EKONOMİ - 21 Ağustos 2019 Çarşamba 16:36

Prof. Dr. Çengel: 'Temiz ve ekonomik enerji için jeotermal tercih edilmeli'

A
A
A
Prof. Dr. Çengel: 'Temiz ve ekonomik enerji için jeotermal tercih edilmeli'

Uzmanlara göre, Türkiye’nin enerji sektöründeki dışa bağımlılığını azaltmanın yolu temiz enerjiden geçiyor. Prof. Dr. Yunus Çengel, “Doğru bir şekilde kullanılan jeotermal enerji, çevreye ve halk sağlığına zarar vermeyen en temiz ve güvenilir enerji türlerinden biri. Kulaktan dolma edinilen ve doğruluğu araştırılmayan bilgiler yalnızca ülkemize zarar verir. Bu nedenle jeotermal enerji hakkında doğru bilgi edinmek önemli” dedi.

Jeotermal enerji denince Türkiye’de ilk akla gelen otoritelerden biri olarak gösterilen, bu alanda dünya çapında araştırmalara imza atmış isimlerden biri olan Nevada Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yunus Çengel, jeotermal enerjiye ilişkin oluşan algı karmaşasına ilişkin çok önemli açıklamalarda bulundu. 

Dünyada enerji jeopolitiğinde dengelerin yeniden kurulduğunu söyleyen Prof. Dr. Yunus Çengel, “Yenilenebilir - temiz enerji olarak tanımlanan rüzgar, güneş ve jeotermal enerji kaynaklarına sahip ülkelerin enerji üretiminde “fosil yakıt bağımlılıkları” her geçen gün azalıyor. Uzmanlara göre, Türkiye, zengin yenilenebilir enerji kaynakları ile deyiş yerindeyse “altın bir fırsat” yakalamış durumda. 

Rüzgar, güneş ve jeotermal enerji kaynakları açısından büyük bir potansiyele sahip olan ülkemiz, bu üç temiz enerji kaynağına hızlıca yatırım yaparak, enerjideki dışa bağımlılığı azaltmayı hedefliyor” dedi. 

“Ege Bölgesi’ndeki potansiyel verimli kullanılmalı”
Türkiye’de özellikle jeotermal kaynakların yüzde 78’inin bulunduğu Ege Bölgesi’nde potansiyelin verimli kullanılması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Çengel, fosil yakıtlardan enerji üretiminin, soluduğumuz havadan, iklim değişikliğine kadar pek çok olumsuz faktöre yol açtığına vurgu yaptı. 

Prof. Dr. Yunus Çengel’in jeotermal enerjiye ilişkin şu açıklamaları yaptı:
“Dünyanın enerji ihtiyacı büyük ölçekte kömür, petrol ve doğalgazdan oluşan, bitince yerine yenisi gelmeyecek olan ve kullanıldıkça çevre kirliliğini artıran fosil yakıtlarından karşılanıyor. Uluslararası Enerji Ajansı’na (IEA) göre, 2017’de dünyada toplam elektrik üretiminin yüzde 56’sı (yüzde 27 kömür + yüzde 2 petrol + yüzde 27 doğalgaz) fosil yakıtlardan üretildi. 

Türkiye zengin yenilenebilir enerji kaynaklarına rağmen enerji ihtiyacının yüzde 75’ini dışarıdan karşılayan ve enerjide büyük çapta dışa bağımlı olan bir ülke. Ekonomisindeki büyüme ve dolayısıyla enerji kullanımındaki artış yüzünden bu bağımlılık git gide artıyor. Ne yazık ki Türkiye ithal ettiği enerji için 2016, 2017 ve 2018 yıllarında dış ülkelere sırasıyla 27, 37 ve 43 milyar dolar ödedi. Jeotermal enerji, elektrik üretimine yaptığı katkı ile bu miktarın azaltılmasına yardımcı oluyor. 2018 yılında ülkemizdeki jeotermal güç santralleri 7,6 milyar kilovatsaat elektrik üreterek toplam elektrik tüketimimizin yüzde 2,5 ini karşıladı. Bu miktar, ülkemizde 2,5 milyon konutun yıllık elektrik tüketimine karşılık gelmektedir. 

Jeotermal değil yanlış bilgi zarar veriyor
Ülkemizde bolca bulunan jeotermal kaynak, gerekli hassasiyet gösterildiği ve en iyi uygulamalar örnek alındığı takdirde dünyada en çevre dostu enerji türlerinden biri olarak biliniyor. Yerli ve yenilenebilir bir enerji olan jeotermal enerji, aynı zamanda üretilen birim elektrik enerjisi başına çevreye ve sağlığa en az zarar veren enerji türleri arasında yer alıyor. Ancak jeotermal enerji ile ilgili de çok sayıda doğru bilinen yanlış bulunuyor. Kulaktan dolma ve kim tarafından üretildiği bilinmeyen bilgilere kesinlikle itibar etmemek gerekiyor. Bu yanlışların önüne geçmek için bilimsel makaleleri referans almak şart. 

Yer altındaki güneş: Jeotermal
Çevreci yenilenebilir enerji kaynaklarından jeotermal enerji hem ülkemizde çok fazla bulunması hem de kolay üretilen bir kaynak olması nedeniyle enerjide dışa bağımlılığı azaltmaya yardımcı oluyor. “Yer altındaki güneş” olarak da bilinen jeotermal enerji ülkemiz için büyük ve bulunmaz bir nimet, bu kaynağı verimli ve etkin değerlendirmek gerekiyor. 

Özellikle Aydın Bölgesi’ndeki jeotermal rezervlerinin, incir ve zeytin gibi doğal bir zenginlik olarak görülmesi gerekiyor. Kamuoyundaki bilgi kirliliğinin aksine, resmi veriler jeotermal enerjinin incir ve zeytin üzerinde olumsuz bir etkisinin olmadığını ortaya koyuyor. Aydın Ticaret Borsası 2017 raporunda belirtildiği gibi, 2010’da 255 bin ton (ağaç başına 27 kg) olan incir üretimi 2017’de 306 bin ton oldu (ağaç başına 31 kg). Kuru incir üretimi de aynı dönemde 59 bin ton’dan 78 bin tona çıktı. 2013’de 252 milyon dolar olan incir ihracatı da 2017’de 299 milyon dolara yükseldi. Seracılık gibi jeotermal enerjinin sağladığı destek uygulamalar bölgedeki tarımı da eş zamanlı geliştirmeye yardımcı oluyor.

Aydın’daki bu yanlış anlaşılmaların giderilmesi ve Türkiye’de temiz enerjinin önündeki engellerin kalkması için kamu, akademi ve sivil toplum liderleri ile sektör temsilcileri için bir araya gelmeli. Bölgede yaşanan kavgalar bir kenara bırakılarak Aydın halkına ve şehrin geleceği için jeotermal enerjiden en yüksek fayda sağlanmalı. Jeotermal enerjiye değil, yanlış uygulamalara karşı çıkılmalı. 

Temiz enerji değil yanlış uygulama sağlığınızı etkiler
Jeotermal enerjinin insan sağlığını olumsuz etkilediği düşüncesi yanlış bilgilerin başında geliyor. Jeotermal enerjinin sağlığı olumsuz etkileyen hiçbir etkisi bulunmuyor ve insan hayatını tehdit etmiyor. Buna rağmen zaman zaman jeotermal enerjinin sağlığı etkilediği savunulup jeotermale karşı çıkan bir yaklaşım gözleniyor. 

Örneğin araştırmaya göre Türkiye’de 2018 yılında trafik kazalarında 6 bin 675 kişi hayatını kaybetmiş, 307 bin kişi de yaralanmış. Bu hazin tabloya bakıp da hiç kimse araçların yasaklanmasını istemiyor. Dolayısıyla Jeotermal enerjiye de karşı çıkmak yerine yanlış yapılan bir uygulama varsa tespit edilmeli ve giderilmesi için çaba gösterilmeli. Çevre konusunda dünyanın en hassas ve bilinçli yeri olan ABD’nin Kaliforniya eyaleti dahil, dünyanın hiçbir yerinde jeotermal enerjiye karşı çıkılmıyor. Aksine, jeotermal enerji doğal zenginlik olarak görülür. 

Jeotermal enerji hakkında akıl ve bilimi rehber edinip benzer yapıcı bir yaklaşımla, varsa yapılan yanlış uygulamalara, suistimallere, ihmal ve ihlallere odaklanıp bunların düzeltilmesi için yerel yönetimler ile eşgüdümlü çalışmak gerekiyor. 

Jeotermal enerji hakkında uzlaşmacı bir yaklaşımla ortak bir zemin oluşturup birlik olmak, ancak bilimsel veriler ışığında bilimin birleştirici gücü ile gerçekleştirilebilir. Bu da Aydın’da hava, su, toprak ve tarım ürünlerinde düzenli ölçümler yaparak ve bilimsel verilere dayanarak halkın bilgilendirilmesi ile mümkün. Aynı zamanda sorunlara cevap bulmak için gerekli Ar-Ge’nin yapılması, yapılan çalışmaların da kamuoyu ile şeffaf bir şekilde paylaşılması Aydın’daki jeotermal sorunu için oldukça önemli. 

Jeotermal enerji kansere neden olmaz
Jeotermal ile ilgili sıklıkla dile getirilen iddialardan biri de jeotermal enerji üretimi sırasında bölgedeki kanser vakalarının arttığı. Ancak bu iddiaları destekleyecek hiçbir veri bulunmuyor. Jeotermal gaz atıklarının kanserojen bir etkisi yoktur. Doğru uygulamalarda tüm jeotermal su, kanun gereği tekrar yer altına reenjekte edildiği için jeotermal sular dünyanın hiçbir yerinde insan sağlığına bir tehdit olarak görülmez. Modern jeotermal santrallerde yüksek basınçlı dalgıç pompalar kullanılarak çıkarılan su gün yüzü görmeden yer altına geri basılır. Bu nedenle de hiçbir olumsuz etki ile karşılaşılmaz.”  

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Hatay Naci Görür: "Çağdaş toplumlarının yaptığı gibi depreme dirençli yerleşim alanlarını oluşturmak zorundayız" Hatay’ın İskenderun ilçesinde söyleşiye katılan jeolog ve deprem bilimci Prof. Dr. Naci Görür, depreme dirençli yerleşim alanların oluşturulması gerektiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Naci Görür, depremin vurduğu Hatay’ın İskenderun ilçesinde vatandaşlarla bir araya geldi. Görür, İskenderun Ticaret ve Sanayi Odası tarafından düzenlenen ‘İskenderun’un Depremselliği ve Deprem Dirençli İskenderun’ söyleyişine katıldı. Türkiye’de 13,6 milyon önce deprem mekanizmaların oluştuğunu ifade eden Prof. Dr. Görür, depremleri durdurmanın mümkün olmadığını, toplum olarak depreme dirençli yerleşim alanlarını oluşturmak zorunda olduğunu söyledi. “Her depremde de 10 bin ve 50 bin insanı dün olduğu gibi toprağa veremeyiz" Deprem mekanizmasının Türkiye’de 13,6 milyon önce oluştuğunu söyleyen Prof. Dr. Görür, “Bizim ülkemizde bu faylar 13,6 milyon seneden beri deprem oluşturmaya devam ediyor. Biz depremleri durduramayız, bu mümkün değil çünkü bu mümkün değil. Her depremde de 10 bin ve 50 bin insanı, dün olduğu gibi toprağa veremeyiz. O halde yapılacak bir şey bilgi, aydın ve çağdaş toplumlarının yaptığı gibi depreme dirençli yerleşim alanlarını oluşturmak zorundayız. Bunları yaparsak deprem sorununu büyük ölçüde hallederiz” dedi. “İskenderun tarafına gelen kıta biraz büküldüğü ve eğildiğinde o bölgenin belli ölçüde gömülmesi ve batması anlamına geliyor” Deprem sonrası İskenderun sahilindeki çökme konusuna değinen Prof. Dr. Görür, “İskenderun’da bazı yerler çökmüş ve batıyor. Neden batıyor konusu fayla ilgili bir durumdur. Bin yıl önce Bingöl ilinin Karlıova’dan gelen doğu fayı, yanal hareket ederken İskenderun’daki fay biraz eğiliyor. İskenderun tarafına gelen kıta biraz bükülüyor ve eğiliyor. O kısımda bir duvar ve diklik oluşturuyor. Burada düşey atılım meydana geliyor ve fay niteliği doğuruyor ve batıyor. Bu nedenle de bir bölgenin belli ölçüde gömülmesi ve batması anlamına geliyor. Deniz seviyesinin göreceli olarak işlenmesi anlamına gelir” ifadelerini kullandı. İskenderun ilçesinde düzenlenen ’İskenderun’un Depremselliği ve Deprem Dirençli İskenderun’ temalı konferansa yer bilimci Naci Görür’ün yanı sıra; İskenderun İlçe Kaymakamı Murat Sefa Demiryürek, İskenderun Belediye Başkanı Mehmet Dönmez, Belen İlçe Belediye Başkanı İbrahim Gül ve İskenderun Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Levent Hakkı Yılmaz katıldı.
İstanbul Sadettin Saran: "Göreve gelirsek Fenerbahçe’yi şampiyon yapacağız" Fenerbahçe Başkan Adayı Sadettin Saran, 48 saat içinde 500 imza toplayabildiklerini belirterek, "Göreve gelirsek ne sabır ne de süre istiyoruz. Fenerbahçe’yi şampiyon yapacağız" dedi. Fenerbahçe Başkanlığına adaylığını açıklayan İş İnsanı Sadettin Saran, Faruk Ilgaz Tesisleri’nde düzenlediği lansmansa kongre üyeleriyle bir araya geldi. Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu eski Başkanı Vefa Küçük de toplantı da yer alarak Saran’a destek verdi. Fenerbahçe’yi şampiyon yapmak için çalışacaklarını aktaran Saran, adaylık süreci ile ilgili bilgiler vererek, "Kasım ayında Ali Koç ile buluştum. Maddi manevi çok büyük emek verdiniz, bu işi öğrendin, devam edeceksen biz arkandayız ancak devam etmeyecekseniz biz bu işi çok iyi yaparız ve göreve talibiz dedim. O da, ’Çok iyi yapacağına ben de inanıyorum’ dedi. Kulüp bilançolarına, defterlere bakmamız için resmi olarak aday olmamız gerekiyordu. Takım şampiyonluğa gidiyor, kongre sürecine de sokmak istemiyoruz ama madem öyle dedik 48 saatte büyük teveccühle 500 imzayı topladık. Bunun için de çok teşekkür ediyoruz. Göreve gelirsek ne sabır ne de süre istiyoruz. Fenerbahçe’yi şampiyon yapacağız. Hem saha içinde hem saha dışında mücadele ediyoruz. Oyuncularımıza uzanan elleri kırmasını biliriz" ifadelerini kullandı. "Fenerbahçe hepimizindir" Fenerbahçe için birlik beraberlik mesajı beren 59 yaşındaki iş insanı, "Fenerbahçe hiçbir şahsa ait değildir. Fenerbahçe sizindir Fenerbahçe bizimdir. Fenerbahçe hepimizindir" diyerek sözlerini noktaladı. Saran’ın konuşmasının ardından Kongre Üyeleri yoğun alkışlarla destek verdi.