KÜLTÜR SANAT - 06 Ağustos 2019 Salı 11:27

Kapadokya’da 7 bin yıllık heykelcikler sergileniyor

A
A
A
Kapadokya’da 7 bin yıllık heykelcikler sergileniyor

Türkiye’nin önemli turizm merkezlerinden Kapadokya bölgesinde bulunan dünyanın tek yeraltı müzesinde 7 bin yıllık heykelcikler yerli ve yabancı turistlerin büyük ilgisini çekiyor.

Nevşehir’in Avanos ilçesinde bulunan dünyanın tek yeraltı müzesi olma özelliğine sahip olan Güray Müze’de 7 bin yıl öncesine ait sergilenen tanrıça heykelleri yerli ve yabancı turistlerin büyük ilgisini çekiyor. Milattan önce 5 bin yılında dönemin insanları tarafından özellikle tanrıya olan bağlılıklarını ve kötü ruhlardan korunmak için evlerinde bulundurdukları heykelcikleri o döneme ait takı modasını da gözler önüne seriyor. Arkeolog Burcu Tüysüz yaptığı açıklamada müzede sergilenen heykelciklerin 7 bin yaşında olduğunu ifade ederken bu heykelleri kötü ruhlardan korunmak için de insanların evlerinde bulundurduğunu söyledi.

Tüysüz, “Güray Müzede sergilenen eserlerden en erkeni milattan önce 5 bin yılına ait. Bu da eserlerin bize 7 bin yaşında olduğunu gösteriyor. 7 bin yaşına ait eserlerimiz ana tanrıça heykelcikleridir. Ana tanrıça heykelcikleri Doğu Anadolu’da bulunan eserlerdir. Genellikle Kuzey Suriye ve Mezopotamya etkilerini taşımaktadır. İnsanlar bunu neden kullandı sorusuna cevap vermek gerekirse bu heykeller dini törenlerde kullanılan kült heykellerdir. O dönemin insanlarının tanrılarını veya tanrıçalarını simgeliyor. Ana tanrıça figürüne baktığımızda Anadolu’da doğurganlığı ve bereketi simgeliyor. Bu eserlerde bir başka güzel noktası ise dönemin takılarını, takı modasını simgeleyen işaretleri görüyoruz. Bu izlerde bazı heykelciklerin kulaklarındaki küpeler ve boyunlarındaki kolyelerdir” dedi.

“İnsanlar kötü ruhlardan korunmak için evlerinde saklıyorlardı”

Arkeolog Burcu Tüysüz o döneme ait insanların tanrıça ve ana tanrıça heykelciklerini evlerinde kullandıklarını ve başlarına gelebilecek kötülüklerden korunmak için kullandıklarını da ifade etti. Tüysüz, “Bu eserleri insanlar evlerinde bulunduruyorlardı. Tanrılarını evlerinde bulundurarak kötü ruhlardan korunmak için veya başına gelebilecek bir kötülük için evlerinin bir köşesinde tanrıçalarına ait bu figürleri saklıyorlardı. Hem tanrılarına olan saygılarını göstermek hem de kendilerini kötülüklerden korumak, ya da tanrının korkusundan sakınmak için evlerinde bulunduruyorlardı” şeklinde konuştu.

Coşkun Sağlamdin
 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bolu Bolu’da 7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi düzenlendi Bolu’da "7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi" düzenlendi. Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Fatma Deniz Sayıner modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgileri katılımcılara aktardı. Bolu Koru Otel’de geleneksel hale gelen Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi’nin 7’ncisi düzenlendi. Kongre’nin oluşturulmasında büyük payda sahibi olan Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Deniz Sayıner’in öncülüğünde bir araya gelen doğum hekimlerinin yanı sıra perinatoloji uzmanları, ebeler, hemşireler, yenidoğan hekimleri ve doğuma katkı sağlayan birçok branş uzmanı da kongrede yerini aldı. Kongrede Türkiye’de ve dünyada modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgiler, araştırma sonuçları ve deneyimlerin paylaşıldığı bilimsel oturumlar yapıldı. 3 gün sürecek olan kongrede, doğuma yönelik kurslar ve bilgilendirme toplantıları yapılacak. “Doğum konusu birçok konuya göre az ilgi görüyor” Türkiye’de sadece doğumun ele alındığı en büyük bilimsel toplantı olma özelliğini taşıyan 7. Uluslararası Bolu Koru Gebelik, Doğum ve Lohusalık Kongresi’nin başkanlığını yürüten Prof. Dr. Aydan Biri, “Bu 7’ncisi olmakla birlikte en çok heyecan duyduğum kongre oldu. Her geçen yıl birbirini tekrar etmemek adına zaten çok geniş ve sonsuz olan bu kongrede bir kez daha sizinle olmaktan çok büyük keyif duyuyorum. Konumuz doğum ve içerisinde çok fazla bileşen var. Doğumsal birleşim ya da bir bebeği ilgilendiren bir süreç, toplumun esası temeli ve koruyucu sağlık bakımı. Kongrede çok fazla insanı bir araya getiriyoruz. Ama çok da zor oluyor bu kongreler. Daha önce de söylediğim bir şey var ana işimiz olan doğum, özellikle kadın doğum hekimlerinin polikliniklerinin yüzde 80’i doğum, ancak buna rağmen birçok konuya göre çok daha az ilgi görüyor. Bu yıl ben çok çünkü bu konu doğrultusunda doktor arkadaşlarımızın da ana konumuzun doğum olduğuna dair inancı arttı. Her ne kadar hala akademisyen arkadaşlarımızın ‘Doğum da moda oldu’ demesine rağmen mesleğe bakışımızın çarptırıldığı bir dönemdeyiz” dedi. “Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez” Bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelere ihtiyaç olduğunu söyleyen Prof. Dr. Deniz Sayıner, “Eğitim bizim vazgeçilmezimiz olmalı. Çünkü en büyük güç bilgi gücüdür. Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez. Hiçbir silah, hiçbir teknoloji bilginin karşısında duramaz. O nedenle sürekli bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelerin yetişmesine ve ebelere ihtiyaç duyduğumuzu söylemem lazım. Ve tabii ki böyle bir ebeliği dizayn etmek için de birlik olmaya ihtiyaç vardır. Kurucu üyelerinden biri olmaktan onur duyduğum, gerçekten birlikte yürümekten gurur duyduğum yol arkadaşlarımın olduğu Anadolu Ebeler Derneği. Bu dernekle birlikte örgütlenmek, mesleğine sahip çıkmak mesleki örgütün içinde olmak son derece önemli” diye konuştu.