SAĞLIK - 02 Aralık 2019 Pazartesi 11:50

Bu merkezde "insan yedek parçası" üretiliyor

A
A
A
Bu merkezde "insan yedek parçası" üretiliyor

Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) Rektörü Prof.

Sağlık Bilimleri Üniversitesi (SBÜ) Rektörü Prof. Dr. Cevdet Erdöl, "Gülhane Medikal Tasarım ve Üretim Merkezinde; kafatası, göğüs, çene, omurga ve yüz gibi bölgelerde kaza, silahla yaralanma ya da doğumsal nedenlerle kaybedilen organlar, aslına bire bir uygun üretilerek hastanın vücuduna yerleştirilebiliyor" dedi.


Üniversitenin Halil Akçiçek Konferans Salonu’nda, "Gülhane Medikal Tasarım ve Üretim Merkezi (METÜM) Günleri" etkinliği düzenlendi.


SBÜ bünyesindeki METÜM’ün çalışmalarının konu alındığı etkinliğe, SBÜ Rektörü Prof. Dr. Cevdet Erdöl, METÜM Müdürü Doç. Dr. Simel Ayyıldız, akademisyenler ve tıp öğrencileri katıldı.


SBÜ Rektörü Prof. Dr. Erdöl burada yaptığı konuşmada, kişiye özel implant tasarım ve üretimi yapan METÜM’ün, sanayici ve kurumlar için endüstriyel alanda ürün tasarımı ve üretimleri ile bu alanda öncü merkezlerden biri olduğunu vurguladı.


METÜM’ün ayrıca üniversiteler ve araştırmacılar için ARGE projelerine tasarım ve üretim açısından da destek verdiğini anlatan Erdöl, "METÜM’de, kafatası, göğüs, çene, omurga ve yüz gibi bölgelerde kaza, silahla yaralanma ya da doğumsal nedenlerle kaybedilen, olmayan organlar aslına bire bir uygun üretilerek hastanın vücuduna yerleştirilebiliyor. Merkezimiz, kamuda medikal anlamda tasarımdan üretime hizmet eden ve sertifika üretimleri yapan tek merkezdir" diye konuştu.


Prof. Dr. Erdöl, merkezde, konvansiyonel yöntemlerle rekonstrüksiyon yapılamayan vakalarda kafatası, kalça kemiği, çene, göğüs kemiği gibi yaşam kalitesi için büyük önem taşıyan, parçalanan ya da alınan kemik dokularının yerine 3 boyutlu yazıcı teknolojisiyle üretilen parçaların da eklenebildiğini belirtti.


"Daha fazla hasta merkezimizden yararlanabilecek"


Hasta memnuniyeti ve medikal işlemlerde verimliliğin arttırılabilmesi, mikro ve makro boyutlardaki ürünlerin geliştirilmesi yönünde, gerekli araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin yürütüldüğünü de anlatan Erdöl, METÜM’de imal edilen tıbbi cihazların finansmanının, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından karşılanmasına yönelik protokol imzalandığını da hatırlattı.


Erdöl, "Özellikle gazilerimizin ve diğer vatandaşlarımızın ortez-protez ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik güzel bir adım attık. Bu protokolle, kamuda daha fazla hasta, merkezimizden yararlanma imkanı bulabilecek. Vatandaşlarımızın daha etkin bir şekilde sağlık hizmetine ulaşmasına katkı sağlamak ve yaşam kalitelerini arttırmak bizim için çok önemli. Aynı zamanda alternatif üreticilerle rekabet edebilmek ve yurt çapında yaygın olarak tercih edilebilme adına önemli bir avantaj sağlamış olduk." diye konuştu.


"Tasarım ve üretim aynı merkezde"


METÜM Müdürü Doç. Dr. Simel Ayyıldız ise konuşmasında, merkezin esas amacının gazilere hizmet etmek olduğunu belirterek, 2011’de kurulan merkezin 2016’da Sağlık Bilimleri Üniversitesine devredildikten sonra 2018’de Gülhane Medikal Tasarım ve Üretim Merkezi adını aldığını söyledi.


Türkiye’de tek, dünyada ise sayılı merkezlerden olan METÜM’ün özelliğinin, tasarımdan üretime tüm hizmetin aynı çatı altında verilmesi olduğunu dile getiren Ayyıldız, "Tasarladıklarımızı aynı yerde üretebilme imkanına sahibiz. Bu da bizi bu alanda öncü ve lider bir merkez konumuna taşıyor. Kişiye özel implantlar üretirken bunları araştırma, geliştirme faaliyetleriyle insan sağlığına daha faydalı hale getirmeye çalışıyoruz." ifadelerini kullandı.


Ayyıldız, merkezde; kişiye özel üretilen implantların, trafik kazası, kanser, ateşli silah yaralanması gibi durumlarda sert doku ihtiyacı için standart yollarla yapılması mümkün olmayan her bir hasta için özel olarak tasarlanan vücut protezlerinin üretiminin yapıldığı bilgisini verdi. Konuşmaların ardından, kişiye özel implant üretimleriyle sağlığına kavuşan hastalara yapılan operasyonlar hakkında bilgi verildi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adana Ermeni katliamı izleri 104 yıldır duruyor Adana’da Ermeniler tarafından 1920 yılında Camili köyü basılarak 500 Türk’ün katledilmesinin izleri bir çiftlikte hala dün gibi duruyor. Ermeni Diasporası 24 Nisan’ı "sözde Ermeni soykırımı" diye ilan etse de Adana’nın bir çok yerinde Ermenilerin yaptığı katliamların izleri görünüyor. Bunlardan biri de Yüreğir ilçesine bağlı Camili Mahallesinde 1920 yılında meydana geldi. Kayseri’den Adana’ya doğru inen sayıları yaklaşık bin Ermeni silahlı komitacılar, 15 Haziran 1920 yılında Adana’nın Camili köyüne saldırdı. Kadın, çocuk, yaşlı demeden herkesi kurşuna dizen silahlı Ermeniler, son kale olan Camili çiftliğinde katliam yaptı. Kapıları, duvarları ve çiftliğin ortasında yer alan tulumbayı kurşun yağmuruna tutan silahlı Ermenilerin kurşun izleri hala çiftliğin kapı ve duvarlarında yer alıyor. 19. yüzyılda yapılan ve hala ayakta olan bu tarihi çiftlik Ermeni mezaliminin izlerini taşımaya devam ediyor. “Kadın, çocuk ve hayvanları yukarıda ki mağaralara saklamışlar” Tarihi Camili Çiftliğinde yaşayan Abdullah Özdemir, o dönem de köyün yaşadığı olayları anlatırken şu ifadelere yer verdi; “Ermeniler 1920 yılında Kilikya bölgesi, yani bu bölgede topladıkları insanları buraya, Camili çiftliğine yığmışlar. Kaçan kadın, çocuk ve hayvanlar yukarıda ki mağaralara saklanırken erkekler çiftliğin içerisinde kalmışlar. Bazı bilgilere göre katledilen Türk sayısının 500’ü aşkın olduğu söyleniyor. Silahlı Ermenilerin bıraktığı mermi izleri hala kapı ve içeride yer alan Osmanlı armasında kendini gösteriyor. Türkler gelen Ermeniler tahılları yağmalamasın diye çiftliğin içerisinde kuyularda tahıllarını saklamışlar. Geçmişte burada çok büyük bir katliam yapılmış”. “1920 yılında Ermeni çeteleri katliam yapmıştır” Ermeni çetelerin Kayseri’den aşağıya inerek ne var ne yok her yerde katliam yaptıklarını ifade eden Özdemir, 1920 yılında çor çocuk demeden silahlı Ermeni çeteleri Kayseri’den bu tarafa doğru ne var ne yok toplayıp, buldukları yerde katliam yaparak buralara kadar gelmişlerdir” dedi
Bursa (Özel) Toz taşınımında solunum rahatsızlığı olanlar risk altında Meteoroloji Genel Müdürlüğü; Kuzey Afrika’dan beklenen toz taşınımı uyarısı yaptı. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Arzu Ertem Cengiz, solunum ve kronik rahatsızlığı bulunanların yanı sıra yaşlı hamile ve çocukların da toz taşınımı sırasında risk altında olduğunu ifade etti. Mecbur kalınmadığı taktirde dışarıya çıkılmaması gerektiğini söyleyen Cengiz, zorunlu durumlarda maske takılması gerektiğini kaydetti. Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan değerlendirmelerde Marmara’nın güneyi, İç Ege, Batı Akdeniz, İç Anadolu ile Batı Karadeniz’in iç kesimlerinde yer yer toz taşınımı beklenildiği açıklandı. Kuzey Afrika’dan beklenen çöl tozlarının hava kirliliği ve görüş mesafesini düşürmesine karşı yerel yönetimler vatandaşlara tedbirli olmaları konusunda uyarılarda bulundu. Ayrıca uzmanlar toz taşınımına uzun süreli maruz kalınması durumunda solunum yetmezliğine varabilecek rahatsızlıklar nedeniyle en yakın sağlık kuruluşuna gidilmesi gerektiğini dile getirdi. Solunum ve kronik rahatsızlığı bulunanların yanı sıra yaşlılar, hamileler ve çocukların risk altında bulunduğunu ifade eden uzmanlar, mümkün olduğunca toz taşınımı geçene kadar dışarı çıkılmaması, mecburi durumlarda ise maske takılması gerektiğini kaydetti. Uzmanlardan maske uyarısı Mecbur kalınmadığı taktirde dışarıya çıkılmaması gerektiğini ifade eden Acıbadem Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Arzu Ertem Cengiz, “Toz taşınımı dediğimiz dönem 3 gün boyunca ülkemizde çöl tozlarının yoğun olarak görülmesi demek. Hava kirliliğine neden olarak görüş mesafesini bozabildiği gibi özellikle solunum rahatsızlığı bulunan hastalarımızda, solunum sıkıntısına neden olabilir. Özellikle astım ve alerjisi olan kişilerde astım atağı gibi solunum sıkıntılarının yoğun olduğu dönemlere neden olabilir. KOAH’lı (kronik obstrüktif akciğer) ve kronik hastalığı olan kişilerde de solunum sıkıntısı ataklara neden olabilir. Bu dönemde en önemlisi toza maruz kalmamaktır. Kronik ve ciddi hastalığı olan kişilerin bu dönemde mümkünse dışarıya çıkmamasını tavsiye ediyoruz. Dışarıya çıkmaları gerekiyorsa özellikle toza karşı koruyu N95 gibi kullanmaları, bulamıyorlarsa bile normal maske faydalı olabilir. Maske kullanmak bu dönemde çok önemli. Astım hastalıklarında özellikle atağı tetikleyebilir, astım krizine neden olabilir. Böyle bir durum oluştuğunda hastaların bir sağlık kuruluşuna başvurarak etkili bir astım tedavisi almaları gerekebilir” şeklinde konuştu. Solunum rahatsızlığı bulunanlar kadar yaşlı, hamile ve çocuklar da risk altında Kronik rahatsızlığı bulunanların yanı sıra çeşitli grupların da risk taşıdığını belirten Cengiz, “Yaşlılarda ek hastalıklar, kronik rahatsızlıklar daha fazla olduğu için onlar daha hassas. Hamileler ve çocuklar etkilenebilir. Solunum hastalığı olanlar ekstra risk altında. Çünkü bu tozlar çok küçük partiküller halinde olup solunum yollarını etkileyebilmekte, hastalarda atakları tetikleyebilmektedir. Uzun süreli maruz kalma durumunda solunum yetmezliğine görülebilir Toz taşınımına uzun süreli maruz kalınmaları durumunda solunum yetmezliğine varan ciddi rahatsızlıklar görülebileceğine dikkat çeken Cengiz, “Kriz atak dediğimiz kriz tablosuna neden olabilir. Ciddi solunum sıkıntısı, hatta çok fazla maruz kalınırsa solunum yetmezliğine bile neden olabilir. Bizim en çok beklediğimiz tablo, öksürük ile birlikte nefes darlığı ve atak tablosudur” ifadelerini kullandı.