GÜNDEM - 10 Kasım 2020 Salı 11:09

“Olası İstanbul depremi maksimum 7.4 olacaktır”

A
A
A
“Olası İstanbul depremi maksimum 7.4 olacaktır”

Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Haluk Selim İstanbul’un en önemli konu başlıklarından biri olan deprem ile ilgili, “Yaklaşık 100 kilometre uzunluğundaki Kuzey Marmara Fay Hattı’nın 5 metrelik bir stres atım biriktirdiğini var sayarsak, maksimum ile minimum aralığı 7.2 ile 7.4’dur. Bunun hesabı bellidir. Anadolu Yakası’nın yüzde 40’ı Avrupa Yakası’nın da yüzde 60’ı risk altındadır” dedi.

30 Ekim tarihinde Sisam Adası’nın kuzeyinde meydana gelen 6.6 büyüklüğündeki deprem sonrası gözler yine beklenen olası İstanbul depremine çevrildi. 1999 yılından bu yana Kuzey Marmara Fay Hattı’nda enerjisini biriktiren ve Marmara bölgesinde özellikle İstanbul’u etkilemesi muhtemel deprem ile ilgili uzmanlar gerek nüfus yoğunluğu gerekse eski binaların fazla olmasından dolayı yıkımın fazla olması noktasında uyarılarına devam ediyor. Bu anlamda Kuzey Marmara Fay Hattı’nda yürütülen çalışmaların içinde olmuş ve 1999 depremini birebir yaşayan İstanbul Gelişim Üniversitesin’den Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Haluk Selim bilimsel araştırmalar ve veriler ışığında tüm İstanbul’un en önemli konu başlıklarından biri olan deprem ile ilgili bilgilendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Haluk Selim, “115 kilometre uzunluğundaki Kuzey Marmara Fay Hattı’nın 5 metrelik bir stres atım biriktirdiğini var sayarsak, maksimum ile minimum aralığı 7.2 ile 7.4’dur bunun hesabı bellidir” dedi. Asya ve Avrupa yakaları için de değerlendirmelerde bulunan Selim, “Anadolu Yakası’nın yüzde 40’ı, Avrupa Yakası’nın da yüzde 60’ı risk altında” şeklinde konuştu.

   “Olası İstanbul depremi maksimum 7.4 olacaktır”

Daha önce meydana gelen büyük depremlerden de örnekler veren Selim, deprem büyüklüklerinin uzunluk ve biriken stres atımlarına bağlı olduğunu ifade ederek sözlerine şu şekilde devam etti;

“Rahmetli Aykut Barka bundan 20 yıl önce tarihsel depremlerle ilgili çalışmalarını başlatmıştı. Ben de o çalışmanın içerisinde yer almıştım. 250 yıllık bir deprem periyotu veriyordu. Bu 250 yıllık periyota baktığınızda 99 depreminden sonra herhangi bir deprem medyana gelmedi ve bu 115 kilometrelik kırık, hala sismik boşluk olarak yerinde duruyor. Olası bir depremde kırılacak olursa İstanbul için yaklaşık 100 kilometre uzunluğunda bir faydan bahsediyoruz, 5 metrelik bir stres atım biriktirdiğini de var sayarsanız, maksimum ile minimum aralığı 7.2 ile 7.4’dur bunun hesabı bellidir, örnekleri de vardır. Gölcük Depremi’ni hatırlayın, Doğu Marmara İzmit Depremi’ni hatırlarsanız, 100 kilometrelik bir uzunluğa sahipti bu fay ve 7.4’lük bir büyüklük medyana getirdi. Barka, Adapazarı’ndaki atımı ölçtüğünde 4.85 cm uzunluğa sahip atımları ölçmüştü. Dolayısıyla bir depremin büyüklüğü atımla da bağlantılıdır. O yüzden bu veriler ışığında olası İstanbul depreminin büyüklüğü 7.2 ile 7.4 aralığını geçmez diye düşünüyorum. 7.4’ün üzerinde olmaması gerekiyor, çünkü 5 metrelik bir atımda, 100 kilometrelik bir fayda 7.4’ün üzerinde bir deprem olması mümkün gözükmüyor.”

ANADOLU YAKASININ YÜZDE 40’I AVRUPA YAKASININ YÜZDE 60’I YENİDEN YAPILANMASI LAZIM

Selim ayrıca yapmış olduğu bilgilendirmelere İstanbul için Asya ve Avrupa yakalarını da değerlendirmelerine katarak, “Anadolu Yakasında çok sağlam zeminlere ve yapı stokuna sahip olan yerler var, buna karşı zayıf zemine ve yapı stokuna sahip yerler de var. Hemen hemen söylemek gerekirse, üç aşağı beş yukarı bir tahminle Anadolu Yakasının yüzde 40’i maalesef yeniden depreme hazırlanması lazım. Tabi bu konuda değişik görüşler var ama ben Tuzla ile Kadıköy arasından bahsediyorum. Avrupa Yakası’na baktığınızda da durum tersine biraz daha nüfusun yoğunluğu, yapı stokundaki farklılıklardan dolayı yüzde 60 hemen hemen kötü durumda ve yenilenmesi gerekir” dedi.

Bölgeler risk altında olsa bile zemin ve sağlam bina faktörlerinin çok önemli olduğuna dikkat çeken ve yıkımların da buna göre olacağını vurgulayan Selim, “İzmir’i vuran depremde karadaki aktif fayların etkisi olmamıştır. Buna karşılık İstanbul’da karada bu büyüklükte deprem üretecek fay yok. Kuzey Anadolu Fayının kuzey kolu çalışacak. Dolayısıyla bu zayıf zeminle yapı bina ilişkileri ortaya çıkacaktır. Risk taşıyan bölgedeki bütün binalar tabiki yıkılmaz. İzmir ve Adapazarı’ndaki depremlerde de aynısı oldu aynı müteahhitten aynı malzemeden yapılmış olan aynı sitedeki binalardan belki bir iki tanesi yıkıldı. Zeminlerin deprem dalgalarına karşı bazı davranışları var. Hepsinde binalar yıkılmayabilir. Fakat binaları sağlamlaştırmak, deprem öncesi önlemlerden en önemlisini teşkil ediyor, burada yerel yönetimlerle halkımız iş birliği halinde olmalılar. Özellikle kentsel dönüşüm planlamasının bir an önce uygulanması gerekir. Apartman sakinleri olarak yerel yönetimlerden hizmet alalım onlara yardımcı olalım” diye konuştu.

ZEMİNE GÖRE BİNA YAPIMI ÖNEMLİ FAKTÖR

Kaliteli bir binanın zayıf bir zeminde bile ayakta kalabileceğini söyleyen Selim, “Zeminlerin sağlam olması da önemli değil zayıf olması da burada zemine göre binayı yapmakta fayda var. Onların da teknikleri var; fore kazık sistemi, radye temel, tünel kalıp, perde beton, yani kaliteli bina yaparsanız, zayıf bir zeminde o binanız ayakta kalacaktır. Asıl risk, yenilenmemiş, donatılardaki korozyon ya da 35-40 senelik binalardır” şeklinde konuştu.

DEPREMİN ZAMANINI ASLA TESPİT EDEMEYİZ

Deprem ile ilgili yapılan zaman tahminlerinin mümkün olmadığını da sözlerine ekleyen Selim, “Bilim deprem zamanını verebilecek bir yerde değil. Zaten bilimsel çalışmalarda zaman vermek çok yanlış. Dolayısıyla fayın ne zaman çalışacağı belli değil. Ancak 99 depreminden sonra 115 kilometrelik bu segment risk taşıyor, onun da maksimum oluşturacağı etki maksimum 7.4’tür minimum da 7.2 aralığında olacaktır. Fakat zaman veremeyiz asla veremeyiz” diye konuştu.

BÜYÜK DEPREM, ÖNCESİNDE HABER VEREBİLİR

Son olarak daha önceki depremlerde de olduğu gibi büyük depremler öncesinde daha küçük depremlerin haberci niteliği taşıyabileceğini ve yaşanan bazı depremlerin de büyük depremi engelleyebileceğini söyleyen Selim, “6 büyüklüğünde birçok depremin oluşması, 7 ve üzeri depremi tabi ki etkileyecektir. Daha doğrusu 6 büyüklükte çok fazla depremin meydana gelmesi 7 ve üzerinde bir depremin olmasını önleyecektir. Deprem öncesi haber verme çalışmaları ile ilgili birçok çalışma var ancak bazı depremler var ki, ülkemizde de yaşandı, bunlardan bir tanesi 1971 Burdur Depremi’dir; 7 civarında bir deprem oluşmuştu ondan 1 dakika önce bir öncüsü var. Yine 1964 Manyas Depreminde de 1 buçuk dakika önce 5.1’lik bir öncü yaşandı. Her deprem bunu anlatmıyor, vermiyor ama Marmara Denizi’nde 5.9’luk ya da 6.0’lik bir deprem olursa biraz düşünmek lazım, bunun öncü olduğunu fark etmek gerekir, bu büyüklükte bir deprem olursa arkasının gelebileceğini düşünerek dikkatli olmak lazım. 99 depreminden 2 ay sonra Sapanca’da 5.8’lik bir deprem gerçekleşti. Ben de o esnada İzmit’teydim ve hemen İzmit’i terk ettim. Ertesi gün 12 Kasım 1999, Düzce’de ise 7.2’lik deprem meydana geldi. 5.8’lik deprem aslında büyük depremin öncüsüydü diyebiliriz. Ama bu durum her zaman yaşanmaz. Bunu iyi tahlil etmek gerekir” diyerek sözlerini sonlandırdı.

Şeyda Ceylan Görgenç

 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Karabük Safrantech TEKNOFEST’te Karabük’ü temsil edecek Karabük’ün Safranbolu ilçesinde lise öğrencileri tarafından geliştirilen ve Safrantech adı verilen elektrikli araç; Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali’ne (TEKNOSFEST) kabul edildi. Safranbolu Ahi Evran Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Teknoloji Takımı tarafından geliştirilen Safrantech aracı, 2022’den beri TEKNOFEST Liseler Arası Elektrikli Araçlar Yarışmasında dereceler elde etmeye devam ediyor. Karabük’ten TEKNOFEST’e kabul edilen tek araç olan Safrantech, TEKNOFEST tarafından ilk senesinde "Tanıtım ve Yaygınlaştırma Ödülü" alırken, ikinci senesinde de "İvmelenme Kategorisinde Türkiye İkincisi" oldu. Safrantech EC Takımı, Bilişim Teknolojileri öğretmeni Cumhur Torun danışmanlığında hazırladığı TEKNOFEST 2024 Liseler Arası Elektrikli Araçlar Yarışması Gelişme Raporu, 17 başlık altında aracın mekanik, elektrik, elektronik ve yazılım kategorilerinde değerlendirildi. Safrantech EC Takımı, taban puanın 849 olduğu değerlendirmeden 1450 tam puan aldı. Aldığı puan ile yarışmaya katılmaya hak kazanan Safrantech EC Takımı, TÜBİTAK tarafından TÜBİTAK MAM’da düzenlenecek "Elektrikli Araç Eğitim Kampına" katılım sağlayacak ve TÜBİTAK uzmanlarının vereceği eğitimleri alacak. Safrantech EC Takımı, Ağustos-Eylül 2024 tarihlerinde TÜBİTAK Gebze Kampüsünde yapılacak yarışmada, mesleki eğitimde kazandığı uygulamalı eğitim ve beceriyi, alacakları teorik bilgiler ile birleştirip tüm gücünü piste göstermeyi hedefliyor. Ahi Evran Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi okul idaresini, Bilişim Teknolojileri öğretmeni Cumhur Torun ve Safrantech EC Takımı’nı elde ettikleri başarılardan dolayı tebrik eden İl Milli Eğitim Müdürü Nevzat Akbaş, "Devletimizin eğitime sunduğu güçlü imkanlar çerçevesinde öğrencilerimiz, gençlerimiz ulusal ve uluslararası başarılara imza atmaya devam ediyor. Gençlerimiz hayallerine koşuyor. Büyük ve güçlü Türkiye’mizin teknolojiyi üreten ve geliştiren bir topluma dönüşmesi noktasında gençlerimiz önemli çalışmalar gerçekleştirmektedir. Türkiye yüzyılını inşa ettiğimiz bu süreçte tüm okullarımız, sadece meslek liselerimiz değil; fen liselerimiz, Anadolu liselerimiz, bilim sanat merkezlerimiz, diğer taraftan özel eğitim okullarımız, tüm öğrencilerimiz bu üretim, inovatif yaklaşımlarla fikrî mülkiyetle ilgili çalışmalar gerçekleştirmektedir. Düzenlenen yarışmalarda 2024 yılı içerisinde elde edilen başarı sayımız bir yıl önceki yılın başarı grafiğine geçerek 31 rakamını yakaladı. Okul idarecilerimizin, öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin ve velilerimizin istikrarlı bir şekilde sürdürdüğü çalışmaları ile bu başarı ivmesi daha yükseklere çıkacaktır. Çok şükür, Karabük eğitim ailesi olarak akademik, sosyal, kültürel, sportif, bilimsel alandaki yaptığımız çalışmaların meyvesini toplamaya devam ediyoruz" dedi.
Antalya Rektör Özkan: "2 yıl içinde Araştırma Üniversitesi olma hedefine ulaşacağımıza yürekten inanıyorum" Akdeniz Üniversitesi’nde, üstün performans gösteren öğretim üyelerine teşekkür belgesi verildi. Rektör Prof. Dr. Özlenen Özkan, yayın sayısındaki artışın Araştırma Üniversitesi olma hedefi için önemini vurguladı. Akdeniz Üniversitesi’nde, bilimsel araştırma ve yayınlarda üstün performans gösteren öğretim üyelerinin başarıları Senato Salonu’nda düzenlenen törenle kutlandı. Üstün performans gösteren öğretim üyeleri teşekkür belgelerini Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan’ın ellerinden aldı. Düzenlenen törene Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan’ın yanı sıra Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Şükrü Özen, Prof. Dr. Ayşe Gülbin Arıcı, Prof. Dr. Cengiz Toker ve üstün performans gösteren öğretim üyeleri katıldı. Sağlık Bilimleri, Ziraat, Mühendislik, Fen Bilimleri ve Su Ürünleri, Sosyal, Beşeri ve İdari Bilimler, Eğitim Bilimleri, Spor Bilimleri ve Mimarlık, Planlama ve Tasarım Temel Alanlarındaki H-index’e göre en başarılı sıralamaya sahip öğretim üyeleri, SCI-E dergilerdeki yayın sayılarına göre başarı sıralaması en yüksek olan öğretim üyeleri ile Hukuk, İlahiyat ve Güzel Sanatlar Temel Alanlarındaki yayın sayısı en yüksek öğretim üyelerine Rektör Özkan tarafından teşekkür belgeleri takdim edildi. “Attığımız adımların olumlu sonuçlarını görüyoruz” Akdeniz Üniversitesi’nin bilimsel gelişimine katkıda bulunan öğretim üyelerinin bir araya geldiği törende konuşan Rektör Özkan, göreve geldiği ilk günden itibaren çıktı odaklı, katma değer sağlayacak, nitelikli bilimsel çalışmaların üretilmesine büyük önem verdiğini vurgulayarak, “Bu doğrultuda, bilimsel araştırma projeleri yönergeleri, atama yükseltme kriterleri ve stratejik plan güncellendi ve bilimsel üretimi teşvik eden bir sistem oluşturuldu. Bugün, attığımız adımların olumlu sonuçlarını görmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Üniversitemizin uluslararası iş birliğiyle gerçekleştirilen SCI yayın sayısının bin 420’ye yükseldiği ve Q1 ve Q2 dergilerdeki yayın ortalamasının yüzde 75’e çıktığına hep birlikte şahitlik ediyoruz. Uluslararası iş birliğiyle yapılan yayın sayısının yüzde 25’e ulaştığını görmek de bizleri ayrıca memnun etti” diye konuştu. “Araştırma üniversitesi olma hedefine inançla ilerliyoruz” Yayın sayısındaki artışın Akdeniz Üniversitesi’nin Araştırma Üniversitesi olma hedefine güç verdiğini vurgulayan Rektör Prof. Dr. Özlenen Özkan, “Geçtiğimiz yıl Yükseköğretim Kurulu’nun başlattığı ‘Araştırma Üniversiteleri’ uygulaması kapsamında aday izleme programına dahil edilen 6 üniversiteden biri olduk. Öğretim üyelerimizin özverileri ve emekleriyle 2 yıl içinde Araştırma Üniversitesi olma hedefine ulaşacağımıza yürekten inanıyorum” ifadelerini kullandı.
Ankara TSE Ankara Kalite Kampüsü’nün inşaatı yüzde 80 seviyesine ulaştı Türk Standartları Enstitüsünün (TSE) içerisinde 7 adet laboratuvarı barındıracak olan Ankara Kalite Kampüsü’nün inşaatı yüzde 80 seviyesine ulaştı. TSE’nin kurumsal sosyal medya hesabı X üzerinden yapılan paylaşımla TSE Ankara Kalite Kampüsü’nün inşaatının yüzde 80 seviyesine ulaştığı duyuruldu. Yapılan paylaşımda TSE’e Başkanı Mahmut Sami Şahin’in açıklamalarına ve binanın son durumuna dair videolara da yer verildi. “Yeni laboratuvarlarımız ile teknolojik bilginin ülkemizde kalması, ülkemize transfer edilmesi de sağlanacak” Kampüs hakkında yaptığı açıklamada Ankara Kalite Kampüsü’nün Türkiye’nin en büyük uygunluk değerlendirme kampüsü olacağını ve bu sayede Türkiye’nin rekabet gücünün artacağını söyleyen TSE Başkanı Mahmut Sami Şahin, “Tamamlandığında verimliliğin ve sürdürülebilir ekonominin önemli paydaşlarından biri olacak son teknolojilerle donatılmış laboratuvarlarıyla sanayicilerimize her türlü test hizmetini ülkemizde verecek olan TSE Ankara Kalite Kampüsü inşaatı, şu anda yüzde 80 seviyesine ulaşmış durumda. Ülkemizin en büyük aynı zamanda da dünyanın sayılı uygunluk değerlendirme kampüsü olacak bu projeyle, ülkemizin küresel rekabet gücünü arttıracak ekonomik ve teknolojik bağımsızlığımıza aynı zamanda yeni nesil teknolojilerin adaptasyonuna diğer taraftan dijital dönüşümüm ortaya çıkarttığı temel ve ileri teknolojilere de katkı sağlayacak. Mevcut ekosistemimizi çok daha ileriye taşımayı bu şekilde hedeflemiş oluyoruz. Yeni laboratuvarlarımız ile teknolojik bilginin ülkemizde kalması, ülkemize transfer edilmesi de sağlanacak. Yerli sermayenin yurt içinde kalması bu sayede gerçekleşmiş olacak. Yine yerli ve milli yetkinliklerin oluşması ve insan kaynağının da geliştirilmesi gibi önemli stratejik kazanımların önü açılmış olacak” ifadelerine yer verdi. Kampüsün yapımının tamamlanmasının ardından Yapı Malzemeleri Laboratuvarı, Kimya Laboratuvarı, Gıda Laboratuvarı, Elektroteknik Laboratuvarı, Enerji Teknolojileri Laboratuvarı, Metal ve Kalibrasyon Laboratuvarı olmak üzere toplam da 7 adet laboratuvar hizmete sunulacak. Bu laboratuvarlar sayesinde sanayicilerin test ve belgelendirme ihtiyaçları için yurt dışında harcamak zorunda kaldıkları büyük meblağların Türkiye’de tutulması planlanıyor.
Kayseri Başkan Çolakbayrakdar: "Kayseri, Türkiye’nin tarımsal üretim merkezi olacak" Kocasinan Belediye Başkanı Ahmet Çolakbayrakdar; kırsal mahallelerden biri olan Hasancı’da çiftçiye dağıtılan nohut tohumlarının ekimini yaptı. Tohumları toprakla buluşturan Başkan Çolakbayrakdar, dünya genelinde tarımsal üretimin stratejik olarak öne çıktığını, bundan dolayı da Kocasinan’dan başlamak üzere bütün ilçelerde tarımsal üretimi artırarak, Kayseri’yi bir tarımsal üretim merkezi haline getireceklerini söyledi. Kayseri İl Tarım ve Orman Müdürü Bülent Saklav, AK Parti Kocasinan İlçe Başkanı Selçuk Melekoğlu, Büyükşehir Belediyesi Tarımsal Hizmetler Daire Başkanı Duran Safrantı ve Kocasinan Ziraat Odası Başkanı Abdülkadir Güneş ile birlikte Hasancı’da çiftçilerle bir araya gelen Başkan Çolakbayrakdar, onlarla sohbet etti. Daha sonra mibzer adı verilen tohum ekme makinasına nohut tohumlarını yerleştirildikten sonra traktör kullanan Başkan Çolakbayrakdar, tohumları toprakla buluşturdu. Çiftçinin her zaman yanında olduklarını belirten Başkan Çolakbayrakdar, “Anadolu’nun bereketli topraklarında ekmeğini topraktan çıkartan hemşehrilerimize bol bereketli sezon diliyorum” dedi. Tarımsal üretime verilen desteği artırarak sürdürdüklerini vurgulayan Başkan Çolakbayrakdar; "Kocasinan, Kayseri’nin metropol ilçesidir ama bir o kadar da 48 kırsalı ve köyü olan bir yerleşim bölgesidir. Şehrin tarım, hayvancılık ve ziraatın yüzde 20’sini Kocasinan yapıyor. Büyük bir coğrafyamızda eken, üreten çiftçi kardeşlerimiz var. Bütün çiftçi kardeşlerimize bereketli olsun diyorum. Son yıllarda bizim bölgemizde artarak devam eden nohut ekimini yaptık. Gömeç’in fasulyesinin yanında inşallah yeni bir ürün olarak Kocasinan’ın nohutu olacak. Kocasinan’dan başlamak üzere bütün ilçelerimizde tarımsal üretimi artırarak, Kayseri’yi bir tarımsal üretim merkezi haline getireceğiz. Sanayi, endüstri, turizm ve ticaret gibi her alanda Kayseri’miz örnek olsa da ciddi bir potansiyeli olan şehrimizin tarımsal üretiminde de yeni hedeflere doğru yolumuza devam ediyoruz. Bu noktada en önemli paydaşlarımız çiftçilerimizdir. Çiftçilerimiz olmasa yaptığımız hizmetlerin bir anlamı yok. Bu işin en önemli aktörü olan çiftçimizi tebrik ediyor, teşekkür ediyoruz. Çiftçilerimiz yeter ki eksin biz destek olmaya ve çiftçimizin yanında olmaya her zaman varız. Özellikle ‘Köyümde Hayat Var’ projelerini de hayata geçireceğiz. Genç çiftçiler için proje hazırladık. Kentten kırsala göç sağlayan gençlerimizin eğitiminden üretimine kadar her alanda destek vereceğiz. Çiftçimizi geleceğe taşıyacak projeler üretiyoruz ve destekçisi oluyoruz. İnşallah yeni dönemde ektiğimiz tohumlar daha bereketli olsun" ifadelerini kullandı. Kayseri İl Tarım ve Orman Müdürü Bülent Saklav ise üretim yapan çiftçilere teşekkür ederek; "Bakanlık olarak her zaman çiftçilerimize destek oluyoruz. Tarım Arazilerini Etkinleştirme Projesi kapsamında her sene tohum dağıtımı gerçekleştiriyoruz. Bu sene Büyükşehir ve Kocasinan Belediyesi ile bakanlığımızın destekleriyle 700 ton tohum dağıtımı gerçekleştirdik. Aspir, yeşil mercimek, nohut, sorgum sudanotu ve kuru fasulye dağıtımı yaptık. Her sene olduğu gibi belediyelerimiz destek verdi. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” diye konuştu. Başkan Çolakbayrakdar’ın her zaman çiftçinin yanında olduğunu belirten Kocasinan Ziraat Odası Başkanı Abdülkadir Güneş de, “Büyükşehir Belediyesi, Kocasinan ve Tarım Müdürlüğünün dağıtmış olduğu tohumları, toprakla buluşturuyoruz. Kocasinan, zaten Kayseri ilçeleri arasında en çok nohut ekimi yapılan ilçesidir. Stratejik bir ürün olan nohuttan çiftçilerimizin yüzü gülüyor. Belediye başkanlarımıza ve emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz” şeklinde konuştu. Çiftçiler de her zaman çiftçiye destek veren ve yanında olan Başkan Çolakbayrakdar’a teşekkür etti.
Eskişehir Millî Mücadele’de Türk Ocakları’nın katkısı Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Araştırma Görevlisi Murat Kaya, Türk Ocakları’nın kuruluşundan beri Türk milliyetçiliğinin ve Türkçülüğün bu topraklardaki en önemli savunucuları olduğunu belirtti. Eskişehir Türk Ocağı’nda “Milli Mücadele’de Türk Ocakları” konulu sohbete katılan Kaya, Türk Ocakları kurulduğu 1912 yılından itibaren Türk milliyetçiliğinin ve Türkçülüğün bu topraklardaki en önemli savunucuları olduğunu anlattı. Türk Ocağı’nın, Birinci Dünya Savaşı yıllarındaki faaliyetleriyle topluma Türklük bilinci aşılamış, Türkçe’nin korunmasına, Türk tarihinin gelişmesine büyük katkı sağladığını anlatan Murat Kaya, “Cemiyet ilk kurulduğu günden itibaren kendisini siyasi faaliyetlerden uzak tutarak daha çok kültür faaliyeti göstermiştir. 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandıktan sonra, Osmanlı Devleti’nin toprakları işgal tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu dönemde işgallere karşı tepki gösterenlerin başında Türk Ocakları ve Türk Ocaklılar gelmektedir. İzmir’in işgal söylentileri kulaktan kulağa yayılırken, İzmir Türk Ocağı’nda yapılan toplantılar neticesinde Reddi İlhak Heyeti Milliyesi oluşturulmuş ve bu heyet Maşatlık Mitingi’ni düzenlemiştir. İzmir’in işgalinin ardından Anadolu’da ve İstanbul’da düzenlenen protesto mitinglerinde Türk Ocakları öncü rol oynamıştır. Son Osmanlı Mebusan Meclisi seçimlerinde milliyetçilerin Meclis’e girmesi için yoğun gayret gösterilmiştir. Mîsâk-ı Mîlli’nin kabulünde Türk Ocakları üyeleri yoğun gayret sarf etmiştir. İstanbul’un resmen işgal edilmesinin ardından, İtilaf Devletleri’nin ilk işgal ettiği binalardan birisi İstanbul Türk Ocağı olmuştur. Yaşanan bu gelişmelerin ardından Türk Ocağı üyelerinin bazıları Malta’ya sürgüne gönderilirken, bazılarıysa Anadolu’ya geçip Mustafa Kemal Paşa’nın yakmış olduğu Kurtuluş meşalesine güç vermiştir. Türk Ocakları, daha ilk günden itibaren Millî Mücadele’nin içerisinde yer almıştır” dedi. Konuklar tarafından ilgiyle takip edilen konuşmanın sonunda konuşmacı çok sayıda soruları cevaplandırdı. Eskişehir Türk Ocağı Şube Başkanı Prof. Dr. Nedim Ünal’ın konuşmacıya şükran beratı takdimi ile program sona erdi.