GÜNDEM - 18 Eylül 2019 Çarşamba 13:41

Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Adı vakıf ama vakıf olmaktan çıkmışlar'

A
A
A
Cumhurbaşkanı Erdoğan: 'Adı vakıf ama vakıf olmaktan çıkmışlar'

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Adı vakıf ama kusura bakmasınlar vakıf olmaktan çıkmışlar tamamen ticari çalışıyorlar. Vakıf dediğimiz zaman farklı şeyler biz anlıyoruz. Öğrencisinin cebinden ne çıkacak o değil, tam aksine vakıfta ecdat nasıl tanımlıyor, ‘cebi hümayunundan ödemek suretiyle’ diyor. Şimdi de bizim vakıf üniversitelerinin patronları kendi cebi hümayunlarından değil, orayı doldurmak için gayret ediyorlar” dedi.

Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezinde düzenlenen 2019-2020 Yükseköğretim Akademik Yılı açılış töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “En büyük adaletsizlik eğitim öğretim hayatındaki adaletsizliktir. Bu adaletsizliğin telafisi çok zordur. Göreve geldiğimiz günden beri tüm evlatlarımıza eğitim öğretim konusunda en iyi imkanları sağlamanın gayreti içinde olduk” ifadelerini kullandı.

“Elbette bütün sorunlarımız ve sıkıntılarımız bitmiş değil”

Niyazi Mısri’nin “Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş, burhan arardım aslıma, aslım bana burhan imiş” sözlerini hatırlatan ve eğitim öğretim hayatında yaşanan adaletsizliklere karşı, “Dertlerimize dermanı kendi içimizde aradık” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 yıllık zorunlu eğitimi 4+4+4 sistemine dönüştürerek çocukların ve ailelerin tercih seçeneklerinin genişletildiğini, ilave olarak okul öncesi eğitimin yaygınlaştırıldığını, üniversiteye girişteki kat sayı adaletsizliklerini ortadan kaldırarak her öğrencinin yarışa aynı şartlarda başlamasını sağladıklarını söyledi.

Milletin talebi doğrultusunda Kur’an-ı Kerim ve Siyer-i Nebi derslerinin tüm ortaokullarda seçmeli olarak alınabilmesinin temin edildiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yükseköğrenim dahil eğitim öğretim bütçesini 10 milyar lira civarında aldık, bu rakamı içerisinde bulunduğumuz yıl itibariyle 161 milyar liranın üzerine çıkarttık, 16 kat. Derslik sayımızı 309 bin ilave ile 577 bine yaklaştırdık, öğretmen sayımızı 632 bin ilave ile 937 binin üzerine yükselttik. Tüm okullarımızdaki toplam sayısı 3 bini bile bulmayan spor salonu sayısını 10 bin 500’e yaklaştırdık. Tüm okullarımızdaki laboratuvar sayısı 22 binin altındayken bu gün bu sayı 54 bini buldu. Hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm öğrencilerimizin ders kitaplarını ücretsiz olarak veriyoruz. Bir dönem evlatları kıyafetlerinden dolayı okullara alınmayan, üniversitelerin kapılarında ikna odaları kurulan Türkiye’den bugünkü demokratik, özgür ve bilim odaklı eğitim öğretim yapısına geldik. Ülkemizin yönetim sistemini değiştirirken en çok hassasiyet gösterdiğimiz alanlardan birisi de eğitim öğretimdir.

Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kurduğumuz Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu bu anlayışın bir ifadesidir. Elbette bütün sorunlarımız ve sıkıntılarımız bitmiş değil, hayatın bizatihi kendisi gibi eğitim öğretim alanı da dinamik bir süreç. Dünyadaki gelişmelere, ülkemizin ihtiyaçlarına, milletimizin taleplerine göre okul öncesinden üniversiteye kadar eğitim öğretimin tüm aşamalarında tedrici bir değişim şart. Önemli olan bu değişimin konunun tüm taraflarının katılımı, katkısı ve kararı ile gerçekleştirebilmektir. Ama ülkemizin eğitim öğretim alanında kat ettiği mesafeyi görmeden ve kabul etmeden diğer konulara doğru şekilde odaklanamayız. Bunun için eğitim öğretim meselesi önümüzdeki dönemde de önceliklerimiz arasında ilk sırada yer almaya devam edecektir. Akademisyenlerimizden, öğretmenlerimizden, resmi ve özel eğitim öğretim kurulları yöneticilerinden başlayarak velilerimiz ve öğrencilerimiz dahil bu konuda söyleyecek sözü olan herkese gönlümüz ve kulağımız açıktır. Nerede olursa olsun ilmi aramayı emreden bir medeniyetin mensupları olarak ancak bu şekilde hedeflerimize ulaşabileceğimize inanıyorum” diye konuştu.

“Nitelik noktasında aşmamız gereken şüphesiz ki bir mesafe var”

Türkiye’nin yükseköğrenim alında da özellikle son 17 yılda çok büyük bir başarıya imza attığını kaydeden Erdoğan, “Üniversite sayımız 76’idi, 207’ye, öğretim elemanı sayımızın da 70 binden 168 bine, öğrenci sayımızın da 1, 6 milyondan 8 milyona yükselmiş olması bu başarının en bariz ifadesidir. Almanya’da yükseköğrenim öğrenci sayısı 3 milyon, bizde 8 milyon. Almanya’nın nüfusu bizim nüfusumuzla hemen hemen aynı. Sayın Şansölye bunu öğrenince, ‘ben bunu bilmiyordum’ dedi. Nitelik noktasında aşmamız gereken şüphesiz ki bir mesafe var. Dikkat edin öğretim üyelerimizin de sayısını artırıyoruz. Bizim arzumuz öğrencimizin niteliğini artırırken hocalarımızın da niteliğinin artması ve öğrencilerine o denli sahip çıkması gerekir ki, biz hem hocalarımızla hem de öğrencilerimizle iftihar edelim. Bu adımı atarız, bu millet bunu da başarır. İlköğretimden itibaren tüm eğitim öğretim sistemini adeta bir huni biçiminde yükseköğrenime doğru aktığı bir iklimde Türkiye’nin bilim kalitesini düşürebilmesi mümkün değildir. Biz öncelikle bu çarpık sistemi değiştirerek neredeyse isteyen her lise mezunu gencimizin yükseköğrenime devam edebileceği bir alt yapı kurduk.

Bizim lise çağlarında üniversiteye girmedeki oran 10’da 1. Şimdi neredeyse tamamı girebiliyor. Birileri şunu diyor, ‘girecek te ne olacak.’ Çok şey olacak. Allah’ın izni ile 8 milyon üniversiteli işi tam manasıyla kavradığı zaman, ‘efendim işsizlik var.’ Olabilir. Her üniversiteli bitirdiği zaman iş sahibi olacak diye bir şey yok, dünyanın hiçbir yerinde bunu bulamazsınız, bunu kendisi üretecek. Bu imkanlarla ülke geliştikçe zaten zeminini hazırlamış olacak. Her türlü yatırımda, istihdamda iç içe bunu da teşvik edecek. Bundan 13 yıl önce ülkemizdeki her şehre üniversite kurma kararı aldığımızda bazıları bizi eleştirmişti. Ardahan, Bilecik, Rize, Hakkari, Burdur’da, Karabük’te üniversite olamayacağını söylüyorlardı. Fakir fukara, garip gurebanın Hakkari’den evladını Ankara’ya, İstanbul’a göndermesi mümkün müydü? Evladını İstanbul’a göndermeyi değil, üniversiteyi Hakkari’ye getirmek suretiyle fiziki imkanları yavrularımızın ayağına getirmiş olduk. Böylece ilim tedris etme noktasında imkanlar ailelerimizin ayağına gelmiş oldu. Bu aynı zamanda maliyet noktasında, ilmin de bir maliyeti var, bu ilişkiyi adeta yoğunluğu itibariyle düşürdü, rahatlıkla ilmi tedris edebilme imkanını yakaladık. Bakıyorsunuz şimdi Güneydoğu’da birçok ilimizde başarı oranı yükseldi. Şırnak’tan ilk derecede öğrenci çıkabiliyor. İmkanlar hazırlanırsa Şırnmak’tan da, Iğdır’dan da, Hakkari’den de çıkar. Ankara’sıyla, İstanbul’u ile İzmir’i ile yarış edebilen öğrencileri buralardan çıkardığımızı görmek bize ayrıca mutlu ediyor” şeklinde konuştu.

“Bazı üniversitelerimiz hala kendilerinden beklediğimiz yere ulaşamamış durumda”

Rektörlere ve yeni kurulan üniversitelerin yöneticilerine üstlendikleri görevin ağırlığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Üniversitede de iyi bir yönetici 4 yılda kurumunu çeyrek asır ileriye taşıyabilir. Bu şekilde taktire şayan sıçramalar gerçekleştiren üniversitelerimiz olduğunu da biliyorum. Ancak bazı üniversitelerimiz hala kendilerinden beklediğimiz yere ulaşamamış durumda. Rektörlerimizden özellikle üniversitelerle şehri bütünleştirme konusunda çok daha fazla gayret göstermelerini bekliyorum. Önümüzdeki dönemde rektör atamalarımızın kriterlerini çok daha yükseğe çıkartacağımızı ve adayları akademik ve idari bakımdan çok sıkı bir inceleme sürecinden geçireceğimizi de belirtmek istiyorum. Üniversitelerimizi yaygınlaştırırken öğrencilerimizin barınma ve geçinme sorunlarını da unutmadık. Yurtlarımızın kapasitesini 677 bine çıkarttık. Bu sayısı önümüzdeki yıllarda 865 bine kadar yükseltiyoruz. Çünkü öğrencilerimizin evlerde, dairelerde yüksek kiralarla oturmasının da bir maliyet analizi gerektirdiğini söylüyorum, ondan dolayı bu maliyetleri düşürmenin gayreti içinde olacağız. Yurtlardaki eğitim öğretim noktasında kalitenin yüksek olduğuna inanıyorum.

Öğrencinin birbiri ile yardımlaşması, yurt hayatını ben de yaşadım, üstelik ben üniversite çağında değil, imim hatipte öğrenciyken 7 yıl, daha ilkokulu bitirdim yurda girdim. Oranın bize kazandırdıklarını çok iyi biliyorum. Üniversitelerimizde de bunun isabetli olduğuna inanıyorum. Kredi veya burs olarak aylık lisans öğrencilerimize 500 lira ödüyoruz. Yeni bir zam daha gelecek. Yüksek lisans öğrencilerimize bin lira, doktora öğrencilerimize bin 500 lira veriyoruz, bu imkandan faydalanan öğrenci sayısı 1 milyon 613 bin. Harcı kaldırdık. Harç verildiği zaman kıyamet koparanlar acaba şimdi nerede, şimdi ortada yoklar. Biz devlet olarak milletimize karşı olan o görevi de yerine getirdik. Üstelik Türkiye attığımız tüm bu tarihi adımlara rağmen nüfusa göre üniversite sayısı bakımından hala oldukça mütevazi bir yerde bulunuyor. Uluslararası öğrenci sayımızın her geçen gün artıyor olması Türkiye’nin bu anlamda küresel marka olma yolunda olduğuna işaret ediyor. Uluslararası öğrenci sayımız 15 bindi, şimdi 170 bine ulaştı. Bu da Türkiye’nin bu noktada dünyaya nasıl açıldığının en güzel ispatı.

Türkiye bursları yanında kendi imkanları ile çeşitli üniversitelerimize gelen öğrenci sayısındaki bu büyük yükseliş ülkemizin yükseköğrenimdeki cazibesinin arttığını da gösteriyor. Beklentimiz, ülkemizin yabancı öğretim elemanları için de cazip hale gelmesi, bir başka ifade ile beyin göçünün çekim merkezlerinden biri durumuna dönüşmesidir. Yükseköğretim Kurulumuzca her yıl yeniden belirlenen ülkemiz bilim hayatının 100 öncelikli alanına yönelik doktoralı insan kaynağı yetiştirilmesi projesinde 4 bin öğrenciye ulaşıldı. Yeni kalkınma planımızda bu projeyi daha da geliştirme ve genişletme kararı aldık. Yükseköğrenim alanını yenilikçi bir anlayışla daha da ileriye götürmek için hep birlikte çalışmaya devam edeceğiz. Bilimsel araştırma projelerimizin ülkemizin ihtiyaçları ve hedefleri ile uyumlu şekilde yürütülmesini Yüksek Öğrenim Kurulumuz nezdinde koordine etmeliyiz” ifadelerini kullandı.

“Adı vakıf ama kusura bakmasınlar vakıf olmaktan çıkmışlar tamamen ticari çalışıyorlar”

Vakıf üniversitelerinin üzerlerine giderek daha çok yapışan ticari kurum algısının önüne geçmek için bilimsel araştırmalara daha çok yönelmelerinin özellikle sağlanması gerektiğinin altını çizen Erdoğan, “Bilhassa kalite odaklı gelişme için, adı vakıf ama kusura bakmasınlar vakıf olmaktan çıkmışlar tamamen ticari çalışıyorlar. Vakıf dediğimiz zaman farklı şeyler biz anlıyoruz. Öğrencisinin cebinden ne çıkacak o değil, tam aksine vakıfta ecdat nasıl tanımlıyor, ‘cebi hümayunundan ödemek suretiyle’ diyor. Şimdi de bizim vakıf üniversitelerinin patronları kendi cebi hümayunlarından değil, orayı doldurmak için gayret ediyorlar. Tepeden tırnağı tüm kurumlarımızın misyonlarını ve işleyişlerini yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Bu kapsamda şuana kadar 160 üniversitemiz yüksek Öğretim kalite Kurulu tarafından değerlendirilmeye tabi tutulmuştur.

Önemli bir işleve sahip olduğuna inandığım Yüksek Öğretim Kalite Kurulumuzun yapısını güçlendirmeli ve özellikle bağımsızlığını tahkim etmeliyiz. Yükseköğrenimde başarının yolu üniversite olmanın genel niteliklerini muhafaza ederek belirli alanlarda ihtisaslaşmadan, uzmanlaşmadan, markalaşmadan geçiyor. Her üniversite her alanda ve aynı standartta eğitim öğretim veremeyeceğine göre bu durum kaçınılmazdır. Üniversitelerimizi ihtisaslaşma yolunda ne kadar cesaretlendirirsek buralara tahsis ettiğimiz kaynakların o derece etkin ve verimli değerlendirileceğini düşünüyorum. Araştırma üniversiteleri ve bölgesel kalkınma odaklı üniversiteler gibi girişimleri bu doğrultuda atılmış önemli adımlar olarak görüyorum. Halen 10 ihtisas üniversite, 11 araştırma üniversitesi ve 5 aday araştırma üniversite ile yürütülen çalışmaların bir an önce hedefine ulaşmasını diliyorum” şeklinde konuştu.

“Diploma tek başına bir anlam ifade etmiyor”

Türkiye’de eğitim öğretim imkanlarının genişlemesi ve üniversite mezunları sayısının artmasının yeni bir durumu beraberinde getirdiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

“Yetişmiş insan gücümüzün sınırlı sayıda olduğu dönemlerde diploma ile ehliyet aşağı yukarı eş anlamlıydı. Ama tüm evlatlarımızın artık bu imkana sahip olduğu günümüzde diploma tek başına bir anlam ifade etmiyor. Geçmişin ‘ne iş olsa yaparım’ istihsası ile bugünkü ‘diplomalı ama işe yaramaz’ dokundurması aynı anlayışın ürünüdür. Bilim elbette uzun soluklu ve sabırlı bir çalışma gerektirir. Ama üniversiteye giden her öğrencimiz bilim adamı olamayacağını göre bunların reel dünyada daha etkin karşılık bulmasını sağlamanın yollarını aramak durumundayız. Gençlerimizi sadece diploma değil, aynı zamanda birikim ve beceri sahibi yapacak yöntemler geliştirmeliyiz. Ülkemizin üretken, rekabetçi ve istikrarlı bir istihdam piyasasına kavuşmasını en az bu alandaki sayısal başarılarımız kadar önemli görüyorum. Mesleki eğitimin yeniden ele alınması ve gençlerimiz için cazip hale getirilmesi şarttır.

Organize sanayi bölgelerinde açılan meslek yüksekokulları bu çerçevede önemli bir adımdır. Meslek liseleri ve diğer meslek yüksekokulları için de benzer yöntemler geliştirilmelidir. Mühendislik ve fen bilimleri öğrencilerinin de eğitim öğretim hayatlarını sektörle yakın ilişki içinde sürdürebilecekleri yollar bulunmalıdır. Gençlerimizin yoğun ilgi gösterdiği ve kariyer uzmanlığı olarak ifade edilen alanlardaki yeterlilik sınavlarında çıta giderek yükseliyor, özel sektörde de durum farklı değil. Hem kamuda hem özel sektörde açılan pozisyonlar için yapılan tanımlarda diploma sadece bir aktör haline gelmiştir. Bu tür işlere ancak yabancı dilden birikime ve beceriye kadar pek çok ilave şartın karşılanmasıyla ulaşılabilmektedir. Üniversitelerimizdeki ihtisaslaşma bu ihtiyacın bir kısmını karşılayabilir, ancak asıl yapmamız gereken eğitim öğretim sistemimizi belki de okul öncesinden başlayarak bir bütün olarak bu yönde değiştirmek olmalıdır. Biz çocuklarımızın, gençlerimizin, milletimizin her bir ferdinin zekasına, çalışkanlığına, üretkenliğine ve azmine güveniyoruz. Yapmamız gereken bu büyük potansiyeli eğitim öğretim yoluyla hem bireylerimizin hem milletimin hem devletimizin hayrına vesile olacak şekilde eğitmek, yönlendirmektir.”

Derya Yetim - Ömer Çetin

 


 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Van Yağış sonrası Van Gölü’nün su seviyesi yükselmeye başladı Van’da şubat ve mart aylarında yoğun kar yağışının, nisan ayında ise yağmurun etkili olması dünyanın sodalı en büyük gölü olan Van Gölü’nün su seviyesinde iyileşmeye neden oldu. Dünyanın sodalı en büyük gölü olan Van Gölü, 2019-2023 yılları arasında küresel iklim değişikliğinin etkisiyle büyük ölçüde su kaybı yaşadı. Bu yılın ilk 4 ayında yağışların yoğun miktarda düşmesi ise Van Gölü’nün seviye kaybı için umut oldu. Son 30 yılın en bereketli yılını yaşayan havza, ihtiyaç duyduğu suya kavuşmuş oldu. Nisan ayıyla birlikte dağlardaki karın eriyerek akarsularla buluşması ve yağışların yağmur şeklinde düşmeye devam etmesi Van Gölü’nün su seviyesinin yükselmeye başlamasını sağladı. “İhtiyaç duyduğu yağışın önemli bir kısmını kazanmış oldu” İHA muhabirine konuşan Van YYÜ Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Alaeddinoğlu, Van Gölü ‘nün 90’lı yıllarda düşen yağışlarla ciddi bir iyileşmeye gittiğini, 2000’li yıllarda da seviyenin yavaş yavaş düştüğünü ve son 5 yılda da önemli ölçüde alan kaybettiğini hatırlattı. Ancak 2024 yılı ile birlikte şubat ve nisan aylarında yağışların zirve yapmasının havzaya pozitif bir katkı sunduğunu ifade eden Prof. Dr. Alaeddinoğlu, “Düşen yağışların önemli bir kısmı özellikle mart ayında kar şeklinde gerçekleşti. Nisanda ise bu yağışlar yağmur şeklinde gerçekleşti. Dolayısıyla havza 2024 yılı için ihtiyaç duyduğu yağışın önemli bir kısmını kazanmış oldu. Bu bize şunu gösteriyor; düşen yağışlar özellikle Van Gölü’nde bir iyileşmeye neden olacak. Bu iyileşme de Haziran ve Temmuz aylarına kadar da devam edecek” dedi. “Havzada bir su yönetimine ihtiyaç var” Bu yıl yağış miktarı açısından iyi olduğunu ancak bir sonraki yılların kurak geçme ihtimaline karşı havza için bir su yönetimine ihtiyaç olduğunun altını çizen Alaeddinoğlu, “Yani bu yağışlar bundan sonraki süreçte de devam edecek anlamına gelmiyor. Evet, bu yağışlar pozitif anlamda bir katkı sunabilir. Ancak geleceğe ilişkin iklim değişikliğinde herhangi bir değişiklik yok. Dünya her geçen yıl ve her geçen ay daha fazla ısınıyor. Havza bundan nasibini alacak. 2024-2025 yılı için öngörülerimiz pozitif anlamda havzanın lehine gerçekleşebilir. Ancak 2026-2028 yılları belki yaz ayları boyunca yaşanacak bir sıcaklıktaki artış ve şiddetli buharlaşma bu düşen yağışların belli ölçüde kaybolmasına neden olabilir. Dolayısıyla biz Van Gölü Havzası’ndaki bütün taraflar olarak havzanın suyunu yönetmek zorundayız” diye konuştu. “Devam edecek yağışlar sel ve taşkınlara neden olabilir” İleri dönemlerde yaşanması muhtemel sel ve taşkın konusunda da uyarıda bulunan Alaeddinoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Havzaya düşen yağışlar hakikaten son yıllarda kaydedilmiş son 30 yılın en yüksek değerleridir. Tabii diğer taraftan yüksek dağlık kesimlere düşen karların erimesiyle birlikte önümüzdeki günlerde muhtemel sağanak yağışların aslında başka türlü sonuçlar doğurması mümkün olabilir. Özellikle bu geçiş mevsiminde havaların ısınmasıyla birlikte atmosferin daha fazla su tutma kapasitesine sahip olduğunu düşünürsek, sellerin ve taşkınların ortaya çıkacağı bir tablo da ortaya koyabilir. Dolayısıyla sadece havzaya düşen yağışın içme, kullanma ve sulama suyu açısından düşünmemek lazım. Muhtemel yüksek düzeyde gerçekleşecek olan yağışların da bir şekilde yönetilmesi, yani o yağışların muhtemelen etkileyeceği alanların doğru tespit edilmesi ve önceden o alanların bilgilendirilmesi ya da gerekiyorsa birtakım adımların atılması gerekiyor.”
Van Yağış sonrası Van Gölü’nün su seviyesi yükselmeye başladı Van’da şubat ve mart aylarında yoğun kar yağışının, nisan ayında ise yağmurun etkili olması dünyanın en büyük sodalı gölü olan Van Gölü’nün su seviyesinde iyileşmeye neden oldu. Dünyanın en büyük sodalı gölü olan Van Gölü, 2019-2023 yılları arasında küresel iklim değişikliğinin etkisiyle büyük ölçüde su kaybı yaşadı. Bu yılın ilk 4 ayında yağışların yoğun miktarda düşmesi ise Van Gölü’nün seviye kaybı için umut oldu. Son 30 yılın en bereketli yılını yaşayan havza, ihtiyaç duyduğu suya kavuşmuş oldu. Nisan ayıyla birlikte dağlardaki karın eriyerek akarsularla buluşması ve yağışların yağmur şeklinde düşmeye devam etmesi Van Gölü’nün su seviyesinin yükselmeye başlamasını sağladı. “İhtiyaç duyduğu yağışın önemli bir kısmını kazanmış oldu” İHA muhabirine konuşan Van YYÜ Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Alaeddinoğlu, Van Gölü ‘nün 90’lı yıllarda düşen yağışlarla ciddi bir iyileşmeye gittiğini, 2000’li yıllarda da seviyenin yavaş yavaş düştüğünü ve son 5 yılda da önemli ölçüde alan kaybettiğini hatırlattı. Ancak 2024 yılı ile birlikte şubat ve nisan aylarında yağışların zirve yapmasının havzaya pozitif bir katkı sunduğunu ifade eden Prof. Dr. Alaeddinoğlu, “Düşen yağışların önemli bir kısmı özellikle mart ayında kar şeklinde gerçekleşti. Nisanda ise bu yağışlar yağmur şeklinde gerçekleşti. Dolayısıyla havza 2024 yılı için ihtiyaç duyduğu yağışın önemli bir kısmını kazanmış oldu. Bu bize şunu gösteriyor; düşen yağışlar özellikle Van Gölü’nde bir iyileşmeye neden olacak. Bu iyileşme de Haziran ve Temmuz aylarına kadar da devam edecek” dedi. “Havzada bir su yönetimine ihtiyaç var” Bu yıl yağış miktarı açısından iyi olduğunu ancak bir sonraki yılların kurak geçme ihtimaline karşı havza için bir su yönetimine ihtiyaç olduğunun altını çizen Alaeddinoğlu, “Yani bu yağışlar bundan sonraki süreçte de devam edecek anlamına gelmiyor. Evet, bu yağışlar pozitif anlamda bir katkı sunabilir. Ancak geleceğe ilişkin iklim değişikliğinde herhangi bir değişiklik yok. Dünya her geçen yıl ve her geçen ay daha fazla ısınıyor. Havza bundan nasibini alacak. 2024-2025 yılı için öngörülerimiz pozitif anlamda havzanın lehine gerçekleşebilir. Ancak 2026-2028 yılları belki yaz ayları boyunca yaşanacak bir sıcaklıktaki artış ve şiddetli buharlaşma bu düşen yağışların belli ölçüde kaybolmasına neden olabilir. Dolayısıyla biz Van Gölü Havzası’ndaki bütün taraflar olarak havzanın suyunu yönetmek zorundayız” diye konuştu. “Devam edecek yağışlar sel ve taşkınlara neden olabilir” İleri dönemlerde yaşanması muhtemel sel ve taşkın konusunda da uyarıda bulunan Alaeddinoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Havzaya düşen yağışlar hakikaten son yıllarda kaydedilmiş son 30 yılın en yüksek değerleridir. Tabii diğer taraftan yüksek dağlık kesimlere düşen yağışların erimesiyle birlikte önümüzdeki günlerde muhtemel sağanak yağışların aslında başka türlü sonuçlar doğurması mümkün olabilir. Özellikle bu geçiş mevsiminde havaların ısınmasıyla birlikte atmosferin daha fazla su tutma kapasitesine sahip olduğunu düşünürsek, sellerin ve taşkınların ortaya çıkacağı bir tablo da ortaya koyabilir. Dolayısıyla sadece havzaya düşen yağışın içme, kullanma ve sulama suyu açısından düşünmemek lazım. Muhtemel yüksek düzeyde gerçekleşecek olan yağışların da bir şekilde yönetilmesi, yani o yağışların muhtemelen etkileyeceği alanların doğru tespit edilmesi ve önceden o alanların bilgilendirilmesi ya da gerekiyorsa birtakım adımların atılması gerekiyor.”
Aydın Didim’de kıyı temizliği çalışması gerçekleştirildi Aydın’ın Didim ilçesinde belediye ekipleri, bir gönüllü grubunun üyelerinin de desteğiyle birlikte kıyı temizliği çalışması gerçekleştirerek, çevre kirliliğine dikkat çekti. Türkiye’nin önemli turizm kentleri arasında yer alan ve uzun bir sahil şeridine sahip olan Didim’de, insanların ve deniz canlılarının sağlığını korumak ve farkındalık oluşturmak amacıyla kıyı temizliği çalışması gerçekleştirildi. Çevre ve sahil temizliğine dikkat çekmek isteyen yabancı uyruklu vatandaşlardan oluşan bir gönüllü grubunun üyeleri ve Didim Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü’ne bağlı ekipler tarafından Manastır Koyu’nda yapılan kıyı temizliği çalışmasına Didim Belediye Başkanı Hatice Gençay, Belediye Başkan Yardımcısı Aydan Aşık Turgut ve Belediye Meclis Üyeleri de katıldı. Farkındalık çalışmasında, sahilde toplanan çöpler, geri dönüşüm malzemeleri ve izmarit atıkları belediye personelleri ve gönüllüler tarafından toplanarak ortadan kaldırılırken, etkinlik ile ilgili açıklamalarda bulunan Didim Belediye Başkanı Hatice Gençay; "Nadide güzellikteki koylarından biri olan Manastır Koyu’nda, Temizlik İşleri Müdürlüğü’nde görevli olan çalışma arkadaşlarımla ve gönüllü yabancılarımızla birlikte kıyı temizleme çalışması yaptık. Bu duyarlılığın ve farkındalığın artması ve gelişmesinin hepimizin sorumluluğu olduğunu unutmayalım" ifadelerine yer verdi.
Mersin Tren seferleri durdurulunca Mersin-Tarsus arasında otobüs seferleri arttırıldı Mersin ve Adana arasında faaliyet gösteren tren seferlerinin 22 Nisan itibariyle 2 yıl süreyle durdurulması kararının ardından mağduriyet yaşanmaması adına harekete geçen Mersin Büyükşehir Belediyesi, artırılan seferler ve yeni açılan hatlarla önlem aldı. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD), yüksek standartlı demiryolu hattı inşaatı çalışmaları sebebiyle Adana - Mersin arası tren seferlerini 2 yıl süreyle durdurdu. TCDD 6. Bölge Müdürlüğü’nün 15 Nisan Pazartesi günü tren seferleri iptalini resmi yazıyla bildirdiği andan itibaren harekete geçen Mersin Büyükşehir Belediyesi, kısa sürede önlem aldı. 22 Nisan’dan itibaren uygulamaya konulacak sefer iptallerinin ardından ulaşımını tren ile sağlayan vatandaşları düşünen Ulaşım Dairesi Başkanlığı harekete geçti. Mersin-Yenice arasında faaliyet gösteren 141 No’lu hattın ve Tarsus-Yenice arasında faaliyet gösteren 264 No’lu hattın sefer sayısını arttırdı. Aynı zamanda üniversite öğrencilerini de unutmayan Büyükşehir Belediyesi, Tarsus Atatürk Caddesi’nden başlayan ve Tarsus Üniversitesi ile Çağ Üniversitesi’ne kadar ulaşım sağlayan 263 No’lu hattı da ilk kez 22 Nisan’da sefere başlatacak. 2 yıl süreyle kapanan tren seferleri nedeniyle vatandaşların mağdur olmaması için en kısa sürede önlemlerini aldıklarını söyleyen Ulaşım Dairesi Başkanlığı Toplu Taşıma Şube Müdürü Bayram Demir, “Öğrenir öğrenmez kısa zamanda gerekli önlemleri almaya çalıştık. Tek amacımız halkımızın bu istikamette kesinlikle mağduriyet yaşamaması. O yüzden bu güzergahta daha önceden faaliyet gösteren 141 No’lu Mersin-Arıklı hattımızın 10 olan sefer sayısını 18’e çıkardık. Böylece normalde 2 saatte bir sefer yapan hattımız sabahları yarım saat, öğlen aralarında saat başı Yenice bölgesinden Mersin’e kadar kesintisiz bir şekilde gelecek” dedi. Mağduriyet en aza indirilsin diye seferler arttırıldı, yeni hatlar açıldı İstikamette hizmet veren yerel firmalarla da görüştüklerini belirten Demir, “Dört ayrı yerel firmamızın da seferlerini sıklaştırmalarını ve güzergahları revize etmelerini sağladık” sözlerine yer verdi. Sadece Mersin merkeze değil Yenice ve Tarsus arasında faaliyet gösteren 264 No’lu hattın seferlerini de artırdıklarını belirten Demir, “Bu hattımız Üzümlü kavşağından kalkıp Kleopatra Kapısına, Makam, Demir Kapı ve Yenice istikamete gidiyor. Günlük 10 olan sefer sayısını takviye ile beraber 23 sefere çıkarttık” diye konuştu. Tarsus’a yeni hatlar açıldı Sefer artırmanın yanı sıra yeni bir hat da açtıklarını müjdeleyen Demir, açılan 263 No’lu hattın detaylarını şöyle anlattı: “Tarsus’un içinde ilk defa faaliyete alacağımız 263 No’lu hattımız Tarsus Üniversitesi-Atatürk Parkı-Çağ Üniversitesi şeklinde adlandırıldı. 2 araçlık bu hattımız günde 10-12 sefer faaliyeti gösterecek. Böylece Tarsus’un merkezinden ilk defa Çağ Üniversitesi’ne de öğrencileri taşımış olacağız. 2 üniversite arasındaki ve bu hatların arasında yer alan mahallelerde yaşayan vatandaşlarımızın ulaşımını sağlamış olacağız.” Vatandaşların bütün bu seferleri ’Teksin’ uygulaması üzerinden takip edebileceğini hatırlatan Demir; hareket saatleri, ücret tarifeleri ve kalkış saatlerine ilişkin bilginin de yer aldığını belirtti. Demir aynı zamanda ’ulasim.mersin.bel.tr’ adresinde de bu bilgilere ulaşılacağını kaydetti. Adana’dan Mersin’e gelen yolcuların da mağdur olmaması için gerekli çalışmaları yaptıklarını söyleyen Demir, “Gerek Adana Büyükşehir Belediyesi gerekse Karayolları Genel Müdürlüğü ile toplantılara devam ediliyor. Mersin Büyükşehir Belediyesi olarak halkımızın her an toplu taşıma hizmetine yardımcı olmak için gayret ediyoruz” sözlerine yer verdi.
Kayseri Yeni dönemde de besicilerin su faturasının yüzde 50’si Kayseri Büyükşehir’den Kayseri Büyükşehir Belediyesi, hayvancılıkla uğraşan şahıs ve işletmelere tahakkuk ettirilecek su faturalarının yüzde 50’sini ödeme uygulamasına 2024 yılında da devam edecek. Büyükşehir Belediye Meclisi, hayvancılıkla uğraşan üreticilerin su faturalarının yarısının Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanması ile ilgili karar meclis üyelerince oy birliği ile kabul etti. Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç’ın tarım ve hayvancılık alanına verdiği önem ve üreticilere sağladığı güçlü desteklerle Kayseri bu alanda gelişim ivmesini arttırırken Büyükşehir Belediyesi de desteklerini sürdürüyor. Bu çerçevede, 2024 Yerel Seçimlerinin ardından yeni dönemin ilk toplantısını gerçekleştiren Kayseri Büyükşehir Belediye Meclisi, tarım ve hayvancılık alanında üreticiyi sevindirmeye devam edecek bir karara imza attı. Büyükşehir Belediye Meclisi Nisan Ayı Toplantısı gündem maddeleri arasında yer alan, hayvancılığı desteklemek amacıyla, TÜRKVET sisteminde aktif kaydı bulunan hayvancılıkla iştigal eden şahıs ve işletmelere tahakkuk ettirilecek su faturalarının yüzde 50’sinin, Kayseri Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanması talebi meclis üyelerince görüşülerek karara bağlandı. Talep, üyeler tarafından oy birliği ile kabul edildi. Böylece Büyükşehir Belediyesi, TÜRKVET sisteminde aktif kaydı bulunan hayvan işletme sahiplerinin su faturasının yarısını ödeyerek üreticilere sunduğu desteği sürdürecek. Öte yandan meclis, tarımsal faaliyetlerin desteklenmesi amacıyla, Kayseri Büyükşehir Belediyesi ve ilgili kamu kurum ve kuruluşları, ziraat odaları, kooperatifler, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluşları ile ortak projeler ve uygulama protokolleri imzalamak üzere Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç veya görevlendireceği kişiye yetki verilmesi talebini de görüştü. Meclis üyeleri talebi oy birliği ile kabul ederek karara bağladı. Tarım ve hayvancılık alanında ülke genelinde üreticilere en güçlü desteği veren belediyelerin başında yer alarak Türkiye’ye örnek olan Kayseri Büyükşehir Belediyesi, bu güçlü desteğini yeni dönemde de etkin ve verimli bir şekilde sürdürmeyi hedefliyor.