GÜNDEM - 24 Mayıs 2017 Çarşamba 10:18

Minik Şule'nin "Ablam gibi ölmek istemiyorum" çığlığı

A
A
A
Minik Şule'nin "Ablam gibi ölmek istemiyorum" çığlığı

Adana'da, ablası 10 yıl önce karaciğer büyümesi yüzünden hayatını kaybeden 8 yaşındaki Şule Barık, aynı hastalığa yakalanınca, "Ablam gibi ölmek istemiyorum, okumak istiyorum, oyun oynamak istiyorum" diye gözyaşı döktü.

İnşaatlarda işçi olarak çalışan İbrahim Barık (38), 21 yıl önce amcasının kızı Sevda Barık (40) ile evlendi. Yakın akraba evliliği yapan Barık çiftinin, bu evlilikten 1996 yılında Esra ismini verdikleri bir kız çocukları oldu. Ancak Esra'nın 9 yaşından sonra sürekli burnu kanamaya başladı. Barık ailesi, çocuklarını doktora götürdüğünde dalak ve karaciğer büyümesi olduğunu öğrendi. Ancak geç başvurulduğu için hastalık ilerlediğinden kız çocuğu 2 yıl tedavi görmesine rağmen 2007 yılında 11 yaşındayken hayatını kaybetti.
Bu arada, Rabia (15), Suna (13), Şule (8) Esra (7) ve 2.5 yaşında İbrahim isimli çocukları olan Barık ailesi, kızlarının acısını yaşarken 2 yıl önce kızları Şule'de de dalak ve karaciğer büyümesi olduğunu öğrendi. Bu hastalıktan ilk çocuğu hayatını kaybeden baba İbrahim Barık, çalıştığı işten de ayrılarak kızının tedavisi için mücadele etmeye başladı. İki yıldır işsiz olan baba ve ailesi iki odalı, üzeri çinko ile kaplı, bazı pencerelerinde ise cam yerine naylon bulunan bir evde yaşam sürdürüyor. Kızının sağlığına kavuşması, ilk kızı gibi çocuk yaşta ölmemesi için mücadele eden baba Barık, 2.5 yaşındaki oğlu da sürekli kaşınmaya başlayınca götürdüğü doktorda İbrahim'de de dalak ve karaciğer büyümesi olduğu ortaya çıktı. Aile bu haberle birlikte perişan oldu. Hem maddi imkansızlıkla hem de çocukların sağlık problemleriyle boğuşan aile, bir taraftan çocuklarını tedavi ettirmeye çalışırken bir taraftan hastalığın diğer çocuklarında da çıkacağı korkusuyla yaşıyor.
Bu arada, Barık ailesindeki çocuklarda neden dalak ve karaciğer büyümesi hastalığı çıktığı yönünde yapılan araştırma kapsamında alınan örnekler, Almanya'ya gönderildi. Almanya'dan gelen raporda ise çocukların siroz hastası olduğu belirtilirken, "ailesel ilerleyici karaciğer" rahatsızlığı tanısı konuldu. Çocuklara ilaç tedavisi uygulanıyor ancak çocukların hayatta kalabilmesi için tek çarelerinin karaciğer nakli olduğu bildirildi.

Baba anlattı tüm aile ağladı
Baba Barık, ilk göz ağrısını bu hastalıktan kaybettiğini, şimdi ise iki çocuğunun bu hastalığın pençesinde olduğunu belirterek, "Bundan 10 sene önce benim Esra Barık adlı kızım 11 yaşındaydı. Kaşınması ve kanaması başladı hastaneye götürdüm bana dediler ki bir şey olmaz. 10 sene sonra kızım Şule ve İbrahim aynı hastalığa yakalandılar. Şu anda bu çocuklar ailesel karaciğer siroz hastalığına yakalanmışlar. Tedavisi olmayan hastalığa yakalanmışlar karaciğer naklinden başka bir tedavisi olmuyor. Ben buradan Başbakanıma sesleniyorum. Başbakanım, Cumhurbaşkanım, Emine annem sizin ellerinizden öpüyorum çocuklarıma çabuk el atılmasını istiyorum. Nereye götürülmesi gerekiyorsa götürülsün acil karaciğer lazım. Karaciğer nakli olmazsa çocuklarımın 8 ya da 12 ay yaşayacağını söylediler. Çocuklarım gözlerimin önünde eriyor. Bunun nedeni ailesel karaciğer hastalığı. Anne, baba amca çocuklarıyız bizde de taşıyıcı çıktı, çocuklarımıza bulaştırmışız biz" dedi.
Anne Sevda Barık ise ailece ilerleyici bir hastalığa yakalandıklarını ifade ederek, "Ben bir çocuk kaybetmişim onun acısı içimden daha gitmedi kabrine dahi gidemiyorum. Bu 2 çocuğumun duygusu da içimdedir boşaltmak istiyorum ama boşaltamıyorum çocuklarımın yanında ağlamak istemiyorum ama her gün de ağlıyorum. Benim şu an yaşım 40 ama 100 yaşında oldum yani o acıları yaşıyorum. Ben çocuklarımı kaybetmek istemiyorum Allah rızası için bütün yetkililerden, Cumhurbaşkanımdan, Başbakanımdan, Emine annemden o da bir anne olarak yardım istiyorum. Allah kimseyi evlat acısıyla sınamasın şu an 2 çocuğum nakil olmazsa çocuklarım komaya girecek diğer kızımdan çektiğim şeyleri bildiğim için bunların da öyle olmasını istemiyorum. Tek imkan karaciğer nakli dediler onu da Allah rızası için duyarlı vatandaşlarımızdan çocuklarım için nakil istiyorum" diye ağladı.

"Yaşamak istiyorum"
Ölümle pençeleşen Şule Barık ise, "Karaciğer hastasıyım nakil olmam gerekiyor. Nakil olmazsam ne olacağını biliyorum ve yaşamak istiyorum. Ablam gibi ölmek istemiyorum. Hastalıktan okula gidemiyorum ama gitmeyi çok istiyorum. Oyun oynamak istiyorum" diyerek gözyaşlarına boğuldu.

Fatih Keçe-Serkan Çetinkaya 

 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzurum Tortum ekşi pestili artık coğrafi işaretli Ülkemizde coğrafi işaretli ürün çeşitliliğinde Gaziantep ve Konya’dan sonra en çok ürüne sahip olan Erzurum’da Tortum ekşi pestili de TÜRKPATENT tarafından tescillendi. Tortum Belediyesi tarafından 2022 yılında mahreç işareti almak için TÜRKPANET kurumuna başvurusu yapılan Tortum ekşi pestili, Erzurum’un 55’inci coğrafi işaretli ürünü oldu. Erzurum’un Tortum ilçesine ait kızılcıklar özenle seçilerek marmelat haline getiriliyor. Daha sonra bu marmelat pestil şeklinde serilerek kurutuluyor ve ekşi kızılcık pestili elde ediliyor. Geleneksel üretim şekli bozulmadan üretilen ve tamamen doğal yöntemlerle hazırlanıyor. Tortum ekşi pestilinde şeker ve renklendirici bulunmuyor. Sadece su ve kızılcık kullanılıyor Tortum ekşi pestili, doğal olarak yetişen kızılcık meyvesi ve içme suyu kullanılarak Tortum ilçesinde üretiliyor. Tadı ekşi, rengi parlak kırmızı olan Tortum ekşi pestili endüstriyel ve geleneksel olmak üzere iki şekilde üretiliyor. Tortum ekşi pestilinin üretiminde, genel pestil üretimlerinden farklı olarak, nişasta, un, şeker, fındık veya ceviz kullanılmıyor. Şeker ilavesi yapılmadığı için de kızılcık meyvesinin verdiği ekşi tada sahip olup coğrafi sınırda “ekşi pestili” olarak adlandırılıyor. Tortum ekşi pestilinin geçmişi eskiye dayanıyor. Tortum ilçesinin mutfak kültüründe önemli bir yere sahip ve ilave bileşen içermeyen, sadece kızılcık meyvesi kullanılarak üretilmesi coğrafi sınıra özgü olmasını sağlıyor.
İstanbul Taksim’de test sürüşüne çıkan akülü nostaljik tramvaya vatandaşlar yoğun ilgi gösterdi Taksim ve İstiklal Caddesi’nin simgelerinden biri olan tramvayın yerine yapılan akülü nostaljik tramvay test sürüşüne çıktı. Vatandaşlar akülü tramvaya yoğun ilgi gösterdi. Beyoğlu’nda 1990 yılından beri Taksim - Tünel arasında hizmet veren nostaljik tramvaylar yerine kullanılacak akülü nostaljik tramvay test sürüşüne çıktı. Sabah saatlerinde başlayan test sürüşü sefer saati bitene kadar devam etti. Yeni akülü tramvayın, elektrik telleriyle teması bulunan eski tramvayların yerini alacağı öğrenildi. Akülü nostaljik tramvay test sürüşünde vatandaşlar tarafından yoğun ilgi gördü. Yenilenen nostaljik tramvayın ilk yolcularından olan Hayri Taş, “Güzel olmuş, eskisi güzeldi ama bu daha güzel, orijinal olmuş. Etrafı kapalı olmuş, gerçekten güzel. Değişime uymak zorundayız, değişiklik her zaman iyidir. Gerçekten çok güzel olmuş, Beyoğlu’na yakışmış” dedi. Akülü nostaljik tramvayı beğenmediğini belirten Mahmut Genç, “Nostaljik tramvayı birçok sefer kullandım. Bu şekilde akülüye geçmesi belki eski formundan birazcık değişiklik, inovatif olmuş olabilir. Ama bazı şeylerin orijinal formunda kalması gerekiyor. Çevreci falan ama üstten o tellerin gidiyor olmasını takip etmek de garip bir heyecan katıyordu. Biraz da böyle binelim bakalım nasıl olacak. Trenin yeni formunda ön tarafta insanların ayaklarını koyup asılabilecekleri yerleri kaldırmışlar. Keza kapıların oradaki merdivenleri de kapatmışlar. Bu bence hoş bir şey değil. Çünkü bu birazcık aslında bu tramvayın kültürüne ait olan bir şeydi. Ben defalarca kez burada sallanarak Şişhane’ye inmişimdir, Şişhane’den Taksim tarafına çıkmışlığım var. Aslında akbil kullanan birisiyim ama bunun keyfi bambaşka oluyordu. Bunu kaldırıyor olmaları bence tamamıyla kültürü yok etti. Çünkü insanlar burada sadece tramvayın fotoğrafını çekmiyorlardı, buraya asılan insanların da fotoğraflarını çekiyordu. Bu belki birazcık tehlikeli tarafları kesinlikle var bunun ama bazı şeyler simgeseldir. Bu simgesel şeylere dokunmak birazcık orijinalliği yine bozan şeylerden birisi. Ben bunu kesinlikle hiç beğenmedim, hiç hoşlanmadım buraya insanların tutunabilecekleri yerlerin yapılmasını yeniden istiyorum” diye konuştu. (YEÇ-RU
İstanbul Başakşehir’de "Yemin Olsun" sergisi ziyarete açıldı Başakşehir Belediyesi’nin hayata geçirdiği Başakşehir Sanat Galerisi, sanatseverleri bir araya getirmeye devam ediyor. Şehrin yeni sanat merkezi dikkat çeken bir işe imza atarak Kur’an-ı Kerim’deki yemin ayetlerinden oluşan serginin kapılarını ziyaretçilerine açtı. Başakşehir Belediyesi’ne bağlı Başakşehir Sanat Galerisi, bugüne kadar gerçekleştirdiği etkileyici sergilerine bir yenisini daha ekledi. 16 farklı sanatçının Kur’an-ı Kerim’deki 19 surenin başındaki yeminlere yer verdiği eserlerle bir araya gelen “Yemin Olsun” Sergisi, düzenlenen programla kapılarını ziyaretçilerine açtı. Küratörlüğünü kaligrafi sanatçısı Emrah Yücel’in yaptığı ve Kur’an-ı Kerim’in derinliklerine yolculuk yapmak isteyenleri buluşturan sergi, Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de yemin ettiği kavramları ve varlıkları ele alıyor. Şehir Sanat’ta düzenlenen serginin açılış törenine Başakşehir Belediye Başkanı Yasin Kartoğlu da katıldı. Başkan Kartoğlu, “Sergideki eserler, yaratılan her şeyin Rabbimizin ismini hatırlamak ve bulmak için bir vesile olduğunu vurguluyor” dedi. “Bu özel sergi yaratılışın ve varoluşun sırlarını anlamlandırıyor” Şehir Sanat’taki 8’inci sergilerini açtıklarını dile getiren Başakşehir Belediye Başkanı Yasin Kartoğlu, “ Bugün burada siz değerli sanatseverlerin de katılımıyla 8’inci sergimizi açıyoruz. İstanbul’un yeni sanat merkezi olan Şehir Sanatta ’Yemin Olsun’ adlı serginin açılışında sizlerle bir araya gelmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum. Bu özel sergi, Kur’an-ı Kerim’in yemin ayetlerini ele alıyor. Yaratılışın ve varoluşun sırlarını anlamlandırıyor ve farklı bir bakış açısı sunuyor. Arz, sema, yıldızlar, gece, gündüz, şafak, kuşluk vakti, ay, güneş, melek, rüzgar, zeytin ve incir gibi kavramlara edilen yeminler, kainatın derinliklerindeki hikmete ve derinliğe yolculuk etmemizi sağlıyor. Bu sergi, sadece sanatı değil, aynı zamanda düşünceyi ve bilinci de bir araya getirerek, manevi bir keşfe davet ediyor. Sergideki eserler, yaratılan her şeyin Rabbimizin ismini hatırlamak ve bulmak için bir vesile olduğunu vurguluyor “ diye konuştu. “Yemin birbirimizi inandırmak için kullandığımız önemli bir done” Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de yemin ettiği surelerdeki imgesel formların sergilenmeye değer olduğunu belirten Yemin Olsun Sergisi’nin Küratörü Emrah Yücel, “ Başakşehir Belediyesi Şehir Sanat Galeri’de Yemin Olsun isimli sergiyi açıyoruz. Yemin Olsun Kur’an-ı Kerim’deki yemin ayetlerinden ilham alınarak, çağdaş ve geleneksel sanatlarımızın farklı disiplinlerinden 16 sanatçı ve 19 eserden ortaya çıkan bir sergi. Yemin birbirimizi inandırmak için kullandığımız önemli bir done. ‘Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de neyin üzerine yemin etmiştir?’, ’Acaba bunların imgesel formu nasıl olur?’ diye düşündüğümüzde, bunun sergilemeye değer unsurlar barındırdığını gördük. Sonucu da çok güzel oldu. Biz çok beğendik. Şehir Sanat Galerisi daha önce de çok güzel sergilere imza attı. Bu sergide buraya yakışır bir sergi oldu. Böyle güzel bir mekanı kültür sanat camiasına kazandırdıkları için Başakşehir Belediye Başkanımız Yasin Kartoğlu’na çok teşekkür ediyoruz” şeklinde konuştu. Sergi, 18 Nisan-28 Mayıs 2024 tarihleri arasında Başakşehir Sanat Galerisi’nde ziyaret edilebilecek.
Hatay Depremzede vatandaşlar TOKİ konutlarına taşındılar Depremin vurduğu Hatay’ın Payas ilçesinde yapımı tamamlanan TOKİ konutlarına taşınan afetzede Abik ailesi, yeni yuvalarında yaşamanın heyecanını hissediyorlar. Asrın felaketinde Hatay’da 25 bine yakın insan vefat etmiş, on binlerce konut yerle bir olmuştu. Deprem sonrası bölgenin yeniden ayağa kalkması için çalışmalara kısa sürede başlanmıştı. TOKİ tarafından yapımına geçtiğimiz yıl depremin hemen ardından başlanan afet konutları, hak sahiplerine teslim edilmeye başlanmıştı. Payas ilçesinde çevre düzenlemeleri tamamlanan konutlarda vatandaşlar yaşamaya başladı. Afet konutlarının ilk sakinlerinden olan Abik ailesi, yeni evlerinin heyecanını yaşıyorlar. Depremzede Hatice Abik, "Yeni evime yerleşerek ilk gün kurban kestim ve ailemi ağırladım. Devletimizden, milletimizden Allah razı olsun" dedi. “Allah’a çok şükür hamdolsun yapanlardan emeği geçenlerden” 83 yaşındaki Mustafa Abik, yeni yuvasında emeği olanlara teşekkürlerini dile getirerek "Allah o günleri göstermesin gerçekten çok büyük bir, felaket oldu. Evlerimiz böyle gitti geldi. Merdivenin bütün şeyleri yere düştü. Kontrole gelip ağır hasarlı bu binanın yıkılması lazım sonra geldiler yıktılar. Allah’a çok şükür hamdolsun yapanlardan emeği geçenlerden. Devletimizden Allah razı olsun gerçekten. Büyük bir mükafat bu bizim için Allah razı olsun” dedi. “Yerleşince hemen gittim bayramın birinci günü, kurban aldım geldim kestirdim” Evine bayramın birinci günü yerleştiğini ve ardından kurban kestiğini dile getiren 70 yaşındaki Hatice Abik ,”Gece sahura kalktık oğlum işte yemeğimizi yedik, oturduk anca biz gürültüyle mübarek geldi. Kapıya zor kalkıp gittim, kapıdan tutundum. Kapıdan tutundum böyle elimi vura vura elim kırılmış başka yerde bitmiş, sabahtan kalktım elim böyle şişmiş. Takside kaldık 2-3 gece, takside kaldık sonra oğlan geldi bizi Ankara’dan aldı gitti. Ankara’ya götürdü, 1 ay orda kaldık. Hamdolsun Allah’a binlerce şükürler olsun yüce Mevla’ma. Devletimizden, milletimizden ya Rabbim yapanlardan Allah razı olsun. Yerleşince hemen gittim bayramın birinci günü, kurban aldım geldim kestirdim. Yemek yaptım çoluğu çocuk hepsini çağırdım, bayramın 1. günü hepsine burada yedirdim. Belki de 50 kişi erkek vardı, belki de 25 kişi kadın vardı. Memnun oldum Allah razı olsun oğlum, yapanlardan edenlerden, emeğe geçenlerden Allah razı olsun hepsinden de” ifadelerini kullandı. (OA-VK-