SAĞLIK - 01 Haziran 2018 Cuma 12:19

Mini Laparoskopi ile adeta iğne deliğinden ameliyat

A
A
A
Mini Laparoskopi ile adeta iğne deliğinden ameliyat

Laparoskopik yani kapalı ameliyatlar Türkiye’de giderek artarken, ufak kesiler yoluyla (5-10 mm ) karın boşluğu kullanılarak pek çok ameliyat gerçekleştirilebiliyor.

Laparoskopik yani kapalı ameliyatlar Türkiye’de giderek artarken, ufak kesiler yoluyla (5-10 mm ) karın boşluğu kullanılarak pek çok ameliyat gerçekleştirilebiliyor.Uzmanlar kapalı ameliyatlar sonrası hastanın hastanede kalma süresinin azaldığını belirterek, ameliyatlarda daha az ağrı olduğunu kaydediyor.


Laparoskopik yani kapalı ameliyatlar 1980’li yıllardan itibaren uygulanmaya başlandı. Dünyada binlerce kişi bu yolla sağlığına kavuştu cerrahlar, ucunda kamera bulunan enstrümanları, karın boşluğuna küçük kesilerden yerleştiriyor. Bu enstrümanlar aslında cerrahın ellerinin uzantıları olup, vücut dışından ameliyat yapmaya imkan veriyor. Cerrah, TV monitörüne bakarak mükemmel büyütülmüş görüntüler yardımı ile ameliyatı gerçekleştirebiliyor. Günümüzde kapalı ameliyatlar ile yumurtalık kistleri, tüplerin bağlanması, Endometriozis (Çikolata kisti hastalığı), kısırlık, miyom tedavisi ve rahim alma ameliyatları yapılabiliyor. Ayrıca jinekolojik kanserlerde de artan bir şekilde kullanılmaya devam ediyor.Kapalı ameliyatlar başlamadan önce, tüm ameliyatlar çok büyük kesiler kullanılarak gerçekleştiriliyordu. Kapalı cerrahiyle karşılaştırıldığında, büyük kesi ameliyatları ciddi yaralanma, enfeksiyon, yara açılması, uzun süreli sakatlık gibi daha büyük risklere sahip olduğu da uzmanlar tarafından belirtiliyor. Kapalı ameliyat bu olumsuz sonuçlarda önemli bir azalmaya yol açtığı için, her disiplinde modern cerrahide devrim yapmış ve 20’nci yüzyılın en önemli cerrahi yeniliklerinden biri olarak kabul ediliyor. Doç.Dr. Ercan Baştu, kadın hastalıklarında çoğu ameliyatın kapalı yapılabileceğini ve Türkiye’de bu ameliyatların sayısının giderek arttığını ifade ediyor. Doç. Dr. Baştu Avrupa’da kapalı ameliyat sıklığı kadın hastalıkları camiasında yüzde 50 civarında olduğunu belirterek,". Türkiye’de kesin yapılmış bir istatistik olmamakla birlikte yüzde 15-20 oranını aşmıyor. Bunun nedenleri arasında belirli bir eğitim süreci, hastanelerde belirli bir alt yapı kurulumunun gerekmesi ve kapalı ameliyat için gerekli cihazların pahalı olması olarak gösteriliyor.


Açık karın ameliyatına göre, kapalı ameliyatlarda daha az ağrı olduğunu kaydediyor. Kapalı ameliyatlardan sonra hastanede kalma süresi daha kısadır, karındaki kesi daha küçüktür, iyileşme süresi daha kısadır. Ayrıca yara iltihabı riski daha azdır. Kozmetik açıdan daha avantajlıdır. Ameliyat sonrası işe geri dönüş süresi de açık cerrahiye kıyasla çok daha kısa olmaktadır" diye konuştu.


Doç.Dr. Ercan Baştu, artık mini laparoskopi ile ameliyatların gündemde olduğunu vurgulayarak, "Mini laparoskopi; normal laparoskopide kullanılan aletlerin daha incelerinin kullanıldığı ameliyat şeklidir. Standart kapalı ameliyatlarda (laparoskopide) kullanılan karın içine giriş aletlerinin çapı 12 mm’yi bulurken mini laparoskopide bu 2.3-3.5 mm civarındadır. Bunun cerrah için avantajı çoğu zaman kesi gerektirmeden aletlerin karına yerleştirilebiliyor olması, yeni bir öğrenme eğrisi gerektirmemesidir. Hastaya da çoğu zaman dikiş gerektirmeyen bir yara açılmış olması, izin çok daha az kalması, kesi yeri fıtıklaşma riskinin azalması ,erken ameliyat sonrası iyileşme gibi sosyal ve kozmetik pek çok yarar sağlamasıdır. Ayrıca kullanılan aletlerin küçük olması özellikle endometriyozis hastaları olmak üzere hemen her cerrahide oluşan karın içi yapışıklıkların minimal düzeyde olmasını sağlamaktadır" dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bolu Bolu’da 7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi düzenlendi Bolu’da "7. Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi" düzenlendi. Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Fatma Deniz Sayıner modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgileri katılımcılara aktardı. Bolu Koru Otel’de geleneksel hale gelen Uluslararası Koru Gebelik Doğum Lohusalık Kongresi’nin 7’ncisi düzenlendi. Kongre’nin oluşturulmasında büyük payda sahibi olan Prof. Dr. Aydan Biri ve Prof. Dr. Deniz Sayıner’in öncülüğünde bir araya gelen doğum hekimlerinin yanı sıra perinatoloji uzmanları, ebeler, hemşireler, yenidoğan hekimleri ve doğuma katkı sağlayan birçok branş uzmanı da kongrede yerini aldı. Kongrede Türkiye’de ve dünyada modern doğum hekimliği ve ebelik hizmetleri açısından önemli bilgiler, araştırma sonuçları ve deneyimlerin paylaşıldığı bilimsel oturumlar yapıldı. 3 gün sürecek olan kongrede, doğuma yönelik kurslar ve bilgilendirme toplantıları yapılacak. “Doğum konusu birçok konuya göre az ilgi görüyor” Türkiye’de sadece doğumun ele alındığı en büyük bilimsel toplantı olma özelliğini taşıyan 7. Uluslararası Bolu Koru Gebelik, Doğum ve Lohusalık Kongresi’nin başkanlığını yürüten Prof. Dr. Aydan Biri, “Bu 7’ncisi olmakla birlikte en çok heyecan duyduğum kongre oldu. Her geçen yıl birbirini tekrar etmemek adına zaten çok geniş ve sonsuz olan bu kongrede bir kez daha sizinle olmaktan çok büyük keyif duyuyorum. Konumuz doğum ve içerisinde çok fazla bileşen var. Doğumsal birleşim ya da bir bebeği ilgilendiren bir süreç, toplumun esası temeli ve koruyucu sağlık bakımı. Kongrede çok fazla insanı bir araya getiriyoruz. Ama çok da zor oluyor bu kongreler. Daha önce de söylediğim bir şey var ana işimiz olan doğum, özellikle kadın doğum hekimlerinin polikliniklerinin yüzde 80’i doğum, ancak buna rağmen birçok konuya göre çok daha az ilgi görüyor. Bu yıl ben çok çünkü bu konu doğrultusunda doktor arkadaşlarımızın da ana konumuzun doğum olduğuna dair inancı arttı. Her ne kadar hala akademisyen arkadaşlarımızın ‘Doğum da moda oldu’ demesine rağmen mesleğe bakışımızın çarptırıldığı bir dönemdeyiz” dedi. “Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez” Bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelere ihtiyaç olduğunu söyleyen Prof. Dr. Deniz Sayıner, “Eğitim bizim vazgeçilmezimiz olmalı. Çünkü en büyük güç bilgi gücüdür. Bilginin olmadığı yerde güçten bahsedilemez. Hiçbir silah, hiçbir teknoloji bilginin karşısında duramaz. O nedenle sürekli bilimsel çalışmaların ışığında kendini yenileyen ebelerin yetişmesine ve ebelere ihtiyaç duyduğumuzu söylemem lazım. Ve tabii ki böyle bir ebeliği dizayn etmek için de birlik olmaya ihtiyaç vardır. Kurucu üyelerinden biri olmaktan onur duyduğum, gerçekten birlikte yürümekten gurur duyduğum yol arkadaşlarımın olduğu Anadolu Ebeler Derneği. Bu dernekle birlikte örgütlenmek, mesleğine sahip çıkmak mesleki örgütün içinde olmak son derece önemli” diye konuştu.