GÜNDEM - 08 Kasım 2019 Cuma 20:50

Bakan Soylu: 'Trafik kazalarında yüzde 28,5 azalma söz konusu'

A
A
A
Bakan Soylu: 'Trafik kazalarında yüzde 28,5 azalma söz konusu'

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Trafik kazalarında yüzde 28,5 azalma söz konusu” dedi.

Altındağ Belediye Çocuk Trafik Eğitim Merkezi’nin açılış töreninde konuşan ve tesis için Belediye Başkanı Asım Balcı’ya teşekkür eden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Hem çocuklarımıza hem de trafik meselesi ile sabah akşam uğraştığım için şahsıma, burada trafik eğitim merkezi yaparak. Çok güzel bir hediye sundular. Bu trafik işinden çok acılar yaşadık. Kardeşlerimizi akrabalarımız kaybettik. Gece gündüz sabah akşam bir daha çocuklar arkadaşlarını, anneler babalar evlatlarını kaybetmesin diye inanın her türlü tedbir almaya çalışıyoruz. Her akşam haberde ölü yaralı haberleri olmuştur. Yetim kalan evlatlar. Sakat kalan insanlar ve tarifsiz acılar. Konuşmalarımızda zaman zaman ifade ediyoruz, Terörden şehit verirsiniz, faili bir suçludur eline silah almıştır.

Hırsız malınızı çalar zaten hırsızdır ahlakı da kalbide bozuktur. Ama trafikte bir can kaybettiğiniz zaman bunun faili kötü niyetli ya da kötülük istemeyen birisi olmayabilir. Trafikte yaşanan nihayetinde kazandır. Faildir veya ihmalkardır. Ya dikkatsizdir ya eğitimsizdir ya da maalesef sorumsuzluk hali içerisindedir. Az biraz dikkat ve doğru eğitimle önlenebilir işlerdir” ifadelerini kullandı.

“Trafik kazalarında yüzde 28.5 azalma söz konusu”

Ülkede yaşanan trafik kazalarında ki düşüşe vurgu yapan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Bugün Türkiye’de uzun yıllardır acı çektiği bu meselede azalış yönünde iyi bir trend yakalamıştır. Hükümetimize çok teşekkür ediyoruz. Özellikle yollarımızın standartlarını yükseltti. Cumhurbaşkanımız bu açıdan çok önemli adımlar attı. Tüneller köprüler viyadükler. Sadece karayolları değil hava yollarında da her yerde havalandı oldu. Türkiye bu konuda önemli bir gelişmişliğin altına imza attı. Aldığımız tedbirler, teşkilatımızın ortaya koymuş olduğu büyük gayret ve vatandaşımızın bu meseleye omuz vermesiyle ülkemizde geçen yılın ilk on ayına göre bu yılın ilk on ayını karşılaştırdığımızda trafik kazalarında yüzde 28.5 azalma söz konusu. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir rakam yok” diye konuştu.

“Geçen yılın ilk 10 ayına nazaran ölümlü trafik kazalarında yüzde 26’lık bir azalma söz konusu”

Her sabah Trafik Daire Başkanı’nın kendisine Türkiye’de ki kazaları attığını söyleyen Bakan Soylu, “10 dakika sonra güvenlik acil durum merkezimizden nerede ne kadar kaza olmuş bilgisi gelir. Tek tek bakar o ilimizin valisini emniyet müdürünü nasıl tedbir alabiliriz diye ararız. Geçen yılın ilk 10 ayına nazaran ölümlü trafik kazalarında yüzde 26’lık bir azalma söz konusu. Neredeyse bin 300, bin 400’e yakın insanı geçen yıldan bu yıla baktığımızda trafikte az kaybetmişiz. Bizim için bir rakamı da büyüktür. Ama bin 300, bin 350 rakamı neredeyse küçük bir kasabanın insanların tamamdır. Doğru yoldayız ama işimiz bitmedi. Çünkü bu mesele insan candır. Her zaman söylüyoruz mesele insan canı olduğu zaman bir rakamı bizim için büyüktür. Kaldı ki burada binli rakamlardan konuşuyoruz” dedi.

“Trafik kazaları sadece daha fazla radar kurup daha fazla ceza makbuzu yazarak önlenebilecek bir iş değildir”

Her vatandaşın bu meselelere kulak kabartıp dikkat etmesi gerektiğini belirten Bakan Soylu, “Bir azalış elde ettik ve rakamlar bunu teyit ediyor. Doğrudur. Bunu denetimlerimizi arttırarak yeri geldiğinde denetim yöntemlerimizi değiştirerek yapıyoruz. Trafik kazaları sadece daha fazla radar kurup daha fazla ceza makbuzu yazarak önlenebilecek bir iş değildir. İnsanlarımızı daha fazla dik katli olmaya ikna etmek, birbirimize nasihat etmek zorundayız. Birbirimizi uyarmak güzel bir şeydir. Doğum gününü kutladığımız yüce peygamberimiz ‘Din nasihattir’ diye buyurmuş. Onun için birbirimizi ikaz etmek, nasihat etmek, araba sürerken cep telefonu ile konuşmayalım, yavaş gidin demek. Yaya geçitlerinden geçerken yaya dikkat etmesi lazım demek, yayalarında ışıklı geçitlerden geçerken ışığa uyması gerekiyor demek elbette nasihattir. Meselenin bugünkü rakamlarını düzletmek yetmiyor. Geleceği düşünmek lazım. Yarının sürücülerini bugünden eğitmek lazım. Araştırmalar göstermektedir ki trafik kazalarının çoğu sürücü hatalarından kaynaklanmaktadır. Arabanın direksiyonuna geçtiğimiz zaman maalesef yanlışlar yapabiliyoruz. Bunu bugün denetimlerde düzeltmeye çalışıyoruz. Yarının sürücüleri bu hataları yapmasınlar. Bizde düzeltmek zorunda kalmayalım istiyoruz” ifadelerini kullandı.

“En çok kazaya karışan sürücüleri tespit edip eğitime aldık”

2019 yılında 10 aylık dönemde ise 160 bin araç sürücüsüne eğitim verdiklerini vurgulayan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Yeni dönem trafik güvenliği çalışmalarımız da eğitim konusuna ayrı bir önem verdik. Hem mevcut hem de geleceğin sürücülerini eğitiyoruz. 2018 yılında araç sürücülerine yönelik eğitim süreci başlattık. En çok kazaya karışan sürücüleri tespit edip eğitime aldık. Bu proje kapsamında 2701, bu yılın ilk 10 ayında da 2100 sürücüye eğitim verdik. Sadece sınıflarda değil direksiyon başındayken de eğitim veriyoruz. 2018 yılında araç sürücüleri ve yolculara yönelik bir uygulama başlattık adına ‘Yaşam Tüneli Uygulaması’ dedik. Araç sürücülerini yol üzerinde bulunan denetim noktalarına çekiyor, onları araçtan indirmeden görsel filmlerle kısa süreli eğitimler verdik.

Bu kapsamda 2018 yılında 58 bin 309, 2019 yılında 10 aylık dönemde ise 160 bin araç sürücüsüne eğitim verdik. 2017 yılında 108 bin okul servis aracı şöförü ve rehber personeline eğitim verdik. 2018 de yüzde 60 arttırdık. 2019 yılı ilk 10 aylık dönemde de 150 bin servis sürücüsü ve rehberine eğitim verdik. İş sadece sürücülerde bitmiyor. İşin birde yaya kısmı var. Sözgelimi okul geçidi görevlilerimiz var. Burada da eğitim veriyoruz. Çocuklarınızı okula gönderiyorsunuz. Onları karşıdan karşıya geçiren bir görevliler var. 2016 yılında Gönüllü okul geçidi görevli sayısı 2 bin 165 iken, 2018 yılında 10 bin gönüllü okul geçidi görevlimize eğitim verdik” dedi.

Konuşmanın ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Çocuk Trafik Eğitim Merkezi’ni gezerek çocuklar ile tek tek ilgilendi.

Yunus Emre Kartal - Mustafa Apaydın

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Sıcaklıklar artıyor, astım hastaları dikkat Yurdun büyük bölümünde baharın gelişiyle birlikte hava sıcaklıkları da artış göstermeye başladı. Sıcaklık artışına bağlı olarak lodosun hakim olduğu bölgelerse astım hastalarını olumsuz etkilendiğini söyleyen Medicana Sağlık Grubu Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hacer Ofluoğlu, astım hastaları için uyarılarda bulundu. Lodosun etkili olduğu dönemlerde havanın insan sağlığı üzerindeki etkisi de değişiyor. Hava sıcaklığının artmasının, nem oranının ise azalmasının astım hastalarını olumsuz etkilediğini belirten Medicana Çamlıca Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hacer Ofluoğlu, ataklar halinde ortaya çıkan bir hastalık olan astımın görülmesinde mevsimsel özelliklerin de etkili olduğunu söyledi. Astımın ilkbahar ayları içerisinde bulunduğumuz bu günlerde ani atak şikayetlerini artırdığını ve özellikle bu hastalarda durumun daha kritik sonuçlar doğurduğunu ifade eden Uzm. Dr. Hacer Ofluoğlu, hastaların yaşadığı sıkıntıları şu şekilde açıkladı: “Alınan havayı hava keseciklerine ileten soluk borusunun daralması sonucu ortaya çıkan astım, ataklar halinde kendini gösterir. Hastaların doktora başvurma nedeni genellikle nefes darlığı, kuru öksürük krizleri, nefes alıp verme sırasında ıslık sesine benzer bir ses duyulması ve göğüste sıkışma hissidir. Atak olmayan zamanlarda ise astımın herhangi bir belirtisi görülmez. Özellikle alerjik reaksiyonlara bağlı astımın teşhisi için akciğer grafisi ve solunum fonksiyon testi sonuçlarından yararlanılmaktadır. Bununla birlikte eğer doktorunuz gerekli görüyorsa teşhis için alerji testlerine de başvurabilmektedir.” Sabah saatlerinde pencereler açık tutulmamalı Genetik faktörlerin yanı sıra çevresel faktörlerin de hastalığın ortaya çıkmasında etkili olması mevsimsel geçiş dönemlerindeki şikayetleri artırdığını belirten Dr. Hacer Ofluoğlu, “Özellikle polen alerjisi olanların böyle havalarda kendilerini daha iyi korumaları gerekmektedir. Polenlerin yoğun olduğu saatlerde dışarı çıkmamalı ve açık havada spor yapılmamalıdır. Dışarıdan gelindiğinde burun ve gözler suyla yıkanarak yapışan polenler uzaklaştırılabilir. Saçlardan dökülecek olan polenleri solumamak için mümkünse her gece saçlar yıkanmalıdır. Sabah saatlerinde pencereler açılmamalı, ev öğleden sonra havalandırılmalıdır. Polen mevsiminde çamaşırların evin içinde kurutulmasını tavsiye ediyoruz. Otomobil ile seyahat ederken camlar kapalı tutulmalı ve aracın polen filtresi her ilkbaharda değiştirilmelidir” dedi. Düzenli tedavilerle astım kontrol altına alınabilir Astımın günümüzde tedavi ile kontrol altına alınabilen bir hastalık olduğunu belirten Uzm. Dr. Hacer Ofluoğlu, düzenli ilaç kullanımı ve hekim kontrolünün tedavide önemli bir faktör olduğunu söylüyor. Astımın temelde bir hava yolu hastalığı olması nedeniyle kullanılan ilaçların birçoğunun inhalasyon ile verildiğini ifade eden Dr. Ofluoğlu, tedavi sürecini şu şekilde açıkladı: “İlaç doğrudan hasta olan bölgeye yani hava yollarına gönderilir. Böylece çok düşük dozlarda bile yarar elde edilirken yan etkiler en aza indirilmiş olur. Astımda ilaç tedavisinin mantığına göre hastaların şikayetlerini tamamen giderebilecek en az ilaç dozu ayarlanmaya çalışılır. Tipik olarak hastalar ilk tedavi başladıktan sonra 1-3 ay içerisinde ve daha sonra her 6 ayda bir değerlendirilmeli, hastanın genel durumuna göre gerekirse bu değerlendirmeler daha sık yapılmalıdır.” Ülkedeki toz bulutu etkisinden korunun Türkiye’de birçok şehirde toz taşınımı nedeniyle hava kalitesinde yaşanan düşüşler de kişilerin sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Özellikle astım hastalarının sağlığını negatif yönde etkileyecek çöl tozu etkisinin bu hafta sonuna kadar sürdürmesi beklenirken Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hacer Ofluoğlu; atmosferin hava kalitesini etkileyen kum ve toz fırtınasından etkilenmemek için astım hastalarının mümkünse bu günlerde dışarı çıkmamaları, evlerde pencereleri uzun süre açık bırakmamaları, dışarıda bulunulması gereken hallerde ise maske kullanmaları uyarısında bulundu.
Erzincan Büyükbaş hayvanlar kenelere karşı ilaçlanıyor Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürlüğüne bağlı Hayvan Sağlığı, Yetiştiriciliği ve Su Ürünleri Şube Müdürlüğü ekipleri ahırlarda büyükbaş hayvanlarda kenelere karşı ilaçlama çalışmalarını sürdürüyor. Erzincan İl ve İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü ekipleri Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığına sebep olan kenelerle mücadele çerçevesinde il ve ilçelerde büyükbaş hayvanları ilaçlama çalışmalarını sürdürüyor. Kenelerden insanlara bulaşan KKKA hastalığına karşı devam eden ilaçlama çalışmaları ile hayvanlar üzerinde bulunan keneler etkisiz hale getirilerek hastalığı insanlara bulaştırmasının önlenmesi isteniyor. KKKA hastalığının, keneler tarafından taşınan bir virüsle oluşan ateş, halsizlik, iştahsızlık, kas ağrısı, baş ağrısı, bulantı, kusma, ishal ve ağır vakalarda kanama gibi semptomlar ile seyrederek ölümlere neden olabilen zoonotik (hayvanlardan insanlara bulaşan) karakterli bir enfeksiyon hastalığı olması nedeniyle bölgede büyük öneme sahip. Türkiye’de 2002 yılından itibaren görülmeye başlayan ve önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığına neden olan kenelere karşı il genelinde tüm büyükbaş hayvanların tamamına yakını ilaçlandı. Erzincan İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nde görevli veteriner hekimler, teknikerler ve teknisyenler tarafından uygulanan ilaçlama vatandaşı memnun ederken geri kalan hayvanların ilaçlanma çalışmalarının ise Kurban Bayramı öncesinde bitmesi hedefleniyor. Erzincan İl Tarım ve Orman Müdürlüğü Hayvan Sağlığı Yetiştiriciliği ve Su Ürünleri Şube Müdürü Veteriner Hekim Yunus Koç ilaçlama çalışmalarında sona gelindiğini belirterek, “Bahar aylarının gelmesiyle birlikte, yetiştiricilerimiz hayvanlarını otlağa çıkarmaya başladı. Otlağa çıkan hayvanlarda kene yapışması görülmekte. Bu kenelere karşı ilaçlamak için Tarım ve Orman İl Müdürlüğü olarak ilimizde ki büyükbaş hayvanların tamamına yakınına ilaçlama çalışması yapmış bulunmaktayız. Kalan kısmını ise Kurban Bayramı öncesi tamamlamayı planlamaktayız. Ayrıca, yetiştiricilerimize kenelere karşı bilgilendirme çalışması yaparak kişisel tedbirlerin alınması konusunda uyarılarda bulunmaktayız” dedi. Akyazı Mahallesinde hayvan yetiştiriciliği ile uğraşan Ahmet Kılıç, her sene Tarım ve Orman Bakanlığından gelen ilaçları kullandıklarını söyleyerek ekiplere teşekkür etti. Bir başka büyükbaş hayvan yetiştiricisi Şahin Kılıç ise, “Yaz mevsiminin yaklaşmasından dolayı özellikle meralara hayvanlarımızı çıkarıyoruz. Meralarda da kene oldukça fazla bulunmaktadır. Özellikle Tarım ve Orman İl Müdürlüğü ekiplerinin getirdikleri kene ilaçlarını kullanarak bunlara önlem almaya çalışıyoruz. Özellikle hayvanların meme kısımlarında çok oluyor. Bizler de kendimiz kenelerden korunmak için çizme giyiniyoruz, açık renk elbise giyiniyoruz” ifadelerini kullandı.
Adana Ermeni katliamı izleri 104 yıldır duruyor Adana’da Ermeniler tarafından 1920 yılında Camili köyü basılarak 500 Türk’ün katledilmesinin izleri bir çiftlikte hala dün gibi duruyor. Ermeni Diasporası 24 Nisan’ı "sözde Ermeni soykırımı" diye ilan etse de Adana’nın bir çok yerinde Ermenilerin yaptığı katliamların izleri görünüyor. Bunlardan biri de Yüreğir ilçesine bağlı Camili Mahallesinde 1920 yılında meydana geldi. Kayseri’den Adana’ya doğru inen sayıları yaklaşık bin Ermeni silahlı komitacılar, 15 Haziran 1920 yılında Adana’nın Camili köyüne saldırdı. Kadın, çocuk, yaşlı demeden herkesi kurşuna dizen silahlı Ermeniler, son kale olan Camili çiftliğinde katliam yaptı. Kapıları, duvarları ve çiftliğin ortasında yer alan tulumbayı kurşun yağmuruna tutan silahlı Ermenilerin kurşun izleri hala çiftliğin kapı ve duvarlarında yer alıyor. 19. yüzyılda yapılan ve hala ayakta olan bu tarihi çiftlik Ermeni mezaliminin izlerini taşımaya devam ediyor. “Kadın, çocuk ve hayvanları yukarıda ki mağaralara saklamışlar” Tarihi Camili Çiftliğinde yaşayan Abdullah Özdemir, o dönem de köyün yaşadığı olayları anlatırken şu ifadelere yer verdi; “Ermeniler 1920 yılında Kilikya bölgesi, yani bu bölgede topladıkları insanları buraya, Camili çiftliğine yığmışlar. Kaçan kadın, çocuk ve hayvanlar yukarıda ki mağaralara saklanırken erkekler çiftliğin içerisinde kalmışlar. Bazı bilgilere göre katledilen Türk sayısının 500’ü aşkın olduğu söyleniyor. Silahlı Ermenilerin bıraktığı mermi izleri hala kapı ve içeride yer alan Osmanlı armasında kendini gösteriyor. Türkler gelen Ermeniler tahılları yağmalamasın diye çiftliğin içerisinde kuyularda tahıllarını saklamışlar. Geçmişte burada çok büyük bir katliam yapılmış”. “1920 yılında Ermeni çeteleri katliam yapmıştır” Ermeni çetelerin Kayseri’den aşağıya inerek ne var ne yok her yerde katliam yaptıklarını ifade eden Özdemir, 1920 yılında çor çocuk demeden silahlı Ermeni çeteleri Kayseri’den bu tarafa doğru ne var ne yok toplayıp, buldukları yerde katliam yaparak buralara kadar gelmişlerdir” dedi