POLİTİKA - 06 Mart 2021 Cumartesi 12:31

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun: 'FETÖ de PKK da çağımızın en kalleş terör örgütlerinden'

A
A
A
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun: 'FETÖ de PKK da çağımızın en kalleş terör örgütlerinden'

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun “ Masum insanları kalleşçe öldüren katil örgütlere gösterilen 'engin hoşgörü’ ne yazık ki modern zamanların en can acıtan sorunlarından biridir. Zira terör örgütleri, sadece hedef aldıkları kesim için değil, tüm dünya için tehdittir. ABD ve AB’nin terör listesindeki PKK’nın veya 15 Temmuz’da 251 masum insanı katleden FETÖ’nün elebaşıları, sosyal medya platformlarında serbestçe propaganda yapmaya devam ediyorlar” dedi.

Anadolu Yayıncılar Derneği tarafından düzenlenen ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından desteklenen Dijital Dünya Çalıştayı'nın açılışı gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Ofisi'nde gerçekleştirilen çalıştaya Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin, Anadolu Yayıncılar Derneği Başkanı Sinan Burhan ile iletişim ve medya dünyasından bir çok isim katıldı.

Çalıştayda dijital dünya, yeni iletişim teknolojileri, geleneksel medya ve Türkiye’nin tanıtımı, yerel ve ulusal medyanın ülke tanıtımına katkısı, yeni tür yayıncılık, Türkiye’nin tanıtımı, global bilgi ağları, veri güvenliği ve iletişim gibi konular masaya yatırıldı. Programın açılışında Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı Fahrettin Altun bir konuşma gerçekleştirdi. Dijitalleşmenin inkar edilemez bir gerçek haline geldiğini vurgulayan Altun, habercilikten yayıncılığa, iş dünyasından özel hayata kadar her alanda hızlı ve geri dönüşsüz bir değişim yaşandığına işaret etti.

Türkiye'de iletişim altyapısına yapılan yatırımlar önemli rol oynadı
Fahrettin Altun, Türkiye’nin genç ve dinamik nüfusuyla bu dönüşümü çok güçlü şekilde hissettiğini belirterek, “Gençlerimiz her gün en az 3 saatini bilgisayarları veya mobil cihazları marifetiyle internette geçiriyor. Koronavirüs salgını nedeniyle gençlerimiz, çocuklarımız geçtiğimiz yıl derslerini internet ortamında takip etti. Hala da eğitim hatırı sayılır oranda internet ortamında sürdürülüyor " diye konuştu.

Dijitalleşmenin etkisi en çok medyada hissedildi

Dijitalleşmeyi ele alırken fırsatlar kadar meydan okumaları da göz önünde bulundurmak gerektiğini belirten Altun, bu sürecin olumsuz etkilerini en çok geleneksel medya mensuplarının hissettiğini dile getirdi. Altun, sosyal medya ve haber sitelerinin gazeteleri, dijital yayıncıların televizyonu, müzik servislerinin radyoyu olumsuz etkilediğini ifade etti.

Ayrıca yaklaşık bir yıldır devam eden koronavirüs salgınının özellikle reklam gelirlerini düşürerek, geleneksel medyanın sorunlarını derinleştirdiğine işaret eden Altun, “Bu durum, yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde görülüyor. Nitekim irili ufaklı birçok kuruluş, uzun yıllardan sonra küresel salgın koşulları nedeniyle faaliyetlerine son vermek durumunda kaldı. New York Times, Guardian gibi dev medya şirketleri birçok çalışanının işine son verdi. Benzer süreçler Avrupa’da da yaşanıyor " değerlendirmesinde bulundu.
Dijitalleşme sürecinin medya alanındaki bir başka yan etkisinin de haberciliğin tıklanma sayılarına ve okunma sürelerine indirgenmesi, böylece sansasyonel içeriklerin kamu yararının önüne geçmesi olduğunu belirten Altun, “Sansasyonun, kamu yararının önüne geçmesi ise medyanın demokratik rejimlerde oynadığı kritik rolü zayıflatan bir unsura dönüşmüş durumda. Medyada bugün 5N1K kuralını hatırlayan var mı? Hız, tıklanma, sansasyon, tiraj, reyting... Bunların merkeze alındığı, gerçek haberin, kamu yararının ikinci planda tutulduğu bir medya eko-sisteminden bahsediyoruz. Biz bugün Türkiye’de, İletişim Başkanlığı olarak bu sorunu çözmek için elimizden gelen çabayı gösteriyor, bu noktada medya sektörümüzle iş birliğimizi sürdürüyoruz ” diye konuştu.

İnternet gazeteciliğinin mesleki standartlarını ortaya koymalıyız

Altun, internet üzerinden yapılan gazetecilik faaliyetlerine değinerek, “ Dünyada ve Türkiye’de bilgi hızla fiziksel ortamdan dijital ortama taşınırken bu faaliyetleri düzenleyen kuralların kapsamlı şekilde yeniden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. İnternet artık ana akım medyanın bir parçası haline gelirken bu gerçeğe gözümüzü kapatamayız. Dolayısıyla mevzuatımızın ve çalışma yöntemlerimizin zamanın koşullarına uygun hale getirilmesi önemli bir gerekliliktir. Hep birlikte internet gazeteciliğinin mesleki standartlarını ortaya koymalı, bu alanı rasyonel ve şeffaf bir şekilde düzenlemeliyiz. Bu adımların atılması, karşı karşıya olduğumuz bazı tehditlerin bertaraf edilmesine de katkı sağlayacaktır " dedi.

Dijital faşizm, büyük tehdit

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, bugün karşı karşıya olunan en büyük tehditlerden birinin de dijital faşizm olduğunu ifade etti.

Dünyanın belirli bir bölgesinde kümelenmiş bir avuç şirketin “hakikatin tekelini” ellerinde tuttuğunu iddia ettiğini dile getiren Altun, “Bu iddia milletin seçilmiş temsilcilerine sorgusuz sualsiz sansür uygulamaya kadar varan bir cüretkarlıkla birleşmiş durumda. Bu tür anti-demokratik uygulamaların meşrulaştırılması için ellerinden gelen gayreti ortaya koyuyor, her tür manipülasyonu yapıyorlar. Böylece bir grup özel şirket, kamunun bilgiye erişimi noktasında hem avukat hem savcı hem hakim görevini üstleniyor. Bu gidişatın ne kadar sorunlu olduğu açıktır.” dedi.

Dijital faşizmin bir başka unsurunun da ifade özgürlüğü ve tolerans gibi kavramların dejenere ve politize edilmesi olduğunu belirten Altun, “Açık ve net bir biçimde vurgulamak istiyorum. Ortada apaçık bir çifte standart var. Bakınız, küresel şirketler ne yapıyor? Bir yandan siyasetçileri ‘şiddeti teşvik ettiği’ gerekçesiyle susturuyorlar. Öte yandan aynı küresel şirketler, terör propagandasına ortak olmaya, bunu da bile isteye yapmaya devam ediyorlar. Nitekim ABD ve AB’nin terör listesindeki PKK’nın veya 15 Temmuz’da 251 masum insanı katleden FETÖ’nün elebaşıları, sosyal medya platformlarında serbestçe propaganda yapmaya devam ediyorlar. Buna ilaveten ülkemiz terör örgütleriyle bağlantılı hesapların kapatılmasını istediğinde otoriterlikle ve ifade özgürlüğüne saygı göstermemekle itham ediliyor.” yorumunu yaptı.

FETÖ de PKK da çağımızın en kalleş terör örgütlerinden

“Dünyada kimi devletlerin ve birer küresel güç haline gelen bazı özel şirketlerin terör örgütlerine karşı iki yüzlü yaklaşımı, günümüz demokratik nizamının karşılaştığı en büyük tehditlerden biridir.” diyen Altun, “Masum insanları kalleşçe öldüren katil örgütlere gösterilen bu 'engin hoşgörü’ ne yazık ki modern zamanların en can acıtan sorunlarından biridir. Zira terör örgütleri, sadece hedef aldıkları kesim için değil, tüm dünya için tehdittir” ifadelerini kullandı.

On yıllardır Türkiye’ye karşı alçakça saldırılar içerisinde olan terör örgütü PKK’nın on binlerce canı gözünü kırpmadan öldürdüğünü anlatan Altun, “Bu katiller sürüsü sadece Türkiye’de değil, Suriye başta olmak üzere birçok ülkede terör saldırıları düzenledi, masum insanların kanına girdi, sevdiklerimizi bizden aldı. Bu gerçeğe rağmen, eli kanlı terör örgütüne sempati beslemek, destek sağlamak açık bir şekilde suç ortaklığıdır. Aynı şekilde FETÖ’yü ve başındaki terörist ele başını himaye edenler de büyük bir suça ortaklık yaptıklarının farkına varmalıdır” diye konuştu.

Türkiye’ye yapılan haksızlık, tarihe kritik bir not olarak düşecek

Altun, FETÖ’nün de PKK gibi çağın en kalleş terör örgütlerinden biri olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti: “Birçok alanda sinsice yol alıp kendi örgüt çıkarları için cinayetlerin, ihanetlerin her türlüsüne bulaştılar. Kurdukları tezgah Cumhurbaşkanımızın kararlı duruşuyla yıkılınca, son çare olarak darbeye kalkıştılar. Ama o sarıldıkları çürük ip de milletimizin destansı direnişiyle kendi boyunlarına, kendi ayaklarına dolandı. Ülkemizde bu şeytani yapının beli iyice kırılmış olsa da kaçtıkları ülkelerde Türkiye karşıtı operasyonlardan ve toplumu zehirleme çabalarından vazgeçmiyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, milletimize düşman olan FETÖ terör örgütünün kökü kazınıncaya ve son FETÖ’cü de işlediği cürümlerin hesabını adalete verene kadar peşlerinde olacağız, mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.”

Fahrettin Altun, FETÖ gibi darbeci, katil ve sinsi bir terör örgütünü kullanışlı bir aparat olarak görenlerin toplumlarına en büyük kötülüğü yaptıklarını er ya da geç anlayacağını ifade etti.

Terör örgütlerinden medet uman ikiyüzlü ve çarpık anlayışın insanlığın hiçbir sorununu çözemeyeceğinin altını çizen Altun, “Tüm terör örgütlerine karşı amansız bir mücadele içinde olan Türkiye’ye yapılan haksızlık elbette tarihe çok kritik bir not olarak düşecektir. Haklı olan, doğru olan, hakikat olan önünde sonunda galip gelecektir. Türkiye de bu hakikat mücadelesinin taşıyıcısı olan Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde tarihteki şerefli yerini alacaktır kuşkusuz.” dedi.

Vatandaşlarımızı her türlü aşırılıktan korumak devletin başlıca görevi

Dijital faşizmin bir diğer boyutunun da bir avuç şirketin özgürlük adı altında kendilerini kanunların üzerinde konumlandırma gayreti olduğunu belirten Altun, şu değerlendirmede bulundu; “ Bildiğiniz gibi Türkiye Cumhuriyeti olarak bu konuda düzenleme yapmaya çalıştığımız için içeride ve dışarıda olağanüstü bir baskıyla karşı karşıya bırakıldık. Son derece makul olan taleplerimiz, ifade özgürlüğüne saldırı olarak lanse edildi. Açıkçası bu süreçte bazı muhalefet temsilcileri de bu küresel şirketlerin maaşlı sözcüleri gibi mesai yaptı. Biz bu süreçte hem Türkiye hem de dünya için doğru bir iş yaptığımızın bilinciyle sağlam durduk. Her türlü baskıya göğüs gerdik. Dünyanın hiçbir yerinde sınırsız özgürlük diye bir şey olamayacağını söyleyip, egemenliğimize saygı gösterilmesini istedik. Neticede meşru taleplerimizin ilgili şirketler tarafından kabul edildiğini hep birlikte gördük. Aynı şekilde, özgürlük ve hoşgörü gibi kavramların eşcinsellik propagandası için yozlaştırılmasına; bu yolla ailelerimizin ve çocuklarımızın hedef alınmasına kesin olarak karşı çıkıyoruz. Vatandaşlarımızı her türlü aşırılıktan korumak devletin başlıca görevidir. Bu tür çirkinliklerin özellikle gençlere ‘normal’ bir şey gibi sunulması, toplumsal düzenimize ve milletimizin asil karakterine yapılmış bir saldırıdır. Bugün bu konuda birilerine hoş görünmek için en ufak taviz verilmesi, gelecekte çok daha ciddi sorunlarla karşılaşmamıza neden olacaktır. Buna izin vermiyoruz, vermeyeceğiz.”

Dijitalleşmenin kültürümüzü yutmasına izin vermemeliyiz

Altun, kamuoyunun sistematik şekilde manipüle edilmesinin ve algıların olguların önüne geçirilmeye çalışılmasının her şeyden önce demokratik siyasal kültürün ve siyasal katılımın düşmanı olduğunu söyledi.
“Bu girişimlere karşı hakikati, gerçeği, doğruyu savunmalıyız” diyen Altun, “İnsanın bir toplumun üyesi olarak edindiği bilgi, inanç, sanat, ahlak, yasa adet ve diğer kabiliyetler ile alışkanlıklarını içeren o karmaşık bütüne yani kültüre, kültürümüze sahip çıkmalıyız. Dijitalleşmeye destek vermeli, ancak dijitalleşmenin kültürümüzü yutmasına izin vermemeliyiz. Kültürün medyatikleşmesi, medyanın dijitalleşmesi sadece günümüz siyasal atmosferini değil, kültürel zenginlik ve çeşitliliğini de olumsuz etkileyebiliyor " diye konuştu.

Dezenformasyon bir milli güvenlik sorunudur

Yurt içi ve yurt dışı kaynaklı yalan haber akışının aynı zamanda vatandaşın devletle ilişkisini zehirlemeyi, kurumlara olan güveni erozyona uğratmayı hedeflediğini belirten Altun, “ Bunu her gün tecrübe ediyoruz. Hakikat sonrası veya post-truth olarak adlandırılan bu dönemde özellikle dezenformasyon direnci düşük olan kesimler kolayca etki altına alınabiliyor. İşte bu nedenle özellikle yurtdışı kaynaklı dezenformasyonu bir ‘milli güvenlik sorunu’ olarak görüyor; buna karşı gerekli tedbirleri almaya çalışıyoruz. Bu konuda da son derece kararlıyız. İletişim Başkanlığı olarak bu konuda savunmacı ve pasif değil, agresif ve proaktif bir yaklaşım benimsiyoruz. Tüm kurum ve kuruluşlarımızın iş birliği ve eşgüdüm içerisinde dezenformasyonla mücadele etmesini hedefliyoruz. Bu hedefimizi ulusal ve uluslararası boyutta plan ve projelerle tahkim ediyoruz. Ülkemiz, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde nasıl sessizlerin sesi, mazlumların hamisi haline geldiyse, iletişim alanında da hakikat mücadelesinin en ön saflarında yer alacaktır " dedi.

Türkiye'nin verisi Türkiye'de kalmalı

Fahrettin Altun, bu noktada veri güvenliğinin de son derece hayati bir unsur olduğunu belirterek, “ Türkiye’nin verisinin Türkiye’de kalması için gereken tüm önlemleri almak, tüm adımları atmak zorundayız ” dedi.
Bu açıdan son haftalarda bir haberleşme uygulamasının aldığı karar sonrasında yaşanan sürecin sevindirici olduğunu dile getiren Altun, “ Bu süreçte hem Cumhurbaşkanlığımız hem de diğer kurumlarımız medya bilgilendirme gruplarını yerli ve milli uygulamamız BiP’e taşıyarak bu harekete destek oldu. Yalnızca Türkiye’nin değil, Türkiye’nin dostlarının yaşadığı birçok ülkeden milyonlarca insanın bizim uygulamamızı tercih etmesi hiç kuşkusuz bir gurur vesilesidir. Bu sürecin güçlü bir şekilde devam edeceğini ümit ediyorum " ifadelerini kullandı.

Yeni iletişim teknolojileri, Türkiye'nin tanıtımında önemli

Tehditlerle mücadele ederken, dijitalleşmenin Türkiye’ye sunduğu fırsatları görmezlikten gelinemeyeceğine işaret eden Altun, “ Ülkemizin haklı tezlerini her ortamda savunmak, özellikle milli güvenliğimizi ilgilendiren konularla ilgili ulusal ve uluslararası kamuoyunu doğru bilgilendirmek zorundayız. Bu amaca ulaşmak için elimizdeki tüm araçları en iyi bir şekilde kullanmak, bunlardan faydalanmak durumundayız. Bu itibarla yeni iletişim teknolojilerinin özellikle Türkiye’nin tanıtımına önemli katkılarda bulunabileceğine inanıyorum " değerlendirmesini yaptı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kütahya Bakan Özhaseki: "Deprem bölgesinde evleri teslim ediyoruz" Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, Kütahya’da AK Parti önceki dönem ve mevcut yönetim kurulu üyeleri ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle iftarda bir araya geldi. AK Parti Kütahya İl Başkanı Mustafa Önsay ve AK Parti Kütahya Belediye Başkan Adayı Kamil Saraçoğlu’nun ardından kürsüye gelen Bakan Özhakesi, deprem bölgesinde halen 300 binden fazla konut inşaatının devam ettiğini ifade etti. Özhaseki, "Son 6 Şubat’ta bile tam 18 ilimiz etkilendi. 14 milyon insan zarar gördü. 680 bin konutumuz yıkıldı. 170 bin kadar da iş yerimiz yerle bir oldu. 850 bin bağımsız birim. Dile kolay. Zarar 104 milyar dolar olarak ifade ediliyor. Manevi zarar, onu ölçecek bir alet daha çıkmadı. Evleri teslim ediyoruz, hangi eve gitsek oturup çay içtiğimizde, o geceye geliyor konu. Evin sahibi biraz sonra olayları anlatmaya başlıyor hem o ağlıyor hem de biz ağlamaya başlıyoruz. Şu anda 300 binden fazla inşaatımız devam ediyor. Köylerde çelik karkastan evler yapıyoruz. Aslında yıkılan evler belki taştandı, basit evlerdi, aralarında harç bile yoktu bazılarının. Olsun Cumhurbaşkanımızın talimatı, ‘Madem o evler yıkıldı, hepsini en iyisiyle yapacağız’ dedi. Ve şimdi çelik karkastan evler yapıyoruz. Şehirlerin merkezlerini yapıyoruz bir taraftan. Bir taraftan altyapılarıyla ilgili büyük bir bütçe temin ettik. Altyapılarına başladık, gece-gündüz çalışıyoruz. 76 bin evimizi teslim ettik. Her ay bundan sonra da 10-15 bin evi vermeye devam edeceğiz" dedi. "Şimdi bütün bilim adamları diyor ki, İstanbul’da deprem gelmek üzere" Bakan Özhaseki, konuşmasında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu eleştirdi. Özhaseki, "Son dönemde hiç anlayamadığımız başka bir şey çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı başını çekiyor. Sonra onun kuyrukları Anadolu’da devam ediyorlar. Algı belediyeciliği diyorlar. Ne oluyor algı belediyeciliği olunca? Yapmadığını yapmış gibi sunma. Olmadığı halde olmuş gibi. Beyefendi tatilde çalışıyormuş gibi yan gelip yatıyor veya İngiliz büyükelçisiyle bir yerde, restoranda yemek yiyor ama iş başındaymış gibi gösteriyor. Ne kadar ayıp bir şey ya. Bunu da belediye bütçesinden yapıyorlar. Şimdi bütün bilim adamlar diyor ki, İstanbul’da deprem gelmek üzere. Evet hepimiz takip ediyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin geçen seneki ayırmış olduğu pay, 485 milyon lira. Ama algı operasyonları için beyefendiyi övmek için, beyefendi Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı veya da cumhurbaşkanı yapabilmek için tuttukları trol ordusuna verdikleri, ayırdıkları para 900 milyon lira. Bu para cebinizden çıkıyorsa bir şey demem, hoş karşılamam, bir şey demem. Eğer belediye bütçesiyse benim bir kuruşluk da hakkım varsa, haram olsun arkadaşlar. Doğru değil arkadaşlar. Bu dönemde böyle bir belediyecilik gördük. Hükümetin yaptığının üstüne yatmak, onun yaptıklarını kendi yapmış gibi anlatmak. Ya ayıptır günahtır" diye konuştu.
İzmir Hamza Dağ: “Bıkmadan, usanmadan heyecanımı tüm İzmir’le paylaşacağım” Cumhur İttifakı İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hamza Dağ, “‘Gelin projelerle tartışalım’ dedik. Onlar anlamıyorlar, başka işlerle uğraşıyorlar. Ancak ben bıkmadan, usanmadan, sokak sokak, meydan meydan projelerimi anlatmaya, heyecanımı tüm İzmir’le paylaşmaya devam edeceğim” dedi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Cumhur İttifakı İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Hamza Dağ, Selçuk’ta düzenlenen mitinge katıldı. Dağ’a binlerce hemşehrisinin yanı sıra, AK Parti İzmir milletvekilleri Şebnem Bursalı ve Mehmet Muharrem Kasapoğlu, MHP İzmir Milletvekili Tamer Osmanağaoğlu, Cumhur İttifakı Selçuk Belediye Başkan Adayı Dahi Zeynel Bakıcı, MHP İzmir İl Başkanı Veysel Şahin, AK Parti Selçuk İlçe Başkanı Hakan Bayraklı ve MHP Selçuk İlçe Başkanı Nuri Yılmaz da eşlik etti. “İzmir kararını vermiştir” Hamza Dağ, 2 ayı aşkın süredir İzmir’in her yerinde hemşeriyle kucaklaştığını belirterek, “Ben, İzmir’imizde artık şunu net bir şekilde görüyorum. 31 Mart için İzmir kararını vermiştir. Bugün de görüyorum ki Selçuk kararını vermiş. Hemşehrim İzmir’in, Selçuk’un her sokağına hizmet istiyor, proje istiyor. İnşallah biz bu hizmetleri de projeleri de şehrimize kazandıracağız” ifadeleri kullandı. “Tek gündemimiz İzmir” Bugüne kadar hiç kimseyi ötekileştirmediğini vurgulayan Dağ, “Bundan sonra da ötekileştirmeyeceğiz. Hiç kimse bizim nezdimizde ayrımcılığa maruz kalmamıştır, kalmayacaktır. Kimse bildiği işin dışında başka bir iş yapmak zorunda kalmayacaktır. Belediye başkanına ne için oy verilir? ‘Eser üretsin, hizmet getirsin, yatırım yapsın, sorunları çözsün.’ Evet; bizim tek gündemimiz İzmir, mesaimizin tamamı bin 294 mahallemiz her sokağında, hanesinde geçecek. İzmir’de istişareyi, ortak aklı merkeze alacağız. İzmir’de tüm projelerimi beraber hazırladık, beraber hayata geçireceğiz. Sorunlara anlık değil sürdürülebilir çözümler üreteceğiz” diye konuştu. “Bıkmadan, usanmadan heyecanımı tüm İzmir’le paylaşacağım” Seçim çalışması süresince 4 önemli lansman yaptığını vurgulayan, Selçuk için yapacaklarına da değindi. Hamza Dağ, konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Gelin projelerle tartışalım’ dedik. Onlar anlamıyorlar, başka işlerle uğraşıyorlar. Ancak ben bıkmadan, usanmadan, sokak sokak, meydan meydan projelerim anlatmaya, heyecanımı tüm İzmir’le paylaşmaya devam edeceğim. İzmir’in, Selçuk’un tarihi dokusunu, kültürel mirasını, asırlara sari olan medeniyet birikimini koruyacağız. Selçuk tarımıyla, turizmiyle bereketli ilçelerimizdendir. Bizler de oluşturacağımız eser ve hizmet ekosistemiyle destek olarak parlayan bir yıldız olmasını sağlayacağız.” Miting, Selçuk Belediye meclis üyesi adaylarının tanıtımıyla sona erdi.
Edirne Edirne’de gastronomi yolculuğu başladı Edirne Valiliği, gastronomi turizminin gelişimine katkı sağlamak amacıyla Osmanlı Saray Mutfağı lezzetlerini kitaplaştırılarak gelecek nesillere aktarılacak. Edirne Valiliği tarafından “Topraktan Tabağa Edirne Yöresel Yemekleri Kitabı” tanıtımı iftar programı düzenlendi. Edirne’de valilik öncülüğünde önemli bir projeye imza atıldı. Proje çerçevesinde "Topraktan Tabağa Edirne Yöresel Yemekleri" kitabı oluşturulacak. İftariyelikler, ara sıcaklar, çorbalar, ana yemek, tatlı ve içecekler geçmiş lezzetlere göre sunumla hazırlandı. Tabaklar süslendi, masalar hazırlandı. Ezanın okunmasının ardından oruçlar açıldı. Yemeğin ardından ise duaya geçildi. Devecihan Kültür Merkezi’nde düzenlenen iftar menüsünde geçmişten günümüze gelen lezzetler arasında yer alan bademli terbiyeli tavuk çorbası, ballı gemici böreği, taş kebabı- sarımsaklı pilav, zerde ve ayva şerbeti yer aldı. Geçmişten günümüze gelen ve unutulmaya yüz tutmuş Rumeli, Balkanlar ve Osmanlı Saray Mutfağında yer alan lezzetlerin gelecek kuşaklara aktarılması ve tanıtılması için önemli bir proje çalışmasına imza atıldı. Proje çerçevesinde 87 farklı çeşidin yer alacağı bir kitap oluşturulacak. Edirne’nin kadim ve Osmanlı’ya başkentlik yapmış sultanlar şehri olduğunu söyleyen Vali Yunus Sezer, aynı zamanda balkanlardan gelen insanların yerleştiği ve kendi kültürlerini yaşattığı da bir şehir olduğuna değindi. "Hem Balkan hem de Osmanlı saray mutfağı lezzetleri yaşatılacak" Hem Balkan hem de Osmanlı saray mutfağının yaşatıldığı Edirne’de çok anlamlı bir ilke imza atıldığını söyleyen Vali Yunus Sezer, "Gelecek nesiller Edirne mutfağında neler var diye baktığı zaman ellerinde bir kitap ve kaynak olacak. Bizim somut varlıklarımızın yanı sıra kültürel zenginliklerimiz de çok önemli. Çok büyük emek var. Hem Rumeli hem de saray mutfağına ait 87 çeşit farklı lezzet var. Bunların bir kitapta buluşması çok önemli. Şeflerimiz kendi illeri için farklı bir şey yapmak istiyorlar. Yaklaşık 1 buçuk aydır çalışmalar devam ediyor" dedi. Gastronomi anlamında çok önemli faaliyetler yürütmüş parmakla gösterilen iller olduğunu söyleyen Vali Sezer, "Biz büyük bir hazine üzerinde duruyoruz. Ama kendimizi anlatmakta zorluk çekiyoruz. Bizim bir tava ciğerimiz, bir de ciğer sarmamız var. Dışarıdan insanlara sorduğumuzda neyimiz var diye ’Bir gelip ciğerinizi yeriz’ diyorlar. Bu güzel bir şey aslında. Ama bunun yanına ne koyabiliriz? Bunun üzerinde çalışıp Rumeli Saray ve Osmanlı mutfağını günümüzle uyarlayıp nasıl yaşatabiliriz bunun peşindeyiz" şeklinde konuştu. "Edirne’nin parlayan yıldız olmasını istiyoruz" Edirne’nin her konuda balkanların ve Türkiye’nin parlayan bir yıldızı olmasını istediklerini belirten Vali Sezer, "Bunu da sanayide, ticarette, turizmde, gastronomide eğitimde aktivitelerle birlikte başarmamız lazım. İçinde saray ve Rumeli mutfağının da olduğu birkaç yemeği ve menüyü tava ciğerin yanına ekleyebilirsek zenginleştirebiliriz" ifadelerine yer verdi. Festivallerin yanı sıra marka aday olabilecek lezzetleri de sunabilecekleri bir yerin olmasının çok önem taşıdığını belirten Vali Sezer, "Bunu başarırsak herkes restoranında alternatif bir ürün sunmak isteyecek. Bunu da hazırlanan projelerle hayata geçireceğiz. Valilik olarak bunu yapıp özel sektöre devrederiz. Buna biz öncü oluruz" diye konuştu. "3 hedefe inşallah hep birlikte ulaşacağız" Önlerinde 3 hedef olduğunu ve buna şeflerle birlikte ulaşacaklarını belirten Vali Sezer, birincisinin bu kitabı hazırlamak ve basıp yayınlamak, ikincisinin gastronomi festivalleri düzenlemek üçüncüsünün de bu markalaştırılan yemeklerin daimi sunulacağı tarihi bir yer yapmak olduğunu ifade etti. "Edirne gastronomide de büyük zenginliğine sahip" Edirne’nin tarihi ve kültürel mirasının yanı sıra gastronomi anlamında da büyük zenginliğe sahip olduğunu söyleyen İl Kültür ve Turizm Müdürü Kemal Soytürk, düzenlenen iftarda saray, Rumeli ve Balkan mutfağından lezzetlerin yer aldığı bir menü hazırladıklarını aktardı. İftar programına, Vali Sezer ve eşi Canan Sezer, Vali Yardımcıları Erdoğan Beypınar ve Eyyüp Batuhan Ciğerci ile eşleri, İl Kültür ve Turizm Müdürü Kemal Soytürk, şefler, gastronomi yazarları ve basın mensupları katıldı. Devecihan Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen iftar programı toplu fotoğraf çekiminin ardından sona erdi.