmir’in Konak ilçesinde bir grubun araç içerisindeki kişiyi tüfekle gasp ve darbetme anı güvenlik kameraları tarafından görüntülendi. Sıkı takip yürüten polis ekipleri tarafından yakalanan magandalar gözaltına alınırken, olayda kullanılan Kalaşnikof tüfeğin oyuncak olduğu ortaya çıktı. Olay, 10 Nisan sabahı saat 05.00 sıralarında Konak ilçesinde meydana geldi. Otomobille bölgeye gelen bir grup, araçlarından inerek başka bir otomobil içerisinde bulunan vatandaşın yanına gitti. Bir kişinin elinde Kalaşnikof tüfek taşıdığı grup, araç içerisindeki D.A.’ya (23) saldırarak darbetmeye başladı. Daha sonra ise D.A.’dan 3 bin 800 lirayı zorla alan 4 kişilik grup araçlarına binerek bölgeden uzaklaştı. Olay kamerada Öte yandan yaşanan olay çevredeki güvenlik kameraları tarafından görüntülendi. Görüntüde otomobille bölgeye gelen 4 kişilik grubun araç içerisinde bulunan vatandaşa doğru geldiği, bir kişinin elinde ise tüfek olduğu, daha sonra araç içerisindeki vatandaşı darp ve gasbettiği ve bölgeden uzaklaştığı anlar yer aldı. Kısa sürede yakalandılar, tüfek oyuncak çıktı Meydana gelen olay ardından harekete geçen Konak İlçe Emniyet Müdürlüğü Suç Önleme ve Soruşturma Büro Amirliği ekipleri, güvenlik kameralarını izleyerek 4 magandanın kimliklerini tespit etti. İsimleri B.D. (19), S.Y. (21), U.Y. (20) ve H.B. (22) olan şüphelilerin, polis ekipleri tarafından yürütülen teknik ve fiziki takiple Çeşme ilçesinde oldukları belirlendi. 4 şüpheli de polis ekipleri tarafından gerçekleştirilen operasyonda, suç aleti tüfekle yakalanarak gözaltına alındı. Olayda kullanılan Kalaşnikof tüfeğe yapılan incelemede ise tüfeğin oyuncak olduğu ortaya çıktı. 2 tutuklama Gözaltına alınan şüpheliler, emniyetteki işlemlerin ardından adliyeye sevk edildi. Şüphelilerden U.Y. ve B.D., çıkarıldıkları mahkemece tutuklanırken, S.Y. ve H.B. adli kontrolle serbest bırakıldı.