GÜNDEM - 17 Ekim 2019 Perşembe 09:41

Beklenen İstanbul depreminin minimum maliyeti 40 milyar dolar olacak

A
A
A
Beklenen İstanbul depreminin minimum maliyeti 40 milyar dolar olacak

Ulusal Güvenlik ve Deprem konferansına katılan Prof. Dr. Şükrü Ersoy beklenen İstanbul depremi için binaların yüzde 90’ının yönetmeliğe uymadığını bu yüzden eski depremlere nazaran hasarın daha fazla olacağını söyledi. Ersoy ayrıca, “Bu koşullara bakıldığında depremin bize maliyeti minimum 40 milyar dolar olacak ve bu da bir ulusal güvenlik sorunudur” dedi.

Geçen ay yaşanan 5.8 büyüklüğündeki depremin ardından insanlar beklenen büyük İstanbul depremini tekrar hatırladı. 1999 depreminden sonra her an beklenen ve büyük hasarların oluşturulacağı konuşulan deprem ile ilgili önlemler ve yapılması gerekenler ise tekrar gündeme gelmeye başladı. Bu anlamda İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) de depremin ulusal güvenliğe yönelik olası etkilerini uzmanlar eşliğinde masaya yatırarak “Ulusal Güvenlik ve Deprem” başlıklı bir konferans düzenledi.

Depremin ulusal güvenliğe yönelik olası etki ve tehditleri ile bununla ilgili yapılması gerekenlerin ele alındığı panele Yıldız Teknik Üniversitesi Doğa Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Şükrü Ersoy, Ulusal Güvenlik ve Stratejik Uygulama ve Araştırma Merkezi (USAM) Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Şevket Ayaz ve İstanbul Aydın Üniversitesi Afet Eğitim Uygulama ve Araştırma Merkezi (AFAM) Koordinatörü Serhat Yılmaz konuşmacı olarak yer aldı.

    Beklenen İstanbul depreminin minimum maliyeti 40 milyar dolar olacak

Beklenen İstanbul depreminin özellikle maddi hasarlar boyutundan bakıldığında ulusal anlamda bir krize neden olabileceğini ifade eden Prof. Dr. Şükrü Ersoy bu anlamda zararın eski depremlere nazaran daha fazla olacağını söyledi. Binaların yüzde 90’ının depreme hazırlıklı olmadığını da vurgulayan Prof. Dr. Ersoy sonuç olarak zararın en az 40 milyar dolar olacağını hatta bu rakamın daha da artabileceğinin altını çizdi.

“5.8 depreminden sonra milli bir tatbikatın içine girdik”

Konferans öncesinde önemli başlıklara değinen Ersoy’un açıklamaları şu şekilde devam etti; “Son zamanlarda yaşadığımız depremler bize gerçeği bir kez daha hatırlattı. Bu yüzden farkındalığın arttırılması için çok fazla koşturuyoruz. Son yaşadığımız 5,8 şiddetindeki depremden sonraki günleri ben milli bir tatbikat olarak görüyorum. O bakımdan da bu tatbikatın devam etmesi için neler yapmamız gerekiyor, gelen tehlikeler neler onları ele alacağız.”

“Minimum hasar 40 milyar dolar”

“Elbette genel itibariyle Türkiye bir deprem bölgesi ama Marmara biraz daha nüfus potansiyeli açısından yüksek olduğu için özel. Etkilenecek illerin toplam nüfusuna baktığımızda 26-28 milyon insan yaşıyor ve 6 milyon konut var. Sanayinin de kalbinin burada attığını düşünürsek ve zemin faktörlerini de ortaya koyduğumuzda burada oluşacak olası bir deprem yönetilmesi zor ve istikrar isteyen bir şey. Bu yüzden ulusal güvenlik durumunu ortaya çıkarıyor çünkü minimum maliyeti 40 milyar dolar. Bu rakam daha da artabilir.”

   Beklenen İstanbul depreminin minimum maliyeti 40 milyar dolar olacak

Hasar geçmişte yaşadığımız depremlerden daha fazla olacak

“20 yıldır hiçbir şey yapmadık demek olmaz ama yine de tam hazır değiliz” diyerek sözlerine devam eden Ersoy hasarın eski depremlerden daha fazla olunacağının tahmin ettiklerini dile getirerek, “Hiç hazır değiliz demek yanlış olur. Aradan bir yirmi yıl geçti bu 20 yıl içerisinde epey hazırlıklar var. Fakat yeterli midir sorusuna cevap veremiyoruz. Çünkü yeterli değil elbette. 1999 depreminde sadece kamu binalarında bile bin 500 tane binanın hasar gördüğünü biliyoruz. Bunların çoğu iyileştirildi ama vatandaşların evleri hala buna hazırlanmadı tam anlamıyla. İstanbul’un ilçelerinde her sokak başında yıkılabilecek binalar var. Bu yüzden bu boyutu bizi çok kaygılandırıyor. Çünkü yapısal hasarlarımız yüksek olacak. Üstelik bu hasar geçmişte yaşadığımız depremlerden daha fazla olacak. Bu endişe verici biraz. Dolayısıyla hem aile bazında hem ulusal örgütler bazında hem de devlet açısından her ölçüde depreme hazırlanmamız gerekiyor” dedi.

“Yüzde 90’ı yönetmeliğe uymuyor”

Binaların yüzde 90’ının deprem yönetmeliğine uymadığını bu yüzden de bir an önce önlemlerin daha hızlı bir şekilde alınması gerektiğinin de altını çizen Ersoy ayrıca; “2018 yılında Türkiye deprem tehlike haritası yapıldı ve bazı bölgeler ikinci derece deprem bölgesi iken şimdi artık birinci dereceye alındı. Teorik olarak İstanbul’da binaların yüzde 90’ı yönetmeliğe uymuyor. Elbette ki yeni binalar kullandıkları malzeme açısından depreme oldukça güvenli gibi görünüyor. Eğer zeminle de uyuşmuşsa önemli bir sorun olmayabilir yeni binalarda fakat İstanbul’da hem kültürel yapılar hem vatandaşların konutlarının çoğu eski ve bunların yüzde 65-70’i kaçak. Bu tabloya baktığımızda bile biraz zararın yüksek olacağını öngörmek yanlış olmaz” şeklinde konuştu.

Kültürel yapılar da tehlike altında

Deprem için öncelikle sonrasında kullanılacak alanlar olarak görülen kamu binalarının daha da sağlam olmasın gerektiğini hatırlatan Ersoy deprem açısından kültürel binaların da tehlike altında olduğunu belirterek, “Depremde aslında en güvenli yer yapıların içidir. Çünkü sizi sokakta ayrı tehlikeler bekliyor. Uygun bir yapıda oturuyorsanız çok korkmanıza gerek yoktur. Önemli olan evlerin sağlıklı olması. Bunun dışında devlet nazarında kamu kurum binalarının da hazır olması gerekiyor. Çünkü deprem sonrasında da insanların barınacağı yerler olarak tahsis edilecek. Bu yüzden normal konutlardan çok daha sağlam olması gerekiyor. Tarihsel depremlere baktığınızda kültürel yapıların da çok etkilendiğini görüyorsunuz. Beşinci yüzyıldan itibaren surlar, Ayasofya Camisi gibi diğer tarihi yapılar defalarca zarar gördü. Bu yüzden zararlara bakıldığında böyle bir depreme hazırlıksız olmak aymazlık olur. Türkiye güçlü bir ülke bira daha fazla inisiyatifle beraber sorunları aşacağımızı düşünüyorum elimizi daha hızlı tutmalıyız” ifadelerini kullandı.

“Tsunami için de hazırlıklı olmalıyız”

Son olarak da tsunami olasılığının da göz önünde bulundurulması gerektiğinin altını çizen Ersoy, “Hiç uzman olmaya gerek kalmadan, Marmara’da deprem konuşuluyorsa eğer, bir yandan da tsunamiyi de birlikte söylemek gerekiyor. Çünkü iç bir deniz olmasına rağmen geçmişte tsunamiler olmuştur. Depremin kendisi tsunamiyi oluşturmayabilir ama deniz altı heyelanları yüzünden tsunami olabilir. Bu da 1 ile 3 metre arasındaki bir yükseklik ki bu da Marmara için önemli. İlla pasifik gibi 10 metre civarı olması gerekmiyor. Bu bile öldürücü ve yıkıcı bir durum ortaya çıkarabilir. Bu yüzden bu konuda da farkındalığın arttırılması ve önlemlerin alınması gerekir” diyerek sözlerini sonlandırdı.

“Ülkenin üretkenliği üzerinde çok büyük etkisi olacaktır”

USAM Müdürü Dr. Öğr. Üyesi Şevket Ayaz da deprem ile birlikte üretim konusunda ciddi sıkıntılara girileceğini söyleyerek, “Deprem büyüklüğüne bağlı olarak ulusal güvenlik sorununu ortaya çıkarabiliyor. Özellikle bu bölgede olursa, ekonominin yüzde 47’sinin İstanbul’da olduğu düşünüldüğünde ve olabilecek mal ve can kaybı nedeniyle ulusal güvenliği ciddi ölçüde tehdit edecektir. Üretim ve ulaşım duracaktır, bir takım hastalıklar olacaktır yangınlar çıkacaktır. Ülkenin üretkenliği üzerinde çok büyük etkisi olacaktır. Bu bakımdan depremin ulusal güvenliğe etkisi önemlidir. Onun için vatandaşların bilinçlendirilmesi gerekli önlemlerin hem vatandaş nezdinde hem de devlet nezdinde acilen alınması gerekiyor” dedi.

Şeyda Ceylan Görgenç

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Antalya ALKÜ’de Akademik Atama, Yükseltme ve Ödül Töreni Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi’nin (ALKÜ) gurur günü olan “Akademik Atama, Yükseltme ve Ödül Töreni” eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın katılımıyla yapıldı. Akdağ, “Daha ileriye gitmemiz gerekiyorsa ezber bozmamız gerekiyor. Yeni yöntemlerle ezber bozarak devam etmemiz gerekiyor” dedi. Akademik Atama, Yükseltme ve Ödül Töreni bilim dünyasına büyük katkılarıyla bilinen Yazar Alev Alatlı’nın isminin verildiği konferans salonunun kurdele kesimiyle başladı. Salonun açılış kurdelesini eski Bakan Recep Akdağ, ALKÜ Rektörü Prof. Dr. Kenan Ahmet Türkdoğan ile protokol heyeti kesti. Açılışın ardından heyet, Alev Alatlı Konferans Salonu’ndaki törene katıldı. “Daha ileriye gitmemiz için ezber bozmamız gerekiyor” Törenin onur konuğu 58, 59, 60, 61 ve 65. hükümetlerde Sağlık Bakanlığı görevini yürüten Recep Akdağ konuşmasında böyle bir törene katılmaktan gurur duyduğunu dile getirdi. Antalya ve Alanya’nın bir Selçuklu kenti olduğunu vurgulayan Akdağ, kadim Selçuklu Devleti’nin hatırasını yaşatmanın da büyük bir öneme sahip olduğunu belirtti. ALKÜ’nün kısa sürede gelişmiş bir üniversite haline geldiğini söyleyen Akdağ, "Bu kıymetli salonumuza değerli yazarımız Alev Alatlı’nın isminin verilmesi hepimizi gururlandırdı. Bilimsel alanda ileriye gitmemiz için akademisyenlerimizin büyük bir önemi var. Daha ileriye gitmemiz gerekiyorsa ezber bozmamız gerekiyor. Yeni yöntemlerle ezber bozarak devam etmemiz gerekiyor. Uzun süre yaptığım bakanlık görevinde yeni uygulamalarla ezber bozarak ülkemize sağlık alanında büyük gelişmeler yaşattık. Bugün burada 115 öğretim üyemizin yeni cübbelerini giyecek olması inanılmaz mutluluk verici bir olay. Bu törende giyilen her cübbenin arkasında annelerin, babaların, eşlerin ve çocukların büyük emeklerinin olduğuna ben bizzat şahidim. Cübbelerini giyen akademisyenlerimize başarılar diler; törenin üniversitemize, ülkemize ve bilim dünyasına hayırlı olmasını dilerim” dedi. “ALKÜ olarak nice başarılara şahit olacağız” Rektör Türkdoğan konuşmasında törenin yapıldığı konferans salonunun düşünce dünyasına ışık tutan mütefekkir yazar Alev Alatlı’nın isminin verildiği bir gün olduğunu vurguladı. ALKÜ Akademik Atama, Yükseltme ve Ödül Töreni’nin büyük bir gurur günü olduğunu söyleyen Rektör Türkdoğan, “Bilime katkı sağlayan 115 akademisyenimizin yükselmelerinin heyecanına şahit oluyoruz. Ülkemizin kalkınması için bilimin ışığında yetişen akademisyenlerimizin yetişmesi kolay olmuyor. Bir akademisyen zamanının çoğunu ailesinden, çocuklarından feragat ederek bilime ayırıyor. ALKÜ çok daha büyük bir üniversite olacak ve nice başarıları hep birlikte kutlayacağız. Bu onurlu başarıyı bizlere yaşatan ailelere ve değerli akademisyenlerimize yürekten teşekkür ediyorum” dedi. Rektör Türkdoğan, Piri Reis tarafından çizilen Alanya ve Alanya Kalesi’nin tablosunu eski Bakan Akdağ’a hediye etti. 115 akademisyen yeni cübbelerini giydi Konuşmaların ardından ALKÜ’lü akademisyenler atama ve yükselme ile yeni cübbelerini giydi. ALKÜ’de 22 profesör, 50 doçent, 43 doktor öğretim üyesi olmak üzere toplamda 115 öğretim üyesi atama ve yükselme ile yeni ünvanlarına erişti. Bunun yanında 15 akademisyene akademik başarı ödülü, 5 akademisyene de tanınırlık ödülü takdim edildi. Öte yandan emekli olan bir akademisyen ve bir idari personele teşekkür plaketi verildi. Unvanlarına kavuşan akademisyenlere cübbelerini eski Bakan Akdağ, Rektör Türkdoğan, protokol üyeleri ve akademisyenlerin aileleri giydirdi. Törenin devamında ALKÜ’nün kuruluşunun 9’uncu yılı dolayısıyla pasta kesimi yapıldı. Akademik Atama, Yükseltme ve Ödül Töreni, toplu hatıra fotoğrafı çekimiyle sona erdi. Törene eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın yanısıra Alanya Kaymakamı Dr. Fatih Ürkmezer, Alanya Belediye Başkan Yardımcısı Abdullah Akbaş, ALKÜ Rektörü Prof. Dr. Kenan Ahmet Türkdoğan, Alanya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Güner, Almanya Federal Cumhuriyeti Antalya Konsolosu Martin Tscherner, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Mehmet Kılıç, Prof. Dr. Atıf Bayramoğlu, Prof. Dr. Mehmet Akın, Alanya İlçe Jandarma Komutanı Binbaşı Hüseyin Direk, Alanya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Yılmaz Güler, ALKÜ Genel Sekreteri Dr. Sinan Kartal, akademisyenler ve aileleri katıldı.
Samsun Samsun tarımsal üretimde Türkiye’nin yükünü sırtlıyor SAMSUN (İHA) – 74 bin 243 kayıtlı çiftçinin üretim yaptığı Samsun, birçok tarımsal üretim kaleminde Türkiye’nin ilk sıralarında yer alıyor. Samsun’da İl Tarım Projeleri Toplantısı, Samsun Valisi Orhan Tavlı’nın başkanlığında, vali yardımcıları, ilçe kaymakamları, il tarım ve orman müdürü, İl Tarım ve Orman Müdürlüğü şube müdürleri, ilçe tarım ve orman müdürlerinin katılımıyla gerçekleştirildi. Valilikten Samsun’un tarımsal üretim istatistikleri kapsamında yapılan paylaşımda, “Bir tarım kenti olan Samsun’da tarımsal üretimin merkezi olan Bafra, Çarşamba, Vezirköprü ve Ladik Ovaları bu alanda şehrimizin sahip olduğu en önemli değerlerdir. 972 bin 459 ha yüzölçümünün yüzde 39,5’ine tekabül eden 379 bin 850 ha’lık bölümü işlenen tarım alanı olan Samsun’da 74 bin 243 kayıtlı çiftçimiz bulunmaktadır” ifadeleri yer aldı. Birçok tarımsal üretimde Samsun ilk sıralarda Sosyal medya hesabından yapılan yazılı açıklamada, şu ifadeler yer aldı: “Samsun Türkiye’de lahana, karnabahar, fiğ otu ve kenevir üretiminde 1’inci, fındık, çeltik ve brokoli üretiminde 2’nci sırada yer almaktadır. Samsun sahip olduğu 20 bin 9 manda sayısıyla ülke sıralamasında 1’inci, toplam büyükbaş hayvan varlığı bakımından ise 345 bin 548 adet ile 12’inci sıradadır. 629 adet çeşitli boy uzunluklarında ruhsatlı balıkçı teknesinin bulunduğu Samsun’da 58 bin 969 tonu avcılık yoluyla, 13 bin 269 tonu da yetiştiricilik yoluyla olmak üzere toplamda 72 bin238 ton su ürünleri üretimi gerçekleştirilmiştir. Samsun’da 2023 yılında tarımsal desteklemeler adı altında çiftçilerimize 599 milyon 880 bin 325 TL ödeme yapılmıştır. Samsun’da 2023 yılında devam eden ve uygulanan 29 tarım ve hayvancılık projesine Tarım ve Orman Bakanlığı, DOKAP, Samsun Valiliği YİKOB, Samsun Büyükşehir Belediyesi, OKA ve Bafra, Havza, Vezirköprü Ziraat Odası bütçeli toplam 38 milyon 473 bin 424 TL hibe desteği sağlanmıştır. Samsun’da 2023 yılında Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesinden 13, DOKAP bütçesinden 11, Samsun Valiliği YİKOB bütçesinden 3, Büyükşehir Belediyesi bütçesinden 7 ve OKA bütçesinden 1 proje uygulanmış ve devam etmiştir. Samsun’da 2024 yılında Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesinden 13, 2024 ve 2025 yıllarında DOKAP bütçesinden 7 proje uygulanacak olup, 7 projenin daha uygulanması planlanmaktadır.”