SAĞLIK - 16 Eylül 2022 Cuma 11:40

Edebiyatla ruh sağlığı: Bibliyoterapi

A
A
A
Edebiyatla ruh sağlığı: Bibliyoterapi

Uzman Klinik Psikolog Kübra Bozkurt, “Bibliyoterapi kelime anlamıyla, kitap okuma yoluyla ruh sağlığını iyileştirme anlamına gelmektedir. Terapi sürecinde hastanın kişisel sorunlarıyla eşleşen bir öyküye sahip eseri, psikolog hastasına ev okuması olarak ödev verir. Sonraki seansta da hastanın kitapta fark ettikleri, karakterin baş etme yöntemleri tartışılır. Bu sayede hasta bu sorunları yaşayan ilk ve tek insan olmadığını ve farklı çözüm yolları olduğunu keşfeder” dedi.

Medicana Çamlıca Hastanesi hekimlerinden Uzman Klinik Psikolog Kübra Bozkurt, bibliyoterapi hakkında açıklamalarda bulundu. Psikolog Kübra Bozkurt, bibliyoterapinin öneminin 20’nci yüzyılın başlarında batıda fark edildiğini, hastaların ruh sağlığını iyileştirmek ve iç görü kazandırmak için psikiyatrik hastanelere kütüphaneler kurulduğunu belirterek, “Bibliyoterapi kelime anlamıyla, kitap okuma yoluyla ruh sağlığını iyileştirme anlamına gelmektedir. Terapi sürecinde hastanın kişisel sorunlarıyla eşleşen bir öyküye sahip eseri, psikolog hastasına ev okuması olarak ödev verir. Sonraki seansta da hastanın kitapta fark ettikleri, karakterin baş etme yöntemleri tartışılır. Bu sayede hasta bu sorunları yaşayan ilk ve tek insan olmadığını ve farklı çözüm yolları olduğunu keşfeder” dedi.

Ruh beden zihin bir bütündür

Psikolog Bozkurt, fiziksel sağlığın ne kadar önemli olduğunu yaşayarak tecrübe edildiği şu günlerde, ruh sağlığının da aynı şekilde önemli olduğunun farkına varıldığını vurguladı ve şunları söyledi: “Psikolojik sorunlarımızla yüzleşmek ve bir çözüm üretmek hem fiziksel hem ruh sağlığımız açısından önemli. İhtiyacımız olduğunda psikolog ve psikiyatrdan yardım almak süreci hızlandırsa da, kendine yardım kitapları, psikoloji temalı kitaplar ve filmler de iç görümüzü arttırmaya fayda sağlıyor. Hiçbir farkındalığı olmadan yaşayan ama bir kısır döngüden çıkamadığını düşünen bir birey, izlediği bir filmle ortak örüntüyü fark edebilir ve yardıma ihtiyacı olduğunu anlayabilir.”

Ruh sağlığı için kitap önerileri

Kendine yardım kitapları, belirtileri hafif şiddette olan bireylere oldukça fayda sağladığını belirten Psikolog Bozkurt, “Kitaplarda anlatılan teknikler birçok insanın anlayıp uygulayabileceği şekilde basit anlatılmıştır. Buradaki önemli nokta, bu kitapların yavaş yavaş, sindire sindire, anlatılan teknikleri uygulayarak okunması gerektiğidir. Kendine yardım kitapları ile alakalı bir diğer önemli nokta ise kişisel gelişim kitaplarından farklı olmalarıdır. 10 adımda mutluluk, 15 adımda zengin olmanın yolu gibi bilimsel tabanı olmayan tavsiye kitapları gerçekçi unsurlar sunmaz. Kendine yardım kitapları psikoloji, psikiyatri, nöroloji, sinirbilim ve bağlantılı birçok bilim dalını birleştirerek, psikolojik sorunları farklı açılardan ele alır. Sunduğu çözümler yıllar süren araştırmaların bir sonucudur. Tavsiye olarak uzun yıllardır terapide kullandığımız birkaç kitabı önerebilirim. Dr. David Burns’ün depresyon hastaları için yazdığı İyi Hissetmek kitabı, kaygı bozukluğuna sahip hastalar için çeşitli tekniklerin anlatıldığı Panik Atakta Anksiyete Terapisi adlı kitap, şikâyetleri hafif-orta şiddette olan hastalar için oldukça fayda sağlamıştır. Erken çocukluk döneminin yetişkin yaşamına etkisi, şemaların oluşumu ve iyileştirilmesi üzerine yazılan Hayatı Yeniden Keşfedin adlı kitap da Jeffrey Young tarafından kaleme alınmıştır ve şema terapi de sıklıkla kullandığımız başucu kitaplarımızdan biridir. Kişinin bireysel bir sorunu olmasa bile yakınlarına daha çok yardım edebilmek için bir psikiyatrik bozukluk hakkında detaylı bilgiye sahip olmak isteyebilir. Çocuğuna şizofreni tanısı konan bir ebeveynin hissettiği çaresizlik, şizofreni hakkında kitaplar okuduğu, filmler izlediği ve şizofreni destek gruplarına katıldığı zaman azalabiliyor bu sayede. Çocuklarının psikiyatrik durumu hakkında küçük çaplı verdiğimiz psikoeğitimi, tavsiye ettiğimiz kitaplar ve filmler ile desteklemiş oluyoruz. Daha fazla bilgiye sahip olan ebeveynler ne yapacakları konusunda daha sakin ve sağduyulu davranabiliyorlar. Tek başına sorunlarını çözememiş ve terapi sürecine başlamış hastalarımıza da fayda sağlıyor bu yayınlar. Farkındalığı arttırmak adına uzun seanslar harcamak yerine, hastalarımıza verdiğimiz ev ödevleri-okuma yapmak ve içerik izlemek- zamandan tasarruf etmemizi sağlıyor. Özellikle iç görü konusunda zorluk yaşayan ya da devam ettirdiği davranışın kendi kişisel gelişimine nasıl zarar verdiğini fark etmeyen hastalar için bu kaynaklar tedavi sürecini hızlandırıyor” dedi.

Bir tedavi yöntemi olarak edebiyat

Bu anlamda bibliyoterapinin önemi 20’nci yüzyılın başlarında batıda fark edilmiş olduğunu bildiren Psikolog Bozkurt, “Hastaların ruh sağlığını iyileştirmek ve iç görü kazandırmak için psikiyatrik hastanelere kütüphaneler kurulmuştur. Bibliyoterapi kelime anlamıyla, kitap okuma yoluyla ruh sağlığını iyileştirme anlamına gelmektedir. Terapi sürecinde hastanın kişisel sorunlarıyla eşleşen bir öyküye sahip eseri, psikolog hastasına ev okuması olarak ödev verir. Sonraki seansta da hastanın kitapta fark ettikleri, karakterin baş etme yöntemleri tartışılır. Bu sayede hasta bu sorunları yaşayan ilk ve tek insan olmadığını ve farklı çözüm yolları olduğunu keşfeder. Hastalarımıza tavsiye ettiğimiz çeşitli filmler ve içeriği zengin videolar da terapi sürecine katkı sağlar. Kitap önerisi gibi filmi de ev ödevi olarak veririz ve bir sonraki seans değerlendirmesini yaparız. Çeşitli psikiyatrik bozuklukların konu alındığı filmleri, spesifik olarak, hastalarımızın şikayetleri üzerine tavsiye edebiliyoruz. Ebeveynlik tutumları üzerine, çocuklarına nasıl yaklaşmaları gerektiğini öğretebilmek adına, ebeveynlere ödev verebiliyoruz. Disosiyatif Kişilik Bozukluğunun ele alındığı Dövüş Kulübü (Fight Club), Şizofreni hastalarının gözünden anlatılan Akıl Oyunları (A Beautiful Mind) ve Zindan Adası (Shutter Island), Yeme Bozukluklarının konu olarak ele alındığı Kemiklerine Kadar (To the Bone), Borderline Kişilik Bozukluğunun anlatıldığı Aklım Karıştı (Girl, Interrupted)filmleri önemli yapımlar arasındadır” şeklinde konuştu.

Kitap okumanın ruh sağlığı üzerindeki etkisi

Kitap okumanın ruh sağlığı üzerindeki olumlu etkileriyle alakalı birçok araştırma yapıldığını, kitap okumak, kurgu olsun veya olmasın, kişinin psikolojik sorunlarıyla, kaygısıyla daha iyi baş etmesine, bakış açısının değişmesine, empati becerisinin artmasına fayda sağladığını ifade eden Psikolog Bozkurt, fizyolojik açıdan bedensel duyumlarda sakinleştirici etkisi olduğunu söyledi.

Psikolog Bozkurt, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Stresin etkisiyle hızlanmış kalp atışları normale döner, uyku kaliteniz artar, kendinizi daha dingin hissedersiniz. Bu nedenle de ihtiyacınıza yönelik doğru kitabı seçmek önemlidir. Dikkat edilmesi gereken birkaç nokta var. Popülist kültürün etkisiyle, bilgi temeli sağlam olmayan roman-kişisel gelişim tarzı yazılan kitaplara dikkat edilmesi gerekiyor. Bu kitaplar araştırılmadan alınıp okunulduğunda hastalarımızda gerilemeye neden olabiliyor. Olay, “Ben neden yapamıyorum” şeklinde kendini suçlamalara dönebiliyor. Aynı şekilde psikiyatrik vakaların diziye çevrilmesi, aynı sorunu yaşayan bireylerde farkındalığı sağlarken, diğer aile üyesinin de suçlayıcı konuşmasına neden olabiliyor. Kitap okumak, film izlemek, tiyatroya gitmek ruh sağlığımızı korumak adına yaptığımız aktiviteler değil sadece, aynı zamanda tedavinin bir parçası olarak kullanılıyor. Narsist kişilik bozukluğu hakkında bir tiyatro eseri izlemek, depresyonuyla baş etmeye çalışan bir kadının hikayesini okumak, şizofreni hastasının rehabilitasyon süreciyle alakalı bir film izlemek bize yeni bakış açıları, yeni baş etme yöntemleri sunar. İhtiyacınız olan yayınları dikkatli seçmek, kısa bir ön araştırma yapmak veya psikoloğunuzla bu konuyu tartışmak doğru kaynağa ulaşmanızı sağlayacaktır.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bolu Bolu’da 7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi düzenlendi Bolu’da "7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi" düzenlendi. Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Fatma Deniz Sayıner modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgileri katılımcılara aktardı. Bolu Koru Otel’de geleneksel hale gelen Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi’nin 7’ncisi düzenlendi. Kongre’nin oluşturulmasında büyük payda sahibi olan Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Deniz Sayıner’in öncülüğünde bir araya gelen doğum hekimlerinin yanı sıra perinatoloji uzmanları, ebeler, hemşireler, yenidoğan hekimleri ve doğuma katkı sağlayan birçok branş uzmanı da kongrede yerini aldı. Kongrede Türkiye’de ve dünyada modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgiler, araştırma sonuçları ve deneyimlerin paylaşıldığı bilimsel oturumlar yapıldı. 3 gün sürecek olan kongrede, doğuma yönelik kurslar ve bilgilendirme toplantıları yapılacak. “Doğum konusu birçok konuya göre az ilgi görüyor” Türkiye’de sadece doğumun ele alındığı en büyük bilimsel toplantı olma özelliğini taşıyan 7. Uluslararası Bolu Koru Gebelik, Doğum ve Lohusalık Kongresi’nin başkanlığını yürüten Prof. Dr. Aydan Biri, “Bu 7’ncisi olmakla birlikte en çok heyecan duyduğum kongre oldu. Her geçen yıl birbirini tekrar etmemek adına zaten çok geniş ve sonsuz olan bu kongrede bir kez daha sizinle olmaktan çok büyük keyif duyuyorum. Konumuz doğum ve içerisinde çok fazla bileşen var. Doğumsal birleşim ya da bir bebeği ilgilendiren bir süreç, toplumun esası temeli ve koruyucu sağlık bakımı. Kongrede çok fazla insanı bir araya getiriyoruz. Ama çok da zor oluyor bu kongreler. Daha önce de söylediğim bir şey var ana işimiz olan doğum, özellikle kadın doğum hekimlerinin polikliniklerinin yüzde 80’i doğum, ancak buna rağmen birçok konuya göre çok daha az ilgi görüyor. Bu yıl ben çok çünkü bu konu doğrultusunda doktor arkadaşlarımızın da ana konumuzun doğum olduğuna dair inancı arttı. Her ne kadar hala akademisyen arkadaşlarımızın ‘Doğum da moda oldu’ demesine rağmen mesleğe bakışımızın çarptırıldığı bir dönemdeyiz” dedi. “Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez” Bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelere ihtiyaç olduğunu söyleyen Prof. Dr. Deniz Sayıner, “Eğitim bizim vazgeçilmezimiz olmalı. Çünkü en büyük güç bilgi gücüdür. Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez. Hiçbir silah, hiçbir teknoloji bilginin karşısında duramaz. O nedenle sürekli bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelerin yetişmesine ve ebelere ihtiyaç duyduğumuzu söylemem lazım. Ve tabii ki böyle bir ebeliği dizayn etmek için de birlik olmaya ihtiyaç vardır. Kurucu üyelerinden biri olmaktan onur duyduğum, gerçekten birlikte yürümekten gurur duyduğum yol arkadaşlarımın olduğu Anadolu Ebeler Derneği. Bu dernekle birlikte örgütlenmek, mesleğine sahip çıkmak mesleki örgütün içinde olmak son derece önemli” diye konuştu.