GÜNDEM - 17 Temmuz 2018 Salı 14:12

İstanbul Üniversitesi'nde '15 Temmuz Milli Birlik ve Demokrasi' paneli

A
A
A
İstanbul Üniversitesi'nde '15 Temmuz Milli Birlik ve Demokrasi' paneli

YÖK ve İstanbul Üniversitesi iş birliğinde düzenlenen 15 Temmuz Milli Birlik ve Demokrasi Paneli, İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası’nda gerçekleştirildi.

İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası’nda Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ve İstanbul Üniversitesi iş birliği ile 15 Temmuz Milli Birlik ve Demokrasi Paneli düzenlendi. Panel, İstanbul Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü tarafından hazırlanan 15 Temmuz Filmi'nin gösterilmesi ile başladı. Panelin açılış konuşması YÖK Üyesi Prof. Dr. Murat Tuncer tarafından yapıldı. 

“Bütünleşme duygusu galip geldi” 

Prof. Dr. Murat Tuncer konuşmasında böyle bir milletin ferdi olmaktan gurur duyduğunu ifade ederek, “15 Temmuz hakikaten çok önemlidir. Cumhurbaşkanımızın da belirttiği gibi, bugün başta Cumhurbaşkanımızın şahsına olmak üzere bütün Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine ipotek konulmak üzere düzenlenmiş bir konudur. Bu tip saldırılar, haince girişimler, vatan hainleri her zaman olacaktır. Bu sadece geçmişte var diye düşünmüyorum, bundan sonra da bu devam edecektir. İstiklal Savaşı’nda, daha önce Osmanlı'nın son dönemlerinde birçok kez bu senaryolar gündeme getirildi. Ama bizim halkımızın duyarlılığı vesilesiyle bütünleşme duygusu bunların hepsine galip geldi. 15 Temmuz da bunlardan biriydi. Onun için 15 Temmuz’u unutmamak gerekir” şeklinde konuştu.

Açılış konuşmasının ardından 15 Temmuz Milli Birlik ve Demokrasi Paneli oturumu, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak’ın başkanlığında gerçekleştirildi.

“Eğer sorumluluklarımızı layıkıyla idrak edemezsek boşlukları başkaları doldurur” 

İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak oturum açılışını yaparken 15 Temmuz gecesi şehit olan 251 asker ve sivil vatandaşa Allah’tan rahmet diledi. 

15 Temmuz gecesinin bir milletin devletine sahip çıkma öyküsü olarak gururla hatırlanacak bir gece olduğunun altını çizen İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, “Eğer sorumluluklarımızı layıkıyla idrak edemez ve bu sorumlulukları yerine getiremezsek boşlukları başkaları doldurur. Hem de garip kılıklar ile din ve millet adına içine biraz tarih karıştırarak, gelenek karıştırarak dış mihrakların oyuncağı olacak şekilde bir grupla birliktelikler oluşturulabiliyor. Bu yönü ile FETÖ’den kaynaklanan bu ihanet girişimini kendi dinamikleri içerisinde öğrenecek olursak, buradaki tecrübemizin benzer sapık ve sapkın hareketleri de doğru şekilde algılayacağımıza imkan tanıyacağına şüphe yok. Bu yönüyle biz bu toplantıların sadece FETÖ’yü anlama değil, FETÖ ve benzerlerine karşı da hem kendimizi, hem toplumu koruma anlamında büyük tecrübeler kazandıracağı inancındayız. Zaten bu yönüyle de bizim bu toplantımızın konusu biçimlenmiş oldu” ifadelerini kullandı.

Ardından İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak panele katılan konuşmacıları tanıtarak oturum hakkında bilgi verdi.

Oturumda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Alkan “15 Temmuz Darbe Girişiminin Siyasal Etkileri”, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı ve Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mürteza Bedir “15 Temmuz Darbe Girişimine İlahiyatçı Gözüyle Bakış”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. İsmail Coşkun ise “15 Temmuz Darbe Girişiminin Sosyolojik Etkileri” konularında değerlendirmelerde bulundu.

“FETÖ yapılanmasını anlayabilmek için vesayetçi anlayışın özellikleri anlaşılmalı” 

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Haluk Alkan konuşmasında Türkiye’nin siyasi yapılanmasının temel sorunları üzerine durarak şunları dile getirdi: “Türkiye’de vesayetçi merkezci anlayış ile buna karşı toplumun tercihleri arasında derin bir açıklık vardır. ‘Türk demokrasisinin temel sorunlarından biri de budur’ deyimi doğru değildir. Türkiye demokrasinin yapısal bir sorununa işaret etmektedir.”

Vesayetçi anlayışın bazı özelliklerini anlamadan FETÖ ve Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu tehlikenin de tam olarak anlaşılamayacağını ifade eden Prof. Dr. Haluk Alkan, “Türkiye siyasetinde vesayetçi anlayışın bazı özellikleri var. Bu vesayetçi unsurların en önemli özelliği, yönetimi kendi sosyolojisine ve yönettiklerinin sosyolojisine yabancılaştırılmış gruplar eliyle hayata geçirmeye çalışmasıdır. Modern değişmecilik dediğimiz bir yönetim anlayışı Türkiye siyasetinde köklü bir yer edinmiştir. Bu nedenle yatılı okullar, uluslararası kurs sistemleri son derece önemli değiştirme mekanizmaları olarak hayata geçirilmiştir. İkinci özellik aşırı şekilciliktir. Bir siyasi yapıyı düşünün ki şekil üzerinden insanlara belirli kanallara ulaşma hakkı veriyor. İşte FETÖ’nün ikinci özelliği de budur. Türkiye’nin siyasi geleneği aynı şekilci mekanizmadan üretilmişse FETÖ bu şekilci mekanizmaları sonuna kadar kullanmış bir yapıdır. Siyasi yapımızın üçüncü özelliği bu azınlık grubun aktörleri belirleme ve kuralları belirleme inisiyatifini sürekli elinde tutmasıdır. Dikkat ederseniz Türkiye’de ekonomik aktörlerden tutun da sosyal ve mesleki aktörlere kadar her şey bizzat merkezi bürokratik elitin belirlediği kurallar çerçevesinde şekillenen bir mekanizma sonucunda ortaya çıkmıştır. Bunun en güzel göstergelerinden biri Türkiye’de çok partili dönem içerisinde bütün anayasaların askeri darbeler sonucunda hazırlanmış olması ve kuralın nasıl oynanması gerektiği de yine bu kesim tarafından belirlenmiş olmasıdır” dedi.

Türkiye’de seçimlerde bir boşluk oluştuğunu belirten Prof. Dr. Alkan konuşmasını şu şekilde sonlandırdı: “Bugüne kadar bu kadar dışlanan ve ötelenen ve o boşluğa bir türlü alınamayan toplumsal kesimlere karşı bizim çok önemli bir sorumluluğumuz var. O da bu boşluğun halkın tercihleri doğrultusunda doldurulması ve yeniden kurumsallaştırılmasıdır. 15 Temmuz'un en önemli sonuçlarından biri yeni bir toplum sözleşmesinin hayata geçirilmesi, çok partili hayata ilk defa siyasal kurumlara bir askeri darbe olmadan ulaşılması ve bu kurumların yeniden şekillenmesidir.”

“İllegal tarikatlar cemaat adını verdiğimiz yapıya dönüştü” 

Türkiye’deki dini yapıları anlamak için tarihsel arka planın önemli olduğunu vurgulayan İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mürteza Bedir, “Dini duygu tüm dünyada bir şekilde ilgilenilmesi gereken güçlü, sağlam ve insanda var olan duygudur. Türk toplumu açısından da baktığınız zaman dini duyguları güçlü bir toplumdan bahsediyoruz. Böyle bir durumda biz cenaze imamının bulunmadığı yılları biliyoruz. Kuran öğretmek yasak olarak kabul edilen bir şeydi. Bu yıllarda bu illegal tarikatlar cemaat adını verdiğimiz yapıya dönüştü. Bu arada Türkiye bazı açılımlarla din eğitiminde mesafe almaya başladı. İlahiyat Fakültelerinin açılması, İmam Hatiplerin genişletilmesi. Din eğitimi aslında devletin ciddi anlamda yatırım yaptığı bir alan haline geldi. Din eğitimi böylece Türkiye’de mesafe aldı” şeklinde konuştu.

Cemaat yapılarının İmam Hatipler ve Diyanet arasında gerilimlerde olduğunu söyleyen Prof. Dr. Bedir, “Resmi okullar üzerinden dini alana yönelik projelerin yürümesi cemaatlerin geleneksel yapılarında pek hoş karşılanmadı. Bunlar devletin bizi bozmak için açtığı yapılardır dediler. İlahiyatlara hiçbir zaman iyi bakmadılar. 1980 sonrası dönemde bu problem azaltıldı. 1980 sonrasında cemaatlerde önemli bir dönüşüm oldu. Büyük göçler sonucu şehirlerde ortaya çıkan büyümeler cemaat yapılarını da çok farklı şekillerde büyüttü. Aslında halkın dini beklentilerini karşılamaya dönük özellikle tarikat türü 80 sonrasındaki toplumsal dönüşmelerle cemaat vasfıyla öne çıkmaya başladı ve örgütlü yapılar olmanın avantajını yaşadılar. Birer sivil toplum yapısı olarak gelişmeye başladılar ve başlangıçtaki dini duyguları tatmin etmenin ötesine geçip örgütlü siyasi yapılara dönüştüler. Bu yapılar ilginç bir şekilde her zaman milliyetçi ve muhafazakar çerçevede kaldılar. Ancak 1980 sonrası dönüşümde uluslararası güçlerin de bu yapılar dikkatini çekmiş olmalı ki uluslararası güçler bu yapıları kontrol etmeye yöneldiler. FETÖ’nün özellikle bu anlamda geliştiği anlaşılıyor. İlahiyat ve diyanet bu nedenle bu gruba her zaman şüpheyle yaklaşmıştır. Türkiye’de din-devlet ilişkileri hala ciddi anlamda hukuki-siyasi alt yapısını bulmuş değil. Eğer biz bu dini yapıların daha şeffaf ve denetlenebilir olmasını istiyorsak hukuki alt yapıyı belirlememiz gerekir. Ben bu konuda daha çok mesafe alınacak şeyler olduğunu düşünüyorum. Bunlar Türkiye’nin hassas noktası ve bunları bilip buna göre politikalar geliştirmemiz gerekiyor” ifadelerinde bulundu.

“Türk Silahlı Kuvvetleri ve istihbarat dahil tüm kurumlar mücadeleyi seçtiler” 

15 Temmuz darbe girişiminin sosyolojik etkilerinden bahseden İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. İsmail Coşkun, “Daha önceki Türk siyasetinde ve bürokrasisinde, siyasetin ve bürokrasinin toplumla ilişkisinin doğası değişmiş durumda. Tamamıyla toplumu güçlendirici sosyal politikalar geliştirilmesi, toplumun güç kazanması, kendi kaderinde rol oynaması, mekanizmasının gelişmesi söz konusu. Devlet aygıtının da ciddi bir biçimde başka türlü toparlanması ve liderliğin performansı, sadece halkla kurduğu siyaset dili sürekli ona yaslanan, ondan bildikleri özdeşliği yakalayan ve siyasetin içinden gelen bir liderlik söz konusu. Bunlar birleştiği zaman kitlenin kendi talebine yoğun biçimde sahip çıktığını görüyoruz. Hem devlet toplum ilişkileri hasarlı, kopukluk boyutu çıkması, hem liderliğin kendi insanı ile kurduğu ilişkinin, dilinin değişmesi, dönüşmesi söz konusu. Ayrıca her halükarda kararlı bir biçimde yani risk alıcı bir liderlik söz konusudur” şeklinde konuştu.

15 Temmuz gecesi halkın kendi kaderleri üzerinde sözü olduğunu, iddiası olduğunu, kaderine sahip çıkacak performansı olduğunu gösterdiğini söyleyen Prof. Dr. Coşkun konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Türk Silahlı Kuvvetleri ve İstihbarat dahil tüm kurumlar mücadeleyi seçtiler. Özellikle halkın kararlılığı başka düzeyde. Darbenin boşa çıkmasını getirdi. Bu çok kıymetli bir şey. İlk defa kitle, halk, toplum kendi kaderleri üzerinde sözü olduğunu, iddiası olduğunu, kaderine sahip çıkacak performansı olduğunu göstermiştir. Bunun özenle korunması ve yeni kurulmakta olan Cumhurbaşkanlığı Sisteminde genel çıkarın kamu çıkarının, liyakatin açıklığı, şeffaflığı öne çıkması son derece önemlidir.”

Konuşmaların ardından İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak oturum hakkında genel bir değerlendirme yaptı. Panelde katılımcılara YÖK tarafından hazırlanan ve içerisinde İstanbul Üniversitesi’ne ait bir bölümün olduğu “15 Temmuz ve Türk Yükseköğretimi” adlı kitap dağıtıldı. Kitapta YÖK’ün darbe girişiminin hemen ardından yurt içi ve yurt dışında yaptığı faaliyetler ve aldığı tedbirler anlatıldı. Ayrıca YÖK bünyesinde ve pek çok üniversitede yapılan faaliyetler ve bu faaliyetlere ilişkin görseller paylaşıldı, darbe teşebbüsünün toplumsal etkilerinin ele alındığı makaleler yer buldu. Panel toplu fotoğraf çekiminin ardından son buldu.  

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Aksaray Aksaray’da nefes kesen polis-hırsız kovalamacası kamerada Aksaray’da inşaat malzemesi deposunu soyan hırsızlar ile polis arasındaki kovalamaca film sahnelerini aratmadı. Elektrikli motosikletle kaçan hırsızlar bir süre sonra motosikletin aküsünün bitmesiyle bu kez de yaya olarak kaçmaya başladı. Gecenin sessizliğini siren seslerine bıraktığı kovalamacada hırsız kardeşler yarım saat süren takip sonucu yakalanırken, nefes nefese kalan şüphelilerden biri yere yatırılıp ters kelepçe yapıldığı esnada polis memurlarına “Kalbim var” diyerek yardım istedi. Olay, gece yarısı Tacin Mahallesi’nde bulunan bir inşaat malzemesi deposunda yaşandı. Edinilen bilgiye göre, depodan oksijen bariyerli yerden ısıtma borusu çalan 2 hırsız, çaldıkları boru paketlerini beraberinde getirdikleri 3 tekerlekli elektrikli motosiklete yükledi. Hırsızlık esnasında çevrede bulunan bir vatandaş durumu fark ederek hemen 112 Acil Çağrı Merkezine ihbarında bulundu. İhbar üzerine olay yerine polis ekipleri sevk edildi. Kısa sürede belirtilen adrese intikal eden ekipler 2 şahsı depodan hırsızlık yaparken suçüstü kıstırdı. Polisleri görünce neye uğradıklarını şaşıran 2 hırsız deponun duvarından atlayarak bahçe dışındaki boruları yükledikleri elektrikli motosiklete binerek kaçmaya başladı. Şahısların kaçması üzerine polis ekipleri telsizden anons ederek diğer ekiplere kaçış istikameti hakkında bilgi verdi. Ekiplerin hırsızların peşine düşmesiyle gecenin sessizliği siren sesleriyle yankılandı. Polis ve hırsızlar arasında yaşanan kovalamaca ise film sahnelerini aratmadı. Bir süre elektrikli motosikletle kaçan hırsızlar kaçarken çaldıkları boruları da motosikletin kasasından aşağıya attı. Polis ekiplerinin bölgeyi abluka aldığı kovalamacada motosikletin aküsünün bitmesi üzerine hırsızlar bu kez de motosikleti bırakıp yaya olarak kaçmaya başladı. Taşpazar Mahallesi’nde ara sokaklara ve apartmanların bahçesine girerek izlerini kaybettirmeye çalışan S.Ç. (21) ve U.Ç. (34) isimli 2 kardeş çok geçmeden yakalandı. Yüzüstü yere yatırılarak ters kelepçe yapılan nefes nefese kalan hırsızlardan S.Ç. ekiplerin ters kelepçe taktığı esnada “Kalbim var” diyerek yardım istedi. Yüzüstü yatırılarak kelepçelenen 2 kardeş gözaltına alınarak polis aracına bindirildi. Şahıslar sorgulanmak üzere İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şubesine götürülürken çaldığı yaklaşık 150 bin TL değerindeki malzemeler sahibine teslim edildi. Olayla ilgili Aksaray Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tahkikat başlatıldı.
Sakarya Para vermeyen annesini benzin dökerek yakan şahıs tutuklandı Sakarya’nın Akyazı ilçesinde para istediği annesinden ret cevabı aldıktan sonra benzin dökerek kendisini ve annesini ateşe veren şahıs tutuklanarak cezaevine gönderildi. Elleri sargıda adliyeye sevk edilen şahsın, kendisini görüntüleyerek soru yönelten gazeteciye, “Niye çekiyorsun ki bu kadar, ne yaptığımı sen nereden biliyorsun?” ifadeleri de dikkatlerden kaçmadı. Korkunç olay, 18 Nisan Perşembe günü Akyazı ilçesi Erdoğdu Mahallesi’nde meydana geldi. İddiaya göre, geçtiğimiz hafta annesi M.Y.’den (64) geçtiğimiz hafta bir miktar para alan ve tekrar isteyince ret cevabı ile karşılaşan Ö.Y. (42) öfkelendi. Ö.Y., maddi ve ailevi sorunları iddiası ile benzin dökerek annesi ve kendisini yaktı. Durumun haber verilmesi üzerine bölgeye jandarma ve sağlık ekipleri sevk edildi. İlk müdahalesi olay yerinde yapılan talihsiz kadın, ilk olarak Akyazı İlçe Devlet Hastanesi’ne buradan da Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı. Vücudunda 2 ve 3’üncü derece yanıklar oluşan ve hayati tehlikesi bulunan M.Y., buradaki müdahalelerinin ardından Kocaeli Şehir Hastanesi Yanık Ünitesi’ne sevk edildi. Elleri sargılı şekilde adliyeye sevk edilen şahıs tutuklandı Her iki elinde de yanıklar oluşan şüpheli Ö.Y. ise olaydan kısa bir süre sonra yakalanarak ilçe jandarma komutanlığına götürüldü. Şahıs, burada tamamlanan işlemlerinin ardından elleri sargılı bir şekilde adliyeye sevk edildi. Ö.Y.’nin kendisini görüntüleyerek soru yönelten gazeteciye, “Niye çekiyorsun ki bu kadar, ne yaptığımı sen nereden biliyorsun?” cevabını vermesi ve ‘Pişman mısınız?’ sorusunu ise yanıtsız bırakması dikkatlerden kaçmadı. Adliyeye sevk edilen Ö.Y., tutuklanarak cezaevine gönderilirken, hastanede tedavi gören M.Y.’nin hayati tehlikesinin devam ettiği öğrenildi.
İstanbul Freni tutmayan otomobil, 14 aracı biçti Ümraniye’de frenlerinin tutmaması sonucu kontrolden çıkan otomobil park halindeki 14 araca çarptı. Olay saat 21.45 sıralarında Ümraniye Armağanevler Mahallesi 23 Nisan Caddesi’nde meydana geldi. Frenleri tutmayan 34 DGK 750 plakalı Fiat marka ticari araç, seyir halindeyken Range Rover marka araca çarptı. Çarpışma sonucu lastiği fırlayan 34 DGK 750 plakalı hızını alamayıp 14 araca çarparak durabildi. Kazada şans eseri ölen yada yaralanan olmazken otomobillerde maddi hasar meydan geldi. Kazayı yapan sürücünün araçtan indikten sonra şok halinde olduğunu gören vatandaşların araması sonucu olay yerine sağlık ve polis ekipleri sevk edildi. Maddi hasar meydana gelen bazı araçlar çekici yardımıyla götürülürken, kaza sonrası cadde polis kontrolünde trafiğe açıldı. Öte yandan kaza sonrası sürücü ifade için karakola götürüldü. Kazayı gören Zafer Karagül, "Bu yol tehlikeli. Yukarıdan gelen araba geldiği zaman bu aşağıdan yukarı araba çıkamıyor. Bu yolu tek yola çevirdikleri zaman veyahut yan yolla açtıkları zaman sıkıntı biraz azalabilir. Birkaç defa çöp kamyonu viraj alamadığı için oraya yuvarlandı. Gene bu dört yol ağzında 3-4 kere kazalar oldu. ’Ne oldu?’ freni tutmayan araba vura vura aşağı indi. Allah’tan büyük bir kazaya engel oldu" dedi. Başka görgü tanığı Serdar Burak Eker, "Doblo sürücüsü var bizim yaşlarımızda 2 tane çocuk, çok hızlı geliyorlar. Yerler de ıslak olduğu için hakimiyetini kaybetmiş. Önde bir panelvan vardı, ona sürttü. Sonra otomobile çarptı. Sonra jeep kurtulayım derken ona ön sağ kafasından çarptı. Sonra park halindeki araçlara çarparak tır dorsesinin orada durdu. Zaten Doblo’nun tekeri orada kaldı, kıvılcımlar falan çıkıyordu. Çocuk büyük ihtimalle şoktan dolayı sarhoş zannedildi, linç ettiler çocuğu. Polis geldi kaldırdı, ifade vermeye götürdüler. Kaldırıma çıkan araçlar oldu baya büyük maddi hasarlı kaza ama can kaybı yok. Ben 20 yaşındayım çocuk da benim yaşlarımda bir şey ama şoktan dolayı konuşamıyordu. Öyle üzüldüm kendisine" ifadelerini kullandı.