SAĞLIK - 12 Ağustos 2020 Çarşamba 12:32

'Obezite cerrahisi kalıcı sonuç vermez'

A
A
A
'Obezite cerrahisi kalıcı sonuç vermez'

Genel Cerrahi Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Yaşar Özdenkaya “Hastalar bilmeli ki obezite cerrahisinden önce yapmadıkları diyeti ameliyattan sonra zoraki de olsa uygulayacaklar. Bazen görüyoruz ki belli bir dönemde iyi kilolar veriyorlar ama daha sonra iş tekrar eskiye dönebiliyor. Çünkü hiçbir cerrahi yöntem yok ki ömür boyu yüzde 100 zayıflık garantisi versin” dedi.

Medipol Mega Üniversite Hastanesi Genel Cerrahi Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Yaşar Özdenkaya, obezite cerrahisinin vücuttaki fazla yağın cerrahi yolla çözülmesi olduğuna dikkati çekerek önemli açıklamalarda bulundu. Dr. Özdenkaya, cerrahi yollardan önce bir takım alternatifler doğrultusunda kilo vermeye çalışılmasının daha doğru olduğunu belirterek “Günümüzde çok sık duyup, görüyoruz ki hastalar hastane hastane gezerek direkt cerrahi çözüm arıyor. Obezite cerrahisinin de bir sınırı var. Bu da vücut kitle indeksi ile hesaplanıyor. Vücut kitle indeksi kilonun metre cinsinden boya bölünmesi ile ortaya çıkıyor” dedi.

“BKİ 35’in üstünde olmalı”
Dünya Sağlık Örgütü’nün obezite cerrahisi için 2 kriter uyguladığına dikkati çeken Dr. Özdenkaya, şöyle devam etti: “İlk kriter ek hastalığı ile beraber beden kitle indeksi (BKİ) 35’in üstünde olmasıdır. Diyabet, tansiyon, kolesterol, uyku apnesi yani kilonun beraberinde getirdiği ek sorunları yaşayan hastaların aynı zamanda vücut kitle indeksinin 35’in üzerinde olması lazım. İkinci kriter ise hastanın hiçbir ek hastalığının bulunmaması ama vücut kitle indeksinin 40’ın üzerinde olmasıdır. Tabii tek başına bunlarda yeterli değil. Bu bahsettiğimiz şeylerin en az 5 yıllık bir süre içerisinde diyet, spor belki de diğer alternatif yolları da deneyerek başarıya ulaşılamamış olması lazım. Kısacası obezite cerrahisi sadece kilo nedeni ile başvurulması gereken bir yöntem değildir.”

“3 yöntem kullanılıyor”
Dr. Özdenkaya, obezite cerrahisinde 3 yöntemin kullanıldığını belirterek, şu bilgileri paylaştı: “En çok bilinen mide kelepçeleri artık kendini tarih sayfalarında buldu. Mide kelepçesini artık dünyada hiçbir doktor uygun görmüyor. Avrupa’da çok az merkezde uygulanıyor ve daha çok kelepçe çıkarma işlemleri yapılıyor. Açıkçası obezite cerrahisinde kısıtlayıcı yöntemler daha sağlıklı sonuçlar veriyor. En çok tüp mide dediğimiz sleeve gastrectomy ve gastrik by pass gibi hem kısıtlayıcı hem de emilim bozucu yöntemler uygulanıyor. Tüp mide ameliyatında mide küçültülerek tüp haline getiriliyor. En eski yöntem olan gastrik by pass ise 2 aşamalıdır. İlk aşamada yemek borusunun hemen devamından çok küçük bir mide cebi oluşturulur ve ikinci aşamada ince bağırsak belli mesafeden bu mide cebi ile bağlanır. Bu ameliyatlarda mutlaka bir yerler kesiliyor, dikiliyor ya da birbirine ekleniyor. Ameliyat sonrası iyileşme süreci her hastada farklı olabiliyor. Bazı hastaların çok azında olsa da dikiş yerlerinde sızıntı, kaçak ya da iltihap olabiliyor. Bu nedenle hekimin hastayı doğru seçmesi, hastanın da doğru hekimi ve merkezi seçmesi çok önemli.”

“Ameliyat sadece motivasyonu sağlar”
Ameliyat yöntemi ne olursa olsun öncesinde ve sonrasında beslenme düzeninin oldukça önem taşıdığına değinen Dr. Özdenkaya, şu değerlendirmede bulundu: “Hastalar bilmeli ki ameliyattan önce yapmadıkları diyeti ameliyattan sonra zoraki de olsa uygulayacaklar. Fazla kilolardan sadece ameliyatla kurtulacaklarını düşünmemeliler. Ameliyattan sonra mutlaka beslenme şekillerine ve egzersize daha çok dikkat edecekler. Hayatta hiçbir şey oturarak ya da ameliyat oldum düzelsin denilerek atlatılamaz. Ameliyat onlara sadece motivasyon kaynağıdır. Bazen görüyoruz ki belli bir dönemde iyi kilolar veriyorlar ama daha sonra iş tekrar eskiye dönebiliyor. Çünkü hiçbir cerrahi yöntem yok ki ömür boyu yüzde 100 zayıflık garantisi versin.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Öğretim Üyesi Dr. Furkan Polat: "İsrail’in ABD’siz İran’a savaş açması mümkün değil" İran ve İsrail krizinin daha da tırmanarak bir savaş çıkmasının kısa vadede mümkün olmadığını belirten Bursa Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Furkan Polat, "İsrail’in ABD’siz İran’a savaş açması mümkün değil. İsrail, Amerika’nın bölgeye dahil olarak İran’a yönelik bir operasyon yapılma taraftarı. İran tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında ise net bir biçimde İsrail’e doğrudan savaşmak gibi bir niyeti yok. Bu aşamada her iki devletin de karşılık geri adım atarak krizi sonlandırmasını bekliyoruz" dedi. Orta Doğu’da yaşananları değerlendiren Bursa Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Furkan Polat, "Orta Doğu son dönemlerde yine ciddi krizlerle karşı karşıya gelmiş durumda. Özellikle İran ile İsrail arasındaki kriz, kronikleşmiş bir hal almaya başladı. Bu tür rekabetlerde aktörlerin karşısına üç farklı seçenek çıkar. Birincisi aktörlerden biri karşı tarafa blöf yapar, karşı taraf ise geri adım atarak bir saygınlık veya stratejik kayıp yaşamakla birlikte krizin son bulmasına imkan tanır. İkinci seçenekte ise, aktörler karşılıklı olarak bir geri adım atma durumu tercih ederler, bu durumda da kriz kendiliğinden son bulur. Son olarak üçüncüsünde ise, aktörler mevcut pozisyonlarından taviz vermezler. Daha sert adımlar atmaya başlarlar. Bu da kaçınılmaz olarak aktörler arasında bir savaşa yola açarlar" dedi. "İran ve İsrail krizi, daha da tırmanarak bir savaşa yol açması kısa vadede mümkün değil" Bu 3 senaryo üzerinden İran-İsrail ilişkisini değerlendiren Öğretim Üyesi Dr. Furkan Polat, "İran ve İsrail arasındaki ilişkilerde ilk senaryonun gerçekleşmeyeceğini çok net bir şekilde söyleyebiliriz. Her iki tarafta geri adım atma niyetinde değil. Bunu hem İsrail’in Şam’daki büyükelçilik saldırısında gördük. Hem de İran’ın İsrail’e misilleme olarak insansız hava araçları ve balistik füzelerini kullanarak yaptığı saldırıda net bir biçimde gördük. Dolayısıyla iki tarafta geri adım atma niyetinde değil. İkinci seçeneği bir tarafa bırakacak olursak, üçüncü seçenekteki gibi tarafların krizi daha da tırmandırarak bir savaşa yol açması ise kısa vadede mümkün olmayacak gibi görünüyor" ifadelerine yer verdi. "İsrail’in ABD’siz İran’a savaş açması mümkün değil" İran tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında İran’ın net bir biçimde İsrail’e doğrudan savaşmak gibi bir niyetinin olmadığını belirten Polat, "Diğer taraftan İsrail ise İran ile savaşma konusunda o kadar isteksiz değil. Ancak bunun da bazı şartları var. İsrail, Amerika’nın bölgeye dahil olarak İran’a yönelik bir operasyon yapılma taraftarıdır. Ancak ABD cephesine bakıldığında ise hem bu yıl içerisinde yapılması planlanan seçimlerin başkan üzerindeki baskısı, hem de Amerika’nın uzun yıllardır yaklaşık 15 yıldır Orta Doğu’ya doğrudan angaje olmamak gibi bir stratejik yaklaşımı söz konusudur. Bu opsiyonu da kısa vadede pek mümkün kılmıyor. Dolayısıyla önümüzde tek bir seçenek kalıyor. Bu aşamada aktörlerin krizi yavaş yavaş iki tarafın da geri adım atarak sonlandırmasını bekliyoruz. Mevcut durumda bu senaryonun gerçekleşme ihtimalini yüksek görüyorum. Özellikle İran ile İsrail arasındaki kriz kronikleşmeye başladı diyebiliriz" dedi. "Türkiye, Orta Doğu’da mümkün mertebe krizlerin barışçıl bir biçimde çözümlenmesini arzuluyor" Türkiye’nin, 7 Ekim’den beri bölgesel krizlerin artık bir noktada durması gerektiği yönünde bir politika benimsemiş durumda olduğunu ifade eden Polat, "Malum, son 15 yıldır Orta Doğu’da yoğun bir rekabet söz konusu bölgesel aktörler arasında. Buna bir de devlet dışı silahlı aktörler ve başarısız devletler eklenmiş durumdadır. Dolayısıyla Orta Doğu, 2000 yıllarının başından 2010 yıllarına kadar olan kısmen istikrarlı dönemini özlemiş durumdadır. Dolayısıyla Türkiye, ne İran-İsrail arasında, ne de İsrail-Hamas arasında böyle bir çatışmanın devamlılığı yönünde bir politika arzulamıyor. Türkiye, Orta Doğu’da mümkün mertebe krizlerin barışçıl bir biçimde çözümlenmesini arzuluyor. Bu çerçevede de girişimlerini sürdürüyor. Türkiye’nin kendi çıkarları açısından da bu oldukça önemli. Aksi takdirde, çeşitli insani krizler, terör örgütlerinin yeniden palazlanması gibi veya başarısız devletlerin ortaya çıkması gibi Türkiye’nin güvenliğini yanından ilgilendiren başka kriz alanları ortaya çıkıyor. Dolayısıyla Türkiye, bu tür krizlerin daha barışçıl yollarla çözümü için mücadele ediyor" şeklinde konuştu.
Van Van-Bahçesaray kara yolunda çalışmalar devam ediyor Van’da çığ riski nedeniyle 119 gün önce kapalı tutulan Van-Bahçesaray kara yolunun ulaşıma açılması için çalışmalar devam ediyor. Van’da 22 Aralık 2023 tarihinde yağan kar yağışı ile birlikte düşen çığlar sonucu Van-Bahçesaray yolu ulaşıma kapandı. Yapılan çalışmalar sonucu yol 29 Aralık 2023 tarihinde ulaşıma açıldı. Ulaşıma açılan yol araç trafiğine açılmadan önce Van İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan Çığ Tehlikesini Belirleme ve İzleme Komisyonu` üyelerinin bölgede yaptığı inceleme sonucu çığ riski devam ettiği için yol araç trafiğine açılmadı. İlerleyen günlerde etkili olan kar yağışı ve birçok noktaya düşen çığlardan dolayı yol yeniden ulaşıma kapandı. “Van-Bahçesaray yolu 119 gündür kapalı” Yaklaşık 119 gündür çığ tehlikesinde dolayı kapalı tutulan Van-Bahçesaray karayolu, Karayolları 11. Bölge Müdürlüğü Görentaş Şantiye ekipleri, Ramazan bayramı sonra bölgede çalışma başlattı. Kar kalınlığının yer yer 5 metreyi bulduğu bölgede, ekipler çığ riskine karşı büyük titizlikle çalışmalarını yürütülüyor. Çalışmalar 2020 yılında ilki 4 Şubat, ikincisi ise 5 Şubat’ta meydana gelen çığ faciasında 11 jandarma, 9 güvenlik korucusu olmak üzere 42 kişi hayatını kaybettiği bölgede yürütülüyor. Yolun kapalı olmasından dolayı aynı bölgeye yine büyük bir çığ düştü. Yolun kapalı olmasından dolayı olumsuz bir durum yaşanmadı. Ekipler yoğun bir mesai harcayarak yola düşen çığları açarak çalışmalarını sürdürüyor.