Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Ömer Cihad Vardan, "Ortadoğu" konulu panelin açılış konuşmasında çevre ülkelerde yaşanan gelişmeleri iş dünyası ve ülkemizin dış politikası açısından etkilerini değerlendirdi.
Tunus'ta halk ayaklanmasıyla başlayan olayların, çok kısa bir zaman zarfında, önce Mısır ve Yemen'e, oradan Libya'ya ve hatta Körfez ülkelerinin bazılarına kadar yayıldığını söyleyen Vardan, "Tüm bu ülkelerde talep edilen nedir, ulaşılması planlanan ana hedef nedir diye baktığımızda; insanların serbest bir seçim sistemiyle, hükümet ve devlet başkanı seçebilmek, kişilerin hakların verildiği, kalkınma seviyelerinin arttığı bir ortamı oluşturmak istediklerini görüyoruz" dedi.
Vardan, yıllardır mevcut yönetimlerce baskı altında tutulmuş, demokratik hakları verilmemiş, refah düzeyi bir türlü artırılamamış olan halkların, demokratik rejime kavuşma arzusu ile başlatmış oldukları tüm bu olayların, bu ülkelerde belirsizliklere sebep olduğunu da dikkat çekti.
Türkiye'nin son 8-9 yıl zarfında, daha önceden ihmal ettiği, komşu ve çevre ülkelerle, sıfır sorun politikası dahilinde iyi ilişkiler kurduğunu dikkat çeken, "Bu ilişkiler, sadece siyasi alanda kalmamış, aynı zamanda ekonomik ilişkilere de dönüşmüştür. Öyle ki, küresel krizin dünyayı kasıp kavurduğu bir dönemde, bu ülkelerle başlatılan ve bugüne kadar geliştirilen ticaret, taraflara yeni kazanımlar getirmiştir" dedi.
Vardan konuşmasına şöyle devam etti:
Bu ülkelerin birçoğunda Türk yatırımları başlamış, bunlar derinleşmiş, hem bölge insanına, hem de bizim insanımıza iş alanı oluşturulmuştur. Ayrıca başta Libya olmak üzere, bu ülkelerin hemen hepsinde Türk müteahhitlik hizmetleri en geniş manada verilmeye başlanmıştır. Özellikle Türk firmalarının yurt dışı müteahhitliğini öğrendiği yer olarak gösterilen Libya'da bugün Türk müteahhit firmalarının aldıkları iş toplamının 26 Milyar Dolar'a ulaştığı bildirilmektedir.
İşte bu denli yoğun ilişki yumağına girmiş, hem siyasi alanda sözü dinlenir hale gelmiş, hem de ekonomik alanda ticari münasebetlerini geliştirmiş olan Türkiye'mizi, geldiğimiz bu süreç, doğrudan ilgilendirmekte ve etkilemektedir."
Türkiye'nin demokraside ve ekonomide geldiği nokta itibariyle, Ortadoğu ülkelerinin örnek olarak baktığı bir ülke olduğunu söyleyen Vardan, "Ülkemizin bugün ulaşmış olduğu gelişmişlik seviyesiyle, kültürel ve tarihsel yakınlığı olan tüm bu coğrafya ile paylaşacağı çok önemli tecrübeleri bulunmaktadır.
Tarihin bize yüklediği görev şuuruyla, bu dönemde, Türkiye üzerine düşen tüm görevleri hem siyasal hem ekonomik açıdan yerine getirmek zorundadır. Aslında bu bakımdan, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin, en üst düzey yöneticilerinden bürokratına kadar bu bilinçte olduğunu sevinerek müşahede ediyoruz. Onların ayrıca bu bölgede istikrarın sağlanması, ülkeler arasındaki suni sınırların kaldırılması için var güçleriyle çalıştıklarını da biliyoruz" dedi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bu bağlamda Mısır'a gitmesini önemsediklerini ifade eden Vardan, Başbakanımızın, Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanımızın, Dışişleri Bakanımızın ve Maliye Bakanımızın da süreci yakından takip etmeleri ve konuyla ilgili yapılması gerekenleri derhal yapmaları iş dünyasının ziyadesiyle memnun etmiştir vurgusu yaptı.
"Hızlı bir şekilde kriz masasının kurulup, Libya'da çalışmakta olan yaklaşık 20 bin Türk çalışanının can güvenliğinin sağlanması amacıyla tarihin en kapsamlı kurtarma operasyonunun gerçekleştirilmesi ile ülkemizin büyüklüğünü bir kez daha anlamış ve kendi vatandaşını koruyan, kollayan, zor durumdan kurtaran devletimizin varlığını iliklerimize kadar hissetmiş olduk" diyen Vardan, Bu çalışmaların sadece Türk vatandaşlarıyla da sınırlı kalmadığını, Libya'da bulunan diğer ülkelerin zor durumda kalan vatandaşlarına da el uzatıldığını söyledi.
Vardan konuşmasına şöyle devam etti:
"Geçen hafta kardeşim, işlerini takip etmek ve bin 200'e varan çalışanını kaos ortamından kurtarmak üzere, Tunus'a, Libya sınırına gitmişti. 1 hafta boyunca gördüğü ve yaşadığı, durumun ciddiyetini gözler önüne seriyordu. Libya - Tunus sınırında yüz binlerce insanın aç susuz kurtarılmayı beklediğini ve Türkiye'den giden yardım kuruluşlarının kesinlikle ayrım gözetmeden insanlara ekmek - su dağıttığını anlattı. Bu olayın, bugün ülkemizin geldiği noktayı net olarak göstermesi açısından son derece önemli olduğunu düşünüyorum."
Mısır konusunda Türkiye'de var olan mutabakat, Libya hususunda yeteri kadar mevcut olmadığını söyleyen MÜSİAD Başkanı, Libya'daki Türklerin ve Türk yatırımlarının fazlalığı, milyar dolarları geçen alacakları, özellikle Libya için itidalli bir duruşu gerektirdiğini ifade ederek, "Libya'daki alacaklarımız müteahhit firmaların karı değildir. Bunların karşılıkları vardır. İşçilikler, tedarik firmalara ve bankalara ödenecek borçlar bu alacaklarla karşılanacaktır. Kaldı ki, milyar dolarlık yatırımlar bir kalemde bırakılıp vazgeçilememektedir. Bunların hepsi bizim varlıklarımızdır" dedi.
Vardan konuşmasına şöyle devam etti:
"İşte böyle bir ortamda sorumlu davranmak gerekmektedir, etkili bir dış siyaset için de, içeride güçlü bir dil birliği şarttır. Böylesi önemli uluslararası olayların iç siyasete alet edilmemesi, bilakis, iktidarıyla, muhalefetiyle yekvücut, olayların sühunet içinde çözülmesine yardımcı olunması hepimizin menfaati icabıdır.
Biz, yaşanan bu olayların, bölgede önemli bir gücü ve konumu olan, demokrasi geleneği yerleşmiş, kalkınmada büyük bir mesafe kat etmiş ve örnek alınan Türkiye'nin bundan sonraki dönemde de, önemini arttıracağına inanmaktayız. Bu nedenle, bu toplumsal hareketlerin belirli bir siyasal olgunluğa oluşmasıyla birlikte, eşen tüm görevleri hem siyasal hem ekonomik açıdan yerine getiülkemizi pozitif yönde etkileyeceği ve daha da güçlendireceği aşikardır. Aynı zamanda, söz konusu ülkelerde gerçekleşecek olan
demokratikleşme süreci, hem ülkelerin iç dinamiklerini tetikleyecek, ülke insanını zenginleştirecek, hem de bölgeye daha fazla istikrar ve huzur getirecektir."
Vardan, "Tunus'ta başlayıp son olarak Libya'ya sıçrayan halkların isyanı, artık dünyanın hiçbir ülkesinde, halkının refahı için çabalamayan ve gücünü halkın kendisinden almayan dikta rejimlerinin, ilelebet süremeyeceğinin açık bir işareti olmuştur. Hepimizin arzusu, şu an için belirsizliklerin hakim sürdüğü bu ülkelerde özlemi çekilen demokratik düzenin kısa bir süre zarfında tesis edilebilmesi, bu anlamda geçiş dönemlerinin uzun sürmemesi ve yeni yönetimlerin halkın beklentilerine cevap verecek şekilde refah düzeyini arttırmasıdır" dedi.