SAĞLIK - 20 Haziran 2022 Pazartesi 11:33

'ALS başlangıç belirtileri her hastada aynı olmayabilir'

A
A
A
'ALS başlangıç belirtileri her hastada aynı olmayabilir'

21 Haziran Dünya ALS Günü kapsamında açıklamalarda bulunan Uzm. Dr. Meltem Can İke, iyi bir tıbbi ve sosyal destek ile 20 yıldan fazla yaşayan ALS hastalarının olduğunu söyleyerek, "ALS başlangıç belirtileri her hastada aynı şekilde olmayabilir" dedi.

Medicine Hospital Nöroloji Bölümü’nden Uzm. Dr. Meltem Can İke, 21 Haziran “Dünya ALS Günü” kapsamında ALS hastalığına ilişkin açıklamalarda bulundu. Hastalığa ilişkin bilgi veren Uzm. Dr. Meltem Can İke, "ALS (Amiyotrofik Lateral Skleroz - Motor Nöron Hastalığı), kasları uyaran motor sinirlerdeki hasara bağlı gelişen ve kas güçsüzlüğü ile seyreden bir hastalıktır. ALS’nin kesin nedeni bilinmezken, genetik ve dış etkenler sonucunda beyin ve kaslar arasında bağlantı kuran üst ve alt motor nöronlarda harabiyet olur. Kaslara uyarı gitmez, istemli hareket gerektiği gibi yapılamaz" diye konuştu.

Başlangıç belirtilerinin her hastada aynı olmayacağını ifade eden Uzm. Dr. İke, “Genellikle bir kolda ya da bacakta güçsüzlük ya da incelme, hastanın fark ettiği ilk belirtidir. Normal günlük işleri yaparken zorlanma (kalem tutmada zorluk, bardak taşımada zorluk, düğme iliklemede zorluk, yürümede güçlük, sendeleme ve düşmeler) görülür” şeklinde konuştu.

Uzm. Dr. İke açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: "Bazen hastalık, konuşma veya yutma güçlüğü şeklinde başlar. Hastanın kendisi ya da yakınları peltek, genizden konuşma fark eder. Kaslarda seyirme, ağrı ve kramplar bu belirtilere eşlik eder. Solunum ve göğüs kasları etkilenmesi ile nefes alıp vermede zorluk görülür. Kontrol edilemeyen ağlama ve gülmeler olabilir. Hastalık vücudun bütün kaslarını etkilemez. Hasta, bağırsaklarını ve idrarını kontrol edebilir. Cinsel fonksiyonları etkilenmez. Kalp kası zarar görmez. Göz kasları çoğu kez en son etkilenen kas olur, kimi zaman da hiç etkilenmez."

Hastalığın kimlerde görülebileceğinden bahseden Uzm. Dr. İke, "Hastalık dünyanın her yerinde ve her kesimden insanda ortaya çıkabilir. Erkeklerde biraz daha sıktır. Ortalama başlangıç yaşı 55 olsa da genç yaşta ve ileri yaşta da görülebilir. Nüfusumuzun yüz binde 2-6 kadarı ALS hastasıdır. Her yüz bin kişiden yılda 2-6’sının ALS’ye yakalandığı tahmin edilmektedir. Tüm ALS hastalarının yüzde 90’ı sporadik, yüzde 10’u ailesel ALS hastasıdır. Bu nedenle hastalığın büyük çoğunlukla kalıtımla ilgisiz olduğu söylenebilir. Son zamanlarda ALS hastalığı ile ilgili olduğu tahmin edilen pek çok mutasyon bulunmuştur. En sık 21. kromozomda bulunan süperoksit dismutaz (SOD) enziminin kodlandığı genin yapısında bozulma tespit edilmiştir. Bununla birlikte beyindeki sinir iletiminde önemli rolü olan ‘glutamat’ isimli maddenin ALS hastalarında normalden daha yüksek düzeylerde olduğu saptanmıştır. Glutamatın aşırı fazla olmasının sinir hücrelerine zarar verdiği bilinmektedir. Hücre metabolizmasındaki bozukluklar, oksidatif stres ve bağışıklık sistemindeki bozukluklar ile sigara kullanımı ve kurşun, civa, alüminyum gibi ağır metallere maruziyet; enfeksiyon, kafa travması gibi çevresel etmenler ALS nedenleri arasında sayılmaktadır" diye konuştu.

Uzm. Dr. İke, "ALS tanısı, belirti ve bulgular ışığında nöroloji uzmanı tarafından yapılan muayene ile birlikte, elektromiyografi (EMG), manyetik rezonans görüntüleme (MR), bazı kan ve idrar tetkikleri, beyin omurilik sıvısı (BOS) değerlendirmeleri sonucunda konulur. ALS’nin seyri her hastada farklı şekilde olur. Hastalıkta hayatta kalma süresi genellikle 4-6 yıl olarak verilse de, 10 yıl ve üstünde yaşayan pek çok hasta vardır. İyi bir tıbbi ve sosyal destek ile 20 yıldan fazla yaşayan ALS hastaları vardır" dedi.

Uzm. Dr. İke, ALS’nin henüz kanıtlanmış kesin bir tedavisinin olmadığının altını çizerek, sözlerini şöyle tamamladı: "Bununla birlikte glutamat salınımı engelleyen Riluzol’ün hastalığın ilerlemesini yavaşlattığı, hastanın ömrünü uzattığı, hastanın daha uzun süre iş görmesini sağladığı kanıtlanmıştır. ALS’nin oluşmasında birçok faktör etkili olduğu için hastalığı kesin tedavi etmeye yönelik birçok yeni ilaç çalışmaları yoğun olarak sürmekte, gen terapileri ve kök hücre tedavilerine yönelik araştırmalar da devam etmektedir. Hastanın mümkün olduğunca rahat ettirilmesi, normal yaşamını sürdürmesini sağlayacak tedbirler alınması çok önemlidir. Solunum rehabilitasyonu, fizik tedavi, yutma ve konuşma terapisi, psikolojik destek hastanın ihtiyacına göre belirlenip bir an önce uygulanmalıdır."

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Diyarbakır Havalar birden ısındı, uzmanından şeker hastalarına ’böbrek yetmezliği’ uyarısı Diyarbakır’da İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Emre Aydın, sıcak havaların artmasıyla birlikte şeker hastalarına sıvı kaybının direkt böbrekleri etkileyeceğini ve böbrek yetmezliğine çok daha hızlı ilerleyebileceği uyarısında bulundu. Sıcak havaların birden artmasıyla birlikte Memorial Hastanesi’nde İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Emre Aydın, uyarılarda bulundu. Şeker hastalığının, vücutta insülin eksikliği ve insüline karşı dirençten oluşan basitçe kandaki şekerin yükseldiği bir hastalık olduğunu söyleyen Dr. Aydın, ’gizli şeker’ denilenin ise gizli olan bir şeyin değil, halk arasında diyabetin başlangıcına veya tıp literatüründe prediyabet denilen diyabet öncesini kapsayan, vücutta henüz bir şeker hastalığı oluşmamış, hastanın şeker hastalığı bulgularının başladığı, gitgide şeker hastalığına doğru ilerlediği durum olduğunu ifade etti. Bundan korunabileceğini veya gizli şeker varsa bunun ilerlemesinin durdurulabileceğini aktaran Dr. Aydın, “Hatta tamamen ortadan kaldırabiliriz. Şeker hastalığı başlangıcı olan hastalar, özellikle diyetlerine, egzersizlerine dikkat ederlerse bu hastalığı önler, durdurur, hatta tamamen yok edebilirler. Evde margarin, iç yağ, kuyruk yağı yerine zeytinyağı kullanırsalar veya günlük en az yarım saat yürüyüş yapsalar, obeziteye yatkın hastalar diyet yapıp kilo verirlerse ve Akdeniz tipi dediğimiz yemekleri, salatayı artırırsalar bunu durdurup önleyebilirler, hatta hastalığı tamamen ortadan kaldırabilirler” dedi. “Yaz aylarında, şu anda hava sıcaklıkları artıyor vücudumuzda kaybettiğimizden çok daha fazla sıvı kaybediyoruz” diyen Dr. Aydın, “Hem şeker hastaları, hem de gizli şeker hastaları normal hastalardan daha fazla su kaybedebilir, böbrekleri normal hastalardan daha hassas olacağından bu sıvıyı yerine koymaları gerekiyor. İçtikleri su miktarlarını artırmaları lazım. Ayrıca protein, yağdan fakir, daha salata ve sebze meyveden zengin bir diyet öneriyoruz. Havalar sıcak olduğu için özelikle 50 yaşın üzerindeki insanlara gündüz güneşin en tepede olduğu saatler 12.00 ile 16.00 arasında dışarıda çok fazla olmamalarını öneriyoruz. Çünkü onların kaybedeceği sıvı direkt böbreklerini etkileyecektir ve böbrek yetmezliğine çok daha hızlı ilerleyeceklerdir” ifadelerine yer verdi.
Zonguldak Rektör Özölçer Koltuğunu çocuklara devretti ZBEÜ Rektörü Prof. Dr. İsmail Hakkı Özölçer, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla makamında ağırladığı çocuklara rektörlük koltuğunu devretti. Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsmail Hakkı Özölçer, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı vesilesiyle Hacı Mevlüt ve Hacı Sabahat Hamzaoğlu Anaokulu 5 Yaş Minik Kalpler Sınıfı öğrencilerinden Bulut Belen ve Azra Egemen’i makamında ağırladı. Ziyarette çocukların velileri, birim sorumlusu Öğr. Gör. Yasemin Cengiz Demir ve miniklerin öğretmeni Ebru Balçık yer aldı. Ziyarete ellerinde çiçeklerle gelen miniklere sırasıyla makam koltuğunu devreden Rektör Özölçer, onlarla bir süre sohbet etti. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla çocukları makamında ağırlamaktan ve kendilerini dinlemekten büyük keyif aldığını dile getiren Rektör Özölçer, çocukların büyüdüklerinde bu makamlarda oturacak kişiler olduğunu, onları özveriyle ulus ve millet bilinciyle, dayanışma ve yardımseverlik duygularıyla yetiştirmenin büyük önem taşıdığını ifade etti. Rektör Özölçer ayrıca çocuklara kendi kültür ve manevi değerlerinin aktarılması hususunda herkese büyük sorumluluk düştüğünü belirterek çocukların hızlı dönüşen, dijitalleşen dünya karşısında kendi kültür ve manevi değerleriyle bu sürece katılıp çalışmaları, ülkeyi ileri götürme konusunda kararlılık göstermeleri için erken yaşta bu bilincin onlara aktarılması gerektiğine dikkat çekti. Ziyaret toplu fotoğraf çekimiyle son buldu.
İstanbul Beyoğlu’nda berbere “tıraş ücreti” saldırısı kamerada: 150 lira için kurşun yağdırdı Beyoğlu’nda berbere gelen bir şahıs 150 lira olan saç tıraşı ücretini fazla bulunca berberle kavga etti. Berber tarafından tartaklanan şahıs silahını alıp geldiği dükkana kurşun yağdırdı. Olayda ölen ya da yaralanan olmazken, Beyoğlu Asayiş Büro Amirliği polislerinin yakaladığı şahıs tutuklandı. Beyoğlu Hacıahmet Mahallesi’nde geçtiğimiz 5 Nisan Cuma günü yaşanan olayda, Mustafa D. tıraş olmak için semtte bulunan berbere gitti. Şahıs saç ve sakal tıraşı olduktan sonra ücreti ödemek istedi. Bunun üzerine berber Hikmet Zengin, traş ücretinin 150 TL olduğunu söyledi. Ancak müşteri şahıs ücretin çok olduğunu söyleyerek indirim yapılmasını istedi. Berberde ücreti 120 TL’ye indirdi. Bu ücreti de beğenmeyen şahıs 100 TL çıkartıp berbere verdi. Bu sebeple berber ile şahıs arasında kavga çıktı. Kavga esnasında şahsı tartaklayarak dükkandan kovdu. Bir süre sonra olay yerine silahla gelen şahıs berber dükkanına kurşun yağdırdı. Yaşananlar ise kameralara anbean yansıdı. Saldırının ardından şahıs kaçarken olayda ölen ya da yaralanan olmadı. Beyoğlu Asayiş polisi saldırganı yakaladı Olayın ardından ihbar üzerine çalışma başlatan Beyoğlu Asayiş Büro Amirliği polisleri görgü şahitlerinin ifadesine başvurarak çevredeki güvenlik kamera görüntülerini incelemeye aldı. Yapılan çalışmalar sonucunda şahsın kimliğini kısa sürede tespit eden polis ekipleri İstiklal Mahallesi’nde onu yakalayarak gözaltına aldı. Olayda kullanılan silahın da ele geçirildiği saldırıyla alakalı emniyete götürülen şahıs ifadesinin alınması ve adli işlemlerinin ardından sevk edildiği kilidi adliyede çıkartıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi.
İstanbul Türkiye, meyve üretiminde dünyada 4’üncü sırada Türkiye yıllık 25 milyon tonluk üretimiyle dünyada dördüncü ülke konumunda yer aldı. Teknoloji platformu GeeksforGeeks’in Mart 2024 raporunda dünyanın en fazla meyve üreten ülkeleri listelendi. Türkiye yıllık 25 milyon ton üretimle dünyanın dördüncü büyük meyve üreticisi konumunda yer aldı. Dünyanın en fazla meyve üreten ülkesi Çin oldu. Çin, yıllık 253,9 milyon ton üretimle zirvede bulunuyor. İkinci sırada yıllık 107,9 milyon ton üretimle Hindistan gelirken, yıllık 39,8 milyon ton üretimle Brezilya üçüncü sıraya yerleşti. Sıralamada Türkiye yıllık 25 milyon tonluk üretimiyle dördüncü ülke konumunda yer aldı. Raporda Türkiye’de Anadolu ve Ege kıyılarına yakın bölgelerde yetiştirilen kiraz, kayısı ve incir üretilen başlıca meyveler olarak öne çıkıyor. Türkiye’nin çeşitli iklimi ve verimli toprakları, ülkede portakal ve diğer turunçgiller gibi çok çeşitli meyvelerin yetiştirilmesine yardımcı olmakta olup, Akdeniz iklimi olan Mersin ve Antalya’da yaygın olarak yetiştiriliyor. Diğer ülkelere bakıldığında, Meksika 23,7 milyon ton, Endonezya 23,6 milyon ton, Amerika Birleşik Devletleri 22,6 milyon ton, İspanya 19 milyon ton, İtalya 17,2 milyon ton, Filipinler 16,7 milyon ton üretimle ilk 10’a girdi. Rapora göre meyve üretimi büyük oranda yetiştirildiği bölgenin toprak tipi, iklimi ve sıcaklığına bağlı olarak değişiyor. Ayrıca, tarım teknolojisi ülkelerdeki meyve yetiştiriciliğinde önemli bir rol oynuyor. İlk 10’daki ülkeler verimli toprak, hava ve iklimin yanı sıra teknolojiyi de kullanarak narenciye, yemyeşil muz ve tatlı elma gibi çeşitli meyveler ürettiler. Çin’de en çok üretilen meyveler turunçgiller, üzüm, elma ve muzdan oluştu. Ülkenin geniş toprakları ve subtropikal iklimi, meyve çeşitlerinin üretimine öncülük ediyor Yangtze Nehri boyunca uzanan verimli topraklar Çin’de meyve yetiştiriciliğinde önemli rol oynuyor. Hindistan’da en çok yetiştirilen meyveler mango, muz, portakal ve üzüm olarak gerçekleşti. Özellikle Hindistan’da bulunan Alphanso ve Kesar iki tür mango, meyve pazarında küresel popülerliğe öncülük ediyor. Brezilya’da bulunan egzotik meyvelerden bazıları Acai, Kaju Elması, Mor meyve ve Passion meyveleri olurken bazı yaygın meyveler Guava, papaya ve muz olarak öne çıktı.