GÜNDEM - 02 Nisan 2020 Perşembe 10:37

Erik korona virüs nedeniyle 250 liradan 50 liraya düştü

A
A
A
Erik korona virüs nedeniyle 250 liradan 50 liraya düştü

Mersin’in Silifke ilçesinde kilosu 250 TL’den satışa sunulan can eriğinin fiyatı, altınla yarışırken bir anda patlak veren korona virüs engeline takıldı. Şu anda can eriği 50 liraya satan üreticiler, “Buna da şükür” diye konuştular.

Silifke’nin Keben Mahallesi'nde sera içinde turfanda can eriği yetiştiren çiftçi Murat Temur, geçen haftalarda ürünlerinin ilk hasadını yaptı. Kilosu 200 TL ile 250 TL arasında değişen yılın ilk can eriklerini yurt içi piyasasına gönderen Murat Temur, dünyaya yayılan korona virüs nedeniyle ürünlerini ihraç edemez oldu.
Gümrük kapılarında uzun süre bekleyen can erikleri ülkeler arası korona virüs engeline takılınca Temur, can eriğin kilosunu 50 TL’ye kadar düşürdü.

Erik korona virüs nedeniyle 250 liradan 50 liraya düştü

Korona virüs nedeniyle eriği istediği fiyata satamadığını anlatan Temur, ilerleyen süreçte açıkta çıkan eriğin kilogram fiyatının daha da düşebileceğini belirtti.

“Bu yıl 120 dönümü örtü altında olmak üzere, toplam 800 dönüm araziden 8 bin ton erik hasadı yapacağız” diyen Temur, “10 gün önce örtü altı erik üretimi başladı. 10 gün önce 250 TL ile başlayan erik fiyatlarımız korona virüsün etkisiyle 40-50 TL’ye kadar düştü. Biz buna da şükrediyoruz. İlerde açıkta satacağımız eriklerin sonuçları itibariyle sıkıntı görüyoruz virüsten dolayı. İnşallah o zamana kadar düzelme olur, sıkıntılarımızı atlatırız diye düşünüyoruz. Bu günlerde devletimizin bizlere verdiği destekten dolayı da başta Cumhurbaşkanımıza ve devletimize teşekkür ediyoruz. Üretimin ve ihracatın devam edeceğini söyleyen devletimiz bize bu anlamda destek verdi. Onlardan da Allah razı olsun. Şu günlerde dünyayı korona virüs sarsa da biz Türk insanı olarak üretmeye devam edeceğiz” dedi.

İlçede erik üretiminin ise Göksu Vadisindeki Keben Mahallesi başta olmak üzere Sabak, Bükdeğirmeni, Karakaya, Evkafçiftliği, Kargıcak, İmambekirli, Karahacılı, Ortaören ile sahile yakın kesimlerdeki Kabasakallı, Atayurt, Atakent, Taşucu mahallelerinde yapıldığı bildirildi.

Murat Şengi

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara DÜFAS: Türkiye’nin ilk ve tek ufuk ötesi sonarı ASELSAN, bugüne kadar elde ettiği teknolojik birikim ve yeteneklerini kullanarak Türkiye’nin ilk yerli ve millî ufuk ötesi denizaltı savunma harbi sonarı DÜFAS’ı tamamen özgün teknolojiyle Mavi Vatan’a kazandırdı. Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) liderliğinde, Deniz Kuvvetleri Komutanlığının ihtiyaçları doğrultusunda geliştirilen, Düşük Frekanslı Aktif Sonar Sistemi (DÜFAS), tanıtıldı. ASELSAN tarafından geliştirilen sonar, denizaltılar ve torpidolar gibi su altı tehditlerinin uzun mesafelerden tespit edilmesini sağlıyor. DÜFAS, derinliği değiştirilebilir aktif ve pasif sonar yetenekleri ve üstün teknolojisi ile Mavi Vatanda Türk Donanma’sının gücüne güç katıyor. İlk ve tek çekili aktif sonar sistemi Yurt içi imkanlarla tasarlanıp üretilen ilk ve tek çekili aktif sonar sistemi DÜFAS; akustik sinyalleri aktif sonar bileşenleri aracılığıyla yayınlıyor, yayınlanan sinyalin hedeflerden yansımalarını pasif sonar ile toplayarak su altı taktiksel resmi oluşturuyor, uzun menzilde, yüksek doğrulukta su altındaki tehditlerin tespitini ve takibini sağlıyor. Sonar Performans Modelleme Kabiliyetiyle dikkat çeken DÜFAS, bistatik/multi-statik çalışmaya uygun mimarisi ile öne çıkıyor ve sahip olduğu teknik özellikler ile düşman denizaltıları Türk Donanması için bir tehdit olmaktan çıkıyor. Torpidoya karşı anında tedbir ASELSAN tarafından geliştirilen sistem, denizaltı gibi tehditlerin tespitine ilave olarak, pasif sonar modunda ortam gürültülerini dinleyerek torpido gibi tehditlerin de tespitini yapıyor. DÜFAS aynı zamanda, bir torpido tehdidi algıladığında karşı tedbir ekipmanlarını devreye sokarak, riski ortadan kaldırıyor.
Erzurum İrfan Meclisi’nde turizm ele alındı Erzurum’da “İrfan Meclisi” “EİT 2025 Turizm Başkenti Erzurum” gündemiyle ilk toplantısını yaptı. Erzurum’da bir araya gelme kültürünü geliştirmek, ortak aklı şehir ve halkın yararına çalıştırmak ve istişare kültürüne katkı sağlamak için yeni bir oluşum olarak kurulan ve aralarında STK temsilcilerinin, iş insanlarının, akademisyenlerin, eğitimcilerin, yazarların, bürokratların bulunduğu “İrfan Meclisi” ilk toplantısını gerçekleştirdi. Yaklaşık altmış kişinin katıldığı İrfan Meclisi’nin ilk toplantısında “EİT 2025 Turizm Başkenti Erzurum” konusu ele alındı. Açılış konuşmasını yapan TDED Erzurum Şube Başkanı Murat Ertaş hızla değişen dünyada, şehirlerin de zihinsel ve fiziksel dönüşümler yaşadığı bir çağda şehrin, içinden çıktığı medeniyetin ve yaşadığı çağın gerçeklerini, geleneklerini göz ardı etmeden, dinamik ve yenilikçi bir ortak akılla ancak yaşanabilir olabileceğini belirtti. Murat Ertaş konuşmasında Erzurum’un EİT 2025 Turizm Başkenti seçildiğine dikkat çekerek EİT ve “turizm başkenti” kavramı hakkında bir değerlendirme yaptı. Turizm Başkenti olmanın sosyo-kültürel ve ekonomik birçok fırsatı Erzurum’un ayağına getirdiğini söyleyerek ortak akıl faydasında birleşen “İrfan Meclisi”nin katılımcılarına teşekkür etti. İrfan Meclisi’nin katılımcılarının tek tek fikirlerini beyan etmesinden sonra Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen tüm katılımcılara birbirinden değerli görüşleri, değerlendirmeleri, tenkitleri ve teklifleri için teşekkür etti. Başkan Mehmet Sekmen turizm ve sosyal belediyecilik alanında gerçekleştirdikleri icraatlerden ve başta kentsel dönüşüm, kış turizmi yatırımları, şehrin güzelleştirilmesi, ilçeler dahil Erzurum’un bir bütün olarak kültür varlıklarının turizme kazandırılması gibi konularda yeni dönemde yapmayı düşündükleri projelerden bahsederek seçimlerden sonra işe hız vereceklerini ve Erzurum’un EİT 2025 Turizm Başkenti olmasının getireceği fırsatları en iyi şekilde değerlendirmek için Kültür ve Turizm Bakanlığı’yla, Erzurum Valiliği’yle ve şehrin paydaşlarıyla ortak akılla çalıştıklarını, çalışmaya devam edeceklerini ifade etti.
Hatay Depremin ardından 1 ay aracının bagajında yaşayarak afetzede vatandaşlara şifa dağıtan doktora, ‘Vefa ve Fedakarlık’ ödülü i Sina Hizmet Ödülleri töreninde; ‘Vefa ve Fedakarlık’ ödülüne layık görüldü. Kahramanmaraş merkezli depremler Hatay’da büyük yıkıma yol açmış ve 25 bine yakın insan vefat etmişti. Depreme Hatay’ın Hassa ilçesinde yakalanan Doktor Yasemin Türk ve ailesi ağır hasarlı binadan kurtulmayı başardı. Deprem felaketinde yaşadığı şoka rağmen afetzede vatandaşların yardımına koşan Dr. Türk, davranışıyla takdir topladı. Depremzede vatandaşlara şifa dağıtan Türk, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 14 Mart Tıp Bayramı kapsamında düzenlenen İbn-i Sina Hizmet Ödülleri töreninde; ‘Vefa ve Fedakarlık’ ödülüne layık görüldü. "Deprem gecesi duyduğum tek ses binanın uğultuları ve çatırtı sesleriydi" Deprem anında yaşadıklarını anlatan Dr. Yasemin Türk, "6 Şubat depreminin olduğu gün oğlum korktuğu için yanımda yatmıştı. Kendime geldiğimde her yer sallanıyordu. Duyduğum tek ses binanın uğultuları ve çatırtı sesleriydi. Geçti geçecek derken o kadar uzun geldi ki stresten kaynaklı bu kadar uzun sürdü diye düşündüm, ama geçmedi. Dua ettik ve artık hayatın sonuna geldik, bina yıkılacak ve altında kalacağız diye düşündüm. Çok şükür bina yıkılmayıp ağır hasar aldı. Bu süreçte bütün duvarlar yıkılmıştı. Merdiven duvarı merdivenin üzerine yıkılmıştı. Önde ben, arkada 2 çocuğum, onların arkasında ise eşim gidiyorduk. O enkazı görünce nasıl yapacağımı bilemedim. Bir an durup sonra dedim ki kay, kaydırak gibi enkazların üzerinden kayarak son anda indik" dedi. "Depremden hemen sonra ilk amacım çocuklarıma güvenli bir alan oluşturup, sonra hastaneye geçip hastalara yardım etmekti" Depremin ilk gününden itibaren Hatay’ı asla terk etmediğini dile getiren Dr. Türk, "İlk amacım çocuklara güvenli bir alan oluşturmak daha sonra hastaneye geçip hastalara yardım etmekti. Çocuklarımı arkadaşa sağ salim teslim ettikten sonra yapacağım tek şey memleket ve insanlar için ne yapabilirdim. Oradan hemen hastaneye gittim. Hastane ağır hasarlı olduğu için yeni yapılacak binamız henüz tamamlanmayıp inşaat halindeydi. Öyle olunca hızlı bir şekilde inşaat dahi olsa giriş katı yataklar ve battaniyeler taşındı, hastalar orada karşılandı. İnşaat halindeki hastaneyi ayağa kaldırdık. Bu süreçte il dışından çok sayıda görevlendirme ile doktor arkadaş geldi. Biz bunlarla mobil ekipler kurduk. Hassa’daki bütün köy ve mahalleleri 2 günde bir tarayacak şekilde sağlık hizmeti, muayene, reçete, ilaç dağıtımı yaptık. Sağlık Bakanlığının önerisiyle Cumhurbaşkanlığı tarafından 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle İbn-i Sina Hizmet Ödülleri Töreninde ’Vefa ve Fedakarlık’ ödülüne layık görüldüm. Depremin ilk gününden itibaren Hassa’yı asla terk etmedim. Çocuklarımı Ankara’ya gönderdim 4 ay onlardan ayrı kaldım. 1 aydan fazla da barınacak yerim olmadığı için kendi arabamın bagajında konakladım. Bunlara rağmen Hatay’ı asla terk etmedim. Gece gündüz demeden sürekli elimden ne geliyorsa sadece hekim olarak değil, insan olarak da neler yapabilirim diye bunları düşünerek çalıştım" ifadelerini kullandı.
Diyarbakır Uzmanı, Ramazan ayında günde kaç litre su tüketilmesi gerektiğini açıkladı Bugünlerde vücudunun susuz kalmaması için ramazan ayı boyunca iftarla başlayıp sahur bitimine kadar geçen sürede tüketilecek su miktarı büyük önem taşırken, Doç. Dr. Ramazan Danış, “Bir kişinin günde en az 2,5 litre su alması gerekiyor” diyerek uyarıda bulundu. Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nefroloji Bilim Şefi ve Organ Nakli Mesul Müdürü Doç. Dr. Ramazan Danış, Ramazan ayı ile birlikte böbrek hastalarının oruç tutup, tutmaması yönünde açıklamalarda bulundu. Şeker ve tansiyon hastalığının böbrek yetmezliği sonucunu doğurduğunu ve hekim kontrolünde bu hastaların oruç tutmaları gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Danış, “Ramazan ayında hastalar tarafından bize çok soru geliyor. Oruç tutalım mı, tutmayalım mı? Ya da oruç tutarken neye dikkat edelim diye sorular geliyor. Su tüketimi Ramazan ayında çok önemli. Öncelikle böbrekler vücutta iki adet bulunan küçük ama büyük görevler yapan, hayati önem arz eden organlardır. Böbreklerimize iyi bakmamız gerekiyor. Çünkü vücudun temizlenmesinden atık maddelerin atılmasına kadar bir sürü ilacın geçtiği yerdir böbrekler. Özellikle Türkiye ve Avrupa’da en sık böbrek yetmezliği yapan iki neden var; şeker hastalığı ve hipertansiyon. Bu hastaların mutlaka ve mutlaka şeker kontrollerini ve tansiyon kontrollerini yapmaları gerekiyor” dedi. Oruç tutan bireylerin iftar ve sahur vakti arasındaki zamana yayacak şekilde günde en az 2,5 litre su tüketmesi gerektiğini dile getiren Doç. Dr. Danış, “Ramazan ayı aslında manevi yönün dışında vücuda dinlendirici olarak geliyor. Ama özellikle kronik böbrek hastalığı olan, böbrek yetmezliğiyle karşı karşıya olanlara tavsiyem oruç tutmamaları yönünde. Bilim de bu yönden konuşuyor. İslam dini kolaylık ve hoşgörü dinidir. Bu yüzden kronik hastalığı olanların oruç tutmaları konusunda bir dini çağrı yok. Böbreğin en iyi dostu sudur. Bir kişinin günde 2,5 litre su alması gerekiyor. Özellikle iftardan sonra direkt suya yüklenmeden ziyade 2-3 bardak su içip iftarla sahur arasındaki zamana yayılmalı su tüketimi. Bu zaman zarfında mutlaka en az 2,5 litre su tüketilmesi gerekiyor. Ramazan ayı boyunca özellikle toksik maddelerden, ağrı kesicilerden ve diğer maddelerden kaçmak gerekiyor” ifadelerine yer verdi.