YEREL HABERLER - 17 Eylül 2014 Çarşamba 12:56

Ahmet Çümen: Mücadelemiz İşçiler İçin

A
A
A
Ahmet Çümen: Mücadelemiz İşçiler İçin

Türkiye Maden İşçileri Sendikası Genel Eğitim ve Araştırma Sekreteri Ahmet Çümen, sendika işçilerinin hak ve çıkarlarının geliştirilmesi için mücadele ettiklerini ifade etti.
Türkiye Maden-İş Sendikası olarak her zaman maden emekçilerinin yanında olduklarını belirten Çümen, “Biz Türkiye Maden İşçileri Sendikası olarak Torba yasanın TBMM’deki sürecinde maden işçilerinin ücret ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi, çalışma sürelerinin kısaltılması, emeklilik süre ve yaşlarının düşürülmesi, izin ve sosyal haklarının geliştirilmesini sağlayacak hükümlerin yer alması için sosyal taraf olarak çaba sarf ettik. Zaten bir emek örgütü olan sendikanın yapması gereken de budur. Torba yasada, beklentimiz kadar olmasa da, maden işçileri açısından olumlu hükümler yer aldı. Biz, torba yasa ile çıkan hakların daha fazla geliştirilmesi için mücadele ediyoruz ve edeceğiz. Sendika olarak varoluşumuzun nedeni zaten budur. Maden işçisi ve özellikle yeraltında çalışan maden işçisi sağlıklı, güvenli ortamda çalışmalı, emeğinin karşılığı olan ücreti almalı, daha fazla dinlenme süresine sahip olmalı, kısa sürede emekli olmalıdır. Ama, üyemiz olsun olmasın, maden işçilerinin de asıl olarak işlerinde çalışmaya devam etmeleri, işsiz kalmamaları, bunun için çalıştıkları işletmelerin de kapanmamaları için de yoğun çaba sarf ederiz. Bugün, Zonguldak ve Kütahya başta olmak üzere, bazı bölgelerdeki özel sektör yer altı işletmeleri torba yasada maden işçilerine tanınan ücret ve çalışma koşulları nedeniyle zarar edeceklerini, ürettiklerini satamayacaklarını bu nedenle işçileri işten çıkartarak işletmeyi kapatacaklarını belirtmektedirler. Sendikamızın örgütlü olduğu Cenma-Gediz Madencilik işyerinde de işveren aynı sorunu dile getirmektedir. Bu işyerinde maden işçileri, işverenin enflasyonun altında ücret zammı vermesi üzerine eyleme geçmişlerdi. Biz sendika olarak bu işyerinde örgütlendik ve toplu iş sözleşmesi yetkisi aldık. Bu işyerinde üyemiz maden işçilerinin ücret ve diğer haklarını geliştiren, artıran bir toplu iş sözleşmesi yaptık. Şunu belirtmek isterim ki işçi haklarından, çalışma koşullarından damping-indirim yaparak, insan hayatı üzerinden tasarruf ederek bir işletme ayakta kalamaz. Böyle kalmamalıdır da. Kimse de bunu savunamaz. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi bir anlayış olamaz, yani işsizliği gösterip, kötü koşullarda, düşük ücrete çalışma dayatılamaz. Bu nedenle sorun torba yasada maden işçilerine haklarına sağlanan haklarda değildir. Çözüm de, torba yasa hükümlerini eleştirmek de değildir. Çözüm için sendika olarak bir çok öneride bulunuyoruz. Bunları yetkililer bazında da dile getiriyor, çözüm istiyoruz. Çözüm, yer altı kömür işletmelerinde çalışan işçilerin sigortalarının devletçe karşılanmasındadır. Çözüm, bu işletmelerin ürettiği kömürlerin sübvanseye edilmesi, ton başına destek verilmesi veya EÜAŞ-TKİ tarafından satın alınarak enerji üretimi başta olmak üzere çeşitli alanlarda kullanılmasındadır. Çözüm, kömür ithalatının yasaklanmasındadır. Çözüm, yer altı kömür işletmelerinin devlet tarafından işletilmesidir. Ama çözüm kesinlikle maden işçisinin kötü çalışma ve ücret koşullarına mahkum edilerek çalıştırılması ve bu yolla maliyetlerin düşürülmesinde değildir.” ifadelerini kullandı.(MA-EFE)
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adana Yusuf Şimşek; "Tek isteğim polis ya da asker olmak ancak, okumak yerine tarlada çalışıyorum" Tarım işçilerinin çocukları okumak yerine anne ve babaları gibi tarlada çalışmak zorunda kalıyor. Bu çocuklardan 14 Yaşındaki Yusuf Şimşek, okuyup polis ya da asker olmak istediğini söyledi. Uçsuz bucaksız tarım arazilerine sahip Adana’ya her sene binlerce işçi başka kentlerden geliyor ve tarıma istihdam sağlıyor. Şanlıurfa’dan Adana’ya gelerek tarım sektöründe çalışan tarım işçileri, okul çağındaki çocuklarıyla birlikte yaz kış demeden tarlalarda hasat yapıyor. Tarlalarda kurdukları çadırlarda barınan ve tarım sektörüne ciddi şekilde katkı sağlayan Şanlıurfalı tarım işçileri, çocukları da okula gitmek yerine tarlada çalışıyor. Tarlalarda aileleriyle birlikte çalışan çocuklar ise okumak istediklerini ve hayalleri olduğunu söyledi. "Okusam asker ya da polis olurdum" Ailesiyle birlikte tarlada çalışan çocuklardan Yusuf Şimşek (14), "Okula gitmiyorum. 5 yıl önce okulu bıraktım. Yazmayı biliyorum, okumayı bilmiyorum. Günlük 50-60 lira kazanıyorum. Yaşım büyüdükçe para artacak. Ailecek burada çalışıyoruz. Küçük kardeşim var 4 yaşında. O da okula gitmiyor ama ben büyüyünce okula gidip onu okutacağım. Soğan bitince portakala gideceğiz sonra karpuza gideceğiz. Nerede iş varsa oraya gideceğiz. Okusam ya asker ya polis olurdum. Şimdi tarım işçisi oldum" dedi. "Çocuklar okuma gitmek istiyor" Tarım işçilerinin elçisi Gülçin Hanter, “Çocuklar okula gitmiyorlar. Biz bunun mücadelesini veriyoruz. Çocukları aileler kendileriyle birlikte süründürüp getiriyor. Bu çocuğu çadırda bıraksa suya girer sonrada boğulur. Bizim Çukurova bir iş alanıdır. Çukurova’da tarım işçileri için barınma alanları istiyoruz. Eğitim alanı olsun ve çocukları güvenle bırakabilelim istiyoruz. Bu aileler 4-5 ay daha kalacaklar. Çocuklar okuma gitmek istiyor” ifadelerini kullandı. 9 çocuğuyla birlikte tarlaya çalışmaya gelen Eyüp Yörük, “Çocuklarımla birlikte burada çalışıyoruz. Biz Şanlıurfa’dan buraya geldik. Biz tatildeyiz şuanda. Çadırda kalıyoruz. Çocuklar okula gitmiyor. Göndermek istiyoruz ama gönderemiyoruz. 8 tane çocuğum var gitmiyorlar okula” diye konuştu.
Çanakkale Çanakkale Kara Savaşları’nda broşürle propaganda savaşı Çanakkale Kara Savaşları’nda çetin mücadeleler yaşanırken, her iki taraf bir yandan da broşürlerle propaganda savaşı verdi. Öğretim Üyesi Dr. Mithat Atabay, "Savaş sırasında özellikle İngilizlerin Osmanlı askerlerine din vurgusu yaparak asıl Müslümanlığı kendilerinin koruduğunu, kendilerinin Müslümanlığın gelişmesi için çaba sarf ettiklerini belirten broşürler attıkları görülmektedir. Özellikle Osmanlı askerlerine eğer teslim olurlarsa çok iyi bir şekilde yaşayacakları, iyi beslenecekleri konusunda propagandalar yapıldığı görülmektedir. Hatta uçaktan atılan propaganda metinlerinde şişman bir İngiliz askeri ile zayıf Osmanlı askerini çizilmiş şekilde gösteren broşürlerle karşı karşıya kalıyoruz" dedi. 109 yıl önce dünya harp tarihine ‘son centilmenler savaşı’ olarak geçen Çanakkale Kara Savaşları’nda Türk ve İngiliz askerleri silahlı mücadelenin yanında propaganda savaşıyla da karşı karşıya kaldı. Savaş sırasında her iki tarafta da sayısız propaganda broşürleri ve yöntemleri kullanıldı. Gelibolu Yarımadası’ndaki şiddetli Çanakkale Kara Savaşları sırasında Türkçe ve İngilizce metinlerin yer aldığı propaganda broşürleri siperlere hem uçaklardan hem de gönüllü askerler tarafından atıldı. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) İnsani ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Mithat Atabay, Çanakkale Kara Savaşları’nda propaganda savaşının askerlere etkilerini anlattı. Çanakkale’de Kara Savaşları’nın 25 Nisan 1915 tarihinde başladığını belirten Öğretim Üyesi Dr. Mithat Atabay, "Burada özellikle Anzakların buraya gelmesi ile ilgili olarak daha hemen savaş başlar başlamaz İngiltere Krallığı, Avustralya ve Yeni Zelanda’dan asker almaya karar verdi. Oraya gönderdiği emirnameler çerçevesinde oradaki gençleri askere çağırdı. Bu askere çağırma sırasında özellikle o gençlerin Avrupa’ya gidecekleri ve Avrupa’yı görecekleri, orada yaşayacaklarına da dem vuruldu. Pek çok insan oralar ıssız olduğu için ve oradaki yaşamdan kurtulmak için savaşa gönüllü olarak yazıldılar ve hatta orada tarımsal alanda çalışacak insan konusunda büyük zafiyet çekildi. Anzaklar Mısır’a geldiler, orada eğitim yapmaya başladılar. Bu eğitim sırasında özellikle Doğu’nun ve Osmanlı Cihan Devleti’nin elinde bulunan Şam, Bağdat, Kudüs, İstanbul gibi şehirlerin Doğu’nun gizemli şehirleri olduğu, oradaki yaşam biçimlerinin çok farklı olduğuna vurgu yapılarak, onları cezbedecek şekilde propaganda yapıldığı görülmektedir. 25 Nisan tarihinde Kara Savaşları’nın başlaması ile birlikte Anzak askerleri özellikle ilk önce Mondros‘a geldiler, oradan da Gelibolu Yarımadası‘na sevk edildi. İşte o zaman savaşın gerçek yüzüyle tanışmış oldular. 25 Nisan tarihinde savaşın birinci günü Anzak askerleri çetin bir direnişle karşı karşıya kaldılar. Ve savaş sırasında özellikle propaganda çok dikkat çekici oldu. Bu propaganda içerisinde özellikle cepheye gönderilen dergiler, mecmualar, gazeteler propagandada bir araç olarak kullanılmıştır. Ayrıca savaş sırasında özellikle İngilizlerin Osmanlı askerlerine din vurgusu yaparak asıl Müslümanlığı kendilerinin koruduğunu, kendilerinin Müslümanlığın gelişmesi için çaba sarf ettiklerini belirten broşürler attıkları görülmektedir. Özellikle Osmanlı askerlerine eğer teslim olurlarsa çok iyi bir şekilde yaşayacakları, iyi beslenecekleri konusunda propagandalar yapıldığı görülmektedir. Hatta uçaktan atılan propaganda metinlerinde şişman bir İngiliz askeri ile zayıf Osmanlı askerini çizilmiş şekilde gösteren broşürlerle karşı karşıya kalıyoruz. Türk askerlerinin mesela 2 Mayıs tarihinde yaptıkları taarruz sırasında ceplerinde fındık, fıstık, kuru üzüm gibi kendilerinin aç kalmadığını, hatta bu kadar güzel yiyecekler yediklerini gösteren gıdaları da ceplerine sokarak taarruz yaptıkları görülmektedir” dedi. Çanakkale Savaşları’nda özellikle siper savaşları olduğu dönemde başka askerlerin Türk dilini kullandığını ifade eden Atabay, şöyle devam etti: “Özellikle Ermeni askerlerinden yararlanıldığı görülmektedir. Türkçe’yi kullanarak Türklere seslendikleri, hatta ezan okudukları ve ezan okunuyor diyerek ortaya çıkan Türk askerini özellikle şehit ettikleri görülmektedir. Buna karşılık da Türk askerleri çeşitli hücumlar yaparak özellikle bu propagandayı ortadan kaldırmaya çaba sarf ettiler. Ayrıca o dönemde çıkan çeşitli gazeteler ve broşürler vasıtasıyla da bu propagandaya büyük önem verildiği ve resmi tebliğler yayınlayarak savaş meydanındaki gerçek olayla halkın bilgilendirmesi konusundaki metinler arasında büyük farklılıklar görüldüğü anlaşılmaktadır. Bu metinler içerisinde Sarıkamış yenilgisi sonrasında ve Erzurum’un düşman işgaline geçmesi konusunda yayınlanan bir tebliğde, Enver Paşa Osmanlı askerinin Erzurum’un doğusundan Erzurum’un batısına geçtiğini belirterek, yeni bir savunma kurulduğunu ifade etmektedir. Halbuki bunun Türkçe karşılığı Erzurum düştü demektir. O yüzden halkı yanıltıcı bilgilerin de yer aldığı bu propaganda sırasında görülmektedir.”