SAĞLIK - 01 Aralık 2018 Cumartesi 11:30

“Kalp yetmezliği birçok kanser türünden daha ölümcül”

A
A
A
“Kalp yetmezliği birçok kanser türünden daha ölümcül”

Uluslararası standartlara uygun olarak Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi’nde kurulan Kalp Nakil Merkezi’nin açılış toplantısında konuşan Prof. Dr. Hamza Duygu, kalp yetmezliğinde son aşamaya gelinmeden müdahalenin yapılması gerektiğini vurgulayarak, “Kalp yetmezliği birçok kanser türünden daha ölümcül” dedi.

Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi’nde oluşturulan İleri Kalp Yetmezliği Merkezi’nin ardından hayata geçirilen Kalp Nakil Merkezi’nde ileri kalp yetmezliği hastalarının, uygun donör bulunması halinde kalp nakilleri gerçekleştirilebilecek. Merkezin nakillerle ilgili uzmanlığının Türkiye Kalp ve Akciğer Nakli Bilim Kurulu tarafından da onaylı olduğunu bildiren Başhekim Uzm. Dr. Sevim Erkmen’in açılış konuşması ile başlayan toplantıda sırasıyla, Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hamza Duygu, Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Uzmanı Prof. Dr. İlhan Sanisoğlu, Kardiyoloji Anabilim Dalı Uzmanı ve İleri Kalp Yetmezliği Sorumlu Hekimi Yrd. Doç. Dr. Hatice Kemal Günsel, Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı ve Kalp Nakli Merkezi Sorumlu Hekimi Yrd. Doç. Dr. Özlem Balcıoğlu, Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Uzmanları Doç. Dr. Barçın Özcem ve Uzm. Dr. Ali Önder Kılıç, kalp yetmezliği, kalp nakli ile ilgili süreçleri ve nakil için gerekli olan organ bağışı konusunda birer konuşma yaptı.

Basın toplantısının açılış konuşmasını gerçekleştiren Başhekim Uzm. Dr. Sevim Erkmen, Türkiye Cumhuriyeti dâhil hiçbir ülkede kalp nakli olma şansı bulunmayan KKTC vatandaşlarının Kalp Nakil Merkezi’nde bu olanağa, sahip olduklarını söyledi.

Prof. Dr. Hamza Duygu, “İlaç tedavisiyle hastalığın ilerleyişi durdurulabilir”

Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hamza Duygu, kalple ilgili birçok hastalığın ortak son noktası ve çok büyük öneme sahip klinik bir sendrom olarak tanımlanabilen kalp yetersizliğinin, birçok kanser türünden daha ölümcül bir hastalık olduğunu söyledi. Tanı konduktan sonra 5 yıl içerisinde hastaların yarısının, son aşamadaki hastalarda ise 1 yıl içerisinde 4’te 3’ünün kaybedildiği kaydeden Prof. Dr. Hamza Duygu, hastalara bu aşamaya gelmeden önce müdahale edilmesi gerektiğini ifade etti. Tanının ardından uygulanan yaşam tarzı değişikliği ve ilaç tedavisi gibi yöntemlerle hastalığın ilerleyişinin durdurulabildiğini belirten Duygu, dirençli kalp yetersizliği bulunan hastaların hastane ortamında yaşamaya zorunlu kaldığı, bu noktada ise sığınılabilecek son limanın kalp nakli olduğunu söyledi.

Nakil işleminden sonra organın vücudu reddetmemesi için birtakım güçlü ilaç tedavilerine başlanması ve hastanın enfeksiyondan korunması gerektiğini ifade eden Duygu, bunun için nakil işlemlerinin hekim deneyimi ve teknik alt yapısı güçlü merkezlerde gerçekleşmesinin önem taşıdığını belirtti.

Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi’nde açık kalp ameliyatının başarı ile gerçekleştirildiği ve tıbbi gerekçelerle yurtdışına hasta sevk edilmediğini ifade eden Prof. Dr. İlhan Sanisoğlu ise, bugüne kadar yasal alt yapısının hazır olmaması sebebiyle dokunulamayan grup olan nakil hastalarına da artık bu hizmeti vermeye hazır olduklarını kaydetti.

Yrd. Doç. Dr. Hatice Kemal Günsel: “Hastaların tüm tetkikleri ‘Dr. Suat Günsel Fonu’ ile karşılanıyor”

İleri Kalp Yetersizliği Merkezi’nin bundan yaklaşık 1 yıl önce, kalp yetmezliği hastalarına düzenli takip edilebilecekleri ve ileri tedavi seçenekleri alabilecekleri bir merkez sunmak amacıyla kurulduğunu ifade eden İleri Kalp Yetmezliği Sorumlu Hekimi Yrd. Doç. Dr. Hatice Kemal Günsel, esas hedeflerinin, bu hizmetleri tüm dünyada olduğu gibi özelleşmiş kardiyologlar ve kalp damar cerrahi ekipleri tarafından hastalara sunmak olduğunu ifade etti.

Bugün İleri Kalp Yetmezliği Merkezi’nde 100’ün üzerinde hastanın düzenli olarak takip edildiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Günsel, bu hastaların ekokardiyografi, kalp pili kontrolleri ve laboratuvar tetkiklerinin tamamının Dr. Suat Günsel Fonu tarafından karşılandığını belirtti.

“İleri kalp yetersizliğinde bazen ilaç tedavisine rağmen hastalık ilerlemekte ve ölümle sonuçlanabilmektedir” diyen Günsel, ileri kalp hastalarının ilaç tedavisine rağmen hastaneye yatışlarının artması ve hastalığın seyrinin kötüleşmesi noktasında devreye son tedavi seçeneği olan kalp naklinin girdiğini kaydetti.

Yrd. Doç. Dr. Özlem Balcıoğlu: “Tüm ölümlerin büyük bir çoğunluğunu kalp hastalıkları oluşturuyor”

“Artık biliyoruz ki, dünyadaki tüm ölümlerin büyük bir çoğunluğunu kalp hastalıkları oluşturmaktadır. Bu kalp hastalıklarının içerisinde de kalp yetmezliği büyük paya sahiptir” diyen Kalp Nakil Merkezi Sorumlu Hekimi Yrd. Doç. Dr. Özlem Balcıoğlu, kalp nakillerinin, İleri Kalp Yetmezliği Merkezi’nde takip edilerek, dünya standartlarına uygun olarak hazırlık aşamasından geçen hastalardan oluşan listeye bağlı kalınarak yapılabildiğini ve oluşturulan ortak konseyde kalp yetmezliği hastalarını belirli periyodlarla değerlendirdiklerini söyledi.

Yrd. Doç. Dr. Özlem Balcıoğlu, nakil aşamasına gelmeye başlayan hastaların kalp nakline uygunluğunun, nakil cerrahları, nakil kardiyologları, göğüs hastalıkları, psikiyatri, patalog ve anestezi uzmanlarının bir araya geldiği konseylerde değerlendirildiğini ve yine konsey kararı ile kalp nakline uygun bulunan hastaların, kalp nakli bekleme listesine alındığını söyleyerek, bekleme listesinin periyodlar halinde KKTC Sağlık Bakanlığı Koordinasyon Kurulu’na bildirildiğini, yine bildirilen tüm hastaların ulusal veri tabanına işlendiğini kaydetti.

“Kalp Nakli uzmanlık gerektiriyor”

“Kalp nakli diğer operasyonlardan farklı olarak bu alanda uzmanlık gerektiren bir işlemdir. Bu konuda uzman bir ekibin koordineli bir şekilde çalışması, aynı zamanda nakil yapılacak hastanenin de ruhsatlandırılmış olması gerekmektedir” diyen Balcıoğlu, Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi’nde 2-3 yıldır ruhsatlandırma konusunda gerekli tüm yasal prosedürlerin yerine getirilmiş olduğunu, yaklaşık bir ay önce de KKTC’de, kalp nakli konusunda ruhsatlandırılmış merkez haline geldiklerini söyledi.

“Organ bağışı vatandaşlık görevidir”

Kalp nakli için en önemli husus olan organ bağışına da değinen Balcıoğlu, kalp nakli için beyin ölümü gerçekleşmiş bireyin yakınlarının onayının gerektiğini, bu konuda herkese vatandaşlık görevleri düştüğünü bildirdi. Donör çıktığı zaman, bu donörden hangi hastaya nakil yapılacağına karar verilmesi konusuna da değinen Balcıoğlu, kalp nakline uygunluk için çok fazla kriter aranmaması halinde, boy, kilo ve kan grubunun göz önüne alınarak yapılan bir işlem olduğunu söyledi. Nakil işlemleri sonrasındaki takip ve tedavi sürecinin önemine de değinen Balcıoğlu, nakillerin, alt yapı bakımından uygun yoğun bakım koşullarına sahip, bu konuda eğitim almış uzman ekipler ve hemşirelerin yer aldığı merkezlerde gerçekleşmesi gerektiğine dikkat çekerek, “Nakil gerektiren kalp yetmezliği, KKTC vatandaşlarının sadece kendi ülkelerinde şifa bulabilecekleri bir sağlık problemidir. Kurulmuş olan Kalp Nakil Merkezi ise KKTC için bir umut kaynağıdır” dedi.

Doç. Dr. Barçın Özcem; “Bir donör, kurtarılmış bir hayattır”

Kalp nakillerinin başarılı bir şekilde gerçekleştirilmeye başlanmış olmasına rağmen geçmişteki en önemli problemin etnik, politik ve dini nedenlerle donör bulma sıkıntısı olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Barçın Özcem, bir donörün kurtarılmış bir hayat anlamına geldiğini söyledi. Bu konudaki engelleri ortadan kaldırmak amacıyla ülkelerin, çeşitli yasal düzenlemelerle çözümler üretebildiğini de hatırlatan Özcem, KKTC’de bu konuda bilinçli ve duyarlı olacağına inandığını ifade ederek, topluma organ bağışı çağrısında bulundu.

Uzm. Dr. Ali Önder Kılıç; “Halk organ bağışı konusunda bilinçlendirilmeli”

Tedavisi olmayan organ sistemleri için gidilebilecek son noktanın organ nakli olduğunu yineleyen Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Ali Önder Kılıç ise, halkın organ bağışının önemi konusunda bilinçlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Sıcaklıklar artıyor, astım hastaları dikkat Yurdun büyük bölümünde baharın gelişiyle birlikte hava sıcaklıkları da artış göstermeye başladı. Sıcaklık artışına bağlı olarak lodosun hakim olduğu bölgelerse astım hastalarını olumsuz etkilendiğini söyleyen Medicana Sağlık Grubu Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hacer Ofluoğlu, astım hastaları için uyarılarda bulundu. Lodosun etkili olduğu dönemlerde havanın insan sağlığı üzerindeki etkisi de değişiyor. Hava sıcaklığının artmasının, nem oranının ise azalmasının astım hastalarını olumsuz etkilediğini belirten Medicana Çamlıca Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hacer Ofluoğlu, ataklar halinde ortaya çıkan bir hastalık olan astımın görülmesinde mevsimsel özelliklerin de etkili olduğunu söyledi. Astımın ilkbahar ayları içerisinde bulunduğumuz bu günlerde ani atak şikayetlerini artırdığını ve özellikle bu hastalarda durumun daha kritik sonuçlar doğurduğunu ifade eden Uzm. Dr. Hacer Ofluoğlu, hastaların yaşadığı sıkıntıları şu şekilde açıkladı: “Alınan havayı hava keseciklerine ileten soluk borusunun daralması sonucu ortaya çıkan astım, ataklar halinde kendini gösterir. Hastaların doktora başvurma nedeni genellikle nefes darlığı, kuru öksürük krizleri, nefes alıp verme sırasında ıslık sesine benzer bir ses duyulması ve göğüste sıkışma hissidir. Atak olmayan zamanlarda ise astımın herhangi bir belirtisi görülmez. Özellikle alerjik reaksiyonlara bağlı astımın teşhisi için akciğer grafisi ve solunum fonksiyon testi sonuçlarından yararlanılmaktadır. Bununla birlikte eğer doktorunuz gerekli görüyorsa teşhis için alerji testlerine de başvurabilmektedir.” Sabah saatlerinde pencereler açık tutulmamalı Genetik faktörlerin yanı sıra çevresel faktörlerin de hastalığın ortaya çıkmasında etkili olması mevsimsel geçiş dönemlerindeki şikayetleri artırdığını belirten Dr. Hacer Ofluoğlu, “Özellikle polen alerjisi olanların böyle havalarda kendilerini daha iyi korumaları gerekmektedir. Polenlerin yoğun olduğu saatlerde dışarı çıkmamalı ve açık havada spor yapılmamalıdır. Dışarıdan gelindiğinde burun ve gözler suyla yıkanarak yapışan polenler uzaklaştırılabilir. Saçlardan dökülecek olan polenleri solumamak için mümkünse her gece saçlar yıkanmalıdır. Sabah saatlerinde pencereler açılmamalı, ev öğleden sonra havalandırılmalıdır. Polen mevsiminde çamaşırların evin içinde kurutulmasını tavsiye ediyoruz. Otomobil ile seyahat ederken camlar kapalı tutulmalı ve aracın polen filtresi her ilkbaharda değiştirilmelidir” dedi. Düzenli tedavilerle astım kontrol altına alınabilir Astımın günümüzde tedavi ile kontrol altına alınabilen bir hastalık olduğunu belirten Uzm. Dr. Hacer Ofluoğlu, düzenli ilaç kullanımı ve hekim kontrolünün tedavide önemli bir faktör olduğunu söylüyor. Astımın temelde bir hava yolu hastalığı olması nedeniyle kullanılan ilaçların birçoğunun inhalasyon ile verildiğini ifade eden Dr. Ofluoğlu, tedavi sürecini şu şekilde açıkladı: “İlaç doğrudan hasta olan bölgeye yani hava yollarına gönderilir. Böylece çok düşük dozlarda bile yarar elde edilirken yan etkiler en aza indirilmiş olur. Astımda ilaç tedavisinin mantığına göre hastaların şikayetlerini tamamen giderebilecek en az ilaç dozu ayarlanmaya çalışılır. Tipik olarak hastalar ilk tedavi başladıktan sonra 1-3 ay içerisinde ve daha sonra her 6 ayda bir değerlendirilmeli, hastanın genel durumuna göre gerekirse bu değerlendirmeler daha sık yapılmalıdır.” Ülkedeki toz bulutu etkisinden korunun Türkiye’de birçok şehirde toz taşınımı nedeniyle hava kalitesinde yaşanan düşüşler de kişilerin sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Özellikle astım hastalarının sağlığını negatif yönde etkileyecek çöl tozu etkisinin bu hafta sonuna kadar sürdürmesi beklenirken Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hacer Ofluoğlu; atmosferin hava kalitesini etkileyen kum ve toz fırtınasından etkilenmemek için astım hastalarının mümkünse bu günlerde dışarı çıkmamaları, evlerde pencereleri uzun süre açık bırakmamaları, dışarıda bulunulması gereken hallerde ise maske kullanmaları uyarısında bulundu.
Erzincan Büyükbaş hayvanlar kenelere karşı ilaçlanıyor Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürlüğüne bağlı Hayvan Sağlığı, Yetiştiriciliği ve Su Ürünleri Şube Müdürlüğü ekipleri ahırlarda büyükbaş hayvanlarda kenelere karşı ilaçlama çalışmalarını sürdürüyor. Erzincan İl ve İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü ekipleri Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığına sebep olan kenelerle mücadele çerçevesinde il ve ilçelerde büyükbaş hayvanları ilaçlama çalışmalarını sürdürüyor. Kenelerden insanlara bulaşan KKKA hastalığına karşı devam eden ilaçlama çalışmaları ile hayvanlar üzerinde bulunan keneler etkisiz hale getirilerek hastalığı insanlara bulaştırmasının önlenmesi isteniyor. KKKA hastalığının, keneler tarafından taşınan bir virüsle oluşan ateş, halsizlik, iştahsızlık, kas ağrısı, baş ağrısı, bulantı, kusma, ishal ve ağır vakalarda kanama gibi semptomlar ile seyrederek ölümlere neden olabilen zoonotik (hayvanlardan insanlara bulaşan) karakterli bir enfeksiyon hastalığı olması nedeniyle bölgede büyük öneme sahip. Türkiye’de 2002 yılından itibaren görülmeye başlayan ve önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığına neden olan kenelere karşı il genelinde tüm büyükbaş hayvanların tamamına yakını ilaçlandı. Erzincan İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nde görevli veteriner hekimler, teknikerler ve teknisyenler tarafından uygulanan ilaçlama vatandaşı memnun ederken geri kalan hayvanların ilaçlanma çalışmalarının ise Kurban Bayramı öncesinde bitmesi hedefleniyor. Erzincan İl Tarım ve Orman Müdürlüğü Hayvan Sağlığı Yetiştiriciliği ve Su Ürünleri Şube Müdürü Veteriner Hekim Yunus Koç ilaçlama çalışmalarında sona gelindiğini belirterek, “Bahar aylarının gelmesiyle birlikte, yetiştiricilerimiz hayvanlarını otlağa çıkarmaya başladı. Otlağa çıkan hayvanlarda kene yapışması görülmekte. Bu kenelere karşı ilaçlamak için Tarım ve Orman İl Müdürlüğü olarak ilimizde ki büyükbaş hayvanların tamamına yakınına ilaçlama çalışması yapmış bulunmaktayız. Kalan kısmını ise Kurban Bayramı öncesi tamamlamayı planlamaktayız. Ayrıca, yetiştiricilerimize kenelere karşı bilgilendirme çalışması yaparak kişisel tedbirlerin alınması konusunda uyarılarda bulunmaktayız” dedi. Akyazı Mahallesinde hayvan yetiştiriciliği ile uğraşan Ahmet Kılıç, her sene Tarım ve Orman Bakanlığından gelen ilaçları kullandıklarını söyleyerek ekiplere teşekkür etti. Bir başka büyükbaş hayvan yetiştiricisi Şahin Kılıç ise, “Yaz mevsiminin yaklaşmasından dolayı özellikle meralara hayvanlarımızı çıkarıyoruz. Meralarda da kene oldukça fazla bulunmaktadır. Özellikle Tarım ve Orman İl Müdürlüğü ekiplerinin getirdikleri kene ilaçlarını kullanarak bunlara önlem almaya çalışıyoruz. Özellikle hayvanların meme kısımlarında çok oluyor. Bizler de kendimiz kenelerden korunmak için çizme giyiniyoruz, açık renk elbise giyiniyoruz” ifadelerini kullandı.
Adana Ermeni katliamı izleri 104 yıldır duruyor Adana’da Ermeniler tarafından 1920 yılında Camili köyü basılarak 500 Türk’ün katledilmesinin izleri bir çiftlikte hala dün gibi duruyor. Ermeni Diasporası 24 Nisan’ı "sözde Ermeni soykırımı" diye ilan etse de Adana’nın bir çok yerinde Ermenilerin yaptığı katliamların izleri görünüyor. Bunlardan biri de Yüreğir ilçesine bağlı Camili Mahallesinde 1920 yılında meydana geldi. Kayseri’den Adana’ya doğru inen sayıları yaklaşık bin Ermeni silahlı komitacılar, 15 Haziran 1920 yılında Adana’nın Camili köyüne saldırdı. Kadın, çocuk, yaşlı demeden herkesi kurşuna dizen silahlı Ermeniler, son kale olan Camili çiftliğinde katliam yaptı. Kapıları, duvarları ve çiftliğin ortasında yer alan tulumbayı kurşun yağmuruna tutan silahlı Ermenilerin kurşun izleri hala çiftliğin kapı ve duvarlarında yer alıyor. 19. yüzyılda yapılan ve hala ayakta olan bu tarihi çiftlik Ermeni mezaliminin izlerini taşımaya devam ediyor. “Kadın, çocuk ve hayvanları yukarıda ki mağaralara saklamışlar” Tarihi Camili Çiftliğinde yaşayan Abdullah Özdemir, o dönem de köyün yaşadığı olayları anlatırken şu ifadelere yer verdi; “Ermeniler 1920 yılında Kilikya bölgesi, yani bu bölgede topladıkları insanları buraya, Camili çiftliğine yığmışlar. Kaçan kadın, çocuk ve hayvanlar yukarıda ki mağaralara saklanırken erkekler çiftliğin içerisinde kalmışlar. Bazı bilgilere göre katledilen Türk sayısının 500’ü aşkın olduğu söyleniyor. Silahlı Ermenilerin bıraktığı mermi izleri hala kapı ve içeride yer alan Osmanlı armasında kendini gösteriyor. Türkler gelen Ermeniler tahılları yağmalamasın diye çiftliğin içerisinde kuyularda tahıllarını saklamışlar. Geçmişte burada çok büyük bir katliam yapılmış”. “1920 yılında Ermeni çeteleri katliam yapmıştır” Ermeni çetelerin Kayseri’den aşağıya inerek ne var ne yok her yerde katliam yaptıklarını ifade eden Özdemir, 1920 yılında çor çocuk demeden silahlı Ermeni çeteleri Kayseri’den bu tarafa doğru ne var ne yok toplayıp, buldukları yerde katliam yaparak buralara kadar gelmişlerdir” dedi