SAĞLIK - 29 Ekim 2020 Perşembe 09:29

Covid-19 deneylerinde kullanılan bir fare yaklaşık 10 bin TL

A
A
A
Covid-19 deneylerinde kullanılan bir fare yaklaşık 10 bin TL

Farmakoloji ve Toksikoloji Uzmanı Prof. Dr. Abdurrahman Aksoy, korona virüs için yapılan aşı geliştirme çalışmalarında 2 tür fare kullanıldığını, bu farelerin bir tanesi için 1000 ile 1200 dolar arasında yani yaklaşık 10 bin TL ödemek gerektiğini söyledi. Aksoy, Türkiye’de son yıllarda artan yerli ilaç ve aşı geliştirme çalışmalarına dikkat çekerek transgenik ve knock-out laboratuvar hayvanları için mutlaka ulusal bir üretim merkezinin kurulması gerektiğini vurguladı.

OMÜ Veteriner Fakültesi Farmakoloji ve Toksikoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdurrahman Aksoy, korona virüsü pandemisiyle gündemde yer tutan bilimsel araştırma ve aşı çalışmalarına ilişkin açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin korona virüsü aşısı geliştirmede kullandığı ACE-2 reseptörlü transgenik deney hayvanlarını yurt dışından temin ettiğini dile getiren Abdurrahman Aksoy, bunun dışında birçok hastalığın tedavi çalışmalarında ve ilaç/aşı geliştirilme aşamalarında laboratuvar hayvanlarında dışa bağımlılığın hakim olduğunu kaydetti. Deney hayvanlarının uluslararası bilimsel alanda yadsınamaz bir pazara ve araştırmalar için bir gereklilik olduğunu dile getiren Prof. Dr. Aksoy araştırma çalışmalarının daha ucuz ve kolay yapılabilmesi, deney hayvanı üretim ve temini ile ihracatına yönelik olarak ulusal bir üretim merkezi kurulmasının gerekli olduğunu ifade etti.

“Farelerin bir tanesi için 1000 ile 1200 dolar arasında yani yaklaşık 10 bin TL”

Korona virüs için yapılan aşı geliştirme çalışmalarında 2 tür fare kullanıldığını dile getiren Aksoy, bu farelerin bir tanesi için 1000 ile 1200 dolar arasında yani yaklaşık 10 bin TL ödemek gerektiğini belirtti. Bir araştırma için 20 hayvan kullanıldığı düşünüldüğünde ortaya büyük bir maliyet çıktığına ve dışa bağımlılık sorunu ile karşı karşıya kalındığına dikkat çeken Prof. Dr. Abdurrahman Aksoy, “İlaç ve aşı araştırmalarında faz-0 çalışmaları dediğimiz preklinik çalışmalar yani insan çalışmasına başlamadan önce yapılacak bilimsel araştırmaların mutlaka deney hayvanları üzerinde yapılması gerekiyor. Deney hayvanları olarak da daha çok laboratuvar hayvanlarından kullanılıyor. Laboratuvar hayvanlarından kastımız sıçan, fare gibi laboratuvarda üretilip tüm yaşam öyküsünü laboratuvarda geçiren hayvanlardır. Yalnız bu pandemi dönemi bize şunu gösterdi: Kovid-19 virüsü verilen hayvanlarda insanlardaki akciğer rahatsızlıklarına benzer belirtiler görülmediğinden dolayı mutlaka transgenik dediğimiz yani insan geni, ACE-2 reseptör aktarılmış olan hayvanlar kullanılması gerçeği ortaya çıkmıştır. Bunlarda Türkiye’de üretilmediğinden ötürü yurt dışına bağımlı hale geliyoruz” dedi.

Prof. Dr. Abdurrahman Aksoy, “Türkiye’de bu hayvanları üretmek için gerek veteriner fakültelerinde gerekse diğer alanlarda yeterli bilgi birikimi olduğuna inanıyorum. Ulusal anlamda stratejik önemi olan bir merkez olacağını düşünüyorum. Medikal cihaz, ilaç ve aşı geliştirilmesi için yapılacak araştırmaların yanında ayrıca toksisite deneyleri ve dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak ve anılan sektör ve üniversitelerin araştırma altyapısı için ülkemizde bu hayvanların üretilmesi, sadece ülkemizin ihtiyacı için değil aynı zamanda dünyaya da ihraç edilebilir bir teknoloji olduğuna inanıyorum” diye konuştu.

Transgenik hayvan

Transgenik hayvanlar kendi genomunda başka bir organizmaya ait rekombinant bir geni taşıyan hayvanlar olup, ilk transgenik fare üretimi 1980 yılında gerçekleştirildi. İlk fare üretiminden sonra transgenik sıçan, tavşan, koyun, domuz ve inek, balık gibi bir çok hayvan türü üretildi. Transgenik hayvanlar başlangıçtan günümüze daha çok hayvan/insan hastalık modelleri için yaygın bir şekilde kullanılmış olmasına rağmen, hayvansal üretim içinde geliştirilen transgenik hayvanlar olup araştırmalar yoğun olarak devam ediyor.

Knock-out hayvan

Kısaca tanımlanacak olursa; belirli bir geni çıkarılmış veya işlevi engellenmiş hayvan anlamına geliyor.

Oğuzhan Uysal-Ünsal Karka
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Sakarya SETA Genel Koordinatörü Duran: “Terörün tamamen biteceği bir sürece girdik” ’Küresel Belirsizlik Çağında Türk Dış Politikası’ konulu söyleşiyle SUBÜ Konuşmaları’nın 71’inci konuşmacısı olan SETA Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran, Türkiye ve Irak arasında yeni bir dönemin başlayacağına işaret etti. Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) tarafından düzenlenen SUBÜ Konuşmaları’nın 71’inci konuşmacısı ‘Küresel Belirsizlik Çağında Türk Dış Politikası’ konulu söyleşiyle Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran oldu. Moderatörlüğünü SUBÜ Uygulamalı Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sinan Esen’in üstlendiği söyleşide; bölgesel bazlı yaşanan çatışma ve gerilimler, sürekli değişen dengeler, siyasi konjonktürdeki dalgalanmalar ve Türkiye’nin yürüttüğü diplomatik müzakereler ile dış politikasındaki muhtemel rotalar konuşuldu. “Hem sert hem yumuşak güç” Dünyada belirsizlikler ve bir dizi krizle boğuşulan bir süreçten geçildiğini kaydeden Duran, “Özellikle pandemiden sonra Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş durumu Batı ve Rusya arasındaki gerginliği artırdı. Amerika Birleşik Devletleri ve Çin başta olmak üzere büyük güçler arasındaki rekabetler hızlandı. Aralarında Türkiye’nin de olduğu yükselen güçler ise kendi inisiyatiflerini oluşturdu. Böyle bir dönemde çok sayıda kriz ve çok sayıda riskin olması, dünyadaki düzenin bozulmuş olmasının başlıca faktörleri. Dış krizlerle boğuşan ve aynı zamanda iç türbülanslara cevap vermeye çalışan Türkiye, dünyadaki değişeme de güçlü bir şekilde adapte oldu. Bundaki en önemli etken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güçlü liderliğidir. Türkiye hızlı hareket edebildiği için krizlere etkili cevaplar verebiliyor. Bu durumu örnekleyecek olursak; Türkiye, Suriye ve Irak’ta tampon bölge oluşturdu. Yine Libya’da iç savaşı durduran askeri bir varlığı oldu. Somali’de Türkiye bir askeri varlık göstererek oranın istikrarına ve ticaretine katkı vermeye çalışıyor. Bu örnekleri ortaya koyduğumuzda şu görünüyor ki Türkiye sert gücünü ve yumuşak gücünü aynı anda kullanabilen bir ülke. Türk Hava Yolları, Yunus Emre Enstitüsü, Türk İş Birliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) ve Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı (YTB) gibi kuruluşlarıyla yumuşak gücünü de kullanıyor. Bu şekilde Türkiye ‘Akıllı Güç’ denilen bir konumu üretmeye çalışıyor” dedi. “PKK’yı bitirecek bir sürece girdik” İzleyicilerden gelen “Cumhurbaşkanı ile Savunma Bakanı Güler’in, yaz aylarında terörün biteceğine yönelik ifadelerini nasıl değerlendirebiliriz?” sorusunu cevaplayan Duran, “Türkiye 2016’dan sonra PKK’nın Suriye ve Irak’ta bir terör koridoru oluşturmasını engellemekle ilgili çok açık ve net bir proaktif politika izliyor. Bu politika akabinde Türkiye’de terör olaylarının ortadan kalktığı, terörün varlığının çok büyük ölçüde yok edildiği bir döneme geldik. Özellikle Irak ve Suriye’deki askeri varlığımız ve operasyonlarımızla bu süreci destekledik. Bu sadece bizim çabamızla olacak bir şey değil. Biz 10-12 kilometrelik bir derinliğe girdik. 30-40 kilometre daha girmemiz gerekecek ama bu da yetmiyor. Çünkü biz girdikçe terör örgütü geri çekilerek konumlanıyor. Bu konuyla ilgili hem Bağdat hem Erbil ile görüşmeler devam ediyor. Bu görüşmelerin sonucunda terör örgütünün ortadan kalkacağı bir düzlem oluşturulmak isteniyor. Terörün yanı sıra Türkiye ve Irak arasında kalkınma ve ekonomik odaklı iş birliklerinin de yürütüleceği bir döneme girdik” diye konuştu.
Van Van Gölü’ne dökülen Karasu Çayı eski günlerine kavuştu Van Gölü’ne dökülen Karasu Çayı, bu yıl yağışların bol olması nedeniyle eski günlerine döndü. Van Gölü’nü besleyen 102 derenin arasında bulunan Karasu Çayı, bu yıl yağışların bol olması nedeniyle eskisi gibi akmaya başladı. Birçok yabani kuşa ev sahipliği yapan çay, inci kefali göçünde önemli bir yere sahip. Geçtiğimiz yıllarda yaşanan küresel ısınma sonucu kuruyan Karasu Çayı’nın bu yıl bol yağış almasıyla eski günlerine dönmesi uzmanları sevindirdi. Konuyla ilgili açıklama yapan an YYÜ Su ürünleri Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Akkuş, “Ülkemizde özellikle 2020 yılından sonra yağışların azalmasına bağlı olarak çok ciddi kuraklık yaşadıklarını söyledi. Bu noktada Van Gölü havzasının kırılgan bir yapıya sahip olduğunu ifade eden Dr. Öğretim Üyesi Akkuş, “Van Gölü havzası kapalı bir havza. Dışarıdan hiçbir su girdisi yok. Son 4 yıldır yaz mevsimlerine geldiğimiz zamana kadar su debilerinde ciddi bir oranda üşüş yaşanıyordu. Bazı akarsular Van Gölü’ne ulaşmakta zorluk çekiyordu. Şuanda Karasu Sulak alanındayız. Bu havzasın suyla doluluğunu yıllardır hiç görmemiştik. Son kar yağışı ve yağmurla beraber akarsuyun taşması neticesinde tekrar burası suyla buluştu. Özellikle Karasu Çayı’nın debisinin düşük olması nedeniyle hemen etrafında birçok tarla oluştu. Fakat akarsu tekrardan taştı buraları geri aldı. Bizler akarsulara yakın yerlerde ne yaparsak yapalım akarsu bir gün kendisine ait olan yeri geri alacak. Şu anda bunu bariz bir şekilde görüyoruz. Akarsu yatakları suyla dolduğu zaman güzel. Hem balıklar için hem de etrafımızdaki birçok canlı için. Umut ediyoruz ki bu sene geçen yıllara göre suyun bolluğu bereketi devam eder" dedi.
Adıyaman Belediye başkanı sular gelene kadar musluk başında bekledi Deprem bölgesi Adıyaman’da, konteyner kentte yaşanılan su sorununu dile getirmek isteyen vatandaşların yaptığı eylem yerine gelen Belediye Başkanı Abdurrahman Tutdere, sular gelene kadar muslukların başında bekledi. 6 Şubat depremlerinde ağır hasar alan iller arasında bulunan Adıyaman’da K-2 Konteyner Kentte birkaç gündür yaşanan su kesintilerinden dolayı vatandaşlar eylem yaptı. Konteyner kentin giriş ve çıkışlarının vatandaşlar tarafından kapatılması üzerine olay yerine polis ekipleri sevk edildi. Polis ekiplerinin ısrarlarına rağmen giriş ve çıkışlara izin verilmedi. Vatandaşların su sorunu yaşadığını ve bundan dolayı eylem yapıldığını duyan Adıyaman Belediye Başkanı Abdurrahman Tutdere, ilgili birim amirleri ve müdürleriyle birlikte konteyner kentte geldi. Konteyner kentin giriş ve çıkışlarının açılmasını sağlayan Başkan Tutdere, “Yaşadığınız sorundan dolayı hepinizden özür diliyoruz. Özel bir firmanın yaptığı kazı çalışmalarından dolayı şebeke hattına zarar verilmiş ama bizler bu hattı hemen onardık. Sular gelene kadar sizinle beraber bekleyeceğim” sözlerini kullandı. Vatandaşlarla birlikte bekleyen ve vatandaşların aynı zamanda taleplerini dinleyen Başkan Tutdere, daha sonra bir konteynere geçerek buraya misafir oldu. Başkan Tutdere, konteyner içerisinde musluk başında bekleyerek suları kontrol etti. Suların musluktan akmasıyla birlikte her sorunu vatandaşların yanında çözüm sağlanana kadar bekleyeceklerini her sorunu çözmek için uğraştıklarını dile getiren Başkan Tutdere, “Su hattında sorunlar yaşanıyordu. Ekiplerimizin de hızlı müdahalesiyle sorun giderildi şuan konteyner kentteyiz ve sularımızda akmaya başladı. Ne kadar istediğimiz bir tablo olmasa da vatandaşlarımız mağdur oldular ve bundan dolayı bütün halkımdan özür diliyorum. Bizler vatandaşlarımızın mağdur olmasını asla istemeyiz. Ama dediğimiz gibi belediyemizin dışındaki bir müteahhit firmanın yaptığı alt yapı kazıları nedeniyle bu patlaklar ve arızalar meydana gelmiştir. Bizler belediye olarak gerekli çalışmaları yaptık ve sularımız akmaya başladı. Adıyaman halkıyla beraber nerede sorun varsa sorunlar çözülene kadar takipçisi olmaya onların yanında olmaya devam edeceğim” diye konuştu.