KÜLTÜR SANAT - 13 Şubat 2020 Perşembe 10:54

Kara kıtanın beyaz dramı “Tanzanyalı albinolar” İKÜSAG’da

A
A
A
Kara kıtanın beyaz dramı “Tanzanyalı albinolar” İKÜSAG’da

Batıl inanışlar nedeniyle öldürülme tehdidi altında yaşayan Tanzanyalı albinolar, foto muhabir Bünyamin Aygün’ün portre fotoğraflarında, İKÜSAG’da sanatseverlerle buluştu.

Batıl inanışlar nedeniyle öldürülme tehdidi altında yaşayan Tanzanyalı albinolar, foto muhabir Bünyamin Aygün’ün portre fotoğraflarında, İKÜSAG’da sanatseverlerle buluştu.


İstanbul Kültür Üniversitesi Sanat Galerisi (İKÜSAG), sezonun dördüncü sergisinde, “Kara Kıtanın Beyaz Çocukları” adlı sergisiyle foto muhabir Bünyamin Aygün’ü ağırlıyor. Tanzanya’da Vudu büyücülerinden kurtulan albinoların portrelerinin yer aldığı fotoğraf sergisi İKÜ Ataköy yerleşkesinde gerçekleşen açılış kokteyli ile sanatseverlerin beğenisine sunuldu.


Serginin açılış konuşmasını yapan İKÜ Rektörü Prof. Dr. Erhan Güzel, “Dünyanın pek çok yerinde hala ten rengi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalan insanlar var. Bütün bunları ‘Kara Kıtanın Beyaz Çocukları’ başlığı altında bize tekrar hatırlattığı için Bünyamin Bey’e teşekkür ederiz. Biz bu değerli eserleri üniversitemizde misafir ettiğimiz için gurur duyuyoruz. Umarım bundan sonra bu sorunların yaşanmamasını diliyoruz ve sergi için emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz” şeklinde konuştu.


“Tanzanya’da büyük bir dram yaşanıyor”


2014 yılında Tanzanya’nın yolunu tutan Bünyamin Aygün, bu sergiyi albinoların dramını tüm dünyaya duyurmak kaygısıyla açtığını söyledi. Tanzanya’da albino olarak dünyaya gelen çocukların lanetlendiğini belirten Aygün, “Albinoların insan olmadığına, şeytan olduklarına inanılıyor. Bu lanetlenmenin sonucunda da hem aileler hem de çocuklar dışlanıyorlar. Çocuklar büyüyünce tecavüze uğruyorlar, şeytan ilan ediliyor, en sonunda da öldürülüyorlar. Tanzanya gibi ülkelerde Vudu büyüsü çok yaygındır. Büyücüye gidenler ‘zengin olmak’ ya da ‘çocuk sahibi olmak istiyorum’ gibi isteklerde bulunuyor. Büyücüler de şifa karşılığında albino kolu, albino kafa derisi gibi şartlar öne sürüyor. AİDS olanlara da bir albino ile cinsel ilişkiye girilmesi söyleniyor. Dolayısıyla çok büyük bir dram yaşanıyor” dedi.


“Albinolar, Afrika gibi ülkelerde çok belirgin oluyorlar”


Aygün aynı zamanda, “Ben orada albinoların bu dramına şahitlik edene kadar dünyada böyle bir hastalığın varlığından haberim yoktu. Çünkü aramızda albinolar var ama ten renkleri üç aşağı beş yukarı bizim gibi. Ya ten renginden anlarsınız ya da bakışlarda odaklanma sorunu yaşıyorlar. Sadece bu iki sorunla anlaşılabilir. Başka türlü bu hastalığı anlayabilmek mümkün değil. Fakat Afrika’da tamamı siyah olan bir yerde çok belirgin oluyorlar. Kara kıtanın beyaz çocukları, dememizin sebebi de bu” ifadelerini kullandı.


“Hayatımın en rahat fotoğraf çalışmasıydı”


Genellikle hasta olduğunu düşünen insanların veya mağdur durumda olanların fotoğrafı çekildiğinde bir tepki ya da reaksiyonla karşılaşıldığını söyleyen Aygün, “Bu insanlar genellikle duygu sömürüsü yapacağınızı düşünürler. Ne yapacağınızı bilmezler ve maalesef genelde de böyle olur. Fakat albino olan, özellikle Afrikalı çocukların ve Afrikalı insanların bakış açısı o kadar sıcak, o kadar candandı ki bunu ancak fotoğraflarla anlatabilirdim. Hepsi çok saf ve kötülük bilmiyorlar. Bu hastalığın temelinde kötülük yapma, karşı tarafı üzme ya da zarar verme gibi bir duygu yok. O yüzden hayatımın en rahat fotoğraf çalışması diyebilirim” şeklinde konuştu.


Daha önce “Sınırdaki İnsanlar” sergisi ile mülteci sorununa dikkat çeken Aygün, bu kez “Kara Kıtanın Beyaz Çocukları” konulu seçkisiyle Tanzanya ve bazı Orta Afrika ülkelerinde büyü için öldürülen ya da el ve ayakları kesilerek Vudu büyücülerine satılan albinoların dramını karelerine yansıttı. Güneşin ölümcül etkisinden de korunmak zorunda olan albinoların yaşam mücadelesine yakından tanıklık eden sanatçının 30 fotoğrafının yer aldığı sergi, 11 Mart Çarşamba gününe kadar ziyaret edilebilecek.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Erzincan Dağlarda çiriş otu bereketi Doğu Anadolu Bölgesinde ve Erzincan’da bu günlerde çarşı pazarda sıkça görülen çiriş otu dağlarda yaban hayvanlarının da ilgisini çekiyor. Bahar ayları ile birlikte Erzincan’ın yüksek kesimlerinde ortaya çıkan çiriş otu vatandaşlar tarafından toplanmaya başlandı. Munzur Dağlarında yerli ve yabancı birçok kişiye rehberlik yapan Murat Aydemir, yaptığı gözlemlerde dağ keçilerinin de çirişi yediğini ifade etti. Dağlarda doğal olarak yetişen çirişten birçok yemek yapıldığını anlatan Aydemir, çirişten yapılan turşunun ayrı bir lezzet olduğunu söyledi. İnsanlar yüzyıllardır yaşamın neredeyse her alanında bitkilerden faydalanıyor. Bazı bitkiler tıbbi faydaları sebebiyle sağlık alanında kullanılırken bazı bitkiler besin bazıları ise boya ya da süs bitkileri olarak kullanılıyor. Çiriş otu da bu bitkilerden bir tanesi. Latincede Asphodelus aestivus L. olarak bilinen ve Zambakgiller familyasına ait olan çiriş otu, çoğu bölgede güllük, dağ pırasası, kirkiş otu, sarı zambak, yabani pırasa ve yeling otu olarak biliniyor. Toplumun büyük bir kısmı bazı hastalıkların tedavisinde tıbbi bitkilere başvuruyor. Bitkisel tedavi yöntemlerinin yan etkilerinin olmadığı ya da daha az olduğu düşünülmesi buna büyük bir etken olarak gösteriliyor. Çiriş otu da bölgede halkın tercih edilen bitkilerin başında yer alır. Çirişten birçok yemek yapılıyor Meryem Badayman, Ekin Dinçel ve Ayla Ünver Alçay tarafından yapılan bir araştırmada çirişin; yabani bir ot olup yenilebilmesinin yanında vitamin, antioksidan, lif ve mineral içerikleri ile vücudu besleyen özelliğe sahip olması sebebiyle yaygın olarak tüketildiği belirtildi. Çiriş otu, Afrika, Arap ülkeleri, Türkiye, Mısır ve Avrupa’nın bazı bölgelerinde görülen bir bitki türü. Türkiye’de Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu Ege ve Akdeniz bölgelerinde yetişiyor. Çiriş otu genel olarak zararsız ve faydaları ile ön planda olan bir bitki olarak biliniyor. Bunun yanında çirişin yaprakları henüz tazeyken de yenilebiliyor. Ayrıca çirişten çorba ve birçok yemek de yapılıyor. Haşlandıktan sonra yumurta ile kavrulması ya da peynirle de karıştırılarak yufka ekmek içinde yeniliyor. Ayrıca kaşila diye adlandırılan bir yemeği de yapılıyor. Sevilen yemeklerden biri olan kaşila, çirişin kaynatılıp, içerisine bulgur katılarak, katılaşıncaya kadar pişirilmesiyle yapılıyor. Katılaştıktan sonra içi çukurlaştırılarak yağ dökülüp ve servis edilip yeniliyor.