GÜNDEM - 12 Ağustos 2020 Çarşamba 13:07

1.400 rakımda kan ter içinde ekmek mücadelesi

A
A
A
1.400 rakımda kan ter içinde ekmek mücadelesi

Ateş, duman ve kavurucu sıcağın altında gün boyu ter döken meşe kömürü işçileri, 1.400 rakımlı yaylada ekmek mücadelesi veriyor.

Diyarbakır’dan Eskişehir’in Sarıcakaya ilçesindeki Bey Yaylası’na gelen mevsimlik işçiler, meşe odunlarından mangal kömürü üretiyor. Önce toplanan odun parçaları günlerce süren çalışmanın ardından tepe şeklinde diziliyor. Daha sonra üzeri saman ve toprakla kaplanan odun tepeleri mangal kömürü elde edilmek için tam 1 ay boyunca içten yakılıyor. Ormanlık alanda yapılan işlemler sırasında yangın çıkmaması için de gece-gündüz nöbet tutuluyor. Kömürleri parçalayıp çuvallara dizen işçiler, yoğun duman ve sıcaklık altında günde 13-14 saat çalışıyor.

"Alın teri olduğu için, helal rızık olduğu için bu işi yapıyoruz"

Çalışanlardan Diyarbakır Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde eğitim gören 4. sınıf öğrencisi Abdüsselam Kinay, yaptıkları işin zor olduğunu söyledi. Kinay, "Sabah saat 06.30’da kalkıyoruz. Kahvaltımızı yaptıktan sonra işe başlıyoruz. Akşama kadar öğle arası hariç gün boyu çalışıyoruz. Odunun ağırlığı, sıcaklık, duman ve ateş bunlar işin zorlukları. Bir de dağda olduğumuz için rampa da var. Zorluklar üst üste gelince insan biraz yoruluyor. Alın teri olduğu için, helal rızık olduğu için mecburen katlanıyoruz. Boş dolaşacağımıza, aç dolaşacağımıza bu işi yapıyoruz. Normalde sezonluk olarak 6 ay çalışıyoruz. Bu sürede işçilerin kapasitesine göre kişi başı 2-3 kamyon yapılabiliyor. Gelir-gider, vergi derken az bir kar kalıyor" diye konuştu.

"Bu sene emeğimizin karşılığını alamıyoruz"

Diyarbakırlı Selahattin Kinay ise emeklerinin karşılığını alamadıklarını ifade etti. Selahattin Kinay, "Hava çok sıcak bir de bu sıcakta ateş ile mücadele ediyoruz. Buna karşılık bu sene emeğimizin karşılığını da alamıyoruz. Geçen yıl tonunu 2 bin 500 liraya satarken şu anda 2 bin liraya satamıyoruz. Tüccarlar bizden 2 bine alıp 8 bin liraya kadar verebiliyor. Gerçekten çok sıcak ve çok zorlanıyoruz, hem güneş hem de ateş var" şeklinde konuştu.

Çağatay Gür - Abdullah Güçlü

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bolu Bolu’da 7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi düzenlendi Bolu’da "7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi" düzenlendi. Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Fatma Deniz Sayıner modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgileri katılımcılara aktardı. Bolu Koru Otel’de geleneksel hale gelen Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi’nin 7’ncisi düzenlendi. Kongre’nin oluşturulmasında büyük payda sahibi olan Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Deniz Sayıner’in öncülüğünde bir araya gelen doğum hekimlerinin yanı sıra perinatoloji uzmanları, ebeler, hemşireler, yenidoğan hekimleri ve doğuma katkı sağlayan birçok branş uzmanı da kongrede yerini aldı. Kongrede Türkiye’de ve dünyada modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgiler, araştırma sonuçları ve deneyimlerin paylaşıldığı bilimsel oturumlar yapıldı. 3 gün sürecek olan kongrede, doğuma yönelik kurslar ve bilgilendirme toplantıları yapılacak. “Doğum konusu birçok konuya göre az ilgi görüyor” Türkiye’de sadece doğumun ele alındığı en büyük bilimsel toplantı olma özelliğini taşıyan 7. Uluslararası Bolu Koru Gebelik, Doğum ve Lohusalık Kongresi’nin başkanlığını yürüten Prof. Dr. Aydan Biri, “Bu 7’ncisi olmakla birlikte en çok heyecan duyduğum kongre oldu. Her geçen yıl birbirini tekrar etmemek adına zaten çok geniş ve sonsuz olan bu kongrede bir kez daha sizinle olmaktan çok büyük keyif duyuyorum. Konumuz doğum ve içerisinde çok fazla bileşen var. Doğumsal birleşim ya da bir bebeği ilgilendiren bir süreç, toplumun esası temeli ve koruyucu sağlık bakımı. Kongrede çok fazla insanı bir araya getiriyoruz. Ama çok da zor oluyor bu kongreler. Daha önce de söylediğim bir şey var ana işimiz olan doğum, özellikle kadın doğum hekimlerinin polikliniklerinin yüzde 80’i doğum, ancak buna rağmen birçok konuya göre çok daha az ilgi görüyor. Bu yıl ben çok çünkü bu konu doğrultusunda doktor arkadaşlarımızın da ana konumuzun doğum olduğuna dair inancı arttı. Her ne kadar hala akademisyen arkadaşlarımızın ‘Doğum da moda oldu’ demesine rağmen mesleğe bakışımızın çarptırıldığı bir dönemdeyiz” dedi. “Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez” Bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelere ihtiyaç olduğunu söyleyen Prof. Dr. Deniz Sayıner, “Eğitim bizim vazgeçilmezimiz olmalı. Çünkü en büyük güç bilgi gücüdür. Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez. Hiçbir silah, hiçbir teknoloji bilginin karşısında duramaz. O nedenle sürekli bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelerin yetişmesine ve ebelere ihtiyaç duyduğumuzu söylemem lazım. Ve tabii ki böyle bir ebeliği dizayn etmek için de birlik olmaya ihtiyaç vardır. Kurucu üyelerinden biri olmaktan onur duyduğum, gerçekten birlikte yürümekten gurur duyduğum yol arkadaşlarımın olduğu Anadolu Ebeler Derneği. Bu dernekle birlikte örgütlenmek, mesleğine sahip çıkmak mesleki örgütün içinde olmak son derece önemli” diye konuştu.