DÜNYA - 15 Ağustos 2020 Cumartesi 05:37

Doğu Akdeniz, buz dağının sadece görünen yüzü

A
A
A
Doğu Akdeniz, buz dağının sadece görünen yüzü

Türkiye ile Yunanistan arasında Doğu Akdeniz sebebiyle artan gerilim, buz dağının görünen tarafı. Adalar meselesinden Kıbrıs’a, Ayasofya’dan mülteci krizine kadar birçok gerginlik var.

Son aylarda Yunanistan ile Türkiye arasında gerilim “istikrarlı” bir şekilde tırmanmaya başladı. Bu gerilim, 2020’nin ilk sekiz ayı ile sınırlı olan münferit bir durum değil. Her iki ülke de NATO üyesi ve bir tanım olarak birbirleriyle müttefik. Bununla birlikte sürekli bir çatışma hâlinde. İki ülke arasındaki uzun bir çatışma geçmişi bugüne kadar devam eden çözülmemiş toprak anlaşmazlıklarının bir sonucu. Tarihî olarak gerginliğe sebep olmaya devam eden ve Yunan-Türk ilişkilerinin uzun vadeli normalleşmesini engelleyen başlıca anlaşmazlıklar şöyle:

KIBRIS: 1950’lerden bu yana Türk-Yunan ilişkilerinde ciddi bir çatışma konusu Kıbrıs olmuştur. O zamanlar, bir İngiliz kolonisi olan Kıbrıs’taki Rumların bir kısmı Yunanistan ile birlik istiyordu. Bunun ilk sinyali 1931’de Lefkoşa’daki milliyetçi isyanlarla verildi. 1950’lerde Kıbrıs meselesi, Başpiskopos Makarios yönetimindeki Kıbrıslı Rumların Yunanistan ile birleştiğini iddia etmesiyle yeniden alevlendi ve EOKA grubu, adada paramiliter bir hareket başlattı. Yunanistan Başbakanı Alexander Papagos Kıbrıs konusunu Birleşmiş Milletlere taşıdı. Kıbrıs’ın Yunanistan’a devredilmesi fikri, Kıbrıslı Türklere yönelik ayrımcılık öfkeye sebep oldu. Bu, İstanbul'daki Rum toplumunun 1955’te hedef hâline gelmesine yol açtı. Buna karşılık, Yunanistan, Türkiye ile bütün iş birliklerinden çekildi ve Balkan Paktı’nın çökmesine sebep oldu. 1960 yılında Kıbrıs meselesinde uzlaşmacı bir çözüm üzerinde uzlaşıldı: İngiltere, Kıbrıs’a bağımsızlık verdi ve bir anayasa hazırlandı. Rum ve Türk askerleri, kendi topluluklarını korumak için adaya konuşlandırıldı. Bu, 1974 yılına kadar devam etti. Çeşitli siyasi hamleler sebebiyle savaştan kaçınılsa da Rum militanların Kıbrıslı Türklere yönelik katliamları Türkiye’nin müdahalesini kaçınılmaz kıldı. Türkiye’nin Kıbrıs harekâtı, on yıllar boyunca Yunan-Türk ilişkilerinde çatışma noktası olacaktı.

MERİÇ NEHRİ: Meriç Nehri boyunca uzanan sınır, iki ülke arasındaki bir başka çekişme noktası. 1986 senesinde Meriç’te İranlı mülteciler sınırı illegal yollardan geçmek isterken Türk ve Yunan askerlerinin yaralanmasına sebep olan çatışma oldu. Bu olay can kayıplarının yaşandığı ilk hadiseydi. 2019 ve 2020 yıllarında Meriç, Suriyeli mülteciler sebebiyle sıcak noktalardan biri olmayı sürdürüyor.

TÜRKİYENİ'NİN AB ÜYELİĞİ: 1996’dan sonra, Yunanistan Dışişleri Bakanı ve daha sonra Başbakan olan Yorgo Papandreu, Yunan-Türk ilişkilerinde önemli bir yön değişikliği imzaladı. Yunanistan'ın Türkiye'nin AB hedeflerine yönelik itirazlarını kaldırdı ve güçlü bir şekilde Türkiye’nin AB aday statüsü hedefini destekledi. Buna rağmen 2005 yılında yapılan bir anket, Yunanlıların yalnızca yüzde 25'inin Türkiye'nin AB’de herhangi bir yeri olduğu konusunda hemfikir olduğunu gösterdi. Yunanistan eski başbakanları Alexis Çipras ile Yorgo Papandreu da Türkiye’nin AB’ye üyeliğinden yana tavırlarını sürdürdü.

GERİLİMİN MERKEZİ EGE
1913 Balkan Savaşları sonunda Gökçeada ve Bozcaada dışında, bazıları Türkiye kıyılarından sadece birkaç kilometre uzakta olan bütün Ege adaları Yunanistan’a verildi. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana, Türkiye bunun karasuları, hava sahası ve diğer ilgili kontrol bölgelerinin sınırlandırılmasına ilişkin anlaşmazlıklara yol açtığı konusunda ısrarcı. Hem askerî taktik avantajlar hem de Ege’deki ekonomik menfaatler, çatışmaların kökenini oluşturuyor. Bugün Akdeniz’deki petrol arama faaliyetlerine benzer çatışmalar 1970’li yıllarda itibaren Ege’de yaşandı. Petrol arama faaliyetleri için 1987’de Türk gemisinin Ege’ye yönelmesi üzerine dönemin Yunanistan Başbakanı Andreas Papandreu, Yunanistan'ın iddia ettiği tartışmalı sularda bulunması hâlinde geminin batırılmasını emretti. Bu konu, Davos'ta Yunanistan ve Türkiye başbakanları arasında müzakere edildi. Gerginlik büyümeden yatıştırıldı.
Türkiye ile Yunanistan arasında Ege’de kıta ve hava sahası kaynaklı birçok mesele var. Bunlar sık sık iki ülke arasında alevlenmelere sebebiyet veriyor;
1- Kara sularının genişliği. Ege Denizi’nde her iki taraf da kıyılarının açıklarında şu anda 6 deniz mili var. Yunanistan, uluslararası deniz hukukuna göre 12 deniz miline tek taraflı genişleme hakkı iddia ediyor. Hâlihazırda kendi kara sularını diğer kıyılarında 12 mile genişletmiş olan Türkiye, Ege'de 12 mil kuralının uygulanabilirliğini reddediyor ve tek taraflı uygulamaya çalışması durumunda Yunanistan'ı savaşla tehdit ediyor.
2- Ulusal hava sahasının genişliğini Yunanistan şu anda 10 mil iddia ederken Türkiye sadece 6 mil kabul ediyor.
3- Ege’nin uluslararası kesimlerindeki kıta sahanlığı bölgesinin gelecekte sınırlandırılması, devletlere ekonomik kazanımlar için münhasır haklar verecek.
4- Yunanistan’ın, ICAO tarafından belirlenen Uçuş Bilgi Bölgeleri (FIR) ile ilgili kuralların çelişkili yorumlarına dayanarak Ege’nin uluslararası kısımlarındaki Türk askerî uçuş faaliyetleri üzerinde uçuş kontrolü uygulama isteği.
5- 1996’dan beri bazı küçük ıssız adacıklar üzerindeki egemenlik girişimleri. Ki, özellikle de Kardak, iki ülke arasında ciddi gerilime yol açmıştı.

ATİNA MASAYI SABOTE ETTİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan ile diyalog kurulana kadar Oruç Reis sismik araştırma gemisinin yürüttüğü sondaj çalışmalarının durdurulduğunu açıkladı. Mızıkçılık yaparak masayı sabote eden Yunanistan, bu süreçte Mısır ile hukuki dayanağı olmayan ve Türkiye ile Libya’nın yaptığı anlaşmadaki sınırları ihlal edecek bir münhasır ekonomik bölge anlaşması imzaladı. Bunun üzerine Türkiye, Yunanistan'ın taahhütlerini yerine getirmediğini, bunu sinsi bir şekilde kullandığını belirterek 2020 Ağustos ayının ilk yarısında sondaja yeniden başladığını duyurdu. Sondajla beraber gerginliklerde kaldığı yerden devam etmeye başladı. Yunanistan silahlı kuvvetleri, Türk araştırma gemileri sebebiyle teyakkuz hâlinde. Türk Donanması ise Oruç Reis’e eşlik ederek muhtemel bir müdahaleyi karşılıksız bırakmayacağını ilan etti.

YUNAN'DA AYASOFYA TRAVMASI
Yunanistan, Danıştay’ın 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı’nı iptal ederek Ayasofya’nın tekrar cami olması yönündeki kararına şiddetle karşı çıktı. Ancak 23 Temmuz tarihinde fethin sembolü olan Ayasofya, cami olarak yeniden ibadete açıldı.

∂ Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 14 Mart 2019’da bir röportajda Yunan askerî uçağı Ege’den kalktığında Türk jetlerinin de aynı şeyi yapacağını söyledi. Ertesi gün Yunanistan Dışişleri Bakanlığı “Türk askerî uçaklarının uçuşları kabul edilemez” diyerek açıklama yaptı. O günden itibaren her gün sistematik olarak ihlal bilgisi paylaşıyor.
∂ Türkiye ve Libya 27 Kasım 2019'da anlaşma imzaladı. 5 Aralık'ta açıklanan anlaşma sonrası iki ülke arasındaki deniz sınırının haritası yayımlandı. Yunanistan, haritanın kendi sınırlarını kapsadığını iddia ederek BM’ye itirazlarını açıklayan ve konunun BM Güvenlik Konseyi tarafından ele alınmasını isteyen iki mektup gönderdi. Türkiye, deniz yetki alanlarının Libya ile sınırlandırıldığını BM’ye bildirdi. BM ise tarafsız kalarak Yunanistan ile Türkiye’yi diyaloğu sürdürmeye çağırdı.
∂ 2020 senesinin başlarında Türkiye’nin AB’nin vadettiği mülteci yardımını yapmaması üzerine sınır kapılarını açma kararı, bir başka krize sebep oldu.

FRANSA'NIN LİBYA ACISI
Türkiye’nin hamleleri Akdeniz’de başka güçlerin ittifaklarını da beraberinde getirdi; Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail, Türkiye'ye karşı çok açık bir güç gösterisi olarak Akdeniz'de ortak askerî tatbikatlar düzenlemeyi planlıyor. Kıbrıs ve Fransa bir savunma iş birliği anlaşması imzaladı. Kıbrıs, Yunanistan'ın kilit bir müttefiki ve durumla ilgili olduğundan daha fazlası, özellikle Fransa, Türkiye'nin Libya'daki faaliyetlerine şiddetle karşı çıktığı için karşı hamleyi Akdeniz üzerinden gerçekleştirme peşinde.

BU GERİLİM, NATO'YU PARÇALAYABİLİR
NATO üyesi iki ülke Türkiye ile Yunanistan arasında savaş ihtimali yok görünse de ittifak saflarındaki bölünme ortada. Bu, Libya’da Fransa ve Türkiye’nin muhalefetiyle daha da pekişiyor. Paris, bu durumda arka planda kalmaktansa Ankara’ya karşı Atina'yı desteklemeye çok daha istekli görünüyor. Bölgedeki açmaz, bir tür kaynama noktasına ulaşıyor gibi görünüyor, bu doğrudan ve topyekûn bir savaşla sonuçlanmayabilir, ancak NATO’yu onarılamaz bir şekilde parçalayabilir.

Türkiye Gazetesi

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir İzmir merkezli “Mahzen-13” operasyonlarında 2 suç örgütü çökertildi İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, İzmir merkezli 3 ilde gerçekleştirilen “Mahzen-13” operasyonlarında 2 suç örgütünün çökertildiğini açıkladı. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya sosyal medya hesabından paylaşım yaparak operasyonlar hakkında bilgi verdi. Bakan Yerlikaya’nın verdiği bilgilere göre, İzmir merkezli olarak Mersin ve Van’da gerçekleştirilen “Mahzen-13” operasyonlarında elebaşılığını Tahsim Aktaş ve Murat Hanaylıoğlu’nun yaptığı 2 ayrı suç örgütü çökertildi. Operasyonlarda toplam 25 şüpheli yakalanırken 16 adet tabanca, 2 adet tam otomatik uzun namlulu silah, 10 adet tüfek, çok sayıda fişek, tüfek kartuşu ve muhtelif miktarda uyuşturucuya ise el konuldu. Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Başkanlığı koordinesinde; İzmir İl Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce yapılan çalışmalar sonucu İzmir merkezli Mersin ve Van’da düzenlenen operasyonlarda, organize suç örgütü üyesi şüphelilerin; Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, eğlence mekanlarını cebir ve tehdit kullanarak ele geçirmeye çalıştıkları, esnaflara ait işyerlerini kurşunladıkları, silahlı tehdit ile mağdur şahıslara zorla senet imzalattırdıkları, 3’üncü şahıslar adına para tahsilatı yaptıkları, silah ticareti yaptıkları, kasten yaralama, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması ve 6136 sayılı kanuna muhalefet suçlarını işledikleri tespit edildi.
İzmir Uzman jinekologdan kadınlar için önemli uyarı: "Normal saymayın" Jinekolog Elifnur Özak, menopoz sonrası görülen vajinal kanamalara dikkat çekti. Bu dönemde görülen kanamaların genellikle iyi huylu nedenlere bağlı olduğunu belirten Uzm. Dr. Özak, “Ancak bazı kötü huylu hastalıklar ve kanserler kendilerini vajinal kanamalar ile belli edebilirler. Menopoza girildikten sonra, artık vajinal kanamalar ‘normalimiz’ olmaktan çıkar, göz ardı edilmemelidir.” diyerek kadınları uyardı. Acıbadem Kent Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Elifnur Özak, menopozun kadınların doğal yaşam döngüsünün bir parçası olduğunu hatırlattı. Adet kanamasının kesilmesine menopoz denildiğini, tıbbi açıdan ise menopozun yumurta ve hormon üretiminin sona ermesi anlamına geldiğini vurgulayan Uzm. Dr. Özak, kadınların bu yeni dönemi için, "Kadınlarda ortalama 40’lı yaşlardan itibaren reprodüktif çağın menopozal kısımları başlar. Adetlerimiz, belirgin bir problem olmadığı sürece, bir anda kesilmez, yavaş yavaş araları açılarak gider. 2 ayda bir, 3 ayda bir, 6 ayda bir... ’Pre- menopoz’ dediğimiz bu menopoz öncesi dönemde kadınlarda “vazomotor semptom” olarak bilinen sıcak basmalarıyla, ani ve yoğun terlemelerle, ani sinirlilik haliyle, geceleri uyku problemleriyle, vajinal kurulukla sıklıkla karşılaşırız. Bunlar, vücutta azalan östrojen düzeylerinin bedenimizde oluşturduğu sonuçlardır. Premenopozal dönemdeki bu sorunların hemen hepsinin tedavisi mümkündür. Ne zaman ki bir sene hiç adet görülmez, ancak o şekilde ‘menopoza girdim’ diyebiliriz. Bu dönem de ortalama 45-55 yaşları arasına denk gelmektedir" bilgilendirmesinde bulundu. Normal kabul etmeyin, sebebini öğrenin Menopoz sonrasında vajinal kanamalar görülebildiğini, bunların pek çok kadın tarafından “normal” kabul edilip, doktor kontrolüne gerek duymadığını belirten Uzm. Dr. Özak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kadınlar özellikle doğurganlık süreçlerinde, hamilelik öncesinde ve hamilelikte kadın hastalıkları ve doğum uzmanı kontrolünde olmayı önemserler. Menopoza girdikten sonra ise artık jinekologla işlerinin bittiğini düşünürler, muayenelerini ihmal ederler. Menopoza girdikten sonra kanama sorunu yaşadıklarında bunu göz ardı ederler. Oysa bu dönemdeki kanamalar masum olmayabilir. Menopoz sonrası vajinal kanamalar genellikle iyi huylu sebeplere bağlı olsalar da bazı kötü huylu hastalıklar ve kanserler kendilerini vajinal kanamalar ile belli edebilirler. Menopoz sonrası kanama durumunda, jinekolojik muayene ve bu muayene sonuçlarına bağlı olarak rahim içinden (endometriyum) örnekleme yapmak, biyopsi alarak kötü huylu bir hastalık olup olmadığını değerlendirmek gerekebilir. Endometriyum kanserleri erken dönemde kendisini kanama ile belli ettiği için, çoğu zaman bu kanamalar sayesinde erken evrelerde yakalanır ve pek çok hastada kemoterapi ihtiyacı dahi olmadan, sadece ameliyatla cerrahi olarak tedavi edilebilir. Kötü rüya görmemek için bu kanamaların nedenlerinin belirlenmesi gerekir."