POLİTİKA - 16 Eylül 2019 Pazartesi 19:18

Türkiye-Rusya-İran Üçlü Liderler Zirvesi

A
A
A
Türkiye-Rusya-İran Üçlü Liderler Zirvesi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “İdlib’de attığımız müşterek adımlarla 4 milyon sivilin hayatını altüst edecek büyük bir trajedinin önüne geçtik. Fırat’ın doğusundaki terör bataklığını da kurutarak inşallah bu yöndeki çabalarımızı birlikte yeni bir merhaleye taşıyacağız” dedi.

Suriye başlıklı Üçlü Liderler Zirvesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ev sahipliğinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin katılımıyla Cumhurbaşkanlığı Çankaya Köşkü’nde yapıldı. Liderlerin baş başa ve heyetlerarası görüşmelerinin ardından başlayan Suriye başlıklı zirvenin açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Toplantının; ülkelerimiz, bölgemiz ve Suriyeli kardeşlerimiz için hayırlara vesile olmasını Rabbim’den niyaz ediyorum. 2017 yılının Kasım ayında başlattığımız Astana formatındaki Üçlü Zirve süreci bugüne kadar önemli başarılara imza attı. Zirve Toplantıları vesilesiyle son 2 senede Suriye’de barış, güvenlik ve istikrarın yeniden tesisi amacıyla 3 ülke olarak iş birliğimizi derinleştirdik. Suriye’nin siyasi birliği ile toprak bütünlüğünün muhafazası, sahada sükûnetin korunması, ihtilafa kalıcı bir siyasi çözüm bulunması noktasında tam bir mutabakat içindeyiz. Astana platformu, Suriye’deki yangının söndürülmesi için etkili çözümler üretebilen ve bunların hayata geçirilmesi amacıyla somut adımlar atabilen yegane girişimdir” ifadelerini kullandı.

Türkiye-Rusya-İran Üçlü Liderler Zirvesi

“Suriye’de barışın sağlanması için daha fazla sorumluluk üstlenmemiz, elimizi taşın altına daha fazla koymamız gereken bir dönemdeyiz” diyerek sözlerini sürdüren Erdoğan, “Siyasi çözüm umutlarının diri tutulması bizlerin gayretlerine bağlıdır. Ankara Zirvesinin, Astana sürecine yeni bir soluk kazandıracağına inanıyorum. Bugünkü toplantımızda İdlib başta olmak üzere, sahadaki durumu, Fırat’ın doğusunda yaşanan gelişmeleri, siyasi süreçte gelinen aşamayı ve Suriyeli mülteciler meselesini ele alacağız. Bu konularda genel bir durum muhasebesi yapmamızın stratejilerimizi ve atacağımız adımları belirlememizde faydalı olacağı kanaatindeyim. Ülkemiz en sıkıntılı, en meşakkatli dönemlerinde Suriye halkının yanında olmuştur. Zulümden, terörden ve katliamdan kaçan 3,6 milyon Suriyeliyi halen topraklarımızda barındırıyoruz. Eğitimden sağlığa kadar Suriyeli sığınmacıların insani şartlarda hayatlarını sürdürmeleri için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadık. Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Harekatlarıyla hem Suriye’nin toprak bütünlüğünü hem de ülkemizin güvenliğini tehdit eden terör şebekelerine ağır darbeler indirdik. Cerablus, El-Bab, Afrin gibi güvenli hale getirdiğimiz yerlere geri dönen Suriyeli kardeşlerimizin sayısı 360 bini buldu. İdlib’de attığımız müşterek adımlarla 4 milyon sivilin hayatını altüst edecek büyük bir trajedinin önüne geçtik. Fırat’ın doğusundaki terör bataklığını da kurutarak inşallah bu yöndeki çabalarımızı birlikte yeni bir merhaleye taşıyacağız. Dün Çobanbey’deki hastaneyi hedef alan terör saldırısı bölücü örgütün vahşi yüzünü bir kez daha göstermiştir” açıklamasını yaptı.

Liderlerin başbaşa ve heyetlerarası görüşmelerinin ardından başlayan Suriye başlıklı zirvenin açılışında konuşan İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ruhani, Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yaptıktan sonra Suriye’nin istikrar, güven ve huzurun geri dönmesi için gerekli zeminin hazırlanması gerektiğini ifade ederek, “İran, Rusya ve Türkiye olarak bizlerin en önemli gündemi, bu üç ülkenin Suriye krizinin barışçıl yöntemlerle çözülmesi, terörizm ile mücadele, Anayasa Komitesinin kurulmasını destekleme, sığınmacıların geri dönmesi, tutukluların ve kaçırılanların değişimi, insani yardımların iyileştirilmesi ve ülkenin yeniden onarımı yolunda gösterdikleri çabaları ve bu yöndeki uluslararası çabaları değerlendirmektir” açıklamasında bulundu.
İran İslam Cumhuriyetinin, geçmişte olduğu gibi bugün de Suriye krizinin sadece siyasi yolla çözümlenebileceğine inandığını söyleyen Ruhani, “Suriye hükümeti ve halkı bu ülkenin kendinde barındırdığı farklılıkları dikkate alırsa kendi kaderini belirlemek gibi ağır görevi yerine getirme gücüne sahiptir. İran, Suriye krizinin başından beri askeri çözüm yolunun çözüm yolunun sonuç vermeyeceğini vurgulamıştır. Suriye krizinin üzerinden 9 yıl gibi uzun bir zaman geçerken bazılarının peşinde olduğu yönetimi değiştirme yaklaşımlarının bu süreçte elde edilen tecrübeler ışığında artık geçerliliğini yitirdiğine inanıyoruz. Suriye krizi ve bölgedeki benzer krizler barışçıl yöntemlerle ve o ülkelerin kendi halkı tarafından çözümlenmelidir” şeklinde konuştu.

Terörizm ile mücadelenin, özellikle DEAŞ, El-Kaide ve onlara bağlı gruplar Suriye’de tamamen yok olana kadar devam etmesi gerektiğini söyleyen Ruhani, “Teröristlerin halkı kendileri için canlı kalkan kullanmak gibi alçakça girişimlerine izin verilmemelidir. Teröristlerin pençesi altındaki halkın sağlıklı ve onurlu ve biçimde kurtulması için uygun bir çözüm yolu bulunmalıdır” ifadelerini kullandı.

Türkiye-Rusya-İran Üçlü Liderler Zirvesi

Astana sürecindeki ortakların Soçi kentinde İdlib Mutabakatını imzaladıklarını belirten Ruhani, “biz de teröristlerin bu bölgeden çıkartılması ve Suriye hükümetinin teröristlerin kontrolündeki bölgelere tekrar hakim olması için bu mutabakata destek verdik. Şüphesiz bu mutabakatta Astana sürecinin garantör ülkelerinin asıl çabalarından ve bu mutabakatın uygulanması hedeflerinden birisi de İdlib bölgesinde büyük bir insani krizin yaşanmasının önlenmesiydi. Fakat bu mutabakatın uygulanması planlandığı gibi ilerlemedi. Bu mutabakat imzalandıktan sonra daha birkaç gün bile geçmemişken teröristlerin kontrolündeki bölgeler azalmadığı gibi inanılmaz bir şekilde artış göstermiştir. Bu durum şu gerçeği göstermektedir ki, teröristlere hiçbir zaman sahadaki koşulları suiistimal etme fırsatı verilmemelidir. Biz burada şuana kadar katedilen yolu değerlendirmek ve Suriye halkının her türlü baskı ve dış müdahaleye maruz kalmadan kendi geleceğini belirlemesine yardımcı olabilecek önemli kararlar almak amacıyla beşince kez bir araya geliyoruz. Bizim vurguladığımız ortak temel ilkeler, terörizm ile mücadelenin bu ocak söndüren belanın kökü kazınıncaya kadar sürdürülmesi, diyalog ve anlaşma, gerilimin azaltılması, anayasa reformu, sığınmacıların geri dönmesi, tutukluların değişimi ve Suriye’nin yeniden onarılmasıdır” açıklamasında bulundu.

Ruhani konuşmasında Adana Mutabakatına da değinerek, “Suriye ve Türkiye arasında 1998 yılında imzalanan Adana Mutabakatının tekrar hayata geçirilmesi iki tarafın endişelerini giderecek, acı bir dönemi sonlandıracak bir başlangıç için uygun bir olgu olabilir. Astana süreci, Suriye krizi ile ilgili diğer süreçlerin aksine Suriyeli taraflar arasında ihtilaf çıkartma peşinde olmamıştır. Bu sürecin temel yaklaşımı her zaman anlaşmazlıkların yapıcı işbirliği yolu ile çözülmesi, Suriye krizi için barışçıl çözüm bulunması çabalarına odaklanmıştır. Astana süreci başka süreçlere ve inisiyatiflere karşı planlanmamıştır. Amerika’nın Suriye topraklarında gayri meşru olarak askeri güç bulundurması BM üyesi ve bağımsız bir ülke olan Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve milli egemenliğini tehlikeye atmıştır. Amerika Başkanı geçen yıl askeri güçlerini Suriye’den çekeceğini ifade etmişti. Ancak bu sözünün akıbeti onun diğer sözleri gibi oldu. Zira bu sözler geçmişte gerçekleşmediği gibi gelecekte de gerçekleşmesi için bir irade göstermemektedir. Amerikan güçlerinin biran önce bölgeyi terk etmesi ve Suriye hükümetinin bu ülkenin diğer bölgelerinde olduğu gibi Fırat’ın doğusu ve kuzeyinde de egemenliğini sağlaması zaruridir. Siyonist rejim son aylarda Suriye topraklarına saldırını artırmıştır. Bu rejimin yetkilileri söz konusu saldırıların sorumluluğunu üstlenmiş ve benzer saldırılarını Irak ve Lübnan’a taşımıştır. Bu saldırılar bölgede geniş kaos ve çatışma oluşturabilecek nitelikte, düşmanca, yasa dışı ve provokatif girişimlerin bariz birer örneğidir. Bölge devletleri ve halkları, BM kararlarına göre bu tür saldırılara karşı meşru müdafaa hakkına sahiptir. Maalesef uluslararası kuruluşlar bu tür taciz ve saldırılara karşı olması gereken tepkiyi göstermemekteler” dedi.

Liderlerin başbaşa ve heyetlerarası görüşmelerinin ardından başlayan Suriye başlıklı zirvenin açılışında konuşan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İdlib bölgesindeki durum endişe verici olduğunu söyledi.
Son dönemde İdlib bölgesinde aşırı kutupların faaliyetlerinin aktif hale geldiğinin kaydeden Putin, “Bu bölge teröristlere bir sığınak olmamalıdır. Bu bölgeden gelen terörist tehdidini tamamen yok etmek için ilave adım atmamız lazım. Suriye’nin kuzey doğusundaki durum da endişe vericidir. Oradaki güvenlik sorunları sadece ve sadece Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin korunması temelinde olmalıdır. Suriye’yi nüfus alanlarına bölmek kabul edilemez. Rusya-Türkiye ve İran, Suriyelilere ülkeyi yeniden tesis etmek, ekonomiyi, sosyal alanı canlandırmak için katkı sağlayacaktır ve insani yardım oluşturulmasında da çalışıyoruz. Bizim bu alanda yaptığımız çalışmanın neticeleri net ve ortadadır. 2018 yılı Temmuz ayından itibaren 390 bin kişi Suriye’ye döndü, 1,3 milyon yerlerinden edilen insan da yerlerine döndü. İnanıyoruz ki, uluslararası ajanslar bu manada insani yardım konusunda ülkenin yeniden restore edilmesi manasında daha etkin bir katkı sağlayacaktır. Böyle bir destek bütün Suriyelilere verilmelidir” diye konuştu.

Üçlü Liderler Zirvesi tamamlandı

Suriye başlıklı üçlü liderler zirvesi bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ev sahipliğinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin katılımıyla Cumhurbaşkanlığı Çankaya Köşkü’nde yapıldı.

Zirve sonrasında düzenlenen ortak basın toplantısında kameraların karşısına geçen üç lider, önemli açıklamalarda bulundu. Basın toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İdlib’de tırmanın gerginlik bugünkü görüşmelerimizin odak noktalarından biriydi. Türkiye olarak sınırlarımızın hemen bitişiğinde 4 milyon insanı etkileyecek yeni bir trajedi yaşanmasına seyirci kalamayız. Böylesi vahim bir gelişme sadece ülkemizi değil, bütün Avrupa’yı etkileyecektir” dedi.

“4 milyon insanı etkileyecek yeni bir trajedi yaşanmasına seyirci kalamayız”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Suriye’deki yangının söndürülmesi için beşinci kez bir araya geldik. Üçlü zirvede Sayın Ruhani ve Sayın Putin ile Suriye’deki ihtilafı tüm boyutları ile ele aldık. Her bir lider ile birebir, üçlü ve heyetlerarası yaptığımız görüşmelerin verimli geçtiğine inanıyorum. Zirve’de Suriye’de siyasi çözüm umutlarını yeşertecek önemli kararlar aldık. Suriye’nin toprak bütünlüğü ile siyasi birliğinin korunması hususunda hepimizin de aynı hassasiyete sahip olduğunu bir kez daha teyit ettik. DEAŞ ile mücadele altında terör örgütlerine destek verilmesinin kabul edilemezliğini vurguladık. Sahada sükunetin tesisi, mültecilerin dönebileceği şartların oluşturulması ve ihtilafa siyasi çözüm bulunması için yürüttüğümüz çalışmaları gözden geçirdik. İdlib’de tırmanın gerginlik bugünkü görüşmelerimizin odak noktalarından biriydi. Nisan ayından bu yana İdlib’e yönelik kara ve hava operasyonlarında hayatını kaybeden sivillerin sayısı maalesef bine yaklaştı. Daha evvel defalarca yurdundan edilen yüz binlerce insan saldırılar nedeniyle yeniden göç yollarına düştüler. Türkiye olarak sınırlarımızın hemen bitişiğinde 4 milyon insanı etkileyecek yeni bir trajedi yaşanmasına seyirci kalamayız. Böylesi vahim bir gelişme sadece ülkemizi değil, bütün Avrupa’yı etkileyecektir. Bugünkü görüşmede Soçi Mutabakatına dair yükümlülüklerimizi tekrar mütalaa ettik, varılan mutabakatın tam manasıyla hayata geçirilmesinin ehemmiyetine dikkat çektik. Sivil halkın ve garantör ülkelerin sahadaki askeri personelinin güvenliği için somut önlemler alınması ihtiyacını vurguladık. Zirvede görüş birliğine vardığımız hususlar doğrultusunda önümüzdeki günlerde bölgede hayırlı gelişmelerin yaşanacağını ümit ediyoruz” dedi.

“Bu ülkedeki PKK-PYD varlığı devam ettikçe ne Suriye ne de bölgemiz huzura kavuşabilir”

Gündemdeki diğer bir önemli konunun Anayasa Komitesinin teşekkülü olduğunu kaydeden Erdoğan, “Anayasa Komitesinin üyeleri ve usül kurallarının belirlenmesinde yapıcı ve esnek bir tutum sergiledik. Siyasi sürecin ilerletilmesi için gayret gösterdik. Ortak çabalarımızla komitenin oluşumuna ilişkin pürüzler giderilmiştir. Bugünkü istişarelerimizde usül kuralları konusunu da BM ile eşgüdüm halinde sonuçlandırarak Anayasa Komitesinin çalışmalarına biran önce başlamasını sağlamayı kararlaştırdık. Zirve kapsamında Fırat’ın doğusundaki durumu da istişare ettik. Bu mesele hem Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğü hem de Türkiye’nin milli güvenliği bakımından kritik önem taşıyor. Halihazırda Suriye topraklarının dörtte birinden fazlası bölücü terör örgütünün işgali altında bulunuyor. Örgüt burada çocuk asker kullanmaktan halkı zorla silahaltına almaya, etnik temizlik faaliyetinden insanların mallarını gasp etmeye kadar her türlü zulmü işliyor. Dün Çobanbey’de bir hastaneye düzenlenen kalleş saldırı bunun en son örneğidir. Geldiğimiz nokta itibariyle Suriye’de DEAŞ tehdidi artık ortadan kalkmıştır. Suriye’nin istikbali için en büyük tehdit kaynağı PKK ve onun uzantısı olan YPG-PYD’dir. Bu ülkedeki PKK-PYD varlığı devam ettikçe ne Suriye ne de bölgemiz huzura kavuşabilir. Sayın Ruhani ve Sayın Putin’i Fırat’ın doğusunda güvenli bölge tesisinde gelinen aşama hakkında bilgilendirdim, düşüncelerimi paylaştım. Suriye sınırımız boyunca bir terör oluşumuna rıza göstermeyeceğimizi ifade ettim. Burada bir mülteciler şehrinin oluşabileceğini, buralarda konaklayabileceği, ekip biçebileceği bahçelerini yapma noktasında bir hazırlığın yapılmasının isabetli olacağını ifade ettim. Suriye sınırımız boyunca böylece terör oluşumuna rıza göstermeden bu tür bir insani alt yapıyı oluşturmamızda fayda olacağını anlattım. Nihai hedefimiz Suriye’nin kuzeyinde bir barış koridoru tesis ederek ülkenin bölünmesini engellemektir. Bunun için şayet Amerika ile iki hafta içinde arzu ettiğimiz sonuca ulaşamazsak kendi harekat planımızı uygulamaya başlayacağımızı her iki dostumuza da anlattım” diye konuştu.

“Suriyelilerin ülkelerine güvenli ve gönüllü bir şekilde geri dönüşlerine yoğunlaşmamız gerekiyor”

Türkiye’nin Suriye’deki çatışma ortamından kaçan 3,6 milyon insana ev sahipliği yapan ülke olduğunu kaydeden Erdoğan, “Son 8 yılda Türkiye olarak büyük fedakarlıkta bulunduk. Krizin ilk anlarından itibaren göç meselesine çözüm yolunun Suriye topraklarının içinde aranması gerektiğini ifade ettik. Fırat Kalkanı ve Zeytindalı harekatları ile terörden arındırdığımız sadece 4 bin kilometrekarelik alana dahi şimdiye kadar 360 bin mülteci geri döndü, bu insanlar kendi topraklarında huzur içinde yaşıyor. Çocuklarını okula gönderiyor, temin ettiğimiz sağlık hizmetlerinden faydalanıyor. Türkiye’nin sığınmacı yükünü tek bayına taşıyamayacağı ortadadır. Ülkemizin yeni bir göç akınını kaldırması da zaten mümkün değildir. Artık Suriyelilerin ülkelerine güvenli ve gönüllü bir şekilde geri dönüşlerine yoğunlaşmamız gerekiyor. Fırat’ın doğusundaki barış koridoru mülteciler için de korunaklı liman olacaktır. Ülkemize sığınan en az 2 milyon Suriyeli kardeşimizin bu bölgeye yerleştirilebileceğini düşünüyoruz. Hatta bu hattı Deyrizor, Rakka taraflarına kadar indirebilirsek geri dönecek sığınmacı sayısı 3 milyonu aşabilir. Böylece Türkiye başta olmak üzere ülke dışında olan Suriyelilerin önemli bir bölümünün kimseye yük olmadan kendi topraklarında yaşamalarını temin edebiliriz. Geri dönecek Suriyeli kardeşlerimizin bu bölgelerde uluslararası toplumun desteği ile yeni yerleşim alanları inşa edilmesi de mümkündür. Türkiye olarak bu konuda gereken her türlü sorumluluğu almaya hazırız. Hem Rusya ve İran ile hem de uluslararası toplumun diğer üyeleri ile Suriyeli mültecilerin gönüllü geri dönüşü için çalışmak istiyoruz. Bu çerçevede yakın zamanda önemli bir adım attık. Irak, Lübnan ve Ürdün ile birlikte Suriyeli mültecilerin geri dönüşüne dair uluslararası konferans düzenlenmesi için girişim başlattık. Tüm dostlarımızın bu girişime destek vermesini bekliyoruz” ifadelerini kullandı.

Türkiye-Rusya-İran Üçlü Liderler Zirvesi

Toplantının, faydalı ve yapıcı gerçekleştiğini kaydeden İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, “Bu toplantıda iyi bir fırsat ortaya çıktı. Astana sürecindeki bütün faaliyetleri gözden geçirdik ve hem siyasi gelişmeleri aynı şekilde sahadaki gelişmeleri değerlendirdik. Üç ülke Suriye ile ilgili birçok konuda görüş birliği içindedir. Hepimiz, Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda aynı görüşe sahibiz. Hepimiz, Suriye’ye yabancı ülkelerin müdahale etmesine karşıyız. ABD bu süre zarfında ya teröristleri desteklemiştir ya da yersiz müdahalelerde bulunmuştur. Son derece tehlikeli hedefleri gözetmiştir, Suriye’yi bölmeye çalışmışlardır. ABD’nin bu tutumu kabul edilebilir değildir. Suriye’nin bir bölümünü bir saldırgana bağışlamıştır. Bu da ABD’nin Suriye’ye karşı kötü niyet sahibi olduğunun en belirgin örneğidir. İsrail’in yaptığı müdahaleleri görüyoruz. Bu da Suriye’nin milli egemenliği ile zıtlık içermektedir. Hepimiz Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duyuyoruz. Her üç lider de terörizmle mücadeleye devam edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Ne zamana kadar Suriye halkı bu teröristlerin ülkeden çıkmasını bekleyecekler, halklarının eziyet çekmesini bekleyecekler. 9 sene yeterli değil midir? Hepimiz biliyoruz ki bu teröristler hangi ülkelerin paralarıyla, silahlarıyla destekleniyor. İdlib’te teröristlerle mücadele etmeliyiz ve Suriye’ye yardımcı olmalıyız” açıklamasında bulundu.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise Suriye krizinin çözümüne yönelik 5’inci zirvenin başarılı ve verimli gerçekleştiğine dikkat çekerek, “Bugün özellikle Suriye topraklarında terörle mücadeleyi görüştük. İdlib’deki durum endişe verici. Erdoğan ve Ruhani ile İdlib bölgesinde ilave adımlar atılması konusunda kararlar aldık. Sivil halkın zarar görmemesi için her türlü adım atmaya hazırız. Geçen yıldan itibaren 390 bin kişi Suriye’ye döndü, 1,3 milyon yerlerinden edilen iç mülteci evlerine döndü. Eğer uluslararası örgütler Suriye’de barış sağlamak istiyorsa, insanların ocaklarına dönmesini istiyorsa yardım sağlamalıdır” dedi.

Zirve kapsamında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile ikili görüşmeler yaptıklarını belirten Putin, “Sayın Erdoğan ile Türkiye-Rusya arasında ekonomik, askeri, insani ve kültürel alandaki iş birliklerimizi değerlendirdik. Bu sene yeni bir rekor kıracağız, Türkiye’ye 6 milyondan fazla Rus turist gelecektir” ifadelerini kullandı.

Anayasa Komitesi ile ilgili sorulan bir soruyu yanıtlayan Ruhani, “Anayasanın reforme edilmesi, yeniden gözden geçirilmesi ve bunun nasıl olacağı, bu komitenin nasıl kurulacağı önemliydi. Bugün bu komite tamamen oluşmuş durumda. Uygun bir zamanda da Anayasanın revize edilmesini sağlayacaklardır. Biz her üç konuda, hem siyasi gelişmeler hem insani gelişmeler hem de terörizmle mücadele konusunda eş zamanlı faaliyetlerimizi sürdüreceğiz” cevabını verdi.

Rusya Devlet Başkanı Putin ise, “Büyük bir çalışma yaptık. Anayasa komitesinin oluşumu için Erdoğan ve Ruhani büyük bir katkı sağladı. Bu sürece katılan Suriyeliler dış güçlerinden baskı görmemelidir. Gönüllü bir şekilde pozitif bir sonuca varmaları için çalışma yapmalıdır, biz de katkı sağlayacağız” dedi.

Türkiye-Rusya-İran Üçlü Liderler Zirvesi

Ruhani, Anayasa Komitesi’nin ne zaman toplanacağı ile ilgili şu bilgileri verdi:

“Anayasa Komitesi ile ilgili yakın gelecekte uygun bir ortam hazırlanacaktır. Ancak aynı zamanda çok net, ince bir süreç bu. Anayasanın revize edilmesinin anlamı; hak sahibi herkesin, Suriye’de oy hakkı olan herkesin, farklı etnik grupların, devlet, hükümet, rejim bunların görüşleri, çıkarları adil bir şekilde yeni anayasada revize edilirken göz önüne alınması gerekir. Bunun başlangıcı zor olmasına rağmen ileride meyve vereceğini düşünüyorum. Herkes bunu desteklemeli ve katkı vermelidir ki bu süreç sonuç versin.”
Komitenin ne zaman toplanacağı ile ilgili sorulan soruyu yanıtlayan Putin, “Komitenin faaliyetleri ile ilgili bir süre koymak istemiyorum ama çalışmaları çok hızlı başlatmak lazım. Aynı zamanda olumlu ve pozitif sonuçlara hızlı ulaşmak lazım. Aşırı gruplar bunu baltalamak isteyebilir, nihai çözüm istemiyorlar” yanıtını verdi.

Derya Yetim - İlker Turak - Ömer Çetin

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Evcil hayvan endüstrisi İstanbul’da buluşuyor Evcil hayvan ürün ve hizmetleri sektörünü bir araya getiren, Türkiye evcil hayvan sektöründeki en büyük organizasyon Petzoo Fuarı, 9-12 Ekim tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Küresel evcil hayvan ürün, malzeme ve aksesuar sektöründe son 5 yılda büyüme kaydedildiği ifade edilirken Uluslararası Evcil Hayvan Ürün, Malzeme ve Aksesuar Tedarikçileri Fuarı (Petzoo) 9-12 Ekim tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Her yıl yerli ve yabancı binlerce ziyaretçiyi ağırlayan fuar uluslararası pazarda yer almak, global iş birlikleri kurmak, marka ve ürünlerini tanıtmak isteyen Türk firmaları için fırsatlar sunuyor. “105 ülkeye mama, 120 ülkeye kedi kumu ihracatı" Evcil hayvan ürünleri sektörünün gelişimi açısından fuarın çok önemli olduğunu vurgulayan Ulusal Fuarcılık Genel Müdürü Selçuk Çetin, “Ulusal ve uluslararası evcil hayvan ürünleri sektörünün bir araya gelmesini sağlayan buluşma noktası fuar, pazar büyütme, sektörü geliştirme, ihracatı arttırma odaklı bir organizasyon. Türkiye’nin markası Petzoo artık dünyanın pek çok ülkesinde tanınıyor. Türkiye pazarında yerli ürün ve hizmetler hakimiyet kurdu hatta yurtdışında da söz sahibi olmaya başladı. 30 bin metrekarelik alanda gerçekleştireceğimiz fuara yoğun bir talep var, şimdiden çok az yerimiz kaldı. Geçen sene katılımcı firma ve markalar, ürünlerini ve hizmetlerini 120 ülkeden gelen 50 bin civarında ziyaretçiye tanıtma imkanı buldu. Bu yıl özellikle yurtdışında yaptığımız özel tanıtım çalışmaları ile çok daha fazla yabancı ilgisi bekliyoruz. Rakamlar Türkiye’nin potansiyelinin ve sektörün globalleşmesinin göstergesidir. Evcil hayvan ürünleri sektörü günümüzde 300 milyar dolarlık dev bir pazar haline geldi. 105 ülkeye mama, 120 ülkeye kedi kumu ihracatı gerçekleştiren Türk pet sektöründe yaklaşık bin firma faaliyet gösteriyor. 2025 yılı sonunda yeni pazar arayışı ile ihracatın 500 milyon dolara çıkacağını öngörüyoruz. Günümüzde evcil hayvanlara dair her türlü ürün ve hizmet Türkiye’de üretilebiliyor. Fuarda, evcil hayvan sahiplerinin ihtiyaç duyabileceği her şeyi bir arada bulmak mümkün” dedi.
Bingöl Binlerce yıllık tarihi olan 5 katlı Zağ Mağaraları turizme kazandırılmayı bekliyor Bingöl’de 2019-2022 yılları arasında yüzey araştırmaları çerçevesinde incelenen 5 katlı Zağ Mağaları’nın binlerce yıllık tarihi olduğu tespit edildi. MS 100 ve 200’lü yıllarda ilk Hristiyanlar tarafından inşa edildiği ileri sürülen mağaraları daha sonra Müslümanlar da ilim merkezi olarak kullandı. Tarihi alanın çevre düzenlemesi yapılarak turizme kazandırılması bekleniyor. Bingöl Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, İslam Tarihi ve Sanatları Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nebi Butasım, Bingöl merkeze bağlı Kuşburnu köyü kırsalında bulunan 5 katlı Zağ Mağaraları hakkında İHA muhabirine açıklamalarda bulundu. Binlerce yıllık tarihi olan mağaralarının ilk Hristiyanlık döneminde kayalar arasına oyma yapılarak inşa edildiğini aktaran Doç. Dr. Butasım, MS 100 ve 200’lü yıllarda Roma İmparatorluğunun zulmünden kaçan Hristiyanların burada ibadet ettiklerini söyledi. 2019-2022 yüzey araştırmaları çerçevesinde mağaraların incelendiğini belirten Doç. Dr. Butasım, ’’Sanat tarihi alanında yaklaşık 20 yıldır Bingöl üzerinden çalışmalar yapıyoruz. Bu çalışmalarımız ekseninde Kültür ve Turizm Bakanlığı Kazılar Daire Başkanlığının izni ve Bingöl Üniversitesinin destek ve katkılarıyla Bingöl merkeze bağlı bulunan Zağ mağaraları üzerinde yüzey araştırmaları yaptık. 3 yıl boyunca yaptığımız araştırmalar neticesinde Zağ mağarasının yek pare bir kayaya oyma yaşam alanı ve manastır kilisesi şeklinde, mini bir şapel halinde yapılan bir kompleks olduğunu tespit ettik. Zağ Mağaralarıyla ilgili tarihsel olarak çok net bilgilere sahip olmasak da içindeki şapel ve yapının genel özelliklerinden M.S. 2’nci yüzyılda yani 100 ve 200’lü yıllar arasında ilk inşa edildiğini, tek tanrıya inanan Hristiyanlar tarafından inşa edildiğini ileri sürüyoruz. O dönemde özellikle tek tanrıya inanan Hristiyanların Roma devleti tarafından kabul edilmediğini biliyoruz. İşte bu tek tanrıya inanan Hristiyanlar Roma imparatorluğundan kaçmak için bu tür yapılar inşa etmişler. Zağ mağarası da bunlardan biri” dedi. ’’Turizme kazandırılmalı’’ 2003 yılında Bingöl’de meydana gelen depremden dolayı ön cephesinin yıkıldığını aktaran Doç. Dr. Butasım, “Zağ mağarası 5 katlı sistem üzerine inşa edilmiş, girişi gizli bir geçitle sağlanmıştır. 2003 Bingöl depreminde ön cephesi tamamen yıkıldığı için ön cephe şuan da açık görünüyor. Şapel dediğimiz alanında büyük kısmı maalesef tahrip oldu. Bu giriş yukarıdan yine kayaya oyulmuş bir asansör gibi düşünelim, bir baca şeklinde kayadan aşağıya doğru iniliyor. Birinci katta odalar mevcut, ikinci katta ise yine odalar sağlı sollu ve su sarnıcı olarak tespit ettiğimiz yerler var. Yine üst katlarda çapraz geçişlerle birbirine bağlantıları sağlayan odalar mevcut. Zağ Mağaraları doğal ve beşeri unsurlardan dolayı tahrip olmaya yüz yüze kalmış bir yapı. Buranın ivedilikle hem yollarının yapılması hem güçlendirilmelerinin yapılması, çevre temizliği gibi çeşitli restorasyonlarının da yapılması önemlidir. Bölgenin ve şehrin turizmine önemli katkılar sağlayacak bir değerdir’’ diye konuştu. ’’600’lü yıllarda Müslümanlar da ilim merkezi olarak kullanmış’’ 634’lü yıllarda Müslümanların ilim merkezi olarak söz konusu alanı kullandığını dile getiren Doç. Dr. Butasım, “Zağ mağarası tabi ilk dönemlerde Hristiyanlar tarafından kullanıldıktan sonra 634’lü yıllardan sonra Diyarbakır’ın fethi ile Bingöl’de İslam akınlarıyla İslam beldesi olmaya başlamış. İşte bu dönemlerden sonra özellikle Osmanlı döneminde Zağ mağaraları yapısına hiç karışılmadan Müslümanlar tarafından kullanılmış. Özellikle bölgede ilmin merkezi haline gelen bir medrese okul olarak hizmet vermiştir” şeklinde konuştu. Kültür ve Turizm İl Müdürlüğünden alınan bilgilere göre, Zağ mağaralarının restorasyonu için proje hazırlandığı ve turizme kazandırılması için çalışmaların sürdüğü öğrenildi.
Kayseri Başkan Büyükkılıç’a ziyaretçi akını Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç, 31 Mart Yerel Seçimleri’nde milletin iradesi ile yeniden güven tazelemesinin ardından şehir protokolünün yanı sıra, sivil toplum kuruluşları, odalar, dernekler, teşkilatlar ve vatandaşlar tarafından ‘hayırlı olsun’ ziyaretleri kapsamında adeta ziyaretçi akınına uğruyor. Yerel yönetim hizmetlerini gönül belediyeciliği anlayışıyla yürüten Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç, kamu kurum kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları ile istişareler gerçekleştirerek ortak aklı ön planda tutmaya yeni dönemde de devam ediyor. Başkan Büyükkılıç, yerel seçimlerde yeniden seçilerek Kayseri için hizmetlerine aralıksız devam ederken, tebrik ve teşekkür ziyaretleri kapsamında, Bölge Adliye Mahkemesi Başkanı Dursun Büyükbaş, Cumhuriyet Başsavcısı Burhan Bölükbaşı, ERÜ İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Kamil Cihan ve heyeti, Milli Yol Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ali Saraçoğlu ve heyeti, Servisçiler Odası Başkanı Yavuz Ay ve yönetimi, ASKON Başkanı İlker Barlı ve beraberindekiler ile Sarıoğlan Yıldırım Mahallesi Muhtarı Orhan Koçer, İl Müftüsü Yusuf Akkuş ve kentte görev yapan il müdürleri, KİMDER Başkanı Hacı Ali Çakıcı ve heyeti, Büyükkılıç’a ziyarette bulundular. Başkan Büyükkılıç, misafirlerini başkanlık toplantı salonu ve makamında ayrı ayrı kabul ederek, sohbet etti, istişarelerde bulundu. Ziyaretlerin ardından açıklamalarda bulunan Büyükkılıç, Büyükşehir Belediyesi olarak gönül belediyeciliği ve kucaklayıcı hizmet anlayışı çizgisinde gayret gösterdiklerini vurgulayarak, “Nazik ziyaretleri için ziyaretçilerimizin her birine ayrı ayrı teşekkür ederim. El ele, omuz omuza uyum kültürü ve ortak akıl ile hizmet etmeye devam edeceğiz” dedi. Samimi ve sıcak bir ortamda gerçekleşen ziyaretlerde Başkan Büyükkılıç’a hediye takdimleri olurken, Büyükkılıç misafirleriyle ayrı ayrı fotoğraf çektirdi.
Karabük Karabük’te üreticiler ana arı yetiştirmenin püf noktalarını öğrendi Karabük’te arıcılık yapan 26 üreticiye “Ana Arı Yetiştiriciliği" kursu verildi. Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından hazırlanan ve Karabük Arı Yetiştiricileri Birliği ortaklığında Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı(BAKKA) Teknik Desteği sağlanan “Ana Arı Yetiştiriciliği" kursu düzenlendi. Bal arısı koloni bireyleri ve önemi, ana arı üretim modelleri, kontrolsüz şartlarda ana arı yetiştirme, kontrollü şartlarda ana arı yetiştirme, yapay tohumlama, ana arının gelişmesine etki eden etmenlerin ele alındığı eğitimde kursiyerlerin ana arı yetiştirmek için gerekli olan malzemeleri bilmeleri, hangi zaman ve şartlarda üretim yapılması gerektiğini bilmeleri, en verimli koloniyi oluşturmanın arıcılık alanındaki önemi ve gerekliliğini kavrayabilmeleri, ana arının ve larvaların takibinin önemini bilmeleri, ana arı ve koloni hastalıklarını bilmek ve hastalıklara karşı çözüm üretebilmek gibi becerilere hakim olmaları amaçlandı. Yüksek Ziraat Mühendisi Alim Tutar, Karabük İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından arıcılık yapan üreticilere verilen “Ana Arı Üretim Eğitimi’nin teorik bilgilerinin daha önce verildiğini ve şuanda da pratik olarak devam ettiğini söyledi. Eğitim ile birlikte üreticilerin ana arı yetiştirmek için pratik bilgilere ulaştığını belirten Tutar "İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından her yıl ilimizde arıcılık yapan ya da arıcılık yapmak isteyen çiftçilerimize arıcılık kursu açılmaktadır. Ancak “Ana Arı Yetiştirme Kursu” İl Müdürlüğünün başvurusu, Bakanlık onayı ile ilk defa açılmaktadır. Kursa Alanında uzman Bakanlığında onay verdiği hocalar tarafından verilmektedir. Her arıcımız kendi arılığında bulunan ana arıyı üretmesi ve özellikle kendisine bunu iş kolu olarak görmek isteyen arkadaşlarımız olursa bunlar da ileride ana arı işletmesi oluşturabilmesi için bu eğitim verildi. Çünkü ana arı üretimini ticari maksatla yapabilmesi için bu sertifikaya arkadaşların ihtiyacı var. Bu sertifika olmadan kesinlikle ticari boyutta ana arı üretimi yapan işletme olmaları mümkün değil" dedi. Karabük Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı Fuat Alpay, "İlimizde arıcılarımızın en büyük sorunlarından bir tanesi ana arı teminin de sıkıntı yaşamamız. Ana arı üretiminde görülen bazı sıkıntıları aşmak adına İl Tarım ve Orman Müdürlüğümüzle birlikte ana arı yetiştiriciliği kursu düzenledik. Kursun pratik eğitimini Karabük’te Safranbolu, Yenice ve Karabük Merkez olmak üzere üç bölgeye ayırdık" diye konuştu. Alpay, kursa 26 üreticinin katıldığını söyledi.