SAĞLIK - 09 Ekim 2019 Çarşamba 12:15

Doğal afetler mideyi de vuruyor

A
A
A
Doğal afetler mideyi de vuruyor

Dr. Mustafa Salih Akın, mide kanamalarına karşı uyarıda bulundu. Dr. Akın, kanama gibi ülser komplikasyonlarının, doğal afet veya toplumsal felaket dönemlerinde daha yaygın hale geldiğini söyledi.

Medipol Mega Üniversite Hastanesi Gastroenteroloji Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Salih Akın, mide kanamasının en sık ülsere veya strese bağlı meydana geldiğini bildirdi. Akın, yaptığı açıklamada, mide kanaması yerine sindirim sistemi kanamaları demenin daha doğru olduğuna dikkati çekti. Üst ve alt sindirim sistemi kanamaları olarak 2 çeşit bulunduğunu belirten Dr. Akın, "Üst sindirim sistemi kanamaları; yemek borusu, mide ve oniki parmak bağırsağı kökenlidir. Alt sindirim sistemi kanaması ise ince bağırsağın geri kalan kısmı ve kalın bağırsak kökenlidir" dedi.

Tümörler de kanama yapabilir
Dr. Akın, kanamaların en sık sebebinin ülserlere bağlı olduğunu ifade ederek şöyle devam etti: "Bu ülserler, mide veya oniki parmak bağırsağında gelişen yaralardır. Ülserler dışında; midede ve reflüye bağlı yemek borusunda oluşan erozyonlar, yemek borusundaki varisler, yemek borusu ve mide tümörleri de üst sindirim sistemi kanamalarına neden olabilir. Alt sindirim sistemi kanamalarına ise hemoroidler, kalın bağırsağın iltihaplı hastalıkları, divertikülleri, kalın bağırsak polipleri ve kanserleri neden olabilir".

Hızlı nabız ve bilinç kaybına dikkat
Kanamaların belirtilerine değinen Dr. Akın "Mide veya üst sindirim sistemi kanamalarında; kahve telvesi şeklinde kusma, katran gibi koyu, pis kokulu ve yapışkan dışkılama olabilir. Alt sindirim sistemi kanamalarında ise kan genellikle çilek jölesi veya parlak kırmızı renktedir. Diğer belirtiler arasında; solukluk, halsizlik, terleme, baş dönmesi, nefes darlığı ve bayılma sayılabilir. Kan basıncında düşme, nabızda hızlanma, idrar miktarında azalma ve bilinç kaybı ciddi kanamaların belirtileridir" bilgisini verdi.

"Aspirin ve kafeinden uzak durun"
Dr. Akın, ülser riskini artıran nedenleri ise şöyle sıraladı: "Helikobakter Pilori adı verilen bakteriye bağlı enfeksiyonlar ülserlerin en sık sebebidir. Bunun yanında aspirin ve non-steroidal antienflamatuar ilaçların uzun süre kullanımı da ülserlere ve kanamaya yol açabilir. Sigara ve alkol gibi faktörler de ülser riskini artırabilir. Hem kafeinli hem de kafeinsiz kahve asit üretimini çoğaltabilir. Asitli, baharatlı, acılı yiyecekler reflü gibi rahatsızlıkların belirtilerini alevlendirse de, ülserlere neden olduğuna veya kanamaya yol açtığına dair inandırıcı veri yok. Ancak bazı hastalarda bu tür yiyecekleri yedikten sonra ülser belirtileri kötüleşebiliyor. Stres, uykusuzluk mide rahatsızlıklarına neden olabilir. Ayrıca, her iki problem grubunda anksiyete, depresyon veya diğer duygusal bozukluklar daha sık görülebiliyor".

Dr. Mustafa Salih Akın, kanama gibi ülser komplikasyonlarının, doğal afet veya toplumsal felaket dönemlerinde daha yaygın hale geldiği çalışmalarla gösterildiğini kaydetti.

"Hastayı ayağa kaldırmayın"
Mide kanaması meydana geldiğinde hastanın sırt üstü yere yatırılması gerektiğini belirten Dr. Akın, "Hasta ayağa kaldırılmamalı, bilincinin yerinde olup olmadığı kontrol edilmeli. Mümkünse, hastanın bacakları kalp seviyesinin üzerine kaldırılmalı. Hasta bir battaniye ya da sıcak tutacak bir şeyle örtülmeli. Hastaya ağızdan yiyecek veya içecek hiçbir şey verilmemeli. Kan basıncında düşme, nabızda hızlanma ve bilinç kaybı ciddi kanamaların belirtileridir. Eğer mümkünse tansiyonu ve nabzı ölçülmeli, nefes alması sık sık kontrol edilmeli. Hasta bilinçsizse veya kusuyorsa aspirasyonu önlemek için yan tarafına çevrilmeli. Hasta en kısa zamanda hastane acil servisine ulaştırılmalı. İlk yardım, herhangi bir iç kanamayı tedavi edemez. Acil tıbbi yardım hayati öneme sahip" değerlendirmesinde bulundu.

"Yulaf, kırmızı et ve fasulye tüketin"
Dr. Mustafa Salih Akın, mide kanaması sonrası beslenmenin önemine değinerek sözlerini şöyle tamamladı: "Tedavi sonrası hasta, doktorun takibi doğrultusunda sıvı, yumuşak (püre) ve katı gıdalara basamaklı olarak geçirilir. Her ne kadar diyet kısıtlamaları ülserler için yaygın olarak kullanılsa da, diyetin peptik ülser hastalığına neden olduğuna veya ülser iyileşmesini hızlandırdığına dair yeterli kanıt yok. Hastalara mide asidi salgılamasını uyardıkları için kahve, sigara, alkol, ağır/yağlı gıdalar ve çikolatadan uzak durmaları söylenebilir. Yüksek lifli diyet; bezelye, fasulye, mercimek, yulaf, patates, havuç, elma gibi bazı meyve ve sebzeler ülser riskini azaltabilir. Kanama demir kaybına neden olabilir. Bu nedenle demirden zengin yiyecekler yemek oldukça önemli. Örneğin kırmızı et, yumurta, fasulye, kuru üzüm, tam tahıllı ekmekler ve yeşil yapraklı sebzeler tüketilebilir. Aspirin ya da nonsteroid anti-inflamatuar ilaçların kullanımının azaltılması ya da alınması zorunlu ise ülser iyileştikten sonra bile mide koruyucu ilaçlar ile birlikte alınması önerilir".

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Gümüşhane Baharda çıkıp yazın kayboluyorlar Gümüşhane’nin Torul ilçesine bağlı Gülaçar köyünde her yıl bahar aylarında yaşanan ilginç doğa olayında köyün her iki yamacında da aynı anda ortaya çıkan ve aynı anda kaybolan su kaynakları 2 ay boyunca görsel şölen oluşturuyor. İkisu-Şiran karayolu kenarındaki Gülaçar köyünde her bahar mevsiminde ilginç bir doğa olayı yaşanıyor. Hem köyün üst tarafında hem de Gülaçar deresinin karşısındaki yamacında her yıl bahar mevsiminde akmaya başlayan dereler yaklaşık 2 ay boyunca dağın ortasından çıkıp akmaya devam ediyor ve daha sonra kayboluyor. Hiç su akmayan bölgede birdenbire adeta dere olup şelaleye dönüşen sular için bölgede çeşitli efsaneler dilden dile dolanırken, suların karla kaplı dağlarda karların eriyip dağın içindeki mağaralara dolduktan sonra taşması sonucu aktığı değerlendiriliyor. Sosyal medyada doğada yaptığı yemek ve doğa videolarıyla bilinen Yusuf Oral ilk başlarda az olan suyun alt kısımlara doğru adeta büyük bir dereye dönüştüğünü görünce şaşkınlığını gizleyemedi. Yılın aynı gününde akmaya başlayıp yaklaşık 2 ay sonra aynı gününde kuruyan sulardan sadece tek bir kaynaktan saniyede 200 litreye yakın su çıktığını aktaran Oral, gördüğü manzara karşısında “Muazzam, serinliği çok güzel, gerçekten keyfi çok güzel” ifadelerini kullandı. “Bu muhtemelen birbirine bağlı bir yeraltı havuzunun olduğunu bizlere gösteriyor” Yıllardır merak ettiği bölgenin kaynağına geldiğini ve bir saat yürüyerek şelalelere ulaştığını kaydeden Oral, “Buradaki şelale 4 noktadan çıkıyor o yüzden ismini ’4 göze’ koyuyorum. Belki bir ismi vardır onu bilmiyorum. Bu vadide yaşıyorum. Bu şelalelerin Gülaçar köyünün üzerinde bulunan bir yerde yılın aynı gününde akmaya başladığı ve aynı gün kurumaya başladığı söylenir. Burası Gülaçar’a giderken ki vadi. Vadinin sağıdan ve solundan bu sular çıkıyor ve ortada Gülaçar deresi var. Şelaleler karşılıklı yani. Aralarında yaklaşık 2 kilometre kuş uçuşu mesafe olan noktalar. Ama kot olarak hemen hemen aynı. Aynı gün aktığı söyleniyor köylüler tarafından. Biz de yıllardır aynı şeyi burada gözlemliyoruz. Bu yeraltı su sistemine bakıldığında muhtemelen birbirine bağlı bir yeraltı havuzunun olduğunu bizlere gösteriyor. Gerçekten görülmeye değer bir yer. Özellikle suyun çıktığı bu nokta insanın ruhunu dinlendiriyor. Gerçekten çok mutluluk verici, çok keyifli” dedi.
İstanbul Kolay morarma hemofili habercisi olabilir Hemofilinin ömür boyu takip edilmesi gereken kronik bir hastalık olduğunu belirten Doç. Dr. Işık Odaman Al, “Hemofili kanda pıhtılaşma proteini olarak görev yapan faktör VIII ve faktör IX’un eksikliğidir. Kızlar taşıyıcı, erkekler ise hastadır. Hastaların üçte biri sünnet sonrası uzamış kanama şikayeti ile başvurup tanı alır. Vücutta kolay morarma, kas içi ve eklem içi kanamalar, kan alınan yerden sızıntı şeklinde uzun süren kanama, uzamış adet kanamaları, kafa içi kanaması olan hastalarda hemofili akla gelmelidir” dedi. Medipol Mega Üniversite Hastanesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Işık Odaman Al, 17 Nisan Dünya Hemofili Günü kapsamında önemli açıklamalarda bulundu. Doç. Dr. Işık Odaman Al, hemofilinin kanda pıhtılaşma proteini olarak görev yapan faktör VIII ve faktör IX’un eksikliği olduğunu belirterek “Hemofili A ve hemofili B olarak iki tipi vardır. Hemofili A’da eksik olan, faktör VIII’dir. Tüm hemofili hastalarının yüzde 85’ini oluşturur. Hemofili B’de ise faktör IX eksikliği mevcuttur ve hastaların yüzde 15’ini oluşturur. Hemofili kalıtsal (doğumsal) bir hastalıktır. X’e bağlı çekinik olarak kalıtılır. Yani kızlar taşıyıcı, erkekler ise hastadır. Öte yandan sonradan kazanılmış mutasyonlar da hemofili hastalığına neden olabilmektedir. Toplumdaki sıklığı hemofili A için 5 bin erkek çocukta 1 iken hemofili B için 30 bin erkek çocukta 1’dir” şeklinde konuştu. Sünnet sonrası uzayan kanamaya dikkat Hemofili A ve B’de klinik bulguların benzer olduğuna işaret eden Doç. Dr. Işık Odaman Al, şöyle devam etti: “Eklem ve kas içi kanamalar en sık görülen bulgulardır. Hastaların üçte biri sünnet sonrası uzamış kanama şikayeti ile başvurup tanı alır. Hastalık faktör düzeyinin kandaki seviyesine göre ağır (faktör düzeyi < yüzde 1), orta (yüzde 1-5) ve hafif (yüzde 5-40) olarak sınıflandırılır. Klinik bulgular ise hastanın yaşına, faktör düzeyine göre değişir. Ağır hemofilide bulgular daha ciddi olup yenidoğan döneminde ve erken çocukluk döneminde ortaya çıkar. Hastalar emeklemeye ve yürümeye başlama döneminde eklem içi kanamalar ile başvurur. Hafif hemofilide ise bulgular daha ileri yaşlarda, ağır bir travma ya da cerrahi işlem sonrası kanama şeklinde ortaya çıkar. Hastalığın tanısı şüphelenilen kişilerde kan faktör seviyesine bakılarak konulur. Vücutta kolay morarma, kas içi ve eklem içi kanamalar, kan alınan yerden sızma şeklinde uzun süren kanama, sünnet sonrası beklenmedik kanama, uzamış adet kanamaları, kafa içi kanaması olan hastalarda hemofili akla gelmelidir. Tanı konulmasında aile öyküsü mutlaka sorgulanmalıdır. Erken tanı konulması özellikle ağır hemofili hastalarında hayat kurtarıcıdır.” Ciddi kanama olmadan koruyucu tedavi şart Doç. Dr. Işık Odaman Al, tedavinin esasını eksik olan faktörlerin yerine konulması olduğunu belirterek şu bilgileri verdi: “Günümüzde plazma kaynaklı ve rekombinant olarak üretilen faktör konsantreleri mevcuttur. Ağır hemofili hastalarında ciddi kanamalar gelişmeden koruyucu tedaviye başlanmalıdır. Koruyucu tedavi hemofilinin tipine, hastanın kilosuna, kanama sıklığına ve şiddetine ve faktör düzeyine göre bireyselleştirilir. Genellikle haftada 1 olarak başlanıp, haftada 3’e kadar arttırılır. Bu tedavide amaç hastanın kan faktör seviyesini yüzde 1’in üzerinde tutmak ve ciddi kanamaların önüne geçmektir. Diğer tedavi şekli ise ‘kanadıkça’ olarak isimlendirilen hastanın kanaması olması durumunda uygulanan faktör yerine koyma tedavisidir. Faktör konsantreleri hastalara damar içi infüzyon yolu ile uygulanmaktadır. Hemofili ömür boyu takip edilmesi gereken kronik bir hastalıktır. Bu süreçte hasta ve ailesinin bilgilendirilmesi ve tedaviye uyumu çok önemlidir. Hastalar hematoloji, fizik tedavi, ortopedi hekimi, fizyoterapist, psikolog gibi bir çok disiplinden profesyonel uzmanlarca takip edilmelidir. Hastalar hastalığın ismi, ağırlık derecesi, kullandığı faktör konsantresi, takip eden merkez ve hekimin bilgilerini içeren kimlik kartları taşımalıdır. Tedavide amaç hayatı tehdit eden, ani gelişen kas içi, beyin içi kanamaların önüne geçmek olduğu kadar, uzun vadede hastaların bebeklikten, erken çocukluk, okul dönemi, ergenlik ve erişkin dönemlerine geçişte karşılaşabileceği kronik sorunları da tespit edip çözmektir. Tekrarlayan eklem içi kanamalar kısa ve uzun vadede hastaların hayat kalitesini önemli düzeyde etkilemektedir.” Uzun dönemde sakatlığa ve psikolojik sorunlara yol açabilir Tekrarlayan kanamalarda uzun dönemde sakatlığa yol açabileceğine dikkati çeken Doç. Dr. Işık Odaman Al, “Tekrarlayan kanamalar sonucu eklem içinde inflamasyon (yangı) oluşmakta ve kısa dönemde ağrı, şişlik, hareket kısıtlılığına; uzun dönemde ise eklem hareket yeteneğinin kaybına yani sakatlığa neden olmaktadır. Bu tür sakatlıklar ise hastalarda fiziksel aktivitede azalmaya ve osteoporoz, obezite, sosyolojik ve psikolojik sorunlara da neden olur. Fiziksel aktivite her yaş grubunda oldukça önemlidir ve desteklenmelidir. Böylece sinir ve kas gelişimi desteklenir ve eklem hareket açıklığı artar. En çok önerilen sportif aktiviteler yürüyüş ve yüzmedir. Erken çocukluk döneminde hastaların aşıları aşı takvimine uygun olarak yapılır. Ancak kas içi yerine cilt altı uygulama tercih edilmelidir. Eğer kas içi uygulama zorunlu ise koruyucu olarak uygulanan faktör tedavisi ile aynı güne denk getirilmeli ve aşı sonrası aşı uygulanan bölgeye baskı uygulanmalıdır. Okul dönemindeki hastalar için ise okul yönetimi ve öğretmenleri hastalığın tedavisi ve acil durumlar hakkında bilgilendirilmelidir. Aile ve öğretmen iş birliği içinde olmalı ve çocuk bu dönemde psikososyal olarak desteklenmelidir. Ergenlik dönemi ise tedaviye uyumun en çok bozulduğu dönemdir. Hastalar kronik sürecin vermiş olduğu bıkkınlık, kanama ataklarının eskisi kadar sık olmaması, bağımsız olma arzusu gibi nedenler ile tedavilerini aksatabilmektedir. Son yıllarda klasik faktör uygulamalarının yanı sıra uzun yarı ömürlü faktörler, faktör VIII’ e benzer etki gösteren bisipesifik antikor (Emicizumab) ve faktör dışı tedaviler geliştirilmiştir. Emicizumab henüz ülkemizde kullanım onayı almamıştır. Gen tedavisi çalışmaları ise devam etmektedir” değerlendirmesi yaptı.
Mersin Mersin’in ilk kadın muhtarları mazbatalarını alıp göreve başladı Mersin’in Mut ilçesinde iki kadın muhtar adayı ilk defa seçimleri kazanarak muhtar seçildi ve mazbatalarını alıp göreve başladı. 31 Mart Mahalli İdareler Genel Seçimlerinde muhtar adayı olan Fatma Ayan (59), 120 oydan 63’ünü alarak erkek rakibini geride bırakıp Tuğrul Mahallesi’ne muhtar seçildi. Fatma Dorla ise (49) erkek muhtar adayı karşısında 244 oyun 125’ini alarak Çömelek Mahallesi’nde muhtar seçildi. Muhtar seçildiği için çok mutlu olduğunu ifade eden Tuğrul Mahalle Muhtarı Fatma Ayan, “İlk defa Mut ilçemizde 2 kadın aday muhtar olarak seçildik. Atatürk’ün biz kadınlara vermiş olduğu seçme ve seçilme hakkından yola çıkarak biz de aday olduk. Mut’a bir kadın eli değsin istedik ve çalışmalarımız sonucunda gece gündüz çalışarak bu hedefimize ulaştık. Mahallemizi bir üst seviyeye getirmek için elimizden gelen çabayı göstereceğiz” dedi. Çömelek Mahalle Muhtarı seçilen Fatma Dorla ise, “Önceki seçimde adaylığımı koymuştum. Bir kadın olarak köye kadın eli değmesini istiyordum önceki seçimde kaybettim. 6 adayın içinde ikinci sıraya yerleştim. Benim için avantaj olacağını düşündüm. İkinci sıraya gelmek benim için büyük bir başarıydı. Tekrarını denemek istedim tekrarında da 31 Mart 2024 tarihinde bir seçime girdik. Karşımdaki rakibim eski muhtardı. Bir tane aday vardı eski muhtar. 119 oy o aldı 125 oy ben aldım. Ben birinci geldim. Köyüm için en iyi hizmeti güzel bir şekilde yapacağıma eminim kendime güveniyorum. İstiyorum ki her yerde bir kadının eli değsin istiyorum. Çömelek için de benim elim inşallah uğurlu gelecek her şey güzel olacak” diye konuştu. Çömelek Mahallesi’nin eksiklerine değinen Dorla, “Yollarda şu anda gerçekten ciddi anlamda sıkıntı var. Sularımız yazın yetersiz. Ulaşımımız yok. Gögden yaylasının yolu şu anda çok berbat durumda oranın asfalt yapılması için elimizden gelen mücadeleyi vereceğiz inşallah. Daha çok sorunlar var ama ileriye dönük yavaş yavaş tek tek inşallah bunları çözeceğime eminim bir kadın olarak” diyerek sözlerini bitirdi.